2 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

2 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TEL II-— ıuııııqıı- İspanyanın Vaziyeti Kötüleşiyor İngiltere ve Fransa BorçParaVereckmi Mihvercileri İstemedikleri Sulh Cephesine Girmek İstıyorlar İspanyada yeniden birşeyler ol- du. Evvelâ isyan çıktı diye ha - berler geldi. Yeniden bir dahili harb daha mı çıkıyor denirken bu isyanın hasıldığı bildirildi, Daha unatulmadı: 036 senesi- nin bu aylarında İspanyada isyan pakmış, Genoral Franko Madrid- geki hükümete karşı gelmişti — Şimdi de acaba General Frankoya karşı mı harekete geçildi?. diye hatıra geliyordu. Fakat General Franko ile kayınbiraderi - Suher muhaliflerine galebe çalmışlar di- ye söyleniyor. Her ne işe... —Bu hödiseler de gösteriyor ki İspan- yyada General Frankonun ve ka- yınbiraderinin muhalifleri var - dır. Bu mumalifler arasında dahili harbde General Franko ile çalış- —niş olanlar vardır. — Şimdi bunların ileri gelenleri tevkif edilmiş bulunuyorlar. Yeni gelen Avrupa gazeteleri- “nin İspanyada bulunan ve hâdi- sata dair etraflı malümat veren Muhabirlerin yazılarından — bir hulâsa çıkarmak lâzım — gelirse şöyle demek icab edecek: Frankoyu tazyik etmişler, ka » binede tadilât yapmasını istemiş- lerdir. Çünkü bu kabine Alman ve İtalyan taraftarı diye tanınmıştır. Bugünkü İspanyanın dahili harb-| Sağlam Ayakkabı Amerika Aske- Tt Levazım dal - Tesi mütehassıs - — Jarı, ordu için alı- — macak ayakkapla- rının sağlam olup olmadığını anla - mak için çok ge- Tib bir âlet kulla- “nırlar. Bir Amerikan mühendisin icadı olan bu âlet, yü- Tüyen bir adamın hareketlerini tak- lid — etmektedir. Tecrübe edilecek ayakkapları, sıra — Hle, mütemadiyen dönen bir yol ke- gçesine basar, bir kaç saat devam e- den bu tecrübe *neticesinde köse- lelerin mukavemet ve aşınma de- rzeceleri tetkik ve tayin olunur, Bu makineden yalnız ordu de- gil, bütün kundura fabrikaları da | lamışlardır. Madridde yapılan zafer resmi de şöhret kazarımış üç k -manda- ni da kabinenin değişmesini isti- yorlar ve tekrar Krallığın avdeti için imkân hazıra: ni ileri sü- rüyorlardı. Bu kumandanlar da General Sulçagali Dolano, Yagedir. Bunlar artık mevkilerini kaybet- miş bulunuyorlar. Fakat memle - kette taraftarları az olmadığı muhtelif yerlerde yapılmak is- tenen nümayişlerden anlaşılmış- tır. Dahili harbde şöhret kazan - miş olan bu kumandanlar şimdi General Frankonun ve kayınbira- | derönin aleyhinde çalışmağa baş- Dahiliye Nazırı olan kıymh.n- istifade —etmektedir. — Yaptıkla. kunduraların sağlam olup olma - dığını bununla tecrübe ediyor - lar, kusuru olanlarını piyasaya | giştirterek yerine askeri bir hü- çıkarmıyorlar. geçidinden bir intıba der bunların gizlice çalışarak bir plân hazırladıklarını - öğrenmiş, işi Frankoya açmıştır. Ondan son- ra tevkifat yapılmıştır. Bu husüs- ta günü gününe gelen telgraflarla | malümat verilmişti. Bunların tek- rarına lüzum olmasa gerek. Fakat bir kere daha anlaşılıyor. lerin maksadı İspan- yada kayınbiraderin nüfuzunu kır- mak, Alman ve İtalyan taraftarı olduğunu söyledikleri kabineyi de- kümet kurmak, ondan sonra da Krallığı getirmek ve İngiltere ile Fransaya karşı dost bir politika takib etmekti. Laondralı Deyli Eks- presin muhabiri tarafından veri- len malümata göre şimdiki İspan- yya hükümeti Almanların nezareti altında olarak Fransız hududun- da, Pirene dağlarında mühim tah- | kimat yaptırmaktadır. Onun için eğer yukarıda isimleri geçen ve | İspanya dahilt harbinde her biri | şöhret kazanmış olan üç kuman- danın maksadı tahakkuk etseydi, yani kabine değiştirilseydi o za- man Pirene dağlarında, Fransız hududunda tahkimata lüzum gö- rülmiyecekti. Çünkü bunların mak- sadı Frnasa ile İngiltere ile dost geçinmekti. Yine İngiliz gazete- sinin yazdığına göre İspanyadaki zenginler, iş adamları da bu fi - kirdedir. Onlarda bu generalere taraftar bulunuyorlar. Çünkü &- ğer İngiltere ile Fransaya karşı dostça bir politika takib edilirse İngiltereden borç para alınarak İspanyanın kalkınması için sar - fetmek kabil olacaktır diye düşü- nüyorlar. Geçenlerde İtalya Ha- riciye Nazırı Kont Ciano İspanya- ya gitmiş, General Franko ile gö- rüşmüştü. O zaman General Frat> ko İtalya Haticiye Nazırına temi- mat vermiş: — Krallık taraftarlarının nü - fuzu artmasına müsaade etmiye- ceğim, demiş. Krallık taraftarları İngitere ile Fransaya karşı dostça bitaraf bir vaziyet alınmasını istiyorlar. (Devamı 7 inci sayfada) ERAKLI | SEYLER HİTLERİ Mİ, YAĞMURU MU?. | İngilterenin bir çok yerlerinde havalar bozuk ve yağmurlu oldu- | Bu için göl kenarlarında, plâj da bulunan otelciler endişeye düş- müşler, müşteri gelmiyeceğinden, | zarar edeceklerinden korkmıya başlamışlar. Fakat, ümidleri hilâfına oteller dolmıya başlamış. Sebebi? Her se- ne bu mevsimde Almanya, Avuz- turya, İtalya kaplıcalarına, plâj- larına giden zenginlerin banyo mevsimini kendi memleketlerin- de geçirmek istemeleri... RÜZGÂRIN SÜR'ATİ Evet, rüzgür esiyor... Fakat, ne katar sür'atle biliyor musunuz?... Hafif rüzgâr; ancak yaprakları kımıldatır. Sür'ati, saniyede 2 met- redir. Tazyiki, metre murabbamda 0 kilogram 500 dür. Serin rüzgâr; ağaçların dallarını sarsar kuvvette eser, Saniyede sür'ati 6 metre; tazyiki 4 kilogram 400 dür. Kuvvetli rüzgâr; ağaç dallarını sarsar ve eğer. Sür'ati saniyede 8 metre; tazyiki 7 kilogram 840 dır. Çok kuvvetli rüzgür; yaprakları koparır, dağıtır. Sür'ati saniyede: 13 metre. Tazyiki 20 kilagram 840 dır. Fırtına; yaprakları koparır, da> farı kırar. Sür'ati saniyede: 21 metredir. Tazyiki: 54 kilogram. Kasırga; önüne geleni harab e- der. Sür'ati saniyede 40 metredir. 'Tazyik sahası da 106 metre mu - rabbaldır. SORBON Pariş Ünivprsitesi fakülteleri- nin umumt kurslarına mahsus bi- naya bu nam verilir. 1257 de, Paris piskaposu ve Ü- niversite şanselyesi Rober Sorbon tarafından tesis olunduğu için bu isim verilmiştir. Bu zat, Sorbonu, ilâhiyat tahsil eden fakir hocalara mahaus ol - mak üzere tesis etmişti. Bilâhare İlâhiyat fakültesine çevirdi. Bütün servetini de Sar- bona terketti. Bugün Sorbon, faküiltelerin u- muma mahsus kurslarına tahsis e- dilmiştir. serararananınananananan n Doktorun Öğütleri: Varice Damar Şişmesi Damarlarınız şiş veya şiş- kinlik neticesi yaralı ise üzer- lerine günde bir veya #ki kere lâpa koyunuz. (Üzerine bir - kaç damla Satuürne ruhu dam- latınız), Fakat yara var ise bir saatten fazla tutmamaya di kat ediniz. İlk pansımanlarda dermatik bir pomad kullanı- nız, Fakat saf olarak değil, Üç- te ikisi nisbetinde zeytinyağı, tatlı badamyağı ve yahut zey- tinyağı ve balmumu ile yapı- lan merhem karıştırınız. Gün- de en azı bir kere ılık su ile yıkayınız. HIRSIZ VAR —e Hieran oturduğu çamın altımdan kalktı. Deniz kenarına doğru iler- ledi. Akşam oluyordu. Güneş, u- fukta tatlı şarab renklerinden bir ağ içinde kaybolmak üzere idi. Genç kız, suların hışırtısını din- liyordu. Gece ne güzeldi.. Deniz, Hicranın içinde, uzak bir ümid gibi, tatlı ürpermeler yapıyordu.. Yürüdü.. Sahilin kayalık tara- fına doğru yürüdü.. Köşkten epey- ce uzaklaşmıştı. Durdu.. Üç adım ilerideki kayaların di- binde bir hareket oldu. Artık, gece bastırmıştı.. Bir gölge gör - dü. Birden korkmuştu — Hırsız yar, diye bağırmak is- tedi. Gölge, birden kayaların arka - | * sından doğruldu.. Hicrana bakı - yordu.. Uzun boylu bir adam.. Hicran titriyordu.. Hemen döndü.. Köşkün bahçesine doğru kaçma- ğa başladı. Soluk soluğa idi. Fa- kat, arkasından, koşan bir ayak sesi duyuyordu.. Genç kız, takip edildiğini anlıyordu. O kadar kork- tu ki, bacakları birbirine dolaştı.. Yere düştü. Kıvrandı. Kolları gözünü kapadı.. Ağlıyot — Hırsız var.., Arkadan koşan udam, daha hız- li adımlarla Hicrana doğru geldi., Nihayet genç kızın yanına sokul- du. Diz çöktü! — Hicran.. Hicran, diye ses ver- di. | Bu, tatlı bir sesti.. Hicran bir an | durakladı.. Kollarını, yavaşca yü- zünden çekti.. Karanlıkta, yanın- daki meçhul adama baktı.. Tepe - | den tırnağa kadar süzdü. Bu, bir hırsıza benzemiyordu. Gayet şık Bgiyinmiş bir delikanlı idi. Yaka- $1 açık, beyaz ipek gömleğinin kol- | ları, dirseklerinin üstünde sıvalı idi. Koyu, siyah saçları, gayet iti- nalı taranmıştı. Hicran, meçhul adamın ilk defa gözlerinin içine baktı.. Bu, yaban- cı değildi. Sahil kayalarının az i- | lerisindeki yalıda oturan bir gençti.. Genç kızın, bu delikanlı e göz aşinalığı vardı. Sık sık — asfaltta karşılaşır, gazinoda görür, plâjda görürdü, Fakat, ismi ne idi?, Kim> dit. Kimin nesi idi?, Bilmiyordu.. Hicran, hiç konuşmadan deli- kanlının yüzüne ürkek ürkek ba- kıyordu. Genç adam - gülümsedi.. Ve sonra, yavaş yavaş konuştu: — Bağırdığınıza çok fena yap- tınız Hicran Hanımefendi (Genç kız önüne baktı.. Gülüm - semekten kendini alamadı.. Deli- kanlının bakışlarında, derin bir cazibe vardı. Hicran, bu gözlerin inde bütün heyecanının, korku- sunun eridiğini hissediyordu.. Göğsü, hızlı hızlı inip kalkıyor- du. Genç adam birden sordu: — Bir yetinize bir şey oldumu Hicran Hanım?, Telâşınız ne idi?. Öyle: koşuyordunuz ki, arkanız « dan zor yetiştim.. Fena halde düş- tünüz?, Hicran, o zaman, dizkapakları- nın hafif örselenmiş olduğunu gör- dü. Adeta, delikanlının yanında mahcub -olmuştu.. Yanyana, omuz omuza oturmuş- sardı. Genç adam sordu: — Hırsız var, diye bağırdınız.. Ya, şimdi gelip sizi ararlarsa.. Be- ni görürler, sahiden hırsız zan- nedip, alıp karakola götürürlerse.. Genç kız yine gülüyordu.. Delikanlı tekrar sordu: — Ben hırsız mıyım, Hicran Ha- nzmefendi?. — Estağfurullah.. — O halde?, Neden bağındınız?, tanıyamamıştım.. m Mmhıı Körktürm. — © kadar korkulacak bir adam olduğumu zannetmiyorum.. Hicran susmuştu.. Cevab verme- Delikanlı, elini, genç kızın omu- zuna attı. Ona daha çok sokuldu. Mırıldanır gibi: — Sizi seviyorum Hicran Ha - mım, dedi.. Günlerdenberi, hafta- lardanberi, peşinizdeyim.. Farket- miyor musunuz?, Her yerde beni karşınızda görmüyor musunuz?.. Bu akşam sizden hiç bir şey çal- | mak için yolunuzu beklemedim.. Sadece kalbinizde bir yer isti - yorum., Bunu bana çok görmeyin.. Eğer, razı olmazsanız, sizi çalar, götürürüm.. Kotram, ileride, ka- yaların arkasında demirlidir. Hicran hiç sesini çıkarmadı.. Delikanlı, genç kızın ellerini a- vuçlarının içine almış, sıkıyor - du.. — Ömrümün sonuna kadar?, Ve.. Bundan sonra, tekrar kızışlık: — Nasıl olabilir?. — En tabil şekilde. — Siz benim karımsınız — Kabul etmyiorum.. — Etmeye mecbursunuz. Hayır. — Sizi bir defa daha Cahidi ağzınıza almak- tan menederim. Paşayı lik defa bu kadar açık, sert, kat'i ve si- mirli görüyordum. Fakat bütün bütün sinirleniyor, tekrar kendimi kaybetmekten korkuyordum. — Beni menetmeye hakkınız olamaz.. Dedim. Yeniden kalktı, şiddetle bağırdı: Size karım olduğunuzu ihtar ediyorum.. Hiçbir an bu kadar teessür izhar etmemişti. Ha- &sret ettim aldırmadı, kendisinden nefret ettiğimi söyledim dinlemedi, — Bir insan tartısı altın.. Dec evherlerini ayaklarımın altına alıp giğnedim, yüzünü bile buruşturmadı. Fakat, — Size karım olduğunuzu ihtar ediyorum. Dediği zaman tirtir tütriyordu. Gözlerinden 8- dev fışkırdığı görülüyordu. Amma bütün bunlar ba- BEŞ HAS M — na ne yapardı?. Ben de bağırdım: — Ben sizin karınız değilim. Siz bir sahtekâr- sınız. Siz bir şakisiniz, Beni tuzağa düşürdünüz, be- ni zorla bu odanın içine hapsettiniz!. Sizi tanımı- yacum, Sizi istemiyorum, size karı olamam! Ben Cahlitsiz yaşıyamam!. O zaman bir kuduz köpek gibi, yavruları kapı- lan bir dişi kaplan gibi hırlıyarak, böğürerek üze- rime atıldı, Sen yalnız benim karımsın.. Diye haykırdı. Ve.. kollarımı o kadar kuvvetli sıktı ki beni de haykırt — AHİ, Sonra, yaz yağmuru gibi gelip geçen bu hiddet kazırgası ve sadist heyecan birdenbire silindi, yok oldu, yumuşadı. dizlerimin dibine dürtü; va başladı: TA VAR Yazan; Etem İzzet BENİCE — Belkis beni bırrakma., — Belkis bana acı. — Belkis seni seviyorum!. — Belkis, ömrümde ilk ideal sevgiyi sende bul- düza!, — Belkis bana merhamet et.. " — Belkis iştediğin aşk bende var, — Belkis, bütün aşk, can ve servotimle O, ayaklarıma kapanıp gözlerinin yaşını akıt- tıkça ben boyuna başını itiyor: — Birakınız beni., — Ayıptır size. Bu yaşta ağlanmaz!. —- Bunlar çocuklar içindir. Diye kendimi toparlayıp kalkmıya, ayakları- ma kurtarmağa çabalıyordum. Fakat, düçünüyorum da bu da garip bir şey. Sevmiyen, duymiyan bir adam bunu yapamaz. İz- zeti nefsinden, haysiyetinden, şerefinden servetin- den, her'şeyinden fedakârlık ediyordu. Yapmacık 1 bunlar olmaz. Yapmacık bir İnsanı bu hale soka- maz, bu vaziyete düşüremez. Yalnız aramızda bir fark var. Sevgimiz ayrı ayrı. Düşünüşlerimiz bam- başka. O benim etimi, kalıbımı, yüzümü, vücudü- mü, y şümü, oturuşumu, kalkışımı — beğendi. Bunu sevdi, bana çıldırdı, bunun için: — Haoşlardığım, sevdiğim, kendime mal etmek istediğim bir kadın. Param var. Şanım var, Şöhre- tim var, Daha da kırk beş elli yaşındayım. Bütün bu servet ve şöhret hangi kadını olsa henim ya- tağıma getirir. Üstelik ben nikâh ta yapıyorum, kı rım diyorum. Nasıl olsa öteki sevgilisini unutur. Diye düşündü. Ve. Hâlâ böyle düşünüyor. Halbuki benim aşkım, benim sevgim — bambaşka. Ben Cahidin yüzünü, gözlerini, vücudünü, konu - Şuşunu sevmedim. Aşkımda et ihtirası, para gusu, geçim kaydı yok. Biz ruhlarımızla seviştik, kafamızla seviştik, kalpten kalbe seviştik, insan sevgisinin sırrına erdik, Bizim aşkımızda katışık hiç bir menfaat yok. Ve. Hiçbir menfaat bu birle- şen, bir olan, birbirine kaynayan perçimlenen ruh- ları ayıramaz, araya giremez. (Devamı var) | | | RADYO ANKARA RADYOY' |a DALGA UZUNLUĞU |İra.c. 19,74 m. 15195 Kes. 3 LA.P. 31,79m. 9465 Kes. 1639 m. — 138 Kesı BUGÜN Saat 19.00 Program. | Saat 19.085 Müzik (Bir KOt | to - PL) ŞSt Saat 19.30 Türk mil: heyeti), 4 Saat 20.15 Konuşma. Saat 20.30 Memleket sa8t * rı, ajans ve meteoroloji haf ri, Baat 2050 Türk munll' Nevres: Muhayyer şarkl: kavuştu, 2 — Tanbur! Hüseyni şarkı (Görmek 3 — Lemi: Hüseyni şarki zel gözlerle bakmasını bll)ı Sadettin Kaynak: u.m.y::# kü (Batan gün kana bet 5 — Suzinâk peşrevi, 6 — Bey: Suzinâk şarkı (Çekmit mi derdini), 7? — Ahmet B Suzinâk şarkı (Pek revadif ” | gan), diğim), 8 — Udi Ahmet: ' nâk şarkı (Bir günah €& şarkısana, 9 — Gülizar halk ? küsü (Sinemada bir tu! 10 — Hüseyni saz semaisl, Saat 2130 Haftalık po-“ tusu, Saat 2145 Neş'eli plâklâf M Saat 2150 Müzik (Mel PL) ç ; : Saat 2200 Müzik (KUç0K Üİ * l kestra - Şef: Necip Aşkıl- Yt Y Rudolf Nützlader: - Haydi Üğ)i Süy bir hava çal, 2 — Fransız î Çocuk prens operetinden 3 — Mozart; Re majör d TİLe Hf Pepi Müller: Lapaloma $f zerine potpuri, 6 — Ziehref yanalı küçük kız, ğ Saat 23.00 Son ajans hüP ziraat, esham, tahvilât nukut borsası( Fiat). Saat 2320 Müzik (Cazbf —| P.) z # LFERZ ;;,rğ'l ii_ 16 1550, Ay & Gün ZUi Hiraır © | L PI L Z eZ y ;

Bu sayıdan diğer sayfalar: