13 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

13 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YoAR O YER NK < y S 2 Sayfa Hergün Suriyede yapılan Çirkin propagandalar Yazan: Muhittin Birgen uriye büyük bir coşkunluk için- de çalkanıyor. Bütün Arablık âlemini heyecan içinde tutan milli bir sanlanma hareketinin Suriyedeki teza - hürlerine karşı da, ıumnııniyıtt;n bap ka, hiç bir diyeceğimiz yoktur. Bu sü - tunlarda ne zaman Arablık âlemindeki milli uyanma hareketinden bahsettikçe ve ne zaman Suriyenin istiklâli bahis mevzuu olduysa her defasında meseleye €n dost, en hâlis duygularla baktık ve en samimi temennilerde bulunduk. Buna rağmen, Suriyede hiç hoşumuza gitmiyen ve mütfrit coşkunluktan başka hiç bir geyle izahi mümkün almıyan bir takım hareketler var. İzah edelim: Bugünlerde Şamda şövenlik müzaye - deye korimuş gibidir; bötün taraftarları takım takım tevkif edilmekte olan dok- tor Abdürrahman Şehbender mi daha fazla nasyonalisttir? Yoksa Millt Blok mensubları mı daha fazla? Her iki poli- tika zümresi, halka karşı, sanki marifet gösteriyorlarmış gibi, birbirlerile müsa- bakadadırlar. İşin bu tarafı bizi değil, onları alâkadar eder. Gönülleri ne isterse onu yapsınlar. Fakat işin bir de bizi alâ- kalandıran tarafı var ki o da Türkiye a- Teyhine yapılan ve ancak «düşmanca> kelimesile ifade edilebilecek olan pro - paganda ve tahrikâttır. Bu propaganda we tahrikâtı yapan da Milli Blok, yani bugünkü hükümeti vücude getiren gi - yasi teşekküldür. * Bu propagandanın bir kaç iğrenç nü - munesini göstermek için bit kaç misöl gösterelim 1 — dİskenderunu müdafaa komitesi» Ünvanını taşıyan hüsust bir teşekkül, bundan bir müddet evvel bir beyannama neşretti. Bu beyannamede Arablar, Su - riyeliler Türk aleyhine ittihada davet edildi. Beyannameye göre, Türk demek müslümanlığın ve Arablığın düşmanı de- mektir ve Türkiyenin Arablığa ve müx- dümanlara düşmanlık etmekten başka işi ve gücü yoktur. 2 — Şamda bir de propaganda bilrosu vardır; Arablık lehine haber ve fikir neş- reder; Arablık lehine propaganda yap - mak bir günah ve ayıp teşkil edemez, Fa- kat bu büronun yaptığı neşriyat Arablık lehine değil, Türk aleyhinedir. Şam gaze- telerinde son günlerde okudum ki Ha - tayda Türkler bütün kilisclerin duvarla- rını telvis etmeği âdet edinmişler! Pis ve menfur bir maksadla uydurulan bu kuy- ruklu yalan üzerinde durmıya bile ma - hal yoktur. Türklerin dine, akideye ve bu arada alelitlâk her mübede karşı ne de - receye kadar hürmetkâr olduklarını her- kes bilir. 8 — Gene bu propaganda bürosunun yaptığı neşriyata göre hani şu Fransanın korkup ta Hatayı eline teslim ediverdiği 'Türk ordusu yok mu? İşte bu ardu, Ha - taya gelmiş ve herkes te görmüş: Nefer- leri aç, çıplak ve silâhsızmış! O kadar ki silâhlarımı bile onlara sonradan Fran - sızlar vermiş. Bt sersem Fransızlar da bu ordudan korkmuşlar, Hatayı onların el- lerine teslim edivermişlermiz? İşte Şamda bugünkü hükümetin ida - resi altında bulunan ve zannedersem A- rablardan ziyade Ermenilerin ellerile tah- rik edilen propaganda bürosunun yaptı- & neşriyatın üç nümunesi. Münafikane, pis maksadlı olduğu kadar budalaca bir propaganda! e Halbuki, daha geçen gün başvekil Ce- mil Bey, günün her saatindo bir başka - sını irad ettiği nutuklarından birinde, Suriyenin Hatay meselesi — karşızındaki vaziyeti ve Türkiye ile münasebetlerin - den bahsederken şöyle söylemişti: «— Hatay anlaşmasını kabul etmedik ve etmiyeceğiz. Fakat, komşumuz — olan | Türkiye ile dostane münasebetler tesis başlıca emellerimizden biridir.» Her gün bir kaç fıçı turgu yedinden sonra yapılan bu perhizdeki samimiyet- sizlik bizleri tiksindirse haklı olur. Çün- kül Şam hükümetinin yukarıda nümu - nelerini verdiğimiz tarzda yaptırdığı - #özüm ona - propaganda gözününde du- | rürken başvekil Cemil Beyin bu dostluk ve iyi münasebet sözlerine inanacak ka- | dar safdil insan bulunsa bile bunun bi -| zim aramızdan l Resimli Makale: a Lâtife tehlikelidir Lütife iki yüzlü keskin bir bıçağa benzer, ekseriya kul- lananın elini keser. Tehlikesi faydasına her zaman galib olan bir bıçaktır. SÖZ ARASINDA Amerikaya gitmemeğe|(---sssceccrrammermEe Yemin eden artist Sinema artistlerinden Simone Simon Hollywoodda bulunduğu sıralarda imza istiyen meraklılarla, kazanç memurla - rından fena halde canı yanarak Fransaya dönmüştür. «Bir daha Amerikaya ayak başmıyacağım» demektedir. Dedikoduculara kızip roman yazmaktan vazgeçen kadın 6 sene çalıştıktan sonra, meşhur <«Rüz- gârlarla uçanlar» romanını yazan ve 2 milyon satış yapan kadın romancılardan Margaret Mitehell, kendi namına ötede beride konferanslar veren, hakkında tür- lü türlü dedikodular uyandıran dalave - recilere, sahtekârlara kızarak, bundan böyle bir daha roman yazmıyacağını flân etmiştir. Kadın romancının kötürüm ol- duğu, kalb hastalığına uğradığı, boşan - dığı rivayetleri bu cümledendi. böyle bir zanna düşmüşlerse kendilerine de acırız. Acırız; çünkü, Suriyeyi hâlâ o eski ha- taya ve o tarihi gaflete sürüklüyorlar. Osmanlı imparatorluğu devrinde Türk düşmanlığı neşreden insanlar gene hep bugünkü zümrenin o zamanki mümes - silleri idi. O siyasetlerile Suriyeyi nasıl karkunç belâlara sevketmiş oldukları meydandadır. Bugün de ayni adamlar, ayni siyaseti takib ediyorlar ve Suriye - de Türk düşmanlığının yapıcılığını yapı- yorlar. O günkü siyaşet Suriyeyi bugün- kü perişanlığa düşürdü; bugünkü siyaset te bu zavallı memleketi daha beter belâ- lara götürecektir. Muhittin Birgen İSTERTİ Dün akşam Adaya gidiyorduk. Karşımızda oturan iki yolcunun arasında garlb bir muhavereye Şşahid olduk. Birisi elinde büyük bir paketle gelmi ne koyar koymaz arkadaşına sordu: — İçinde me var tahmin edersin? Öteki hiç tereddüd etmeden: — Yemiş olacak, covabını verdi, aldanmıştı, arkadaşı şu hikâyeyi anlattı: İSTER Bilie Gientane : Bo asssürei a .ı_.A_.ı.ı.ıı_ı SON POSTA nasib değildir. . Hergün bir fıkra Sizi düşünüyordum — ; Bir tâbi, tanınmış dbir muharririn bir eserini basmak istiyordu. Muhar- tir razı olmatmıştı. Fakat tâbi bir tür- lü peşini bırakmıyordu. Bir gün Bo - kakta muharrire vast geldi, Selâm verdi. Yanıma sokuldu. Muharrir ba- $ şını çevirmiyor, tâbie bakmıyor, yo - luna devam ediyordu. Bir tramvay is- tasyonunda durdu, Tramvaya bindii Tâbi de tramvaya binmiş, yanına o - turmuştu. (i — Tabi dir aralık, muharrire: i —— Sizin şimdi zihninizden geçenle- Ti öğrenmek için bin Hira feda eder- dim. ş Dedi, muharrir tâbie döndü; A — Çok fazla aöylediniz, bir lira di- le değmez.. sizi düşünüyordum... u se vdüRSeğee sece 00 vncA 0 SBESURE SELAEEEUDE İeLEEYEENETEE! İnanılmıyacak — tesadüfler tütüncü dükkânına girer. Dükkân sahi - bi ilo kargılaşmca: z damın boynuna sarılır.. bir hoş beşten sonra, bir lokantada bu - | luşarak birbirlerine karılarını tanıtmağa de birbirlerinin boyunlarına atılırlar, Me- ğer bu iki kadın kandeşmişler. Çocukken ayrılmışlar © zamandanberi de birbir - lerini görmemiş imişler, İngilterede bir sinema meselesi İngilterede Middlesex'de, sinemaya gi- den meraklılar, atoşli gençlerin, karan - hkta konuşma ve sevişmesinden ziyade - sile müteessir olduklarını ve lâyıkile si- nema seyredemediklerini söylediklerin - den mahalli idare, sinemalarda az ışıklı etmişse de, gençler: mişlerdir. NAN, İSTER işti, masanın üzeri- TAtife anlıyanın 'kulığındı keman, anlamıyanınkinde biçkidıir. Anlıyanla anlamıyanı ayırdetmek ise herkese — Vay sen burada mısın?.. diyerek a- | dü, korktuğuna da uğradı. Asfalt ve İş anlaşılır, İki arkadaş bundan 42 yıl tankların altında tuza döndü, fakat hay- evvel, Rus ordusunda birlikte askerlik et-| Ytt edilecek bir nokta: Sahanın bir k:s-İ mişler, ondan sonra birbirlerini görme -| J£ asfalt yerine mozaik döşeliydi. Geçid teçarı Adil Okuldaş |mişler.. İki ahbab çavuşlar uzun süren | Yesminin sonunda görüldü ki asfalt ile çenrimize gelmiştir. Müsteşar hususi yerler yaptırtmış, bu suretle sevi- | danın heyecanı içindedirler. Bundan böy- şen çiftlere rahat edecek bir köşe temin |le suvareler, balolarda, tuvaletlerin ren- — Biz böyle hususi localara girmeğe | maktadır. Daha şimdiden, yeşil tuvaletle asla tenezzül etmeyiz.. diye ayak dire -| yeşil saçlı, yeşil kirpikli bayanlar gö - Ağustos 13 Sözün Kısası Halinden memnun Olmamak belki de Fazilettir ! B Talu alinden — memnun olmıyan, gâh sözlerile, gâh evza ve et- varile şikâyette bulunanları çekiştirir, ayıblarız. Bu, doğru değildir. Halinden mem- nün olmamak, belki de bundan elli yıl önceki telâkkilere göre bir kusur sayı- Jabilirdi. O vakitler, kanaatin tüken- mez bir hazine olduğuna, tevekkülün gemisinin en korkunç fırtınalara per- vasızca göğüs gerdiğine, insanlar içizn en büyük sandetin bir Jokma Ie bir hıra kaya malik olmaktan ibaret bulundu- ğuna iman edilirdi. Gün geldi ki gözler açıldı. Hakikatin muru dimağları aydınlattı. O vaklt te- vekkülün miskinlikten başka bir şey ifade etmediği, kanaatin âcizlerin har- cı olduğu ve Bir tokma ile bir hırkanın kendini bilen, kendi neisine hürmet e- den bir adama yetmediği anlaşıldı. O zaman her günülde yattığı iddia ee dilen aslan uyandı. İdezl denilen yük« sek ve kıymetli şeyin varlığını öğrene dik. İnsanın bunsuz yaşryamıyacağına kanaat getirdik. j Fakat herkese göre değişen ideal ba« zılarında fazla bir aksülâmel yapmaz. Onun hududu gene az çok yakındır. Bü- na Mukabil bazılarındaki ideal de son- suz denecek kadar geniş ve derindir. İşte, halinden memnun olmıyanlar, muttasıl şikâyet edenler, ıztırab duyan« lar bunlardır. Bu kabil insanlar daima daha iyi, daha yüksek, daha müreffeh, daha mes'ud olmak isterler. Ve bu are zularıniın husul bulmadığını, yakud kİ çok ağır, çok yavaş, binbir eziyet pa- hasına husül bulmakta olduğunu gör« dükce kederlenirler. Karşılarındaki pı- nar kendilerini bir türlü kandırmaz, İçleri her an «daha iyi> nin hasretile yanıp kavrulmaktadır. Bu hiçbir vakit bir kabahat değildir. Böylelerine mpta etmeliyiz; çünkü ek« . Jseriya enerji kaynağı bunlardadır. İde« İngiltere Kralı ve Paris — alsiz yağıyamazlar ve ;numıl: © idenle sokakları ulaşmak için çabalar dururlar. , | Bunün içindir ki, halinden memnun Pat M“md.; v OĞ ee n';clmıynlın ayıhlamıyalım, Onların bu, YAt HERRE T BĞ |kusur saymağa meylettiğimiz hületl Pariste Yeni bisikletler Paris sokaklarında resmini gördüğü - nüz biçimde bisikletle gezenler çoğal - mıştır. Âdeta otomobil tekerleğini an - dıran büyük tekerlekli bisikletleri sür - mek pek hoş oluyormuş. Amerikalının biri Amerikada Masaçu - | memnundu, hem de endişedeydi. m'mbîye!crl bilâkis, çok defa bir meziyet set şehrine gider, sigara almak için bir kika geçid resmi yapılacak sahanın u—lbk fazilettir! faltını yeni döşetmişti, tankların teker- E T l lekleri altında bozulmasından korkuyor- » dJalü be- | ttttareereneeennanseerecenneeERcERENERMEeLELErenNn Gümrük ve inhisarlar müsteşarı geldi Gümrük ve İrhisarlar Vekâleti Müs dün Ankaradan şehri « betonun bozulmasına mukabil mozaika | mizde bir hafta kadar kalacak, gümrük bir şey olmamıştır. Şimdi Paris belediye- | ve inhisarlar muamelelerini tedkik e « ton koşan, vuran, geriliyen, sıçrıyan | karar verilor. Tayin edilen saatte, bir -| Si bazı sokaklarına renkli mozaik döşet- | decektir. birlerine takdim olunan iki arkadaş xa -| Mekle meşguldür. Bizim köprünün du-| rısı da uzun uzun birbirlerini süzerler, ve | YAK yerlerinde döşeli taşların daha iyile- sonunda kahkaha ve hıçkırık tufanı için- | TiHden. Pazarlıksız alış veriş hazırlıkları ea RE ee Bi ei Eylül birden itibaren gıda madde « “ lerinin satışında maktu fiat usulü baş- Bayanlar kızınızla eş —(7 yağımdan dün belediye Iktasadi mü- giyininiz! , dürlüğünde bir toplantı — yapılmıştır. Bir İngiliz gazetesi şu tavsiyede bulu -| Toplantıda, pazarlıksız satış kontro - nuyor: Jünün ne şekilde yapılacağı görüşül « Bayanlar, genç mi kalmak istiyorsunuz. | müş ve bir esas hazırlanmıştır. En iyi çare şudur: Kızlarınızla eş giyi - —T ŞLNI niniz. Bakınız kendinizi ne kadar genç| Kuzu etinden âzami fiat kaldırılpı hissedeceksiniz. Belediye, kuzu satışlarında kilo ba « şına azami bir fiat tesbit etmişti. Bu sebeble kuzunun kilosu toptan 35, pe- rakende 40 kuruşa satılmakta idi. Bu sabahtan itibaren kuzu eti için konarı azami fiat kaldırılmış, kuzu — satışları serbest hl'.hı"l.l;hr. TAKViM Londrada yeşil saçlı ve yeşil kirpikli kadınlar Londra kibar mahfelleri yeni bir mo- gine göre saçlarını boyamak revaç bul - rülmeğe başlanmıştır. İNANMA! — Heybelinin dört tarafı tabif şudur, yerli halkından bir kısmının da balıkcı olduğu söylenir, gerçekten her- gün balığa çıktıklarını, akşam ağlarını kurutmak - için Tıhtıma yaydıklarını görürüz, fakat Adada balık bulun- mez. Zira balıkcılar tuttukları balıkları Heybelide tesa- düfen satılmazsa ucuz veririz endişesile İstanbula yol- larlar. Halk da mecbur olur, Heybelide tutulup İstanbu- Ia yollanan balığı İstanbuldan alarak Heybeliye getirir.» İNAN, İSTER İNANMAI

Bu sayıdan diğer sayfalar: