12 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

12 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA. Tebdil gezen h Mahmudpaşa Birdi. Avludaki kahvelere göz gezdir. di. Yüksek çınarların altına hasırlar #erilmişti. İşsiz güçsüz bir takım adam. lir, bu hasırların üzerine yan gelmiş- | krdi. Kahve ve çubuk içerek çınarla- tn serin gölgelerinde tatlı tatlı sohbet #tmektelerdi. Kahveci çırakları, bir gemi kapta - Munih durarak etrafına bakındığını gü- ce: — Buyurun, reis ağa» buyurun. Diye, seslendiler. Hemen, şadırvanın yanına bir hasır #erdiler, Fazla yol yürümiye alışmamış olan Padişah, kendisinde bir yorgunluk Missetmişti, Ayni zamanda, avlunun Manzarası da hoşuna gitmişti. Kah » çıraklarının serdikleri hasıra Memnuniyetle geçip oturarak kahve ve Sabuk istedi. Avlunun sağ tarafında, omeşhür İmudpaşa mahkemesi)nin binası 'unuyordu. Birçok kadınlar ve er - 7. mahkemenin kapısından girip Sikiyordu. Mahkeme Mühürü Kıyafetinde bir “dam vakik vakit mahkeme kapısından 'Yor.. kahve müşterilerini arasmda lâşıyor.. oturanlara göz gezdiriyor. ünün kestiklerinin yanına çömeli- * Onlarla kısaca fısıldaşıyor.. son- | P bunlardan #ki kişiyi peşine toka. Rk alıp mahkemeye götürüyordu. Padişah, bunun sebebini, son dere. de merak etti: Kahveci çıraklarından kani çağırarak öğrenmek istedi, Fu ts bu tahkik ve tecessüsün, oradaki- üzerinde bir şüphe uyandırması ih- ii düşünerek, bu fikirden vaz ,, Bereket versin ki, padişahın bu me >“ uzun sürmedi. O adam, tekrar Mihkeme kapısından çıktı. Etrafa göz dezdirirken, gözüne kaptan kıyafetin. ki padişah ilişti. e kırk yılık ahbab imiş gibi, ay, sizce padişahın yanına geldi. Se- verdi. Oraya çömeldi. Padişah ile larında şöyle bir muhavere geçti: > Merhaba, kaptan day» > m 5 iba, işin yok. > Eh. şimdilik öyle. ta Zahmet olmazsa, şu mahkemeye T varır mısın?.. > Sebeb. > Bir şahid lâzm. © Ne KE Canım. bir veraset meselesi var. dâvanın şahidlerinden biri hasta- ağ, gelememiş... Mesele, mühim. bi fendi, bugün hüküm vererek işi istiyor,.. Eğer gelir de, şahid. e Sar iki rubye altını kazanır- İk ç Peş dakikada, on çift lâ? söylemek ği,“ tin kazanmak, fena bir şey de- iğde amma.. ben bu mesele hakkın- bilirim ki, ne söyliyeyim. kâtibi, şahid düzmekte Mğy ir. Ne türlü kelâm takrir ede. <P; senin kulağına fısıldayıverir. Migyii amma, bu keyfiyet, yalancı Mk İbadullahm bakkını zıyaa Ve ay bürada ne durürsün?”. git de mücavir ol. (1) ay homurdana homurdana uzak- mukabilinde ll Mtayirdk, dünya me alâkasını kes sof kazıları, (Mfedine) ye gidip yerleşir- Yi aleyhine hükümler veriliyordu. Padişah, o derin teessürle: — Varayım, mahkemeye (gideyim. Kadıyı kolundan tutup atarak yerine ben geçeyim. Şu davaya, ben hükme. deyim. Diye, düşündü. Fakat böyle yaptı. fı takdirde, derhal kendisi tanınacak, artik tebdil gezmiye imkân kalmıya- caktı. Halbuki, (millet) ile yakından te - mas etmenin faydasını, bugün tamami- le takdir etmişti. Birkaç saat içinde, bir hayli şeyler işitmiş. ve bilhassa (Şeriat ve adalet) namına yapılan en feci bir hakikati öğrenmişti. — İmdi. bugün, bu işi hoş görelim. Hele, şu ahvali âlemi bir eyüce öğre- nelim. Ondan artık, paçaları sıvayıp bir eyuce ıslahata girişelim. Diye içinden söylene söylene kulka- rak cami avlusunu terketti. Kapalıçar- şının Nuruosmaniye kapısının önünden geçerek Tavukpazarıma doğru ilerledi. * 'Tavukpazarı meyhaneleri, adeta se- faletin meşheri halinde idi. Sokaklar, insana ikrah verecek derecede pis ve mülevvesti. Bütün o muhiti, iğrenç bir korku istilâ etmişti. Bazı meyhanelerden, zurna ve nâ- ra sesleri. mestane şarkılar arasında, korkunç sarhoş nâraları iştiliyordu. Padişah, bu süfli manzaraya, daha fazla tahammül edemedi. Bu mülev. ves sokaklardan çarçabuk geçerek, kar şısına çıkan merdivenden, bir cami #vlusuna girdi... Burası, Atikalipaşa camisinin avlusu idi. Fakat padişah buraya girer girmez, mühim “bir hâdise ile karşılaştı Bir takım genç softalar yumruklar ve s0- palarla birbirlerine saldırıyorlar. kü- fürle ve sövmelerle boğazlaşıyorlardı. Bazı soflalar da, yerlere saçılmış © lan rengârenk akide şekerlerini topla. mıya çalışıyorlardı. (Bastarafı 2 nci sayfada) kâyeleri anlatırken, meselâ, büyük ba- basının babası elile dikilmiş şu çınar a - ğacımın hayatı hakkındaki tafsilâtı ve- rinken, Macar adeta mukaddes bir tari - hin devirleri arasında dolaşmak zevkile canlanır! * Ah, bu ğaaç sevgisi, bu hayvan sev - gisi, bu eser ve yadigâr sevgisi bize ne kadar lâzımdır! «Şu eseri beti yarattım! diye ker hangi bir şey karşısında hirofti- hâr duygusu duymak, «şu eser! ben şü hal de buldum ve onu bu hale getirdim! diye göğsünün kabardığını hissetmek, İnsan için, medeni insan olabilmenin ilk şartı- dır, Ağacda ve hayvanda olduğu kadar içtimsi işler sahasında idarede ve hatta siyasette, devam, istikrar, inkişaf ve ilerleme şartlarının en başında gelen şart budur. Macar ruhunda ben bu nevi sev- gilerin çok kuvvetle mevcud bulundu - Zuna karim, Eğer öyle olmasaydı, şu bir avuç millet, bu kadar büyük nüfuslu ve büyük medeniyelli milletler arasın- ds, on asırdanberi Macar olarak kalmıya ve Macarlığın çok orijinal ruhunu mu. ZIYA- PAKLIZ ükümdar camisinin oavlüsuna!yalancı şahidlerle, ibadullahın hakları | ULTAN Padişah, bunun ne olduğunu, derhal anladı. Ve çocukluk zamanını hatır ladı. (Ulema) zümresine mensub ve zen- gin olanlar, düğün yaptıkları zaman, medreselere tablalarla düğün şekeri gönderirlerdi. Madreselerin softaları bu şeker tablasını dört gözle beklerler. tabla, cami avlusuna girer girmez, üze rine üşüşürler.. aralarında müretteb olan kısa ve zararsız bir kavgadan son- ra, tabladaki şekeri aralarında taksim ederlerdi. Buna (softaların şeker tabla kavga. sı) denilirdi. Ve, bir medreseye şeker tablası gönderileceği haber alındığı za man, gidilip seyredilirdi. Sultan Selim de, babasının sağlığın” da, daha henüz küçük: bir şehzade tken, Talaları tarafından alınıp medreselere götürülmüş, şeker tabla kavgası sey. rettirilmişti. Onun için bu manzara, 3 üncü Se. lim'e yabancı gelmemişti... Ancak şu var ki, şimdi gördüğü şu kavga, çocuk. luğunda gördükleri gibi değildi. Biri- birlerine saldıran, en müstehcen kü. fürlerle bağırıp çağıran softalarım çeh. releri, mintanları, cüppe ve şalvarları, kan içinde idi. Birkaç softa, ağır yaralı olarak yer. lere serilmişti. Cami avlusu, adeta kor- kunç bir harb meydanı haline gelmişti. Softaların bazılar: — Yahul, Kol, Kulluk yok mu”. Diye bağırışıyorlardı. Bir kısım softalar da: — Hay bre, medet.. bire kadar kı » rılacağı Diye, haykırarak, ellerindeki kanlı sopaları etraflarına savurmakta devam ediyorlardı. Bu sırada, Çemberlitaştaki Vezir ha. nı kulluğundan, birkaç yeniçeri koşup geldi. Softaları ayırmak için aralarına girdi. (Arkası var) Hergün: Ağaç sevgisi hafazaya muvaffak olabilirler miydi? Halbuki onlar, bü ruhu sade muhafaza etmekle kalmamıslar, belki de, yaymış « lar, genişletmişler, orta Avrupa içinde, başka milletlerden aldıkları teşirin, hat- tâ fazlasını onlara vermişler. Bu 3ş, an- cak bu kaydettiğim manevi kuvvetlerle yapılabilir. Ormanları, orman bekçileri, ahırları ve ağılları baytariar ve kanunlar değil, ancak, bu nevi sevgilet Ve bu nevi duy « gular muhafaza edebilir; kuhittin Birgen msamaanesemsenesasaaaasanan Kurbağalıdere temizleniyor Kurbağalıderedeki #âğımların temiz lenmesi hüsusunda bir müddettenberi devam eden çalışma sona ermiş, dere 18 ncı asırda stanbula gelen Bohemyalı Baron Wratislaw'ın hatıraları: 36 HULE ( Türkçeye çeviren: Süreyya Dilmen Türk kadınları Yahud o esnada çavuş paşa ya- nılıp da, bu ölüm meydanına gelmiş olsaydı muhakkak ki Orpheus'un beşi- na geldiği gibi, hailenin dehşetinden bizi deniz yolile gidilen bir bahçeye da vet etti. Beraberimizde Yeniçeri nefer- leri ve bir de yamakları olduğu halde bir kayığa atladık ve yelken açtıra - çılgnlaşmış bulunan kadınlar tarafın-İrak denize açıldık. Biraz sonra kendi. dan parça parça edilmiş veya bütün halkın taş hücumuna uğrayarak öl dürülmüş bulunacaktı!.. Genç kadın bu aralık dualarını biti- rip ölüme hazırlanmış bulununca ya- nındaki kadınlar dövünerek ve ağlaşa- rak kendisinden ayrılıyorlardı, bed- baht kadın da kendinden geçiyor ve yüzü bir çarşaf gibi bembeyaz kesili - yordu. Cellâdlardan biri kendisini katırdan aşağı alarak ellerini bir kumaş parça - $ile sıkı sıkı bağladı, ikinci bir parçayı belinin etrafına geçirdi ve üçüncü bir bağ ile de ayaklarını bağladı, ağzı aşa- ğı gelmek üzere küçük bir sandalın içi ne koydu ve küreklere yapışarak kıyı dan iki kulaç kadar denize açıldı. Dar» ağaçları sahilden uzak değildi. Cellad bundan sonra uzunca bir sopayı kadı- nın belindeki bağdan geçirdi, kendisi. ni yavaşça kaldırarak sandaldan dışarı itti ve suya batırarak boğuluncaya ka. dar bekledi... Sonra sandala alıp sa- hile getirdi. Bahtsız kadının cesedi bir çarşafa sarılarak bir teskereye konuldu ve Türkler tarafmdan gömülmiye götü. rüldü. Çengellerden biri üzerine atılan gen. ce gelince: Bu, üç gün kadar asıldığı yerde kaldı. Devamlı bir surette susuz luktan şikâyet etti ve kendisine bir yu dum su verilm için acı acı yalvardı. Fakat bunun bu &on arzusunu yerine getirmek cüretini kimse gösteremedi. Nihayet üçüncü günü akşamı, zavallı. nın bu haline acıyan biri gizlice hare” kete geçti ve delikanlıyı bir kurşunla başından vurarak işkenceden kurtar « mış oldu. Fakat bu işi yapanın kim ol « duğunu anlamak mümkün olmadı. Gene biz İstanbulda iken sabık Ulah Vayvodasını idam etmişlerdi. Bu adam, halkı metbuları bulunan Osmanlı ha- |kanı ve kendi yerine getirilmiş olan Voyvoda aleyhine ayaklandırmıya te. şebbüs etmişti. Maksadı gene kendisi. nin Voyvodalığa tayinini temin kılmak tı. Fakat Eflâklılar kendisini yakala” mışlar, burun ve kulaklarını keserek İstanbula yollamışlardı. Hünkâr da ken disi aleyhinde baş kaldıran bu adama âsla merhamet eseri göstermemiş ve çengele asılarak cezalandırılması buy. Tuğunu vermişti.” « Voyvoda çok yakışıklı ve birçok dil. ler, bilhassa Latince, Yunanca, İtalyan ca ve Macarca bilen bir adamdı. Zamanımızda, birçok Türklerin de ölüm cezasına çarptırfarak asıldıkla- rını, elleri, ayakları bağlanarak - sığır boğazlanır gibi - kesildiklerini, kesilen lerin bütün kanları akmcaya kadar çır- lâğımlardan tamâmen temizlenmiş -İ pındıklarını dâ müşahede etmiştik. tir. İdam cezalarından biri de şöylece tat. Derenin temizlenmesi için bugünelbik edilirdi: Mahkümun boynuna, ucu kadar yapılan masraf 2,200 lirayı bul|bir direğe bağlı bulunan bir ip geçiri. muştur. Derenin çamur vesaire gibi şeyler - den de temizlenmesi için çalışmalara devam edilecektir. İstanbul Üniversitesi A. E. P. Komisyonundan Alınacak malzeme Muhammen bedeli İkinci hariciye kliniğine (o 4350Jira bir aded epidiaskop Tedavi kliniğine bir a- (o 600 > ded Bazol metobolima alâtı Cam ve sair lâboratuvar o 1466 » Jevazımı 8 aded buz dolabı 2528 » o bep © akçe atmak isterim. Sende | mamummmammmamuzumız.—...... mma am a mr O-ka- Teminatı İhale günü 377 Li. 24/8/989 saat 15 4» ». > 5 10 » 28/8/939 » 15 0» v.d Yukarıda yazılı 4 iş ayrı ayrı Üniversite Rektörlüğünde açık eksiltmeye ko- nulmuştur, İsteklilerin ihale günü “Ticaret Odası kâğxdlarile gelmeleri liste ve şartnameleri Pazartesi, Perşembe günleri Rektörlükte görülür. (6009) lir ve adamın ayakları yerden kesilin. ceye kadar kaldırılır, bu suretle haya- tina son verilerek bir müddet bu vâ. ziyette asıl bırakılırd. Şu hakikati kaydedeyim ki Türkler, böyle ölüme mahküm müerimlerle â- lay etmiyorlar, eğlenmiyorlar ve fakat onların hayatlarına süratle son veriyor Jar. * İstanbul şehri içinde veya civarında gezip görmemize müsaade edilen şey- leri ve yerleri gördükten sonra bir gün yeniçeri Mustafadan, bir tehlike olma. dığı takdirde, bize Türk kadınları gös- termesin! istedik. Bu yol ie Türk ka. dınlarmın güzellik derecesini öğren. miş buluracaktık. Fiihakika birkaç gün sonra Mustafa, mizi bahçede bulduk. Yeniçeriler bi. zi burada yamakla bırakarak ikinci Bi? bahçeye girdiler, orada üzunca bir müd det kaldıktan sonra tekrar yanımıza geldiler ve kadın dostlarının öteki bah“ çede olduğunu söyliyerek bizi oraya isal ettiler. Dört kişiden ibaret olan biz hıristi. yanlar bu ikinci bahçeye girdik ve beş altı genç kadının bahçenin öbür nihaye tinde gezinmekte olduklarını gördük. Yeniçeri yamağının elinde (Nay —Ney) dedikleri bir musiki aleti vardı. Bunu çalmıya başladı. Ve bunun kimin tara. fından çalındığını anlamak için bakı. nıyorlardı. Bunun üzerine Yeniçeri ar- kadaşımız kendilerine doğru ilerledi ve başını dizleri hizasına kadar gelire. rek genç kadınları selâmladı ve her bi- rinin ellerini öperek bahçeye dört gâ. vur getirmiş bulunmasını fena telâkki etmemelerini rica etti. ; Bunlarla bir hayli konuştuktan son- ra bizleri çağırdı. Gittik. Evvelâ genç hanımların ellerini öperek kendilerinin burada bulunduklarından hâberimiz olmadığını söyliyerek özürler diledik, onları rahatsız etmiş olduğumuzdan dolayı da aflarını rica ettik. Bahçede bir kameriye vardı, hanım. Jarla birlikte bu kameriyeye girdik. Bir müddet . mümkün olabildiği kadar. | konuştuk. oAnlatamadığımız fikirleri Yeniçeriler kendilerine izah ediyorlar” dı. Nihayet Mustafanın ısrarlı ricaları Üzerine - biri müstesna - yüzlerini aç- tılar. Fakat biz, bunlarda öyle fevka- lâde bir gü; görmedik, kara ve « ya elâ gözlü idiler. Saçları boyanmış, kaşlarma rastık çekilmişti. Hanımlar bu esnada bize portakal elma vesair meyvalar ikram etmişler. di. İşte böylece bunlarla bir müddet konuştuktan sonra müsaadöleriri ala. rak ayrıldık. * Burada, bizim Yeniçeri Mustafa ile bir Türk hanımı arasında cereyan eden küçük bir macerayı anlatmaktan ken- dimi alamıyacağım: Mustafa; vaktile tanıştığı bu hanımı bir gün davet etmişti. Ben de bu husus için en âlâsından şarab ve şekerleme hazırlamıştım. (Arkası var) Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 23 İSTANBUL Gazetemizde çıkan Yazı ve resimlerin bütüu hakları mahfuz ve gazetemize aiddir, ABONE FIATLARI İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevab için mektublara 10 Pul ilâvesi lizımdır, ssunsanananmenanszeonnnsannasksnasm ns Posta kutusu : 741 İstanbul Telgraj : Son Posta Telefon : 20203 İŞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: