22 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

22 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

o Üç komita Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl gT Köse İvanof nükümetinin lâğvettiği gayrı kanun? teşekküllerle, Dobrucu ve Trakya komiteleri, Bulgaristan Türkleri arasında uzua yıllar çalışan (Ahali) ve (Koca Balkan) gazeteleri sahip rulmaz mücahit Mehmet Behcet Perimi de, hapse atmışlar, tazyik ve tederrör altında bulundurmuşlardı. Komitaların şerrinden anayurda göç €den muhterem muharrir Mehmet Behçet şimdi Edirnede yaşamaktadır. Re- slmdeki Bulgaristanın Bale kazasında belli başlı köylü Türkler ile, o hıvı-' lideki Türk muallimleri Mehmet Behçetin etrahıoda görülmektedir. Rakibi olan baş müftü Hüseyin Ah- medof ile de dosttur, Fakat onun gözünü çıkarmıya çalışır. Bunların hepsi kolayını bulsalar beni ve ar- 'kıdıy.lınmhlrkınşmhomıyı “hazırdırlar. Nitekim Bulgaristan- “da olup biten yüz elliliklerden es- ki meşihat memurin müdürü sağır Mehmet Emin hâini de, «Türkün kâbesi Çankayadır, Türk ilhamını ocradan alır» diye gazetemde yaz - dağım için, beni, hükümeti hima- 'ye kanununun yedinci maddesi müu- cibince, hiyameti vataniye ile it - ham edilmek üzere mahkemeye vermişti. Mehmet Emin ile olan bu muhakememizde Osman Nuri hâini avukatlık etmişti. Bu hâin «Bulgaristan Türkü ilhamını Çan- kayadan alamaz, bu (istiklâl) mâ- nâsına gelir» diye iddiada bulun - muştu. Fakat, bereket versin ki Mebmet Emin öteki dünyaya göç TPAKUC BECTHUKZ HA T ADK etti de biz de bu davadan kurtul- duktu. Bu hainler benim Varnada ol « duğumu haber alacak — olurlarsa kendi ellerile yakalayıp lâzım ge- lea yerlere teslim etmiye hazırdı- lac. Çünkü gazetelerden bütün hen- gümeyi öğrenmişlerdi. Gizlenmek istediğim arkadaşlarımın hiç biri- #inin evini de bilmiyordum. Mün- zevi bir otel veya hana giderek geceleyebilmek çok tehlikeli idi. Bunun için sabahı uyanık bir yer- de beklemek ve ondan sonra giz- lenecek yeri tedarik etmek lâzım- dı. Ben, Varnada vaziyetin ne ol - duğunu öğrenmek, Bazelelerde hak- kıznda yazılan yazıları görmek, on- En nihayet aklıma bir çare gel. di. Bu gece, kenar mahallelerdeki fakat bir meyhaneye gideceğim ve ” (Devamı var) Yerli otomobil lâstikleri çok iyi Fakat Avmpıııdîıdum yine rağbette.. er Her sene bharice yüz binlerce lira verilmesine sebep olan (otomobil Tâstiği) sanayiinin memleketimizde inkişafı için faaliyete geçilmiştir. İki sene evvel iç ve dış lâstikleri Bulgaristanda dört yıl önce, Bulgar ve Tütk her namusla İnsana çatan, kan kabortan, Bulgartstan Türklerinin bas sına beld olan (Trakya) namındaki gazetenin başlığı. şimdiki Köse Joanof hükümeti bu göazreteyi kapatmıştır. we başmuharriri yılmaz ve yo- Yazan: M.Necmeddin Dellorman Sofyadiki (Deltlorman) * başımuhi gözretesi sahip ve Harliri meyhaneciye, bol alış veriş yapa - rak, dükkânın kepenklerini kapat- tıktan sonra, sabaha kadar hem o- turacağım, hem de meyhaneciyi lâfa tutarak vakit geçireceğim. Bulgaristanda her adım başında meyhane, ve tenha sokaklarda meyhanecikler vardır. Günde an - cak yüz, iki yüz leva alış veriş ya- pabilen bu fakir kimseler bol pa- ralı bir müşteri görünce, ellerin - den gelen bütün fedakârlığı yapar- lar. Ve hiç bir hizmetten geri dur- mazlar. Mahalle aralarındaki bu teaha ve küçük meyhaneciklerin Mmüşterileri, mütekaitlerle, ekseri- ya, Türkiye zamanından kalma, yıslu başlı ihtiyarlardır. Meyheane- ciler kendileri de içerler ve sattık- ihtiyarlarla oturup, konuşmak tatlı ve zevkli bir şeydir. Onlar, komileciliğe, hakarete, ölüme, par- tizanlığa, gımarıklığa düşmandır. - laz, Babalarından ve Türkiye za- manından kalma görgüler içinde yaşayıp ölmek ve evlâtlarına da ayni terbiyeyi aşılamak isterler, Fakat bunların evlâtlarından ba- zıları partizanlar, milli teşekküller, kulüpler. ve komitecilerin zehirli telkinleri altında kalırlar. Ve bun- larcan bir çokları ne ailesine, ne de kendi milletine faydalı olama- dan, sokak başlarında çığırtkanlığa başlarlar, Varnanın Musalla denilen mer - ket meydanlığından — geçmeden, tenha bir sokak içinde düşündü - ğüm gibi bir meyhane gördüm ve (Dobar Veçer) (Dalti Bok Dobro) diye selâmlaştıktan sonra, esasen m l:çwmudın ibaret olan bti köşeciğine oturup Tâstik yapılacaktır. Diğer taraftan şoförlerin; senelerden beri tanın- mış Avrupa firmalarını arada bü- yük bir fiat fark: bulunmasına Tağ- men yerli lâstiğe tercih etmeleri satışın az olmasına en mühim bir sebeptir. Alâkadarlar ise yerli lâstiklerin piyasayı tatmin edecek nefasette olduğu hakkında her türlü tecrü - beye hazır bulunduklarını söyle - mektedirler, — 30 Sene içinde On iki Muharebeye Giren adam Amerikalılar — külliyetli * para mukabilinde hatı- ralarını satın alacaklar | «Dünyanın en muharebeci ada- | mi> olarak Avusturya gazetele - rinde yer bulan Sotirof adında bir Rusun, muharebelerde - geçirdiği macerâ hayatını Amerikada g: teciler kralı Körst satı temiştir. Çünkü, otuz y dünya yüzünde cereyan etimiş tün muharebelere iştirak eden bu Rus, Avusturya gazetelerinin yaz- | dığı gibi, hakikaten (on iki muha- Tebeden kalma bahtiyar bir adam) dır. Çünkü, girip çıktığı bütün mu- harebelerden yaralanmadan kur - tulmuştur. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerikada bin bir çeşit mace - | Talar geçiren Sotirof, İspanya ih - tilâline de gönüllü olarak iştirak etmişse de, hastalandığı için cep- heden geri dönmüş ve şimdi hatı- ralarını yazmağa başlamıştır. Sotirof, en tecrübeli asketi mü- verrihlerden daha üstün bir mü - verrih olarak yetişmiştir. 1898 yılından biraz evvel Ame- rika-İspanya muharebesi olmuştur. Sotirof, en genç bir gönüllü ola. rak bu muharebeye iştirak etmiş- tir. Bundan sonra Amerika crdu- | sile birlikte Amerikaya Gdönen Rus, Kuba muharebelkerine girip çıkmıştır. İspanya-Amerika ve Ku- badan sonra, bir Amerikan tica- ret firmasırın mümessiji safatile Çine gitmiştir. 1900 yılında Pekin- de vuku bulan ihtililde, Avrupalı- larla birlikte Çinlilerle harp etmiş- 'tir. İhtilâl bastırıldıktan sonra, İngi- liz askeri olan Sotirof, 1901 yılında Cenubi Afrikaya gönderilmiştir. Orada da harp ettiklten sonra, Londraya dönen Rus, Çindeki ma- ceralarını bir hatıra olarak yazmış ve İngilizlere satarak para kazan- mıştir. 1904-1005 yıllarında Şarki Asya- ya giden Sotirof, Rus ordularile birlikte RusJapon harbine işti - rak etmiş ve Port Artürde mahsur kalmıştır. Muharebelere ve insan öldürmeğe karşı içinde aşk duyan bu adam, aradan bir kaç yıl geçin- ce, tekrar kan ve ülüm ile karşı - laşmak istemiş ve Balkan harbine iştirak etmiştir. Balkan harbinden sonra harbi umumi gelmiş, Sotirof yine Rus ordularile birlikte, Al - manlara karşı harp etmiştir. Fa - kat bu defa esir düşerek yine yara- lanmadan kurtulmağa — muvaffak olmuştur. Yirmi yıl mütemadiyen | harplere girip çıkan bu adamın san'atı yalnız silâh ile uğraşmak olacak, ki yeniden maceralar ara - mağa başlamış ve bulmuştur. 1922 yılında Yunan - ordularile birlikte Anadoluya karşı harp e - den Sotirof, Yunan — ordusunun mağlübiyeti üzerine yakayı zor hülle kurtarabilmiş ve — İzmirden Atinaya, oradan da Şimali Afrika- ya geçmiştir. Afrikadaki Fransız lejiyonlarına kaydolunan Rus, Rif harplerine iştirak etmiş ve Abdül. kerime karşı da dövüşmüştür. Ab- dülkerimin esaretinden sonra tek- rar Ametikaya giderek Grand Sa- koyu zaptetmak için Bolivya ile Paragvay arasında başlıyan muha- rebelere Parağvaylılarla birlikte girmiş ve (onuncu harbin) jübilesi- ni burada tamamlamıştır. Bundan sonra İtalyaya geçmiş ve İtalyan-Habeş harbine iştirak etmek Üzere Afrikaya — gitmiştir. Habeş harbi bitince İspanya ihti - dâli başlamış, Sotirof, Milis gönül- lü alaylarile birlikte Madride geç miştir. Fakat, (dünyanın en muharebeci adamı) namını alan Sotirof, çamur- la istihkâmlar içinde hastalanmış ve Madride getirilerek bir hasta - haneye yatırılmıştır. İhtiyarlama- Ba başladığı için meşakkatli haya- ta dayanamamağa başlıyan Rus, geçenlerde, Valânsiyadan bir vapu- ra bindirrilerek Marsilyaya gönde- rilmiştir. Amerikadaki Bazeteciler kralı Hörst, bu Rusun hatıralarını külliyetli bir para vererek satın a. lacağını bildirdiği için, Sotirnf şim- di Marsilyada hatıralarını yazmak- la meşguldür. * YA * Okuyucularla Baş başa Ticaret ' Mektebinde —— Dayak mı Dün matbaamıza Yüksek İktı - sat ve Ticaret Mektebi Lise kısmı birinci sınıf talebesinden üç genç | geldi. Bunlardan Abdülkadir şum- | ları söyledi: «Fransızca dersinde Ba' tarın dersinde, sınıfta mek bahanesile bizi meclisi inziba- ta verdiler. Halbuki kabahatli ölan biz d k. Yedi urkadaş ceza al- dık, n beş gün muvakkat tard, diğer arkadaşlarım Bir hafta tard kararı aldılar. Mektebin baş muldi Bay Togo üstelik bana tokat attı. Hakaret âmiz sözler sarfetti. Tıbbı Adli. gittim, muayene oldum. Yü eki ve kulağımdaki izlerin dövülmekten ileri geldiğine dair Trapor aldım. Tıbbi Adli bir kulak Mütehâssısınm da muayene etme- sine zaruret gördü. Ayrıca Alem - dar nahiyesi zabıtası hâdise hak - kında tahkikat yapıyor. Halbuki imtihanlarımız başladı. Mektebe on beş gün devam edemi- | yeceğim için, imtihanlara da gire- | miyeceğim. Üstelik bir de dayak | | yedim, hakkımı arıyorum.. SON TELGRAF — Bu talebele- | tin vaziyetinin ehemmiyetli şekil. | de tetkik edilmesi için Maarif Ve- ı | | kâletinin nazarı dikkatini celbede - viz, ID HİKÂYE | Kırmızı Boyunbağı | (4 üncü sayfadan devam ) tu biribirine. Yine bir gün karşı - | laşacakları nereden akıllarına ge - lirdi. Siyah uzun kirpikli bu güzel ka- din, arlık gi emiyordu. Mitha- tın gözlerine derin derin bakarak.. | — Mithat eskidenberi yazıları la hoşuma giderdin. Daha küçük iken bile ne kadar güzel şeyler ya- zardın. Bugün sen, yazılarına tap- tığım Mithat.., Ben ise daha mek- tepte iken Azmi ile kavgalaşmanı- za sebep olduğum Nesrin. Sen be- nimsin. Benim için #rtik Azmi, ev, bark herşey sönmüştür. Seninle | birlikte derhal buradan hareket et- mek, ebediyen senin olmak, senin kollarının arasında ölmek istiyo « rum. — Peki Azmi ne olacak? — Bizim hareketimizi o, ancak akşama haber alabilecektir. Tren saat on birde hareket ediyor. İlk istasyana iner ve yolumuzu şaşır- tırız... Mithat, başından böyle belâlı bir macera geçeceğini hesaplamamış - tı. Düşündü. Kalktı ve Nesrini öp- tü. Evet hazırım derken Mithatın kapısı yavaşca vuruldu. Derhal aç- tı. Nesrinin yüzünde, kan yerine korku, sevgi yerine şüphe belirdi. Odadan içeri giren ise, Nesrinin en yaşındaki kızı (Sevim) idi. Za- walli yavrucuk korktu ve ürkek na- zarlarla anasının yanına köştu. On- dan sonra elinde küçük bir paketi Mithata uzattı. Paketin muhtevi- yatı: Bir mektupla rengi atmış bir boyun bağı idi. Azmi mektubunda Mithata şunları yazıyordu: «Çocukluğumuzda, Nesrinin sev- gisini paylaşamamaktan — dolayı kavgalaştığımız gün benim elim - de kalan boyun bağını, rengi soluk bir halde de olsa, buğün sizlere la- de ediyorüm, kavga ettiğimiz gün ben senden kuvvetli idim, Bugün ise sen kuvvetlisin, Fakat boyun bağının kıymeti maddiye ve ma- neviyesi gayet cüz'i bir şey ise, bir evli kadının kıymetince pahası ka- dar, bu benim için böyle olduğu gibi bilhassa çocuklarımız için sen- deki çok daha fazladır. Binaena - leyh, bendeki boyun bağını kabul ederek karımı iade etmenizi rica ederim, Kuvvetliliğinizi bu suret- Je daha isbat etmenizi beklerim.» Azmi — Eyvah... Mithat, Azmi beni seninle görmüş. Nasıl öğrenmiş. şimdi ne olacak acaba?, — Olacak hiç bir şey yoktur Nes- rin. Korkmadan evinize dönecek- sinir göreceksiniz ki Azmi size fe- nalık yapmıyacaktır. Yalnız sizin evde unuttu - Bum bir mektubu bana söyle daha başka wınm ihtimamla konuşarak gönül işle - rile şaka etmemesini benim tavsi- ye etmekte olduğumu da ilâve e- dersiniz. uu Te İ— Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yazan: M. S.ÇAPAN — 19 — Bilârdo üstünde barbut oynarken,avu- cunun içinde sakladığı zarı ,|kaçıran (R..), üçüncü zarı kaptı ve yut SZYN S ana nanmaz. Bazan kahvelerde, büyük gazinolarda da oynanılır. Fakat bitirimlerde olduğu gibi, on, on beş kişi birden oynamaz, ancak iki ki- şi karşı karşıya geçer, etrafa, tav- la oynuyorlarmış hissini verecek bir vaziyet alarak zar sallarlar. 'Tavla barbutu, posta çıkmak su- retile oynandığı gibi, tavla pulu i- le de oynanır. Evvelâ hangi oyun- €u on beş pulu kazanırsa, ötekine bir para verir. Paranın miktarı pa- zarlığa tâbidir. On beş pul için bir lira verildiği gibi, bazan da beş, on, yirmi lira verildiği vakidir. B- lârdo üstünde barbut oynıyan ku- marbazlar da vardır. Fakat, bu tea- | müi halini almamış bir sistemdir. Blârdo üstünde ekseriya toğuntu yapılır. Bunun bir hikâyesi de var- dır, anlatayım: Yedi sekiz yıl evvel, İslanbula Anadoludan bir tüccar geldi. Bu zengin eğlenceye düşkün, barbut meraklısı bir adamdı. Beyoğlunun çalgılı gazinolarında, hususi evler- | de zevkli ve neş'eli günler yaşadı. Her zevkini tatmin etti. Yalnız yae pamadığı, bir tek zevk kaldı: — Kumar! Bu hastalığını tedavi etmek için, barbut yerlerine, bitirimlere git - mek istemiyordu. Çünkü her İstan- bula gelişinde oralarda oynamış, bir çok paralar kaybetmiş, bir hays Ni de kafeslenmişti. Soğuk bir Eylül gününün akşa- mına doğru, Beyoğlu cuddesinden geçerken, camı şöyle bir nargile tokurdatmak istedi, önünden geç- tiği ilk kıraathaneye girdi. Başladı nargileyi tokurdatmıya! Bir taraftan da kahvesini höpürde- tiyordu. Kıraathanenin sahibi — meşhur kumarbazlardan (R...) idi. Anado- lulu tüccarı eskiden tanıyor, pa- rah adam olduğunu - biliyordu, Vaktile işlettiği kendi bitiriminde bir hayli parasını almış, aldırmış- tı. Kurban ayağile gelmişti. He - men yanına gitli. Aşinalık etti, ve bir sandalye çekti oturdu 'Tüccar da tanıdı onu... Bu sırada, dükkân kapısından kır saçlı, ihtiyarca bir adam girdi. (R...) seslendi ona: — Panani. Şöyle gel! Panani, çolak namile şöhret ka- zanmış kumar - hırsızlarından ve (R...) nin ortaklarındandı. Masaya yaklaşınca (R...) sordu: — Beyi tanımadın mı?.. Bir kaç kere barbut oynamıştın bizim dük- kânda... 'Tanıştılar, konuştular, lâf dön - dü, dolaştı, yine barbut hikâyesin- de karar kıldı. (R...) sordu: — Şimdi oynamıyor musunuz?. — Epey oldu oynadığım yok. Ha- ni içim de çekmiyor değil! Panani fırsatı kaçırmadı; hemen yapıştırdı: — Oynarız! — Nerede?.. Ben öyle barbut kahvelerinde falan oynamam! (R...) dedi ki: — Panani var, ben de oynarım. Bizim yukarıki salon da müsalt, is- terseniz, buyurun çıkalım. (R...) ile çolak Panani, aşağıda, tavla içinde oynamak istememiş - lerdi. Çünkü, kahvede daha bir çok kumar hırsızları, hile yaparlarken, bunları görecekler, hırsızlıkların - dan pay istiyeceklerdi. Buna mey- dan vermemek için, dükkânın üs- tünde, blârdo salonunda ve blâr- do üstünde oynamayı muvafık buldular, Salona çıktılar, blürdonun et - rafına geçtiler, başladılar oynamı- ya... İstanbulun yangın gerleri de Birer gizli Rumarhane saydır W—v DÖ gt7 Bir taraftan (R...), bir taraftafi da çolak Panani «keriz> ediyor, ÜS zarla oymyarak adamcağızın pa * ralarını alıyorlardı. Bir aralık (R...) avucunun de sakladığı üçüncü ve cıvali j diğer iki zarla beraber elinden çırdı. Boş bulunmuş, kavanço ken, üçüncüye sağlam bir vaziyet vererek avucunun içinde saklıy! mamıştı. Felâket!... Şimdi ne yapacaktı?. Blârdonun üstünde duran zarı, enayi görse, rezil olacak, üs Bu, (R...) için yakalanmak' piyastos olmaktan daha feci bif geydi. Ölümdü onun için... Bu bir saniye içinde bütün a betler gözünün önüne geldi. Rezâ” letten ziyade, parayı düşündü. Vi hemen birdenbire fenalaşmış, ba” şı dönmüş, sarası tutmuş bir in: Bgibi yüzü koyun blârdonun üstü ne, zarların durduğu tarafa uzan” dı, parası çalınan adam gö elinden kaçırdığı üçüncü zarı 4! hemen ağzına attı ve: — Yuttu!... Ölüyü bir saniye içinde or! kaldırdıktant — sonra, ırpınmi göğsünü tırmalamıya, gör yırtmıya başlath. Güya ant buhran gelmiş, bir kriz, bir sinif nöbeti geçiriyordu. Başına su döktüler, ellerini, © muzlarını ovdular, limon koklatli” lar, sade kahve içirdiler, biraz soti” ra buhran geçti, normal hal avd etti. Enayi hiç bir şey anlam: komedya muvaffakiyetle oynan © mişti. Oyun tekrar başladı. Ve netiö de Anadolulu tüccar (750) lira ka$ betti. (R...) nn gu numarası da hurdur: Aksarayda Yusufpaşada kendi idare ottiği bitirimde, bir oyun yü teğe düşürmüş, üç zarla oyu! yor, parasını — alıyordu. — Oyündi öyle gayri tabii haller oluyor, öyle: — Kestim! ler yapıyordu ki, karşısındaki şüphelendi. Biraz da kulağı delik bir oyuncu idi. Bu kulak dolgut ğunun verdiği cesaretle bağırdı: — Aç elini! Avucunda başka 24f var, Bü yaptığın hırsızlıktır, ay!P değil mi?.. (R...) hiç istifini bozmadı, $0 Bukkanlılığını muhafaza etti. Çof zeki, vaziyoti çabuk kavrıyan adam olduğu için, yapacağı nü marayı hemen buldu. Sert sert: , — Utanmıyor. musun bu söylemiye!.. Tuuu! sana... Diyerek genzini çekti ve adaf ” — cağızın yüzüne okkalı bir tükrü” püskürdü. j Adamcağız — birdenbire — N€ ye uğradığını şaşındı. Tükürt” yağmurundan — gözünü (R...) yı da, elindeki üçüncü da unuttu, yüzünü, gözünü sonra; avucunun içini gösterdi: — İyi bak dedi, zar mar, bir var mı?.. İstanbulun bir kısım batakl neleri de yangın yerleridir. bacalar, korkunç ve karanlık BÜ vuklar, derin izbeler arasında VU bir dalavereler döner, Polisiğ sık kontrolüne, mütemadi t larına rağmen, buralarda da mar oynatan, esrar nargilesi insanlar vardır. (Devamı vaT/

Bu sayıdan diğer sayfalar: