7 Ekim 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

7 Ekim 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hortlıyan ölü ve Bir hırsız..! Hırsiz ç;ı;ıl_a_ doldu- rurken ölünün kalktı- ğını görünce.. Finlandiyada, Tammerfor şehri, halkı, son günlerde vukua gelen çok garip bir vakadan bahsedi- yorlar. Çök zengin ve yaşlı bir kadın, #ostlarından iki kişi ile, malikâ- mesinin yanındaki gölde kayıkl öT —Z ” bir gezinti yaparken birden bi giddetli bir rüzgâr çıkmış, kayık #labora olmuş, içindekiler göle düşmüş... Yaşlı kadın, yüzme bilmediği için suya batmış, kaybolmuş. Di- leri yüzerek karaya çıkmış- traftan yetişen balıkçılar, yaş- h kadını gölden çıkarmışlar. Fa- kat, yapıları bütün tedaviye rağ- men kendine gelmemiştir. (Devamı 7 inci sahifede) TELGRAF— iNDEN SONRA Sıra İspanyaya geldi ! İngiltere ve ltalya arasında bu iş görüşüldü İtalyanlar gönüllüleri geri çekerlerse.. İspanya işlerinden bahsetmek lâzım geliyor. Çemberlayn - Hit- ler mülâkatında bu mesele ko « nuşularak Almanyanın artık İs- panyadan el çekeceğini söylediği | geçenlerde İngiliz — gazetelerinde yazılmış ve «Son Telgraf» da bu- nu almıştı. Bundan sonra İspanya mesele - sinin gireceği safhalar herhalde çok şayanı dikkat olacaktır. Son z7amanlarda neler olduğunu biraz izden geçirmek, bundan sonra der olacağını anlamağa yardım decektir. Geçenlerde Milletler Cemiyeti toplandığı zaman İs « panya Başvekili Doktor Negrin İspanya Cumhuriyet hükümetinin ehemmiyetli bir kararından bah- sederek anlatmıştı ki: İspanya Cumhuriyet hükü - meti kendi ordusunda — bulunan yabancı askerleri çıkarıp yerle - rine göndermeğe karar vermişti. İspanyada dahili harb başladık - tan sonra İspanya tabiiyetine gir- miş olan yabancı askerler de var- dır. Bunlar da İspanyadan çıka - caklardır. Milletler cemiyetinden bu kararın tatbiki için İspanya Cumhuriyet hükümeti yardım beklemektedir. Avrupa matbuatının bunun ü- zerine yürüttükleri fikirlerden şu | anlaşılıyordu ki İspanya Cumhu- riyet hükümetinin bu kararı ve- rerek Cenevrede bunu ilân etme- | Bi manen daha büyük bir müza - | heret temin etmek maksadile ol- | muştur. İspanya Cumhuriyet hü- | Yep yei ve.. mühim Sayılan keşifler.. TEKSİF EDİLMİŞ GÜNEŞ ŞUAI İLETEDAVİ Birçok memleketlerde, teksif e- dilmiş güneş şuamı tedavide kul- lanmak için müteaddit teşebbüs- ler yapılmış ve"muhtelif sebepler bu teerübelerin myvaffakıyetle so na erebilmesine mâni olmuş, ni- hayet 1934 senesinde, Teodozya Fizyoterapi Enstitüsü, güneş şua larının teksili için ihrak noktası uzun mesafede bulunan hususi bir reflektör vücude getirmek su retiyle meseleyi halltmiş ve bu usulün tatbikına muvaffak olmuş tu. Bunun üzerine, cild, kemik, .—— — Ne bu halin Refik?. Di bu ses, Refiki derhal doğrulttu: — Ne var ki halimde?, — Daha ne olsun, ne olmasını istiyordun?. — Tuhafsın Nimet... . - — — Tuhaf olan ben değilim, sensin!. sabahleyin erkenden çıkmıştın. İşin vardı?. Refik, kendini tabil uykusunu tam uyumuş bir adam halinde göstermek için bütün talâkatini top- hyarak, gayet emin ve müsterih cevab verdi: Sabahleyin erkenden kalktım ve çıktım! Bir arkadaşım Avrupaya gitti de istasyonda Gülizar kalfaya sor! Evden ne zaman — Öyle ya, bulundum!.. çıktım... Söylesin! Fakat, uykusuzluğunu, file! Bütün bunlar: - İşte biz. buradayız... Diye adeta Nimetin gözleri içine bakarak sırı- © tayor, haykırıyorlar! Hem, Nimette de aldanacak göz İasan dünyanın en aptalı olmalıdır ki, gö- var m' zile gördüğü siyaha, — Beyazdır... MELEK Sinemasında Şahane çılgınlıklar Görülmemiş m muva ıwıeı kuzanıyor. ——0 — ona doğru ileriledi. - Odaya girmesile Ni- metin gelmesi arasında daha beş dakika geçmeden bir fırtınanın ilk alâmeti gibi kulaklarında çınlıyan yorgunluğunu, perişan- lığını gidermek için nekadar nefsini cebir etsen na- mafsal ve periferi sinirleri hasta lıklarının teksif edilmiş güneş şu n ile tedavisi, birçok yerlerde tat bik edilmiştir. Sinirlerdeki hastalıkların ayni | usul ile tedavisinde de iyi ve müs bet netice nisbet, yüzde- &2 gibi yüksek bir rakam göstermektedir. Güneş şuaları ile todavi, ziyanın camdan geçerek içeri girdiği bir oda dahilinde de tatbik edilebil- mektedir. Ayni zamarlda güneş te davisi 45 derece soğukta da iyi ne- ticeler vermektedir. Şahane bir film Hani sen — Gülizar... kümeti Cenevrede şimdiye kadar | pek faal bir rol oynamıştır. İspanya Cumhuriyet hükümeti için gimdiye kadar » hörbetmiş, | döğüşmüş, yaralanmış olan bu ya- | ' Kent Ciano banct askerlerin İspanyadan çı - karılması ile ne olacaktır? Şim - diye kadar Fransa ile diğer hükü- metleri, yani ademi müdahale po- litikası takib edenlerin, artık Cum hüriyet İspanyasına hariçten si- geri çağırılması meselesi evvelce kararaştırılarak buna dair İngil - tere tarafından bir de plân hazır- lanarak iki tarafa teklif edildiği henüz unutulmamıştır. Doktor Negrinin bu kararı bil - dirmesi de İngiliz plânının kabul edilmesi demekti ki bu suretle Cumhuriyet hükümeti yukarıda dendiği gibi kendi lehine manevi bir müzaheret temin ederek si - lâh ve cephane almak için müsaid bir vaziyet elde etmek istiyordu. Taymis diyor ki: Cumhuriyet hükümetirin bu son kararı İspan- yadaki yabancı askerlerin çekil - mesi için İngillere tarafından ve- rilmiş olan plânın evvelce kabu - Ninden sonra bunu daha ileri gö- türmek demektir. Bu suretle ma- nevi ve maddi menfaatler temin etmek ümid edilmiş olması ise butu reddetmek için bir sebeb teşkil etmiyecektir. Londralı gazete bundan sonra General Frankonun vaziyetine ge- çerek İngiliz plânına Generalin hâlâ muhalif kalıp kalmıyacağını sormakta ve şunları yazmaktadır: Gerçi General İngiliz plânını ta- mamile reddetmiş değildir. Fakat bunu kabul etmek içi şartlar ileri sürmüştür ki bu ce- vap nihayet geçen gün ademi mü- dahale komitesine geldiği zaman sanki bir red cevabı gibi görün - müştür. İngiliz gazetesi yabancıların İs- panyada kalmasını İspanyolları is- temediğini söyliyerek — General Frankoya yardım için gelmiş olan FRANSANIN AYNIIŞDEKI FiKRi NEDiR?|TALYA iNGİLTERE ANLAŞIYOR ıNGıLTERE ANLA İTALYA iNGİLTERE ANLAŞIYORİ G. Franko Taymisin bu yazısı İspanya iş- lerinin yakında politika âleminde yeniden ehemmiyetle konuşulaca ğını göstermektedir. Diğer taraftan yine Londra ga- zetlerinden «Deyli Telgraf» da okadar çok | başka bir takım malümat ver - mektedir ki az ehemmiyetli de- ğildir. Bu gazetenin General Fran- ko mehafili ile temas eden muha- biri tarafından bildirildiğine gö- | re Sen Sebastiyende 500 İtalyan tayyarecisinin birdenbire — işleri- ne nihayet verilmiş ve bunlar İs- panyadan çekilip gitmişlerdir. Bu tayyarecilerin çoğunun karargâhı İspanyada İtalyan gönüllüleri lâh ve mühimmat gönderilmesine müsaade etmeleri - beklenmekte- dir, İspanyadaki gönüllülerin, yani gerek Cumhuriyet hükümeti ve gerekse General Franko tarafla - rında bulunan yabancı kat'aların Edebi Roman No. Dedikleri için beyaz.. diyebilsin. Refik, 126 İsmini telâffuz eder etmez, Nimet insan kokusu alıp ininden fırlayan aç bir kaplan gibi Refiği oda- nan içinde bıraktı ve... derhal merdiven başına ko- şarak avazı çıktığı kadar: — Gülizar.. Gülizar> Diye bağırdı. Gülizarın hiç sesi çıkmadı! Nasıl çıksın ki, hanımının gözüne görünür görünmez kı- zılca kıyametin kopacağını biliyor! Onun için otur- duğu odadan çıktı, sinsi ve kabahatli birkedi gibi ayaklarının ücuna basa basa usulcacık en alt kata çt : yabancıların artık İspanyada haş görülmediğini, hattâ General Frankonun da kendi eden yabancıların - bu siyasi ve iktisadi bir t yazlarla ödemek istemediğini ilâ- ve ediyor, Yazan! Etem İzzet BENİCE ce boyuna bağırıyordu: — Gülizar... — Gülizar.., Bir defa daha cevab çıkmayınca Nimet, hidde- tinden büsbütün köpürerek merdivenlerden aşağıya koştu, — Gülizar... Gülizar!.. Diye alt kat sofayı çınlattı. Vi çıkan küçük Zeyneb kızı saç örgülerinden Yakala- —— —— —— " İstanbul £inemacılığında rekor kıran, T rkçe sözlü 3 Ahbab Çavuşlar Eğleniyor IPEK Sinemasında devam ediyor. Saragos ile Majorka adasında idi. Yalnız General Frankoya yardım için evvelce İspanyaya gönderil- miş olan piyade kıt'alarından ba- zılarının çekildiğine dair kat't ma lümat verilmemektedir. (Devatmı 7 inci sahifede) Yi kağyanlin G ll | kayid olmağa sun?, Haydi çabuk Gülizarı bul! Diye, eli kamıçılı şirret bir Çingene beyi kudur- ganlığile sırtına bir yumruk daha vurdü, zavallı kı- zi doluya tutulmuş bir kaz yavrusu gibi odadan odaya sektire sektire koşturdu! — Gülizar.. Gülizar!.. çe ellerini uğuşturuyor, — Ne yapacağım.: Ne yapacağım?.. p — Aman yarabbi! — Kurtuluş yok... Diye tiril tiril titriyordu! Ve.. bu esnada birinci katta gürültüden odanın kapısını açıp, kırmızı du- daklarını oynata oynata: — Ne oluyor acab bizim hanımıjı?. Diye başını odadan dışarıya uzatan Arab ağa da merak ve korku içinde parlak, beyazı çok gözlerini iri çanakları içinde fildir fıldır etrafa çeviriyor, ne- ficeyi bekliyordu! Maamafih, bir iki dakika sonra, ikinci katta harıl harıl kapının birini kapayıp birini | açarak birbirlerini kovalıyan Zeyneb kızla Nimet: * — Gülizar... HİKÂYE KADIN RUH Yazan: SABİHA DENİZ Süheylâ ufak tefek mini mini | bir kadındı. Masmavi güzel göz- lerinde her zaman mes'ud bir ha- yatın neş'esi parlardı. Hafif dal - galı açık kumral saçları omuzla- rına küçük buklelerle dökülür. Burnu, dudakları, inci gibi bem - beyaz dişleri ona hiç bir kadını kıskandırmıyacak kadar fazla ya- | kışırdı. O bu zarif başını herkes - ten evvel takdir ettiği için başka kadınlara gıpta ile değil dikkatli bakmazdı bile... Güzelliğine bu kadar emin bu- lunduğundan dolayı yürürken vü- cudüne harikulâde bir eda bir a- henk verir. Sokakta onu görenler mutlaka başlarını çevirip en az | iki defa bakarlardı. Süheylâ bu gece senenin en meşhur balolarından birinde bu- lunuyordu. Kocasile beraber gel- mişlerdi. Masalarında yalnız o - turuyorlar. Kendileri gibi karı | koca olan bir çift daha vardı. E - sasen masalarının etrafındaki he- | men bütün masalarda oturanların ekserisini dastları teşkil ediyor. Baloda onlar için fazla bir resmi- yet yoktu. Gece neş'eyle | ilerliyordu. Süheylâ leylâk renk- li tuvaletile, renkli ziyalar akset- tiren bir menşure benziyordu. — | Caz modern musikinin en son | parçalarını çalıyor, çiftler me Tânkolik bir sarhoşlukla dönüyor lar. Genç kadın ilk danstan sonr! kocasile birdaha dans edememiş- | ti, ikisi de başka adamlarla başka kavalyalarla kalkıyorlardi. Ancak Süheylânın, kocası Cavid ile u- zaktan, yanlarındakilerin omuz - ları arkasındar. İşaretleşiyorlardı.. Eanki döndükleri kadınların, er- keklerin, oyt ikları dansların hesabını ertesi gün evlerinde uy- kularını iyice aldıktan sonra birlerinden istiyorlardı, Cavid orta boyda bir erkekti. Simsiyah saçları arkasında ar - tistik bir şekilde kabarıyor, düm- düz avare perçemler arasıra ge- niş alnında titiz bir rühun hoy - ratlık ifade eden gi igelerini çi - | kendilerine ı bile hay - Bir kaç dakika süz-| katlık edeli beş seneyi geçmeden parladı. Birkaç enleresan dava o- nu birdenbire hur etmişti. * | Otomobille evlerine dönüyor - lardı, Süheylâ asabi bir tavırla Cavidin kolunu sarstı: yle en fazla dans ettiğin o sarışın kadın kimdi? diye sordu.| Genç kadin bu hesabın muha - sebesine erken başlamışlı. Bun - lerinde sorulacak anlaşıla- lerdi. Cavid karısına cid- Jiye benziyen halini serince lâ - | lişarak: Hangisi canım. Hatırlamıyo- Tüm.. Cevabını verdi. — Ne bir de yalan söylüyorsun ha!.. Hatırlamıyorum. Yani tam- mıyorum demek istiyorsun. Öy - —- m sersem buralarda ne dolaşıyor - çığırtarak katta ta konağın çamaşırlığına etin avaz avaz bağırdığımı işittik- le mi. Bu kadın sana resmini vet ren, davasına baktığın kadındı — Beni aptal yerine koyma. At man ne kadar da çirkindi soğuk bakışları — vardı. söyle sende hiç zevk yok mu?.. Ül upuzun siv .F la tarif edlmiy Süheylânın bu sözleri Cavi din tuhafına gidiyor. işi ciddi! almak istemiyordu. Sade — Haydi eanım, bu kadar ki tüleme kadını dedi — Biliyor musun Cavid bu E dın benim çok sinirime dokund bir de beni tuhaf tuhaf si üyordu. Sana gibi 8 üşın gibi bir hali va: nekadar da yüz vermi Karına hakaretle ba dar... Çocuksun. — Sende bir budalasın. tavırlarile senin onun baktığını bir sevda gösteriyordu. Onu kocasından yıracak olan budavanın sonuni ikinizin evleneceğinizi ima ed yordu. Kadi davasıtl münasebi Genç adam karısının — gözlel içine baktı: — Çocuksun — dedim y söylendi. Otomobil Taksimdeki apartı manlarının önünde — durmuşti diler. Kapı açılınca konuşma, dan içeri girdiler. İkisi de sar hoş, ikisi de yorgundu. Bu geceki kıskançlığa benzil onların evlilik hayatında ilk Ğ fa oluyordu. Üç sene evvel evlet mişlerdi ve iyi anlaşmışlardı. heylâ mükemmel bir kadındı, Ci vidin nazarında kusursuzdu. Si için Cavid de ayni kıyro idi. Birbirlerini aşk derecesin seviyorlardı. Tam manasile de kadaş olmuşlardı. Hatta o kad Hleri arkadöş idiler ki akşamlı birbi dJerine masal söyler gibi unda geçen küçük macel larını, flürdlerini anlatırlardı. nıdıkları kadınların — erkekli ni, güzelliklerini, çifi münakaşa ederlerd Cavid aldığı kadın mektubla na okurken yalancıktan Ö askançlık sahnesi yaparlardı. heylâ bu sahnenin sonunda Si hatli bir kahkaha atar, mekti tekrar katlayıp — kocasının yi cebine sokardı. Bu gece kendisinden güzel Ü | mıyan bir kadını kıskanması $ rib görünüyordu, Kadın ruhi | bir muamma olduğunu bu Süheylâ isbat etmişti. Ona arki daşları kocasının şöyle bir kıl böyle bir kadınla dolaştığını düklerini söyledikleri vakit o: — Elbet kocam avukattır, İi çeşid kadınlarla görüşür, tanığl cevabını verirdi. Bu gece bu kadar geniş bir 1f samahayı o kadının hallerine gi terememişti. İçini acaip bir kt kemiriyor, onu hurçınlaştırıyot du. Fakat fazla konuşamadı Genç kadının - başlamış - oldi birkaç -kelimenin sonu ağzıtl | kaldı. İnce birer gül yaprağı olan göz kapakları kapanmıştl &. Cavit hayret ediyordu. N& muştu Süheylâya? Artık her ce, hattâ beraber — bulundukli bütün Saatlerde yemek yer kahve içerken konuşurken beğ sarışın kadının bahsini tazeli; du. Genç adam karısına bu kad karşı en ufak bir temayülü olmadığını olmiyacağını anlatk müyordu. Vaziyeti tatlılıkla $ likle #zaha çalışıyor olmiyor, muyordu. Süheylânın bozulan nirlerini, sarsılan ruhunu düz! tiyordu. Onun günler geçtikçe Ter parça daha zayıfladığını & rTüyordu. Penbe yanakları s: sı bir pudra sürülmüş gibi duf muştu. Süheylâ çok kıskanç bir kad maş meğer!'.. O en asılsız bir beple hakiki benliğini ortaya muştu. © sarışın kadın hakikaten din davasına baktığı bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: