26 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

26 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 Şuba SON POSTA Sayfa ? Bulgarlar Slâv mı, Turanlı mıdırlar? Bulgaristanda çeyrek asırdanberi sürüp gelen davanın içyüzü nedir ? yoksa İki sene evvel Bir Bulgar meb'usu bağırmışlı: “Slâv isek daima Slâv kalalım. Yok eğer Turanlı isek gene her vakit için öyle olalım. Kâh Peştede Macarların, köh Belgradda Sırpların boyunlarına kardeş diye atılmak bir millete yakışmaz!,, ii undan iki sene evvel, Belgradda akdolinan (o Bulgar « Yugoslav dostluk andlaşması münasebetile, Cenu- bi Slavyanın payitahtında yapılan Slav rkdaşlığı tezahürlerinden bahseden bir Bulgar meb'usunun bir Bulgar gazete - sine: «Eğer Slav ssek her zaman Slav ka- İlalım, yok eğer Turanlı isek gene her vâ kit için öylü olalım, Fakat, işimize geldiği gibi, kâh, Budapeşteye gittiğimizde Mi- carların ve kâh Belgradda Sırpların bo- yunlarına kardeş diye atılmak bir millete yakışmaz. ilh.» tarzında yazdığı acı çi- kâyetleri okumuştum. Bu şikâyet, ayni zamanda, Bulgaristanda, takriba bir seys| rek asırdanberi, süregelen ırki kararsızlır p gösteriyordu. Filveki sözü geçen 24-1-1937 Belgrad! dostluk paktı dolayısile yapılan Slavlık gösterisinin tarihinden 21 sene evvel, ya- ni Büyük Harbin ortalarında, Bulgar Mmeb'uslarından mürekkeb bir heyetin müttefik Macaristanın merkezi Buda - peşteyi ziyaret etmesi de, o vakit, geniş ölçüde bir Bulgar - Macar kan kardeşliği #ezahürüne vesile olmuştu. Bulgar meb'uslarma safa geldiniz nut- kunu söyliyen meşhur Macar eski nazırı we meb'usan meclisi reisi Kont Appon - yiye cevab veren Bulgar mek'usu Mom - çilofi, «Her iki kavmin (Macar ve Bul - gar kavimlerinin) duygularında görünen | uygunluğu, tarihi uzak geçmişlere kadar| dayanan, Turan ırköaşlığında aramak lâ-| zım geldiğiniz söylemişti. Bulgari: kralı Ferdinandın da. bu ziyaret vesile - sile kendisine Budapeşte halkı namına belediye reisi törefindan gönderilen se-| lâm telgrafına verdiği cevabda «Bir ba « banın oğulları olan iki kardeş kavmi güle id, Bulgaristanın eski Budapest: konsol su Pançe Doreff, gene ayni Peşte ziya - reti dolayısile bir Bulgar gazetesine yaz- dığı makalede Bulgarlara karşı tezahür! eden Macar sempstisinin başlıca sebe - bini «Biz Bulgarların onların kan kar - deşleri olduğumuzu öğreten tarihs e at - fediyordu. Hülâsa. Budapeşte gösterisi, Bulgarların, Macarlarla olan temasların. da, onlar gibi kendilerinin de damarla - rında Oğuz kanının döndüğünü duyma - larına, ve Macarlar gibi onların da Cen- gizin ahfadı olduklarını kıvanç ile hatır « Jamalârtna sebeb olmuş olacak ki Bu - dapeşte gösterilerinin sonunda Bulgar meb'usları Monelloff ile Kosta Georgi - yeft «kardeş Macar kavmine. teşekkür Bulgar köylüleri ve Sojyadan bir manzara i j — Yazan Emekli General l H. Emir Erkilet seresarsessas sararan sas saaresarreme sAN KARARI! zahürleri sirf geçici bir tören diye te * lâkki etmiyerek istikbalden konuşuyor - lardı. Nitekim eski Bulgar adliye nazırı K. Panaiotaff ta Budapeştede doktor Rüstem Vamberi ile olan mülâkatında, Bulgarlarla orta Avrupa devletleri ara - smda bir yaklaşmadan, bahsederken «şüphesiz, Bulgar kanunlarında, ayni Tu- ran menşeine dayanan eski Macar yasa» larile bir mutabakat aramağa ehemmi - yet vermek lâzımdır.. Biz ve Macarlar şimdiki vatanlarımıza gelmek için ken - dişinden ayrıldığımız bir Turan oyma - ğının göğsünde birleşen müşterek men- şeimizin, makul bir teşriki mesaj ile, te- barüz etmeğe muvaffak olacağını mede- niyet bakımından dahi ümid ederiz» de- mişti, Si #heme üzerinde daha çok deliller vardır. 11 Haziran 1916 da Bulgar ista - tistik direktörü Kiril Popoff, bir Macar gazele muhabirine «Macarlarla kan ka - rabetinden» bâhsettiği gibi ayni sene ve ayın 29 unda Tatarlar namına söz söylir yen merhum Yusuf Akçora, Lozan Al - Yiyetler kongresinde «Tatar oymaklarının en medenileşmişi olan Bulgarları» büyük senalarla methetmişti. Kezâlik 16 ağus - b İ tos 1916 tarihli Macar Alkotmani gazetesi Bulgarlara dair şunları yazmıştı. «-. İste böylece, Volgadan Karadeniz kıyılarına atılmış bu göçebe Fino - Tatar kavim, ci- han terihinde bir faktör oluyor. Sırb kavminin ateşli hayalperestliğinden onu açıkça farkettiren, fevkalâde rejlizmi ile, kendine, Bulkun'arda, istiklâl ve tefev - vuka doğru bir yol açmak için icab eden vasıtaları seçmiştir.» Nihayet, Berlin German - Bulgar ©€ miyetinin daveti üzerine, Bulgar pro - fesörü mülâzim Panoffun, 28 Nisan 1916 da, Prusya parlomanı salonunda verdiği konferansta, Bulgarların Slavlığını red için serdettiği, şu ehemmiyetli hükümle ri de yazalım: «Bulgar mevhum ve ha- yali şeylerle heyecana gelmiyen ve fa - kat yalnız maddi ve hakiki şeyleri gören adamdır, Bulgur Slâv ırkından değildir; çünkü Siâv mevcudiyetini hayali fikirle- re kaptırır, Bulgar ise, kendini ancak röel maddelere verir.» Filvaki Bulgarların Sırb ve Ruslarla uyuşamadıkları ve kanlarının bunların - etmişlerdi, İşte, Budapeşte Bulgar ziyaretinin o - rada gördüğü güzel kabulden hararetle bahseden r gazetesi Dnevnik, 3-5-1916 tarihli nüshasında şöyle yazmış. a; «Mazi bizi yaklaştırdı ve hal kardeş etti, İstikbale gelinea, onü, bir kan kar. deşliği temeli üstünde birlikte kuraca » br» Görülüyor ki Bulgar büyükleri bu te- Bi 8 kilerle asla kaynaşamadığı bir hakikat - tir. Yeni Bulgaristanın 1885 de temeli ve yasasının mürekkebi benöz kurumâ- mışken, ona, taze canını almak için, ilk hücum eden Sırblar olduğu gibi, onun © tarihte ilk savaştığı ve yendiği ulus ta gene Slây, Sırblar olmuştu. Büyük Harb- de sanılıyordu ki, Bulgarların kurtarıcısı ve bütün Slâvların babası olan Ruslar bir kere Dobricaye girerler ise, Slâv pro- kayakçısı Yedi sene sonra dünya Tosun ile babasının Dünyanın en küçük kayakçısı Türki « yede, Bursada ve Uludağın tepesindedir. Henüz yedi buçuk yaşında olan bu mini. mini kayakçı, Uludağdaki meteoroloji is tasyonunun şefi bulunan Ekrem Karayın oğlu Tosundur. Onlara dağın lepesinde yaşıyan bir t- tiki dünya diyebiliriz. Yaz ve kış 7700 metre yükseklikte oturan baba oğul şeh- re pek az, hele İstanbula pek nadir iner- ler. Onların bir de yoldaşları vardır: Dağlı... pagandası hıssıyatile beslenmşi olan. Bul| Dağlı henüz altı aylık olmasına rağ - gar askerleri velinimetlerine silâh çekmi: İmen Tosunun sıpa gibi üzerine bindiği yeceklerinden Bulgaristan nihayet Rus-| heybetli bir köpektir. Bu üç kişilik aile ların tarâlına geçmiye mecbur olacaktır. İdağın tepesinde kurulmuş bir odacıktan Fukat hâdiseler, her türlü esastan mah-İ mürekkeb, fakat sevimli bir kulübede 0- rum olan bu faraziyeyi tabiatile tekzib) tururlar. Babası yokken küçük Tosunu, ettiler ve Turan ırkından gelme Bulgar -| Dağlı bekler. Tosun spor yapmağa çık - lar, benim de hazır bulunduğum Dobrica |tığı zaman muhafaza kıtaatının kuman - kavga meydanlarınia Ruslarla yiğitçeldanı gene Dağlıdır. savaştılar. Ekrem Karayı Büyükotelde Yukanda bahsi geçen Berlin konferan-| Bizi kayakevine götürmek için sında söylenen fikirleri tedvin tanıdım almağa edeni gelenler arasında o da vardı. Yüksek bir muasında intişar eden bir yazısı müna-)irtifada d vat gazelesinin 27-10-1918 tarihli hüsha-| sanla herkes gibi, biz de pek çabuk kay- sında şöyle deniyordu: naştık. Oğlu ile köpeğini de kayakevinde «Papoff, Bulgarların eski Hünlerin ha-| tanıdık. lefleri olduklarını ve Macarlarla Finle-| Tipi altında Büyükotelden kayakevi - rin Avrupada yegâne ırkâaşları bulun -İne gelip, sobanın başında demir attığımı. duklarını teyid ediyor ve Bulgarlarla| zın hemen akabinde kayakçı genç arka - Slâvlar arasında şu mukayeseyı yapıyor: | daşlarınız: Bulgar bugüne kadar Hünierin karakter| — Tosun geliyor, Tosun geliyor! ve fizik vasıflarının en başlıca çizgileri-| Diye bağırmağa başlamışlardı. ni muhafaza ettiler. Slâvlar hayalperest,| . Hepsi Kayakevinin dağa açılan arka gerâzid, sebatsız, tembel ve enerjisizdir-! penceresine bakıyorlardı. Bütün vücudü ler, Bulgarlar ise soğuk. sakin, çalışkan pencerenin boyuna sığan m'nimini bir ve enerjiktirler. Panofi bu mukayesesin- çocuğu biraz sonra pencerede gördüm. de haklı olabilir...» Kayaklarile tepeye tırmanmış, tepe ile na atlamıştı. Yanımda da hemen kendin. den daha büyük bir köpek peyda olmuş- b) Fino - Urantenne menşe, tu. Suratı güneşten ve kardan kavrul - ©) Turco « Tatar menşe, muş. yusyuvarlak yüzünde iki çıkıntı gi- Bunlardan birinci nazariyenin ne ka -|bi duran yanakları arasında minnacık dâr çürük olduğunu yukurıdaki bir çok | burnu sanki bilâhare alınmak üzere mu- şahadetler göstermektedir. Diğer iki na- vekkaten yerleştirilmişti. Sevimli, sıcak İzariyeye gelince, aralarındaki fark ad ka, |kanli, zeki gözleri fırıl fırıl dönen sarı - rışıklıklarından başka bir şey değildir.| şın bir çocuktu, Yanımda bulunan Ekrem İBunun için, Buigarlar, bizce, Türk ca -| Karay: miasının bir 'Tatar oyrnağından başka bir| — Bizim küçük! dedi. çağırayım mı, çey olamazlar. Bu suretle Turco - Tatar | konuşmak ister misiniz?.. menşe mazâriyesi en doğru olanıdır. Ni-| Dünyanın en küçük, Uludağın en se - tekim Yusuf Akçora da 1916 Lozan U -| vimli kayakçım ile tanışmağı elbette is - İuslar konferansında Bulgarların bir Ta.|terdim. Ni tar oymağı olduklarını açıkça söylemişti.) Babası seslendi: Bizim (o yukarıdanberi : kendilerinden) — Tosun buraya gel!, bahsedegeldiğimiz Bulgerler, şüphesiz! Başında kukuleteden dışarı çıkan sarı küçük Bulgarlar, yani bugünkü Balkan Saçları alnına düşmüştü. Küçük bumu ve Karadeniz Bulgarlarıdır. Şimdi de bunların buraya nereden ve nasıl geldik. ierini ve bunların büyük atalarının kim- ler olduğunu hülâsatan anlatalım: Ta » gihçe malümdur ki Bu'garların ilk yurdu Oral ve Altay silsileleri arasmdaki Türk yurdudur, Bulgar Türkleri, buralardan Avrupaya geçtikleri zaman ilk evvel Don ve Volga nehirleri arasında, XIII üncü as ra kadar muhafata olunabilen ak Bul - garya adile yen: büyük ve zengin bir Türk devleti kurdular. Bu devletin idare mer- kezi Bolgar ad bir mamure idi. Burası Volga ırmağının solunda Kama suyunun mansabi altında bulunuyordu. Mekteble. ti, ticaret ve debağati etrafa ad salmış idi. Bilâhare, ve maalesef, gene bir Türk başbuğu olan Timürün darbesi ile yıkı - lan bu eski Türk medeniyet kurumunun harabesi, bugün Tatar Sovyet cümhuri - (Devamı 10 uncu sayfada) zariye beyan edildi: a) Siâv menşe, Panoff'ur, Nord U. Süd adlı Alman mec- tahsili, irtifa yüksek bir zekâsı ve ayni! bir nezaketi okendisinde| sebetile Zağreb'li Hravatska Rieteh Hır-| harman etmiş bulunan bu ferağatkâr in-| Bulgarların menşei hakkında üç na » bir hizada bulunan pencerenin boşluğu-| Dünyanın en küçük Uludağda kayak şampiyonu olmak azmile yaz, kış orada kalıyor yatıp kalktıkları ev soğuktan henüz kızarmağı başuyan bir havuca benziyordu. Kayaklarla gireme- di. Genç kızlardan biri onu kucaklayın. ca içeri aldı, Ayağında golf pantalon, © ha göre yapılmış dağ pabuçları, kayak - lar, ellerinde yün eldivenler, üzerinde kalın bir kar ceketi vardı. Tanıştık, o da bize köpeğini tükd'm etti. Yalnız heybe- tinden ürktüğüm köpek, bızden pek mem nun kalmamış olmalı kı, sivri dişlerini gösterdi; elimi uzamağa cesaret edeme- dim. Tosun babası ile beraber burada, dağ tepesinde yaşıyor. Babasının fikri Şu: Tosunu on beş yaşına gelinciye kadar dağda tutmak, tam bir kayakçı olarak yetiştirmek ve.. olimpiyadlara gönder « mek. Bu kararla, diğer çocuğunu İstanbul » daki refikasının yanına bırakarak Ek - «em Karay küçük Tosunu dağda alakoy- muş. Bunun çocuğun tahsiline mân: olup j olmayacağını sordum. | — Hayır, dedi.. ben sekiz sene hovalık yaptım.. çocuğumu burada daha iyi oku- turum. Her sene şehre indirerek mek » İtsbde imtihan verdireceğım. Bu suretle kayakçılık faaliyeti ile tahsili birbirine müvazi yürüyecek! Görüyorsunuz, ma - şallah çok sağlamdır. Burada temiz hava, temiz su, temiz gıda İle büyüyor. Dikkat ediniz, onda yedi yaşında çocuk hali var mı?.. Herkes on, on bir yaşında tahmin ediyor. Ben dünya kayak olimpiyadları. İba Avrupaya gittim. İnceden inceye tet. kikatta bulundum. Müsabakaları kâza - nanların hemen hepsi, dağ sporunu, s€- nede muayyen bir müddet. fantezi ola. rak yapanlar değil, ömürlerinin kısım a- zamını dağda geçiren insanlardır. Ço - cuğumu mükemmel bir kayakçı olarak yetiştirmek, on beş yaşına gelince dünya olimpiyadlarına iştirak ettirmek istiyo « Tum. Gayem, şeref direğine Türk bayra- ğını çektirmektir. Biliyorsunuz, iştirak ettiğimiz kayak olimpiyadlarınca ödeta hezimete uğramıştık. Bunların acısını öyle çıkartmak istiyorum ki, oğlum se « nelerce kırılmıyacak rökorlar tesis etsin!, Bu !stidadı gösteriyor, Şimdi o küçük bo- yile Türkiyenin sayılı okayakçılarından biridir. İ Babasını dikkatle ve o gülümsiye. rek dinliyen müstakbel şampiyona sor « dum: — Burada canın sıkılmıyer mu? İs- tanbulu âramıyor musun? Mısır püsküllerine benziyen saçlarını dağıtan bir kafa gallayışla cevab verdi: (Devamı 10 uncu savfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: