13 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

13 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Kadın — Komposto tenceresi pirro- . Tanın üzerine düşer düşmez pınolı ateşe değdi, alev aldı, söndürmek için güzerine çorbayı döktüm. Bu yüzden peynir ekmekten başka yiyecek kal- Direktör — Bugünlük bu kadar ba- yan. Karımı eşkiyalar kaçırdılar. Bu ($ için de polise bir mektub yazma- Mız icab eder, yarın bir aralık bana hatırlatmayı — unutmayanız — OLUT mu?,. Ağız açmak Münakaşalı konferanstan sonra hnnl! Tans veren, orada bulunanlardan birine Bordu: , — Bütün konferans müddetince siz bir ker olsun ağzınızı açmadınız. — Hiç açmaz olur muyum, siz söyle- Meye başlar başlamaz, ben de esnemeye başlamıştım. * Kazanılmaz Zengin bir tüccardan bahsediyorlardı: — Bir senede bir milyon lira kazanmış. Dediler. Bir başka zengin tüccar söze karıştı: — İmkânı lanlara hadlerini bildireyim.. Vecizeler İki gönül bir o - dunca samanlık sev- ran olurmuş. Öyle ama bu gönülerde samanlıklan haşçla nan cinsten — gönül olmalı! * Her gönülde bir İ K n aslan yaltar ama, e ,'jw LN YU aei bunlardan bazısı 'W4 v _Nııwî::'a'ı' dâima uyur, bazıs da daima uyanıktır. Hoş sözler Karşılık Köylü idi, fakat senelerdenberi şehir- de yaşıyordu. Bir gün sokakta kendi kö-| yünden birile karşılaştı: — Ne o, dedi, sen de mi şehre geldin.. — Evet, bir işim vardı da.. — Ne işin vardı? — Birine bir mektub yazdırmışlım, 6- ip kendisine verdim. — Posta ile gönderseydin ya! — Bizim kasabadaki posta memuru yumurtalarını benden almıyor. Ben de |buna karşılık mektublarımı onun posta- sına vermiyorum. - * Ne diye Bayan, hizmetçiye sordu: — Balıkları kızartmadan evvel yıka- din mı? — Ben abdal mıyım bayan, bütün ö- mürlerince su içinde kalmış hayvanları bir daha ne diye yıkıyayım, * Bilmiyor muyum Acemi avcının arkadaşları, bir muzib- | lik düşünmüşlerdi. Acemi avcının avla- nacağı sahada görünür bir yere doldu- rulmüş bir tavşan koyacaklardı. İçlerin- Ha VEERA N İN » . |——F_skı Türk detektifleri “Sök Posli İydam maceralarını anlatıyorlar : 26 Haydarpaşa garını soyan hırsız nasıl yakalanmıştı? Evet, hâdise malüm, fail de meydanda idi. Fakat bu adamın o işi yaptığını hâkime isbat edecek delil ortada yoktu, Nihayet bir pabuç teki bu delili meydana koydu Haydarpaşa garının yan gından evvelki Eski zabıta âmirlerinden Bay İ. Hak- kı: — Size enteresan bir. kasa hırsızlığı macerası anlatayım, dedi. Meselenin kahramanı meşhur Patista- dır. Bu adam, âlelâde bir hırsız değildi: Kasa açmakta eşi bulunmaz derecede mahir idi. Teknik bir surette hareket e- den biri bunu acemi avcıya haber verdi. ., kımyevi maddelerle en sağlam de- Acemi avcı ava çıkmıştı. Bir tavşanın | miri, çoliği birkaç dakika içinde eritecek oynıya oynuya önünden geçtiğini gördü, kadar kurnazlık ve bilgiçlik gösterirdi! güldü: Şimdi gelelim vak'aya: Hâdise 1329 şe- — Ben bilmiyor muyum sanki, dedi, | Pesitde oluyor. « — Beni vahat bırakın da şu ıslık ça- | doldurulmuş tavşana çifte atıp herkese gülünç mü olayım? Vecizeler verim! aşkın ne olduğunu şişmanlatma, yemeden başkala - rına kismet olur. Güzel fıkralar I Bir mektubdan Sevgili oğlum, £ âiri.ncl mektubunda ayağı kırılan ine- ğin ne olduğunu sormuştun. Başkalarına ömür, öbür dünyayı boy]ndı._ g İkinci mektubunda kardeşinin hasla: Yinı sormuştun. Kardeşin 0 hastalığı at- latamadı, gitti. Üçüncü mektubunda nişanlından ha- ber almadığını bildiriyordun. Tabii ha- ber almazsın, çünkü nişanlın muhtarın luna kaçır.. evlendiler.. o.Son.mgkîuhundı. parasız kaldığını ya- zayorsun , ama, ben o mektubunu alma- dim., * Dört !evha Bir Amerikalı, Nevyorkta açtığı lokan- tanın kapısına dört tane levha asmşıtı. Bu dört levha şunlardı: «Eğer yemek için yaşamıyorsanız, beni tmak İ iz.e "înkınnî:iıy:m meranun — kalırsanız tekrar gelirsiniz, memnun kalmazsanız, arkadaşlarınıza tavsive ediniz, onlara bir muziblik yapmış olursunuz.e «Herkese benzemeviniz.. bunun lçlı| Ççatal kaşıkları cebinize koymamanız lâ- Zzımdır.» «Bütün şikâyetlerinizi müessese sahi- binin oğluna haber veriniz.. boksördür. * Beni ö'dürür — Annen sana bir küçük kardeş ge- — Doktor «kocana sudan başka N; ;; - Nı- iyi etti.. çecek verirsen, kocanı öldürürsün» — Sevindin demek? — Son ne yapacaksın? — Ben de onu düşünüyorum ya, koca- ma sudan başka bir şey vermiyecek ol- sam bu sefer o beni öldürür. — Hiç sevinmez olur muyum .. Se- melerdenberi kediden başka dövecek bir şey bulamayordum. Çocuk aklı Patista, Haydarpaşa garındaki — kasa- larda külliyetli mikdarda para bulundu- ğunu haber alıyor. Üç arkadaşile bera- ber, postu, Haydarpaşa garına seriyor. Bir hafta mütemadiyen gizliden - gizliye — Beni seveni se- | tedkikat yapıyor. Nihayet, direksiyon odacısı Yanyalı Diyen, Pier Leti, Muharremi elde ediyor. Onunla pazarlığı yapıp — uyuşuyorlar. BAA AAA AD Lptaoları gn erbalde, İiç bilmai | ppi rgüme gel igzilai ktlman elt süri; Sonra: — İşte, © yok, cevabını verdi. Böyle düşünmekte haklı idik. Vak'a mahallinde ufacık bir ipulu bile mevcud değildi. Haydi, Patistayı enseledik. Fakat, herif, inkâr edecekti tabüi... Eloğlu, pa - raları, ben tırtıkladım, vurun bilekleri- me kelepçeyi, diyecek değildi ya! Nitekim, (A. R.) evvelce de bir kere Patistadan şübhe etmiş, herifi zorla, ele geçirmişti. Lâkin, müddeiumumilik, kâ- fi suç delili bulunmadığı için Patistayı koyuvermişti! Bu vak'adan canımız yandığı için, çü- rük tahtaya basmak istemiyorduk. Ni- hayet, (A. R.) ile talihimizi yeniden de- nemeğe karar verdik. * (A. R.) caddeyi tuttu. Patistanın, belli başlı inleri, Galata civarında iğj. O mım- |takaya, tilki avına çıkmış gibi, pusuyu |kurduk. Bir gü geçti. İkinci gün, üçüncü gün oldu. Fakat Patistadan eser bile yoktu. Biz, bu tarafta uğraşaduralım. Öbür Muharrem, Patistayı içeri alacak. Üst ta-|tarafta da Azmi beye meram anlatmak rafı malüm... » Pazar günü, garda niçin kimse yok? — Vakıâ, 0 zaman resmi tatil günü nü de memurlar vazifelerine gelmezlerdi. İşte, bu suretle kasaların boşaltılması- na karar veriliyor. Patista, munyyen zamanda gara geli - yor. Muharrem de, herifi doğruca kasa- Çocuk, annesinin oturduğu odaya gir- ların başına götürüyor. di: — AÂnnepanne ne var? — Teyzemi — eniştemle gördüm. — Ne çıkar oğlum, onlar karı koca- dırlar, Çocuk düşündü: — Babamla hizmetçi de karı koca mı- dırlar? İ * Sigara Beş yaşındaki oğlu sigara içiyordu, babası gördü: — Bu sigarayı nereden buldun? — İstersen bir tane de sana vereyim baba, bende bir paket var.. öpüşürlerken ._B'wnııümiwmmkiçiklu? — Hayır bay komşu, bir şey istediği- miz yok. Çekici, parmağınıza vurdu- gunuz zoman ne yapacağınız merak , ettik te onum için buraya gel- ÜN * Böylece, bizim ahbablar işe koyula- meselesi vardı. Müdür, hiddetten küplere biniyor: — Hani fail, diye feryadı veriyor, kar- — Fazla besleyip,|cuma idi. Fakat, şimendifer idaresi ec-| şısında başka lâf söyletmiyordu! sen | Pebi bir kumpanya olduğu için, pazar gü- Nihayet, dördüncü gün geniş bir nefes aldım. ÇA. R.), yanında üstüne titrediği- miz bir dost ile beraber, odadan — içeri girdi a — Kimdi bu üstüne titrediğiniz dost? — Kim olacak? Patista! Herife: .—Gelhhhm.buıeteriçlerkm.de— yorlar, Fakat, evdeki pazarlığın çarşıya | dim. (uymıyan ciheti şu: Paralar, bir gün evvel bankaya götü- rülmüş, Bundan, Müuharremin — haberi yok! Hırsızlar, milyonları ele geçirmeği hayal ederlerken, cüz'i mikdarda nakid ile Mısır tahvilâtı buluyarlar, Hasılatı paylaşıp caddeyi tutuyorlar. Pazartesi günü de kıyamet kopuyor. O zamanki polis müdürü Azmi bey vak'a mahalline gidiyor. Kasaların kimyevi maddelerle ve delinmek suretile açıldı- ğını tesbit ediyar. Azmi bey, gardan, bizzat telefon edi- yor. Arkadaşım Adalı (A. R.) yi çağırı- yor. (Aâ. R.) hırsızlığın nasıl yapıldığını tes- bit ettikten sonra bana geldi. Konuştuk. Kasaların açılmasında gösterilen ustalık, alelâde bir hırsızın çalışış tarzına ben- zemiyordu. Bu emareden, karşımızdaki adamın, hemen pabucu ele — geçirecek cinsten olmadığı anlaşılıyordu. Fakat Az- mi beyin emri kat'i idi. Bize: — Faili, sizden, yirmi dört saat içinde isterim, demişti! (A. R.) ile nasıl harekete geçeceğimizi konuşurken, arkadaşım birden yerinden fırladı: — Buldum, diye bağırdı! Sordum: — Yahu, neyi buldun? — Hırsızı?! — Kim? — Patista! — Sebeb? — Kasaların nasıl açıldığını görmüyor musun? — İyi ama hani delil? Arkadaşım duraladı. Soğukkanlılıkla: — Ne olmuş, cevabını vermesin mi? — Onu sen benden iyi bilirsin! Nafile! Patista dut yemiş bülbül gibi susuyor. Ağzından lâf almanın imkânı yok. Suratı astım: — Bizi uğraştıracaksın, dedim. Kaldır ellerini yukarıya! Herifin üstün aradık. Lâkin hiçbir şey çıkmadı. — Bu arama ile neyi bulmak istiyor- dunuz? —- Onu şimdi öğreneceksiniz. Biraz sa« bırlı olun!? Patistayı, tepeden tırnağa kadar tedkik ettim. Sonra: — Ver şu iskarpinlerini, dedim, Herif şaşaladı, tereddüd etti. Onun bu haline gülmekten kendimi alamadım: Can alacak noktayı bulmuştum! — Haydi ne duruyorsun, çıkat pabuç- ları! Patista, pabuçları çıkardı ben de cepten — çakıyı! Herifin — kundura « ları çivili idi. Kösele tabakası ile taban astarı arasını açmağa koyuldum. On da- kika kadar uğraştıktan sonar iskarpinin bir tekini Patistaya iade ettim, bir teki- ni de ben aldım. — Bu taksime sebeb ne idi? — Aradığımız delili bulmuştuk? — Nasıl? İskarpinle mi? — Elbette ya, ne zannettiniz? İskarpi- nin içinden ne çıktı, biliyor musunuz? Mısır tahvilleri! (A. R.) bunları görür görmez hemen not defterine el attı! — Niçin? (Devamı 13 üncü sayfamızda) .

Bu sayıdan diğer sayfalar: