7 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

7 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Temmuz SON POSTa Beğle” B — | Garib veinanılmıyacak şeyler | Fransada 14 yaşında bir. kızın çocuğunu düşüren bir doktor mahkemeye veril- bir han sur (a FRE Ü hibi, domi- n molarin bavanın zasıl göçeceğini haber veriyor, Mister J. Mo, Cann İngilte - renin en tanın « mış golfeü « südür, Bir vu- Tüşta mühim sayılar elde / z (| -| Ğ İ 1983 yılında ümidsiz bir #erette kö- türüm alan bu Amari- kalı kaz iyl- leşmiş — ve ee gz Dünyanın en sıcak yeri Basra körfezinin ağzındaki Musendam adasıdır Burası o kadar sıcak olur ki kay gibi kızarır. Yerliler bile sıcağa daya- namaz, ölürler. Burada kurulan bir radyo Istasyonunda çalışanlardan bazıları ha- raretfen ölmüş, diğerleri çıldırmış, geri yuvası Bir evvel Avusturalyada yapılan bu ev bir “İkizler,, & saddir. | yapılmış geze ikiz çocı seve Hindistanda Bermo'da kömür duvarları | Vvardır. Bu taş gibi olan kömür duvarların boyu 30, eni 72 metredir. Buradan birinci | kalite lokomotif kömürleri çıkarılır ve çocuğu elan bir baba tarafından ll bir baba taralından uş ve şiadiki kiracım- Amerikanın — güzellik kalnnlar da kaçmışlardır Eski diplomat ve nazırlara göre bugünkü siyaset dünyası boysanış, çalım kazını 'a da ikiz çocuğu olmuştu l eder z l Esbak Moskovaelçisi: “Eskiden Avrupa siyaseti kökleşmiş ve malüm usuller dairesinde cereyan ederdi,, diyor Kral Kostantin benim yaptığım atak üzerine sapsarı oldu. Mülâkat nihayete ermiş ve kral .bına Yunanistanın harbe girmiyeceğini vâdetmişti. Bu Venize- losun mağlübiyeti demekti. Nitekim Başvekil bir kaç saat sonra istifa etti Eski Moskova büyük elçisi Bay Galib Kemali Söylemezoğlu: — Sualiniz, üzerinde durulması icab eden beynelmilel ölçüdeki meseleleri si- nesine alıyor. Bugünkü diplamasi ve ma- zi ile halin diplomatik bakımlardan mu- kayesesi hakkında söz söyliyebilmek için Uzun boylu düşünmek ye biraz olsun ge- riye bakmak lâzımdır, dedi. Nazik muhatabım, bir nebze durduk- tan sonra, mevzüa gu başlangıç ile girdi: — Bu asrın başına kadar dünyayı ted- Vir eden siyasetteki kaide, Avrupadaki «müvazenel düveliye» yi temin esasına Müsteniddi. Bu hususta nâzım rolünü Oynıiyan devletler de «düveli muazzama> dediğimiz devletler idi. Düveli muazza- Mayı ihtirasa sevkeden en mühim mese- le de şark davası idi. Yani ortada inkıra- Za mahküm bir Osmanlı imparatorluğu Vardı. Bu imparatorluğu ortadan kaldır Mak ve mirasına konmak hepsinin ga- Yesi idi. Fakat en büyük Jokmayı kim Yütacaktı? İşte, bu noktada ihtirasların Müvazenetsizliğidir ki onların harekete Bgeçememesini doğuruyordu. Lâkin Rusya Çarlığı büyük bir taassubla gözünü İz: tanbula dikmişti, orayı mütlaka kendisi- | nin ele geçirmesini istiyardu. Bu maksad- la arkodoks milletleri bazan gizli, bazan açık hususi teşebbüsler ve resmi himaye- | lerle tahrik etli, Balkan hükümetlerini ortaya çıkarttı. Balkan barbine kadar, Avrupa siyaseti, düveli muazzama arasındaki müvazene- nin muhafazasını gaye edinmiş iken, Bal- kan harbile bu müvazene bozuldu. Av- Tupada Lâtin, Cermen ve Ortodoks cere- Yanları varken, Balkan harbinin verdiği neticelerle Slavlık hepsine hâkim bir va- Ziyet aldı. Nihayet Slavlık ile Cermenlik arasındaki siyasi ve iktısadi menmfaatle- rin tezadı yüzünden harbi umumi doğ- du. Bu suretle bir buçuk asırdanberi bü- Yyük devletlerin iştihasını gizlice artlı- Tân şark meselesi yani Osmanlı imparta- torluğunun imhası tahakkuk — sahasına Birdi. O zamana kadar, Avrupa siyaseti, kökleşmiş ve malüm usuller dairesinde cereyan ederdi. Yani devletlerin muay- Yön siyasetleri vardı. Bu siyaseti sefir veya murahhasları vasıtasile güderler ve anların ehliyet derecelerine göre de müs- bet ve menfi neticeler alırlardı. Umumi harbden sonra vaziyet tama- a 5 4 Bay Gatib Kemali Söylemezoğlu men değişti. Bir kere Avrupada aşağı yu- karı bir takım müstakar hududlar vardı. Üçüncü Napolyanun ortaya attığı ve mü- dafaa ettiği milliyet prensipleri son 50-60 sene içinde alıp yürümüştü. Umum! har- bin uzaması, milletler arasındaki adaveti |bir kat daha arttırdığı gibi, ortaya bir de komünizm çıktı. Harbin tevlid ettiği nev- midi ve hırs, mantıksız ve prensipsiz şartlar altında çizilen harb sonu hudüd- ları, milletleri ruh temizliğinden ve ma- nevt kuvvetlerin tesirinden uzaklaştırdı. Her tarafta sırf hâdiselere istinad eden bir yürüyüş — başladı. Eskiden — hiç olmazsa, zavahirin muhafazası kasdile bir takım hukuki ve ilmi prensipler ileri sürülerek hasis ve menfaatperest emel- ler tatmin edilir, harb sebebleri ihdas o- lunurdu. Şimdi bu külfete de hacet kal- madı! İşte eski ile yeninin farkıl.. Eski Moskova büyük elçisine: — Müsaadenizle, ikinci sualime geçiyo- rum, dedim. Bugünkü diplomasi sizce, harbi mi hazırlıyor, sulhu mu? Bay Galib Kemali Söylemezoğlu geniş bir jestle kollarını açarak: — Sorgunuza cevab vermek için kâhin olmak bile kâfi değildir. mukabelesinde bulundu. Zira, yeni bir boğazlaşma için, bugün, her türlü sebebler mevcuddur. Fakat bu öyle bir badire olacaktır. ki mes'uliyeti kimse » <lenmeye cesaret &— demiyecektir! Hr — tutuşan devletlerin Ralibi de, mağlübu da aşağı yukarı ayni felâketlere, ayni feci âkıbetlere maruz kalacaktır! — Şu halde sulh siyasetini tahkimden başka çare yok! Bunu temin için, beynel- milel diplomatik münasebetlerin tanzi- mi lâzımdır. Bu husustaki fikrinizi öğre- nebilir miyim? — Kanaatimce, Avrupada sulhü haki- kâaten temin etmek için - eğer mümkün olabilirse! - yeşil masa etrafında yeniden toplanmak gerektir. Bu suretle, makul, munsif ve uzağı görür, geçmişten ibret alır bir düşünce, bir zihniyetle yeniden hududlar çizilmelidir. Yoksa bu keşme- keşin ne devamına mâni olunabilir, ne de dünya sulhünün teminine imkân bulu- nabilir! Bay Galib Kemali Söylemezoğlu, bu | sözlerile, dünyanın bugünkü siyasi vazi- yetini, dünyanm nereye ve neye doğru | gittiğini, kendine göre hülâsa otmiş olu- | yordu. Mülâkatımıza, tanınmış diploma- tın, diplomasi hayatındaki en heyecanlı |natırasını sormakla nihayet vermek iste- dim. Hiç tereddüdsüz: — Siyasi hayatımdaki en heyecanlı | hatıram, Atinadaki sefirlik zamanıma &- iddir, dedi. 1915 senesi martının 6 ncı gününü unutamam, Bu tarihe takaddüm eden günlerde, Yunanistanın umumi har- be girip girmemesi mevzuu bahsolmuştu. 8 martta toplanan şürayı saltanatla ka- rar verilememiş, kral Kostantin içtimaı, müsbet veya menfi bir neticeye variıl- mak üzere 6 marta tehir ettirmişti. O za- man başvekil olan Venizelos. Yunanista- İnın itilâf devletlerile ittifak etmesini ve harbe girilmesini istiyordu. Ben de, bu- nun aksini temine uğraşıyordum. Veni- zelos, ortadan kaybolmuştu. Yani benim- le temas etmekten ihtiraz ediyor, nerede arasam yok dedirtiyordu. Mesele nazik, nazik olduğu kadar tehlikeli idi. Fakat, bu tehlikeyi bertaraf etmek için de vakit kalmamıştı. Vaziyeti kurtarmak için son bir çareye baş vurmağı düşündüm: Kral- | Ja mülâkat! Saraya, derhal sefaret kütiblerinden birini yolladım ve randevu iİstedim. Va- kit öğle idi ve ben de yemek yiyordum. |Saraydan resmi bir tezkere geldi, hülâ- sal meali şu idi: Kral Kostantin saat 14 ü 15 geçe beni kabul edeceğini bildirtiyor- (Devamı 10 ncwu sayfada) tonu 120 kuruşa alınabilir İN Kraliçeliğine seçilmiştir L MESELELER | Çocuklar yaz tatilini nasıl geçiriyorlar ? Yazan: Nusret Safa Coşkan Umumi kütübhancelerden birinin dahilinden bir görünüş Her sene mekteb tatillerinden sonra bir sinek istilâsı, bir tifo salgını dehşe« tile karşımızda bulduğumuz bir mesele vardır. Yalnız tasavvurda ve kalemin çizgisinde kalan, izleri kaybolmadığı için de her sene vakti muayyeninde nükseden bu mesele tatil zamanlarında çocukların nasil meşgül - edileceğidir. Şimdiye kadar bu üç katlı meselenin yalnız birinci kısmile meşgul olmağı düşünüyorduk. Yani ilkmekteb talebe- lerinin tatil müddeti içinde sokaklarda ahlâklarından ve sıhhatlerinden kaybe- derek, mekteb çatısının, sıranın ve ho- canın vermeğe çalıştıklarını kaldırım üzerlerinde kaybetmelerinin — önüne geçmeği tasavvur ediyorduk. Maarifce açılan paralı bir kaç kamp esasen korktuğumuz âkıbete düşmeleri aileleri tarafından frenlenebilen ço - cuklara yaramaktadır. Bunun dışında kalan çocuklar gene &okaklarda, toz, toprak içinde yuvarlanmakta, bir sene- de mektebde kazandıklarını üç ay için- de sokakta bırakmaktadırlar, Hiç olmazsa nöbetçi bir muallimin nezaretinde, her semtin ilk mektebi bahçesinde, muhit çocuklarını topla - mak ve terbiyevi oyunlarla meşgul et- mek gibi basit ve hiç bir masrafa lü - zum göstermiyen çareler dururken, hâ- lâ çocukların sokak aralarında, tram- vay yollarında, mahalleler ve çöplük hizmeti gören arsalarda yalınayak başı kabak her türlü mürakahe ve tesirden uzak sürünmeleri, üzerinde ehemti - yetle durulacak bir meseledir. Her sene tatili müteakip bu derd ta- zelenir. Ele alhınıp (tedkikat yapılınca- ya ) kadar kış geldiği için senei atiye tâlik olunur. Nasıl ki memlekette bir tifo salgını meydana geldiği zaman bütün hassasi- yetimiz ve titizliğimizle bu hastalığı olduğu yerde boğmağa çalışıyorsak, bugünün, yarımki büyüklerini de bu birinci derecesinde mühlik derdden kurtarmalıyız. Çünkü çocukların ka - yıdsızca Ümmi bir kaldırım terbiyesine terki büyük zararlar tevlid etmektedir, shlâklarını bozmaktadır. e Evimin karşısındaki çayırda oynıyan, çocuklara dikkat ediyorum. Küfürsüz konuşmuyorlar. Sabahtan akşama kas- |dar mütemadi bir didinme ile kanter içinde kalıyorlar. Ellerinde tahtadan bıçaklar, mantar tabancaları, kovboyj filmlerini takliıd ediyorlar. Ağaç tepe- lerinde acayip bir sesle Tarzan gibi bağırıyorlar. Gerek cemiyet, gerek â- ileleri tarafından böyle hiç bir 'dâ, şarta tabi olmadan «Aman başım gitsin'» diye sokağa bırakılan çocukla- rın biraz kabacalarının hocasına taban-, ca bıçak çekecek küstahlıklarda bulun-, mâlarına karşı verdiğimiz radikal hüs, kümlerin mecburen tenzilâtlı tarife Ü-; zerinden sadır olması lâzım geliyor. Meselenin ikinci ve üçüncü bir kısmı daha olduğunu söylemiştim. Ayni dere- cede orta mekteb ve lise talebelerine de alâka göstermek gerektir. Bunu dün, yaptığım tedkiklerle bir kere daha ans' lamış bulunuyorum. , Merak ettim. Mekteblerde tatil baş- lıyalı bir hayli oluyor. Acaba çocuklar ne âlemdedir, tatil nasıl geçiyor? Tesbit ettiğim hakikat şudur: İlk mekteb talebeleri gene mutadları — veçhile sokaklarda oynuyor, tramvaya | lara takılıyorlar. z Orta mekteb ve lise talebelerinden — pek çoğu da deniz kenarlarında ve san- daldadırlar. Bütün bir sene dımağları yorulan ço- cukları gene koyu disiplin havası içins. de yaşatmalı demiyorum, Yalnr atim şudur ki, cemiyet ve aile kat'iyen (tatil terbiyesi) üzerinde hassas değil- dir. Biz bu işin incelenmesini terbiyecile- re bırakarak, bize bu hükümleri verdi- ren âmillerle tesbit ettiğimiz hakikat- leri sıralıyalım: (Devamı 10 ncu sayfada) İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: