13 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

13 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ayı ile Fare Vaktile bir ormanda kocaman bir a- yı vardı. Bu ayı dünyada kendinden daha kuvvetli, daha akıllı, daha bece- rikli bir hayvan bulunabileceğine itan- mıyordu. Oldukca soğuk bir kış günü, karnını doyurmak için ormanda dolaşmıya başladı. Kış epey- ce ilerlemiş, soğuklar da şiddetli oldu- ğundan yiyecek bulmak için ayı epeyce dolaşmak Mmecburiyetinde kaldı. Bütün ağaçları birer kere yokladı. Nafile. Hiç birinde dişe dokunur bir şey kalma- mıştı. Dolaşmaktan yorulunca bir su kenarında biraz dinlendi ve düşündü. Karnı gittikce acıkıyordu. Başı dönmi- ye gözleri kararmıya başlamıştı. Kalktı, gene etrafı dolaştı, bütün a- ayı, ğaçları bir daha gözden geçirdi. Bir çü- rük yemiş bile bulamadı. Başmmı önüne eğmiş, hem yürüyor, hem de acı acı dü- şünüyordu: «Açlık çak kötü şeymiş, di-| 4 yoördü. Eskiden meyva bolluğunda her şeyi beğenip yemezdim. Hemen burun kıvırırdım. O beğenmediğim çürük elmalar olsa şimdi ne iştahla yerdim.» 'Tam bu sırada birdenbire gözleri parla- du Yerde saplarından bir iple bağlı üç güzel armud duruyordu. Bunlari her halde kasabaya giden köylülerden biri düşürmüş olacaktı. Hemen yaklaştı, al- mak için armudlara ön ayaklarını uzat- tı. Aldı. İlerdeki bir ağacın altına dağ- ru yürümek istedi. Yürüyemedi. Aya- ğına bir şey takılmış, adım allırmıyor- du. Baktı, çok kalın bir ip ayağına da- lanmıştı. Çözmek için uğraştı, çözeme- di. Koparmak için uğraştı, kaparamadı. Neden sonra bunun bir tuzak olduğu- nu anlayabildi. Bir kere yakalanmıştı, ne yapsa faydasızdı ama, son gayretle bir kere daha uğraştı. Nihayet yere ya- tap beklemeğe başladı. Bir aralık uyku- ya dalar gibi oldu. Rüyasında, postu- nun yüzüldüğünü, dişlerinin söküldü- ğünü görüyordu. Burnunun ucunda sı- ininden çıkıp | |cak, yumuşak bir şeyin kaydığını duydu. Hemen ön ayaklarından birini uzalıp yakaladı. Bu ufacık bir fare idi. Ayı hiddetle onu ağızına doğrü götürür- ken farenin incecik sesi duyuldu: <«A- man âyı, bana bir kötülük yapmaz, ser- best bırakırsan seni buradan kurtarı- rım.» Ayı homurdandı: «Sen © kadar ufaksın ki yemeğe değmezsin. Haydi bırakıyorum, git. Ama beni kurtaraca- ğına inandığımdan değil. Bu ufacık bo- yunla sen hiçbir işe yaramazsın. Hem bir kere kurtulunca bu taraflara bir daha uğramazsın.» Farenin incecik se- si gene duyuldu: «Hayır, ben nankör değilim. Bana yapılan iyiliği unutmam. Hem de verdiğim sözü tutarım.» Ayı kocaman pençesini açınca fare fırladı, gitti. Fare gittikten sonra ayı kendi ken- dine: «Bir daha bu taraflara bile uğra- maz ama iyi ettim de hıraktım, zavallı lir ne kadar sevinmiştir.» diye düşündü. Sonra kendi bağlı ayağına baktı. Biraz daha çekiştirdi. Fayda ver- meyinde gene yere yattı. Beklemeğe başladı. Böyle yerde epey bir zaman yattık- tan sonra etrafında incecik sesler duy- mıya başladı. Başını kaldırdı, etrafına baktı.. bir sürü ufacık fareler kendisi Şişe mantarları bir nevi ağaç kabuğu- dur. Bu ağaç ÂAkdeniz memleketlerinde yotişir. Cezayir, Tunus, İtalya, İspanya, Portekiz ve Fransanın cenubunda man- tar sanayii, bu ağacın bol yelişmesi yü- zünden çok ilerlemiştir. Her yetişen ağaç, on senelik olduğu zaman biri aşağıda, biri yukarıda iki de- rin çizgi yapılır. Bu iki çizgi arasındaki kabuk alınır. Bu kabuktan evvelâ deri sanayiinde kullanılan tan denen madde- yi çıkarırlar. Bundan sonra çizilen yer- den ağaç başka bir kabuk verir li işte bu şişe mantarı elde etmeye yarar, Fa- kat bu ikinci kabuğu ancaâk on sene son- ra alırlar ki vereceği mantar epeyce ka- lin olsun. Bu kabuğu ağaçtan soyduktan fabrikaya rüp bir yere yayar sonra elâstikt olmaları için bir kazanda kayna- tırlar. Meydana gelen tabaka halindeki sonra | |mantarları kadar kalinlaştırmak için üstüste koyarak sıkıştirırlar, Ondan sön- ra mantarları istenilen biçimde keserler. Kesildikten sonra da kenarlardan artan kırıntıları atmaz, toz haline getirirler, hususi bir zamkla bunları tekrar birbiri- ne birleştirir, ikinci bir kalite —mantar daha yaparlar. Toz halinde kalan bir kı- | |sım daha vardır ki o da ambalaj işlerin- de, ve bazı sanayi maddelerini harici ha- raretten muhafaza işinde kullanılır. ——— ne doöğru geliyorlardı. Canını bağışla- dığı fare en önde, ötekiler arkada ayı- nın yanına geldiler. Hepsi birden ayıyı bağlıyan tuzağın ipini kemirmeğe baş- Tadılar. Kurtulacağını aklı kesince ayı sevinmiştli. Biraz sonra ayıyı bağlıyan ip kop- muşlu. ** e v var |Ş NE/ Cevher, iyi bir ailenin yanında uşak- hk yapardı. Fakat yanında çalıştığı aile uzak bir yere gitti. Cevher de işsiz kaldı. A Herkese iş bulacağımı ilâin eden bir milesseseye müracaat etti. Ben uşağım dedi. Bana bir yerde uşaklık bulumuz. Cebinde kalan birkaç para ile bir oda tuttu ve odanın Dedi. üstüne: *Herkese istediği işciyi buluruz. yazılı bir levha astı. Odaya ilk gelenler, bir karı koca idiler. Uşak arıyorlar. dı. Cevher; — Bir saat şonra istediğinizden dlâ deririm. RIYAN UŞAK — — | — Uşak istiyen yoktur! Diyerek Cevheri kapı dışarı ettiler, Cevher düşündü. — Ben iş bulurum, dedi. Hakilkaten bir saat sonra karı koca evlerinde istedikle- Tinden âlâ bir uşakla karşılaştılar. Bu uşak, Cevherden başkası değildi. Fakat onların istedikleri olmuştu. Cevherin de hakeza. Cevher kiraladığı odanın üstünden levldn in- bir uşak size gön- Birdi ve odanın anahtarını sahibine teslim eti — Yıldız, seni mağaza- ma satıcı alacağım, yal- miz dikkat et, bazı müş- teriler malı alır, parala- tımı vermezler, onları sa- kın kaçırmayasın! Yildız — Bir mağaza tezgâhtarı aldum, bundan somra işim iş, ben kimse- ve mal verir de parasını almaz olur muyum? Yıldız — Haydi, şimdi tş başıma, nerede ise milş. teriler gelirler.. işte gelle yorlar da; onları karşıla- malı, Yıldız — Buyurunuz bayan, buyuru- nuz bay, kumaş ma emrediyorsunuz? Bizim mağazada en iyisi vardır. Yıldız — Bu kumaşı istiyorsunuz öy- le mi, şimdi çıkarayım. Buyurun bakın, beğendiniz mi? — Yanımdaki bayan nişanlımdır. O beğendi, ben de beğendim ama nişan- hm burada kalsın, ben kumaşı topile evime götürüp anneme, hemşireme göstereyim. — Bu mağazanın dışındaki mankeni niçin içeri alıp tezgâhın karşısına koy- dun! Yıldız — Madem ki nişanlınız bura da kalıyor.. heyhay. Bayan size ben hü kâyeler anlatayım da canınız sıkilima, Yıldız — Eyvah, adaman nişanlım di. ye burada Dbiraktığı meğer manken miş. Kumaşı da topile aldı gitti. Çocuklar size, kaplumbağa ile tavşa- nin bikâyesini anlatayım: «Bir gün Lavşanla kaplumbağa karşı- laşmışlar, tavşan kaplumbağaya bakmış: — Bugimnlerde, demiş, çok hızlı koşu- yorsun, beni bile geçeceksin.. Kaplumbağa, tavşanm bu alaymı an- lamış, fakat anlamamazlıktan gelmiş: — Eh biz de artık koşuyoruz. Tavşan gülmlş: — BSeninle bir yarış etsek. — Haydi edelim. Nereden nereye koşacaklarını karar- Taştırmışlar. Kaplambağa o tarafa doğru yürümeğe başlamış. Tavşan bakmış, gül- müş, kendi kendine: — Bele ben buralarda biraz eğleneyim de, demiş, o yavaş yavaş yürüyedursun, L Yeni bilmecemiz —| onun bir saatte gideceği yere ben bir da-|bulunduğu yere bir işaret koyup — bizü kikada giderim, gönderiniz. Bir kişiye bir masa saati, ild Tavşan zıplamış, hoplamış, eğlenmiş, | kişiye birer büyük resim tlbümü, diğet — Hele kaplumbağa ne kadar ilerledi! Diye bakmış. Bir de ne görsün. Kap- lumbağa varacağı yere varmış, ve böy- Tece yarışı kazanmiş.» Kaplumbağayı resimde görüyorsunuz. 'Tavşanı belki görmediniz, arayın nere- de olduğunu — bulacaksınız. yüz kişiye de Sun Postanın küçük okuyi” cuları için yaptırdığı çok güzel ve kıy» metli hediyelerden vereceğiz. Bilmeceyit cevab verme müddeti on beş gündün Bilmece cevabını bize gönderdiğiniz zar* fın üzerine «Bilmece» kelimesini ve bi mecenin gazetedeki çıktığı tarihi yazma”

Bu sayıdan diğer sayfalar: