20 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

20 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN KARİKATÜRLERİ — il — Yapan: Orhan Ural x | Cürümle ceza arasında nisbet lâzım değil mi? Hukuk doçenti Hıfzı Veldet: “Eroin kaçakçılığının daha ağır bir ceza tehdidi altında bulunması mu- hakkak ki lâzımdır,, diyor Haritacı — Şu Almanya bizi o kadar zarara soktu ki iflâs etmek üzereyiz. — Hayrola, size ne? yama Vahşi — Medeni insanlar dedikleri bunların bizden ne farkı var sanki?. Arkadaşı — Tankları, tayyareleri, zehirli gazları var!.. (İspanya harbi Frankonun lehine biterken) Asri Robenson!.. — Daha ne olacak, sabahleyin tertib ettiğimiz atlas öğleyin matbaaya gidinciye kadar haritalar de — Almanlar pöraşütle Praga asker indirdiler. — Buna tepeden inme derler, çaresi yoktur! (Güzeteler) «Cürüm ceza ile mütenasib olmalıdır» meselesi etrafında tanınmış hukukçu» ler fikirlerini söylemeğe devam ediyor- niye doçenti ve Edebiyat Fakültesi ya” bancı diller mektebi yardirektörü dok- tor Hıfzı Veldetin cevabın: okuyacak * sınız. Genç ve değerli doçent meseleyi şöyle vazederek mütalea etmektedir: « — Ceza ile cürüm arasındaki nis - bet, zamana, memleketlere ve muhtelif telâkkilere göre değişir. Eski devirlerde suçlar tamamen hu- susi mahiyeti baizdi. Meselâ eski Ro * mada ammeye karşı işlenmiş suç mefhu mu ancak mâbedlere taarruz gibi bir kaç hide mevcuddu. Diğer suçlar ce- miyete değil, sadece şahıslara karşı iş- lenmiş mahiyette telâkki edildiğinden bunların cezalandırılması da, iptida! devirlerden kalmış olan şahsf intikam esaslarından ilham alıyordu ki bunda cürüm ile ceza arasında nisbet yoktu. Cezalar çok şiddetli idi. İslâm hukü - kundak' kısas da ayni telâkkinin diğer bir tezai tarzından ibarettir, Zamanla suç ve ceza telâkkisi tama- men değişti. Bugün suçlar şahıslardan | zivade 'udan doğruya cemiyete ve ina karşı işlenmiş| » Binaenaleyh en mü-| meğdur şikâyette bulun-| a bulunup da vazgeçmiş olsa vlet resen yapmakta - ö'ı suçlar bun - dan müstesnadır. i bu suretle değiştikten Suç telâkki, sonra ceza teli Gisti ve ceza tay si de yavaş yavaş de n edilirken, yalnız iş Jup olmadığı yani onun suçu işlediği landaki ruhi vazivetine göre, işlediği suçtan mes'ul tutulup tutulamıyacağı İ gözönünde tutuldu ve bu suretle eski devrin sert hükümleri ihtiva eden şid- detli ceza kaideleri yerine daha yumu” şak, daha elastiki kaideleri muhtevi ceza kanunları kaim olmağa başladı. Fakat geçen asrın sonlarına doğru İkinci bir cereyan yol aldı, Buna göre: Cezanın tayininde yalnız işlenilmiş © lan suçu, bu suçtan doğan neticeleri ve! buna ilâveten ruhi vaziyeti, yani failin cezai temyiz kudretini hafz olup olma- dığını ve kasd veya ihmali bulunup bu- lunmadığını araştırmak kâfi gelmez; onun biyolojik tesekkülâtını, suçu han- gi saikle işlediğini, içinde yetiş - tiği sosyeteyi de incelemek ve cezayı ona göre tayin etmek lâzımdır, Cezadah | maksad suçluya, şahsi intikam devrin- de olduğu gibi, elem vermek değil, ye- İ güne gave suçluyu islâh ederek cemi- vete kszandirmaktan ibarettir. Bu n#| zariveye göre ceza cürümle değil, müc-| İ rimle mütenasih olmalıdır. İ İşte o zamandanberi ceza kitablakın- mibir anket | Ist. Bugün de Hukuk Fakültesi mede-| leni'en suç değil, failin cezaya ehil o-|; Sayfa 9 Doktor Hıfzı Vedet miz için daha uygun olduğunu, bir çok şahsi müşahadelerime istinaden söyli* yebilirim, Ancak cezanın şiddetini ta“ yinde ölçü ne olmalıdır? Burada suçun doğrudan doğruya cemiyete karşı iş lenmiş olmasının büyük bir amil olarak nazarı itibare alınması lâzım, hattâ el zemdir. Bürhan Cahidin mukayese mevzuu olarak seçtiği suçlar, hukukt bakımdan ayrı ayrı ma t taşımakla beraber, kanundaki cezaları bakımın * dan umumi bir şekilde karş kos ı arada nisbe ığu aşikârdır. Bu nis $* şuna atfetmek lazımdır: Hi unlera girm miş suçlardı derecede meşgul olun « mamış ve neticeleri tam surette tesbit edilmeden cezalar konulmuştur. Bunlar Üzerinde kâ üzerinde bügün yalnız ayrı ayrı her memleket değil, Milletler Cemiyeti da- hi meşgul olmakta ve önleyici tedbir» lerin alınmasında âmil olmağa çal maktadır. Fakat bu mesai ve fikirler kanunda tam ifadesini buluncaya ka dar zaman geçer. Vaz kanunu hâreke te getirmek her memlekette ağir yen bir iştir. Eroin kaçakçılığı, h bir menfaat için doğrudan doğruya ce miyelin bünyesine kasd mahiyetinde olduğundan, bunun şimdikinden daha ağir bir ceza tehdidi altında bulunması muhakkak ki çok lâzımdır. Mahkeme” lerimizin de çok mühim hafifletici se * beb mevcud olmadıkça, bu kaçakçılığın suçlularına, kanunun koyduğu cezanın azami haddini tatbik cihetine gitmeles ri de bilhassa ehemmiyet verilecek bir noktadır. Bu noktada gösterilecek mü samaha ve merhamet, cemiyetin bün- yesinde gitgirle büyük yaralar açacak mahiyet alabilir.» Nusret Safa Coşkun İda, ceza nazariyatında ve ceza kongre- lerinde bü iki fikir cereyanı münakaka halindedir. Birincisine pozitvist veya klâsik mekteb, ikincisine de sosyolojik mekteb denilir. Muâsir ceza kanunları esas itibarile pozitvist nazariyata dayanmakla bera- ber, sosyolojik ceza nazariyatından bir çok hususlarda istifade etmiş ve ceza- nın #ssâri ve azami hadleri arasında büvük bir mesafe birakmak suretile; suçlunun şahsi vaziyetini nazarı İtiba- ra almak hususunda hâkime geniş im- Anlar bırakmıştır. Diğer taraftan, cezanın şiddetii ol - ması suçun önüne geçer mi, geçmez mi, meselesi yalnız hukukçular arasında değil, mütefekkirler arasında da eski" denberi uzun münakaşalara sebebiyet vermiştir. Cezanın ağır olmasının su - çun önüne geçeceği kanaatini taşıyan- lar bulunduğu gibi, tamamen aksi fi - kirde olanlar da vardır. Bence hakikat ikisinin #rasındadır ve keyfiyet mem * leketten memlekete değişir. Cezanın şiddeti olmasının, suçların azalmasına yardım edeceği tezinin bizim meleketi- “Mısır Kraliçesi Ve küçük kızı Yakında ikinci çocuğuna ana olsca» İı söylenen Mısır Kraliçesi Feride, 4 aylık kızı Prenses Feryal ile bir arada,

Bu sayıdan diğer sayfalar: