18 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

18 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

enan Pa e Sarafim Kenan Paşa Zade Sarafim Ş Süfli lu di iz Mg de, bir kaç dakika de- > Bele bu ge a düşünürü,“ Ye cevab, verdi. a * uk kapısında bana soğuk muame- 1, erva teyzem, şimdi biraz yurmu- dın, | SörÜnüyordu. Ve o ihtiyar ka" — İdari emirler veriyordu: ki, yi Anil. Çocuğun karnı açtır, bel dinga çek bir şeyler ver... Senin o - Me, kendisine yatacak bir yer kim olduğunu bilmiyor- aminin Mir geye e, evin hizmeteisi gibi İli doğumu zannediyordum. Yordu, p *, şen ve neş'eli görünü- Yerlaşi; Beni yemek masasının başına Yiyeceikten sonra, önüme muhtelif M çı, 1 Retiriyordu, Masanın üzeri- ni zeytinler, peynirler, su- Ceenne, 'ırmalar, reçeller, bana di, * tartı) gibi nefis görünüyor» Ni », min karnımı doyurduktan son- dolgunluğundan ve yorgun - kiki, &, “© Sözlerim kapanmıya başlamış- M daki yeni sokak kapısının arkasın- tie serdi k odaya götürdü; sedirin üze- İĞİ küçük bir vatağa yatırdı. ie Bere burada kal da, ya- N v ee yatak yüzü görme- ane, lerin uzun saatlerini cami Yarnda da, boş arsaların kuru toprak- &, pi eni binaların talaşları üzerin- Nk yarı bir sokak köpeği gibi kıvrıla» BASİTİ » yarı uyumaz bir halde Sk bir « Onun için, şimdi yumu zleri çağa Wzânir uzanmaz, derhal kapadım, kendimden geçtim. Bu deyi * Mine iy unun kaç saat devam dem iyorum. Bir aralık gözleri h e. işittiğim gürültü » hatır içinde kaldığımı çok iyi Beneiyoy gat &deta bir düğün evine i Kadin Yukarıda çalgılar çalmı - giYOr, eyi erkek sesleri birbirine ka- yandı İçi, neşeli kahkahalarla ye kapıya giden Ma- pencereyi açtı. Ku- a v > İn pe muhavere çarptı: , Mami. aç... Ca Ple, oğlum. açamam, z yabancı mıyım, Ma- — — hip, Ni amma oğlum. acamam. Mim Mami, terliklerini Üye uzaklastı... Kapı adamlar, öfkeli öfkeli 5 ; Barib geldi. Tekrar Yukarı kattan gelen Kürültüyü dinlemiye kaç gecedir hasret doyamadığım lmışım, 7 iş Kak ize tam öğle vakti erkeği ii kahkahalar ata - sokak kapısına tikten sonra, benim bu - İN bir #irdiği zaman, çehre- Yorgunluk vardı. Bbm ar allıklar, sür * Mo, ıştı, Gözlerinin Szgileri, 22 kapaklarının etrafı, lkalanmıstı. ke, Tİ, Ke gülümsiyerek bir ETİLİ £, 3 # EN Sen Muz, vat, eyudum mu? teyze, » karnını doyurdun va basina, Mşma oturdu, Kor! bi F | i Bu sözler bütün maneviya tı. Kollarının en geniş hareketlerile gü” rib jestler yaparak: - Anneni mi?.. Hay budala çocuk.. hangi annene?.. Seni başından atmak için buraya getiren.. ve sonra da kaçıp gidiverer annene mi?... Eğer onun kal binde sana karşı zerre kadar muhabbet eseri olsaydı, seni üvey ablanın evine atıp gitmezdi. Bu sözler, bütün mareviyatımın üze- rine, dehşetli bir darbe indirmiş.. beni, fena halde sersemletmişti. 'Teyzem, gözlerimin içine bakıyor; gü rültülü bir sesle bağıra bağıra söyle - mekte devam ediyordu: — Bak oğlum.. ben sana meselenin içvüzünü anlatayım... Annen, yalan * cnın biridir. Kendisi esasen Hiristiyan olduğu halde, ölen kocasına . varırken, müslümen oldum diye, onu iğfal etmiş- tir... Sonra, evinize bi oturan Vali Kenan “paşa ile sevişmiştir. Ve bu-sev » gi neticesi olarak, seni dünyaya getir - miştir... Senin ası! baban, Şerif AH Ba- kidaki değil, Kenan paşadır. Babamın im olduğunu öğrenir öğ - renmez, büyük bir heyecana kapıldım. Derhal teyzemin sözünü keserek sorma ya mecbur kaldım: — 'Tevze!, Şimdi habam nerede?.. memuriyete tayin edildi. İstanbula ge- tirtildi. Aradan kısa bir zaman geçip te Serif Al ölür ölmez, annen de seni a - — ——ee—a a am İ run dağıtamadığı suların fazlasını cenub r hayat içind tema bir cndo mahvetti, lınca İstanbula geldi. Maksadı, seni e - linde bir Alet gibi kullanarak OKenan paşaya varmak... Paşa karısı olarak öm rünü dehdebe ve saltanat ile geçir - mekti... Haibuki, evli barklı bir adam olan paşa, bu köylü kızına yüz verme- di. Hattâ, kendi yüzünü bile gösterme- di. Bunun üzerine, annen de seni üvey Ablanın başma atarak çıkıp gitti... İşit- tiğime göre; Giride gider gitmez, o öf - ke ile genç bir kocaya varmış. Ondan da iki çocuk (opeydahlamış.. Gelelim, babana.. bu paşa, annen gittikten son- ra bir kazaya uğradı. Bunun neticesi 0- larak altı ay kadar hasta yattı. Ondan sonra da, öteki dünyay: bovladı... İşte oğlum, Senin vaziyetin bu merkezde. nasıl?.. Şimdi, annene gitmek ister mi - sin?.. Ellerimi yüzüme kapamıştım. Hıçkı- ra hıçkıra ağlıyordum Teyzem ma vaklastı, Yüzüme sert ve İğrenç bir rakı kokusu çarptt... O, ellerile saçlarımı oksuyor, Sesine şet| kat ve tatlılık vererek sözlerine devam ediyormu: — Ağlama, çocuğum.. anan kaçtı, bâ- ban da öldü ise, ben varım... Ben de se- nin bir anan savıl'rım. Burada kalır « sm. Girid pibi simük bir o verde ömür geçirmekten ise, İstanbul #ibi zevk ve eğlence dolu bir memlekette vasarsım... Son Posta'nın tefrik. Baron d oluyor. Daracık sokaklar, kaldırımlar... Temiz'iğe Sultan Mahmudun ve M. D4salleursun vefatı M. de Vergeunes'in memuriyeti mahsusa ile İstanbulu gönderilmesi icab etti. Türkçeyi öğrenmek Türklerin ahlâk ve #datı ve hükümetleri hakkında malâmai sabibi olmak için ben de bu heyete refakat emrini aldım. Kral tari- fından kiralanan bir gemiye Marsilya- dan binerek, 1755 senesi oisanının ilk gürlerinde yelkenleri açtık. Muhalif rüz- gârlar Çanakkale boğazına ancak 18 Ma-| yısa doğru girmemize imkân verdiler.| Buraya vâsıl olmadan evvel, padişahın bir «Caravellen ini (1) gördük ki Tönö- suları yararak gelen filikası Troyes sa - hilleri önünde yetişti. Kim olduğumuzu anlamak için gönderilmişti. Makat veba korkusu biz: her türlü münasebetten ic- tinaba sevketti. Müteveffa babamı da krai M de Vergeunes ile birlikte İstan- bula gönderiyordu. Evvelce de oraya bir kaç seyahati vasdı. Türkçe söylerdi. Türklerin gemiye çıkmamalarını babam temin etti ve filikaya kumanda eden za-| bite birkaç şişe ile bir mükâfat vermek münasib olacağı mütaleasında bulundu. Bu hediyeyi aramağa giden miço altı şi- şe lâvanta suyu getirdi. Bu hatayı tamir etmısk istedikleri zaman, babam işin hemmiyeti olmadığını söyledi. Lâvanta sularını verdik ve ayrıldık. Fakat Türkün sabırsızlığı biraz sonra dikkatimizi cel- betti, Bir şişeyi yakaladı, tıpasini açtı, bir hamlede boşalttı, döndü ve bize tak-| dir ve tasv'b işareti yaptı. Babam müs-| tesna olmak üzere hep'miz bu zavallının | dorhal yere yıkılacığını zannediyorduk. Fakat biraz sonra müsterih olmakta gs- cikmedik. İkinel şişe de açıldı, dikildi, ayni surette takdir gördü. Bu da bizi kendisine hir şey olmiyacağına inandırdı. Biraz sonra, Çanakkale boğazını gir- İdik. Gemi, kalelerin selim vermelerin- der ictinab için fâmasını kapadı. Kap- tan paşanın (21 selâmından da ictinab e- diyorduk. Orun filosu Geliboluda dem'r- Mi idi. Nihayet, 21 Mayıs 1755 te İstanbul limanına demirledik. Avrupanın şark ucunda ve Karadeniz kurbinde kâin olan bu şehir Asyadan e Yersin, içersin, gezersin, o eğlenirsin.. tatlı tatlı vakit geçirirsin. (Arkası var) Jpevlet Demiryolları ve limanları işletmesi Umum idaresi ilânları | Muhammen bedeli 335.000 lira olan yetmiş yedi kalem muhtelif bakır ve pi. rinç malzeme 3/3/1939 Cuma günü saat 15,30 da kapalı zarf usulü ile Ânkara'da İdare binasında satım alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 17150 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesiksları ve tekliflerini ayni gün saat 14/30 a kadar Komisyon Re'sl'ğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler 1675 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. (28) Diş Doktoru diyor ki: kullandıktan sonra inci gibi parladıktan başka mikrobların kâmilen mahvoldu- ğunu; zararlı salya ve ifrazatın kesildiğini, diş etlerindeki ilti- habların durduğunu ve nihe- yet ağzınızda lâtif bir rayiha başladığını duyacaksınız. Gayet temiz Gayet sıhhi Gayet ucuz Her gün sabah, öğle ve akşam yemeklerden sonra dişlerinizi | RADYOLİN ile fırçalayınız. ancak Trakya Bosphore'u ile ayrılmıştır. İki denizi birbirile birleştiren bu kanal şimalin Karadenize yaptığı ve tebahhu- tarafından alotır, Bu sebeble kanaldan â0s karşısında demirlemişti. Bize doğru) iha 1755 de istanbul Şehrin hariçten arzettiği güzellik içine girince zail çakıl taşlarından, bakımsız zerre kadar itina yok! ın kulesile bir eh- ar, Koyu renki: bu i kısmından ay» rpıyor. Zaten bü- aç bi üstlerine çıkan d Tam vücude geti grup levhanın mütebi rılmiş bir halde göze tün manzarada dağı nanın verdiği değ şka bır şey yoktur. Onların da kütleleri etralların- duk” şeylere nisbetle çok kalındır, Sürüyburnundan Kâğıdhaneye (31 ka- Gar olan liman, iki bin e«toises den fazla bir mesafe üzerinde, İstanbulun teşkil etiği müsellesin bir dılını vücude geti- rir Mukabil taraftaki sahil cesim varoğ- larla mahduddur. Bunlar Galata şehrini bir levha arzederler ki zenginliği birbirine temas eden köylerin temadıs: ile artıyor ve tenevvü ediyor. Bu köyler birbirlerine karışarak Bospho. reun Karadenize doğru altı fersah mesa feye kadar kıyılarını kaplarlar. Asya sa“ di eden bu binalar Üsküdar. erile birleşirler. Limanın med. hâlinin ısında üç rubu fersah mesa» fede Zâin olan bu şehir İstanbulda en as lâkaya şayan manzarayı vücude getirir. arasındaki sahayı muttasıl vıklar Avrupa ile Asyayı bir- birlerine bağlıyorlar gibidir. Başka bir yıklar da sabahleyin Bosphore köylerinin ahalisini payitahtın mesaigi- Be iştirak için taşırlar. Akşamlar, da ev- lerine götür: Hadsiz hesabsız bir ta- kım küçük kayıklar Umanın içinde hal- kın © siradaki ihtiyaçlarını temin için gi dip gelirler. Bunlara payitahtın 'aşesini temin maksadile hergün Karadenizden ve Adaiardenizinden yapılan nakliyat ile ecnebi ticar in faaliyeti zammedilirse bu levhayı muttasıl çırpımır hale sokan hareketi zihinde tasavvur hususunda İn- san zahmet çeker, k ikten Fakat İstanbujun arzettiği heyeti mec« Mmuanın güzelliğine hiçbir şeş çıkışımaz. sa da şehrin içine girince bu cazibe zefi olur. Sokakların çoğu o kadar dardır ki damların saçakları ziyanın müfuzuna zorlukla imkân bırakırlar. Çakıl taşların. dan hiç bakımsız bir kaldırım; temizliğe zerre kadar itina yok. Bu peyitahtın en küçük müz'iç noktaları bunlardır. Diğer mahzurlardan bahsetmeyi weriye saki yorum, Onları fırsat düştükçe hikâye e- deceğim. Yalnız Türk dilinin tetkiki beni bu mil. letin ahlâk ve öâdatını ve usullerin; tet- kike ( sevkedebilird. oOOnuniçin ik aşağı şiddetli akıntılar iner ve Saray“ burnuna doğru gider. Bu burun onları ikiye bölerek bir kısmını alır. Bu kınm Imanda öevrettikten sönra karşı sahil den tekrar limandan çıkar, 'Ik cereya- nın içine karışır. İşte bu tabif mekaniz- ma sayesindedir ki İstanbul Ilmanı her- gün atılan süprüntü ve pisliklerden kur- tulmak imkânını buluyor. Demek ki bu- rada deniz hiçbir şevi evvelden düşünüp tedbirini almıyan cehalete karşı kendisi- jni müdafan ediyor ve seksen topluk ge- miler tehlikesizce gelip sahile bir iskele uzatabiliyor. Dünyaya hâkim olmak hırsı harita ü- zerinde tetkikat yapsaydı dünya payi- tahtını kurmak için en iyi mevki olarak İstanbuhm mevkiini muhakkak ki tere'h ederdi. İki deniz arasmda kâin olan bu şehir faydalı müstahselâtm ve gayet mü- terakki bir ticaretin de merkezi olurdu. Fakat !stibdadın tazyikleri etrafta yirmi fersah mesafeye varıncıya kadar bütün ziraat ve sanayi aletlerini kırmamak şar» tile, Eski surlarının çevresi içine kapanan İstanbul, kara tarafından, bir yolcuya ancak harabi manzarası arzeder, Halbu- ki gemiciler, müazzam bir anfiteatr or- tasında, kâinatın payitahta borçlu oldu- Bu ecizyeyi tediye için her taraftan ko - şuşup gelmiş gibi görünürler, Bugün surları padişahın sarayının et- rafını çeviren eski Bizans limanını kapı- yan burnun ucundadır. Bir sel ormanı ar- zadiyor ki tepelerine kurşun ile örtülü. ve altın yaldızlı yuvarlaklarla süslü bir sürü kubbeler hâkimdir. Bunlar daha (1) Türk harb gemisi, İz) Türk amirali, işim bu oldu. İptida şarklılardan bahse. den seyyahların eserlerini > okumaktan başlamaklığım için edilen ısrarları red- detmeyi vazifeden bildim. Onların be. nim mesami kısaltabilmeler Obeni sovketmelerinden korkulabilecök hata » lara nisbetle daha az faydalı göründü. Türkçe hocam bana iptida yazma öğ“ retti Bu ka'dedir. Resim yapmağa alıp kınık bana bu hususta biraz terakki ima kârını verdi. Sonra, okudum. O zamtzn zorluklar çoğaldı. Saitlerin hazfi (4) #1 uğradığım zorluklar ve katlanmak caki eden zahmefli ve can sıkıcı mesai hak kında bir fikir vermeğe kâfidir. Fakat dahası (Over: OTürkler < kendilerinin fakir sandıkları asl dillerinin bü noksanını arab ve acemceyi 'ta« mamen kabul suretile telâfiye kalkmış« lar, beş alfabe vücude getirmişlerdir. (Arısı var) (3) Limanın nihayetinde denize dökülen küçük nehre bu ad verilir. Kâğıdhane va « disini iska eder. Padişahın burada bir köş « kü vardır. Sultanahmed bütün sarayı nebrin etrafındaki tepeler üzerinde köşkler yapma Ea davet ederek Mariy'yi #aklld etmek ser « dasına kalkışmıştı. Fakat bu binalar Sultan Ahmedi hal'eden âstler tarafından tabrib €« dildiler. Bu tahribatın o bahanesi Avrupayı taklid sleyhindek! o daimi fikri batıldır. Has kiki sebebi ise yağma ve geret bursıdır. (4) Saitler asıl yazının haricine konmuş işaretlerle ifade edildikleri için Mmuharrisler okuyucunun iktidarının telâfi edeceği bu vali meti İhtiyardan vargeçiyorlar. Bunun Betiop« 4i olarak kıymetleri manayı ( değiştirebilen saler hakkında edeol münazaalar çikiyor, Fakat Kur'an hakkindaki bu münakaşalara meydan vermemek için bu kitab hiç bir sa « man saltaiz yaşılmaz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: