8 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

8 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Harpler nasıl olacak ? İspanya boğuşması gelecek muhare- beler için ortaya lıir_ı;_uwrsler çıkardı | ü Sooget Rusyada kadın tapgareciler Sekiz aydan beri İspanya top- raklarında son model silâhlarla Mmücehhez iki ordu çarpışmaktadır, (Deyli Meyl) gazetesinin askeri Mmuharriri bu muharebelerden bir çoklarında bulünmüş ve gördükle- rini gazetesine yazmıştır. Bilhas- sa, tanklarla topların büyük harp- lerde gördüğü hizmet hakkında bir asker gözile tetkikler yapan mu - barrir gazetesine şu yaznıları yaz- maktadır: «Bir çok muharebelerde piyade 'Tayyareler, siperler üzerine bam - * bardıman tayyarelerini seyrettim, 'Tayyareler siperler üzerine bom » balarını atarak gözden kaybolup gidiyorlardı. Bir kaç dakika sonra siperlerin üzerinden tayyare geç- memiş ve bomba atılmamış gibi idi. Çünkü, tahrip olunan mitral « yözlerin yerine yenileri konmuş, öteye beriye dağılan kum torbala- rı tekrar yerlerine getirilmişlerdi. İstikbal harbinin en müthiş iki unsura tank ve Tayyoaredir.. Bundan sonra askerler piyade hü- cumlarına intizara başlıyorlardı ve ekseriya tayyare bambalarından sonra piyade hücumları da yapıl - maktaydı. Havadan yapılan hü - Üüyan'a cumlar beş, on dakika ancak de « vam edebiliyordu. Bataryalarla ya- pılan muharebe 1s> günlerce de » vam etmektedir. Tayyareler gelir- ken askerler saklanabiliyorlardı. Hattâ, tayyarenin bıraktığı mermi yere ininciye kadar asker, yecini değiştirmiye bile muvaffak olabili- yordu. Yolları, köprüleri, şoseleri tahrip maksadile atılan bombalar ekseriyetle yan taraflara düşerek beklenen vazifeyi göremiyorlardı. Fakat, şehirlerde tayyarelerin yap- tığı tahribat çok büyüktür. Tayya- rze bombalarile yıkilan binaların ankazı altında bir çok insanlar öl- mekte, yangınlar çıkmaktadır. Yer altlarına saklananlarla, sokaklarda yerlere yatanlar kurtulmaktadır. Maamafih, tayyareler bir şehire hücum edecekleri zaman, telefon - lar şehirlilere bunu haber vermek- te ve ahali de gizlenebilmektedir. Madridin muhasara altına alın- dığı günler zarfında ihtilâlci tay « yareler çok büyük faaliyet göster- diler. Madridin içinde binalar, ma- halleler yıkıldığı, yangınlar çıktı- Bi, bir çok kimseler ölüp gittiği hal- de, cumhuriyetçi ordu üzerinde ih- tilâlel tayyarelerin yaptığı tesirin henüiz hiç bir neticesi görüleme » miştir. Çök süratli tayyarelerin şe« hitler üzerinde vukubulan harp « lerdeki hizmetleri büyük değildiz. Çünkü, süratle geçerek baomba a- tan tayyareler mermiyi hakiki he- detinden yüz, iki yüz metre uzağa düşürmektedirler. Yeni Rus bom- bardıman tayyareleri ise, daha ya- vaş, faakt daha isabetlidirler, Kı- zıil tayyareler bataryalara hedef tayininde çok faydalı olmaktadır » lar, Bunlar, düşmanın yerini iyice tayin ettikten sonra bu yeri batar- yalaar haber vermekte ve batar - yalar da ihtilâlcileri tarumar et « yalara haber vermekte ve batar - yalarından beklenen hizmetler gö- rülememiştir. Askeri mütehassıs- lar müstakbel bir Avrupa harbin- de tayyarelere karşı kullanılacak bu topların tayyarelerin üçte biri- ni ıskata muvaffak olacaklarını tahmin ediyorlardı. Fakat, bu tah- min boşa çıkmıştır. İspanya jhtilâl hatbinde bu toplar tayyarelere bü. yük bir zarar getirememişlerdir. İspanyada cephelerin çokluğu ve Türk polisinin hakiki hatıraları: 5 Atıldığım Ayasofya tevkifhane- sinde beni aç bıraktılar! Vak'a yapmış bir kimsenin bu suçu şu açıklıkta itirafa kal- kışacağını belki tahmin etme « mişti. Şaşkınlığı devam ediyor- du. — Kendine gel, dedim, söz - lerimden emin ol. Bu maksatla getirildim ben. Müsterih olmağa çalışmakta ise de büsbütün temin edileme- diğini açığa vuruyordu. Tercüman gelmişti. O vakte kadar önündeki bir yığın kâğı- da imza atmakla meşgul bulun- duğu cihetle biz iki polisin ko - nüşmasile dahi alâkadar olma- yan Fransız yüzbaşısı kaşlarını çattı. Tercümanla bir kaç keli « me konuştuktan sonra sorguya çekildik, Hâdisenin sureti cereyanı hak- kında en üfak bir inkârda bu - »künmadım. -Başından sonuna ka- dar olduğu gibi ve ancak, nefsi- mi müdafaa kasdile tabanca çek- tiğimi, aksi takdirde öldürülmüş bulunacağımı ve zenciler üzeri- ne halk tarafından da silâh atıl- mış olduğundan kimler tarafın- dan öldürüldüklerini kestiremi- yeceğimi söyledim. Hamdi Efen- | di, alınan ifadesinde; bu vak'a ile alâkası olmadığını söyledi. Bu ciheti ben de teyit etmiş ve kendisinin kat'iyyen suçlu ol - madığına şehadet eylemiştim. Tank, tayyare, tayyare top- İarı ve motörlü vesaitte bir çok kusurlar görüldü Meşhur bir Ingiliz askeri muhar- riri İspanya muharebelerindeki tetkiklerinin neticesini anlatıyor bu topların cepheden cepheye na- j kil edilmesi ve yolların bozukluğu | yüzünden toplar çok çabuk eski - mişlerdir. Maamafih, arasıra bir, iki tayyare düşürdükleri de görül- müştür. En son tip Rus bombardı- man tayyareleri dörder mitralyöz- le mücehhezdirler. Tayyareler o- tuz kırk tane birden hücuma ge- çecekleri zaman keşif tayyareleri- ne lüzüm kalmamaktadır. Bunlar döğrüdan doğruya ateş hattına gir- mektedirler. Havalar yağmurlu ve çok bozuk olduğu zaman tayya - reler faaliyete geçmemektedirler, Yağmurlu ve çamurlu havalarda tanklar da çalışamamaktadırlar. İhtilâlciler iki türlü tank kullan - maktadırlar. Bunlardan birisi: çok süraltidir” Ufak boyda ve alçak olan bu tanklar hafif mitralyözler- le mücehhezdir ve iki kişi tarafın- dan idare olunurlar. İkincisi: Orta boyda olup o derece süratli değil- dir. Daha ağır mitralyözle müceh- hezdir. Bir şoför, bir de mitralyöz- cü” tarafından idar2 edilir. Küçük tanklar muntazâm “yollarda 50, o- valıklarda 30 kilometre katetmek- tedirler. Bunlar o derece alçaktır- lar ki, içerlerine iki kişi bile zor halle sığabilmektedir. Fakat, çok Ç Te Tayyarelere karşı kara müdafaacımın on mücsir ve yegdne silâhi taygare dafi topları İmzadan sonra tabancaları- mızı teslim etmemiz istendi. Hamdi Efendi hiç itirazda bu - lunmadan çıkarıp verdi. Ben, bu tabancanın bana hükümetim tarafından verildiğini ve bina - enaleyh bir Fransız zabitine tes- lim edilemiyeceğini söyledim. Yüzbaşı kızdı ve ayağa kalka - rak, derhal çıkarıp vermemi, aksi surette zorla alınacağını ve ] bunun için de ceza göreceğimi söyledi. Daha fazla sinirlenmiş- tim. Bir Türk komiseri gelme - dikçe öldürülünceye kadar ver- miyeceğimi söyledim. Köpürdü, bozuldu ve nihayet bir iş çıka - ramıyacağını anlayınca — telefo- süratli oldukları için bataryalarır. ateşinden - kolaylıkla — kurtülabil « mektedirler. Kızıllar bu tankları avlamak için çok . kolay — çareler bulmuşlardır. Kazdıkları bir takım üstü kapalı kuyular içine düşüre- rek âvlamıya muvaffak olmakta- Gırlar, Keşif İşlerinde bü kiğük tanklar, süvsrilerden daha' çok faydalı olmaktadırlar. Orta boy « daki tanklar ise, cephe bücumla - rında işe yaramaktadırlar. Kızılla- rın istimal ettikleri tanklar daha büyük tiptedir. Bunların içinde hafif bir topla küçük bir mitralyöz bulunmaktadır. Hafif top otomatik | olup çok süratle endaht etmekte - dir. Bunların gü: lü patlayış ve süratli gidişi düşmanın kuvvel ma- zeviyesi üzerinde çok müessir ol- maktadır. Dörder kişi tarafından idare olunan bu tanklar, nehirleri de geçebilmekte, * hattâ — su içine büsbütün batsalar bile yine çıka- bilmektedirler. Kızıt tanklardan bazıları ateş fışkırmaktadır. Bu a- teşten çıkan yaylımlar karşılarına isabet eden her şeyi yakmaktadır. Bu tankları üzerinde yürüten slet- lerin lâstikten yapilışı büyük bir kusurdur. Çünkü, ateşin tesirile yanıp erimektedirler, S HL Güyanda manganın muhafazasına memur askerlerin kışlası na sarıldı. Tercüman dışarı çı - kıp döndü. Bana hitaben baş - ladığı nakarat ayni idi. Polis Hamdi Efendi de vermem için jyavaşça beni dürttü. Kendisine ç— Li ea IK Tecrübeli Bir evlenen, bir de evlenmiyen pişman olurmuş... — Evlilik bahsi benim başıma neler açmadı ki... Da- ha yirmi yaşında idim. Bir kızı de- lice sevdim. Nişanlana ye tutturdum. Beni, ailem güç hal- le vazgeçirdiler. ri zamanlarını bir kıza vuruldum. Nişanlandım. Altı ay beraber yaşadık. Fakat, son- ra, kavga gürültü, ayrı! İki se « ne sonra bir daha nişanlandım. Fa- kat, bende tali nerede, kaynanam o- lacak bir cadaloz vardı ki, sorma - yın; nefes aldırmıyordu. Geno ay - rılmağa meecbur kaldım, Aradan bir müddet daha geçti. Yalnız ve bekâr yaşanmıyordu. Mut- laka evlenmek istiyordum. Fakat bu sefer azâmi temkinli davranıyor, he- men, çabucak karar vermiyor, ala- cağım kızda bir çok şartlar arıyor- dum, Sordum, soruşturdum, tahki - kat yaptım. Ehli iffet ve namus, ak- ça pakça bir kızcağız buldum. Kendi hâlinde Manto, şapka, diye ba- şımın etini yiyecek takımından de- ğildi. Uslu oturmuş bir silenin bir tek kızı idi. Çöpsüz üzüm, diye buna derler. Hem de yaşı 26 idi. Eh, ben de 85 i bulmuştum. Kendileriz: — Daha kızimız 21 yaşında... di- yorlardı. Bu kadar yalan, kadı kızında da bulunur, Yaşının biraz büyük oluşu, hattâ hoşuma gitmişti. Çünkü, da- ha evvel toy, hoppa, görgüsüz kiz - lardan, onların çocukluklarından, | züppeliklerinden bıkmış usanmış - tım. Onlarla evlenmediğime ne ka- dar seviniyordum. En nihayet, dev- let kuşu başıma konmuştu. - v Evlendim. Mes'ut bir aile kür « dum, Kayınvalde, kayınpeder iyi in- sanlardı. Müstakil bir ev tuttum. İlk günler iyi idik. Bir kaç gün geçti. Gel zaman, git zaman işler gönli bulandırmağa — başladı. Çünkt kendimde fevkalâdo bir şey- ler hissetmeğe başladım. Ben evle - nince bir kaç hastalığa birden tu- tulmuştum. Bit kere kalb hastalığı gelmişti. Romatizma olmüştüm. Bel ağrılari vardı. Gözlerim kör olmuş- tu. Nazara uğramıştım. Boynum çar- pılmışti. Kanım vehirlenmişti. Ne bileyim, daha bir çok hastalık- Tara birden tutulmuştum. Akşam e - ve gelir, gelmez, sıra ile, bu hasta. lıkların tedavisi ile uğraşıyorduk. Bana bir sinir basmıştı. Rahat ede- cek, gülecek, eğlenecek vaktim kal- mamıştı. sabahleyin yazıhaneye ak- şam evo,.: Eve gelir gelmez de yatıncıya kadar tedavi, tedavi... Daha kapıdan içeri girer girmez, bir sar'a, bir nöbet, bir — ateş baş- Lyor, hemen yatağa boylu boyunca uzanıyordum. Ondan sonrasını bilmi- yorum, Karım, karyolamın başında dört dönüyordu. Sabah olunca gö- zümü açıyor, işime koşuyordum. Fakat, tuhaf değil mi?, Dışanıda, işimin başında, yukarıda saydığım hastalıkların hiç biri üzerime gel - miyor, hattâ hatırlarmyordum, bile.. Fakat, evden içeri adım atar, at- maz... * Do Evleneli altı ay olmuştu. — Fakat an, di « j Aradan üç sene | geçmişti. Delikanlılığımın en serse- | yaşıyordum. Gene | ÂYE — N: - Reşat Feyzi —M7“—H——————————— kadınlar.. ben de 60 yaşındaki bir insana dön - tüm. Birgün dairede arkadaşla- ra halimi anlattım. Derdimi düktüm. Uzun uzun dinlediler, sonra bana: — Senin karın deli.. Fazla aşabt, i dediler.. Hakikaten, o günden sonra düşün- meğe başladım, Benim halim no i- di, ne oldu?. Benim bir hastalığım yoktu. İşte sapsağlam bir adamım., Bazularım kuvvetli, iştahım yerinde.. İşimin gücümün başındayım. Düşündükçe, aklıma — durgunluk gelecekti. Benim başıma bu hastalık- larin hepsini getiren karımdı. Ben bir vehim, bir zan, bir telkin altın- da, bütün bu hastalıkların hepsine sahip olduğum, kanaatinde idim. Akşam eve girer girmez, karım ü- zerime koşuyor: — Aman, terlemişsin. Yat, yat, | Sana bir şişe çekeyim, diyor.. Ertesi akşam: — Aman, kalbin ne de atıyor?.. Ayol sende kalb hastalığı var.. Ertesi akşam: — Aman ne kadar üşümüşsün, mütlakâ romatizma oldun., Hulâsaj kelâim, her akşam bir ye- ni hastalığa tutuluyordum. Karım, sanki ben bir küçük çocuk imişim gibi, üzerime düşüyor, beni soyuyor, yatağa yatırıyor, sıcak — havluları sırtıma yerleştiriyor, ıslak bezleri alaıma koyuyor, termometre koltue ğumun altından çıkmıyordu.. İşin tuhafı, benim bu işlerimi gördükten sonra, başucuma oturuyor: — Ah, kocacığım, diye ağlamağa başlıyordu. Baktırı olacak gibi değil, ben yaş: h başlı, uslu oturmuş bir kadın a - lacağım yerde, bir hatım nine al - mışım. Gittikçe, hakikaten hasta - Tanacak, sinir buhranına tutulacak - tun, İhtiyar anam da evde: — Nedir oğlumun başına gelenler, diye, dizini dövüyordu. Kadının içi- ne inecekti. Karar verdim. Ayrılacaktım. Ni- hayet eski arkadaşlarımdan avukat İhsanın delâletile üç ay mahkemeya taşındıktan sonra ayrıldım. Geniş bir nefes aldım. Bütün dünyalar be- zümi olmuştu, © âkşüm bir Meyhanede, arkadaş- lara bol bir rakı ziyafeti çoktinı. Ge- ce geçivakit eyer dönerken, üç se- nedir görmediğim eski bir arkadaş: — Azizim, dedi, sende evlilik has- talığı var. Seh bekâr yaşıyamazsın. Bu işde kaç defa talisizlikle karşılaş- fin, gene en sonra evlendin.. Sana bir şey teklif edeceğim.. | — Nedir teklifin?.. — Blrader, sen, koca kıymeti bi- | lir, tecrübeli bir dul kadın almalı « | sın., Başka türlü rahat edemezsin.. Birden, bu fikir, bana mülâyim | geldi. | -Beraber eve gittik. Bu mevzu ü - zerinde uzun boylu konuştuk. Er- tesi günü, tanıdığı bir dül - kadınla beni tanıştıracağını, beğenirsem eve Tenebileceğimi söyledi. Ayrıldık. a * Öğleden sonta, arkadaşın evine gitmiştim. — Kahvelerimizi — içerken beklediğimiz âile ve dul kızları gel di. Onlar salona girince ben düşüp bayılmışım. Çünkü, bu dul kadın, iki gün ev« vel boşadığım karımdı. Reşat Feyrzi sert sert baktım. Tercüman ce- vap istiyordu. Tehditkâr bir va- ziyet aldım,. Cinayetle itham c- dilen bir kimsenin üzerine fazla düşülmemesini ve aksi takdirde bu halin pek te iyi netice doğur- mıyacağını söyledim. Yüzbaşı ile konuştular. Hayret!.. Aradan çok az bir zaman geçmişti. Sokak kapısın- da bir otomobil sesi duyuldu. Sonra, polis umum müdürü Nu- rettin Beyin içeriye girdiği gö - rüldü. Selâm vaziyeti aldım. Tercüman söze başlarken işi kavramıştım. Tabancamı çikar- tıp kendisine uzatarak, — Buyurunuz, dedim, tarafı- nızdan verilen bir tabancayı kendilerine teslim etmemi iste- diler. Çok tabil olarak reddet - Hiç bir şey söyliyemedi ve ans cak gideceği sırada: — İtidalinizi muhafazaya ça- lışın, demekle iktifa etti. Zile basıldı. İçeriye giren jan« Mdamaya yüzbaşı bir şeyler söye önümüze düşen jandarma, © ge ceyi geçirmek üzere üst katta bir oda gösterdi. Burası Fran - sızlara ait bir silâh deposu idi. İçerde ne oturulacak bir iskem- le, ne uzanılacak bir yatak yok- tu. Arkadaşım pek bitkindi. Öyle korkmuş ve ben ifade verinceye kadar o suretle tereddüt ve he« lecan geçirmişti ki,; yüzünde bir damla kan görülmüyordu. Çö - meldi. Artık inanmıştı. İfadeyi müteakıp — koyverilmemesine rağmen şüphesi kalmamış ve bana karşı payansız bir minnet duymakta olduğu anlaşılıyordu. Suallerine cevap bile vermiyor- dum. Her şeyden önce istirahate muhtaçtık. Fakat bu silâh yı - ğınları arasında uzanacak - tek bir müsait köşe yoktu. Sabahı a« yakta beklemek ise kolay olma- yan bir şeydi. Hamdi Efendi karnının acık. tığını söyledi. Ben de acıkmış- tıim, Kapıyı yumrukladım ve bir iki dakika sonra suratı asıl- mış olarak gelen jandarmaya bize biraz yemek getirmesini (Devamı- var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: