2 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

2 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

J e Sr -t- ) Bitün günün yor; Ka npuı— € a Büverteye çıktı. KX"mı RAYS HĞEÜ Blinden tattu, sü. "—ı. e haj Genç değil mi? di ,.';ın *—;—.. ü htırııbılılıı— |Öüp "rin bağrına çekilirken atkasında, bir gün- n Maceranın, İlman © Uzakta göz kırpar gibi Sidizlar, karanlığı gökte birer pırlanta nokta - int kıpırdatırlar - “Yun altında geçiren üç l 18; B, 2 ve kapiten | ilon'u suyun üzeri- erhy açıklarında çe ,,_'“' Beçen iki Türk des- Bişky L fena halde korkmuş, fasılalarla duyu- ü yavaş yavaş Tri- çıkardı. Klay- Hluğa hücum eder- 12 de hemen 50 met- ve aralıkla deni- küçük kızın bulundu- Biyaç e- Fakat bizim esk ığ% " Yok. Kl:n uğraşa-| Sileri Ve ayakları hâlâ 'N- senelerdenberi m bulunduğu bir. hitab eden bu ya- İsveçlilerin yanına ge| 'Y"nln güzel siması | Tan kalmı Buna Müniğel DT — Hey Kapiten Klavye... Bana l aborda et! Sen de Kapiten Nazmet buraya gel! şöyle birbirimizi ya- kından görelim.. Triton'un — makineleri — işledi, Klavye'nin verdiği kertelerle ikin- ci, gemiye manevra yaptırdı, bir kaç dakika sonra Triton E. 13 e aborda etti. Nazmet'in B. 12 si de Komodor gemisine yanaşmış, üç tahtelbahir birbirlerine yaslana - rak muazzam bir deniz canavarı halini almışlardı. Brodey arkadaş- larına sordu: — Işıkları söndürdünüz değil mi?.. Ufacık bir ziya, ilerde, lima- zi muhalaza için karakol yapan | Türk destroyerlerinin nazarı dik- katini celbedebilir. Anf bir hü - İ Yazan: Rhm Yağız bll Gemi 50 Metre Aralıkla Denizin Yüzüne Çıktılar irlerine Yaslandılar,i .;lman, Işıkları Söndü- Tünüz. Türk Destroyerleri Bizi Görmesin Cum karşısında hepimiz denizin dibini boylarız. İki kaptan cevab verdi: — Gece müdafansı halindeyiz Kapiten! — Alâ, o halde konuşalım.. Bv- velâ sıra Kapiten Klavye'de.. Dün- kü vukuatı anlatın Kapiten! Klavye ağır ağır ve tane tane anlattı: — Sizden ayrıldıktan sonra ver- diğiniz rota üzerinde seyre başla- dıma. Ayastafanos sahillerinden i- tibaren kıyıya 300 metreye kadar gokuldum. Karaya muvazi bir hat üzerinde seyrede ede Makrıköy (1) (Devamı var) (1) Şimdiki Bakırköy. — R. Y. İngiltere Ve Fransa Para Verecek mi? (4 üncü sayfadan devam) İtalyarı gazeteleri İspanyada şu son günlerde olup biten şeylere dair çok ihtiyatla yazı yazmış - Jardır. Meselâ General Dolanonun artık İspanyada askert vazife ile kalmıyarak elçi sıfatile harice gönderileceğini yazıyorlardı. 'Yine İtalyan gazeteleridir ki bu Generalin elçi olarak Berline gön- derileceğini ilk olarak yazıyor » lardı. Diğer taraftan Frankfurter ga- öetesinin tmuhabiri de İspaoyanın' | iklısadi vaziyelini tetkik ediyor. | YAKRA I (5 inci sayfadan devam) tinde kalabalıktır. Kahyelerin ö- nünde hersaat birçok adamların oturdukları, nargile içerek konuş- tukları görülür. Çarşılardan geçmek kabil de - gildir. Satıcılar, alıcılar pek çok- tur, Bazı yerli san'at sahibleri dük-! kânlarında çalışırlar: Birçokları süpürge yaparlar. Bakırcılar, ku- yumcular da vardır. Eski mahallelere, sokaklarına gelince: Buralarda birçok tariht eserlere tesadüf olunur, Fakat çok pistir. Sokaklar yazın tozlu, kışın da çamurludur. Dizlere kadar ça- mura batmadan geçilemez. Yeni şehir, umum! bahçesi, se- bili Abu - Nebbut denilen paşa çeşmesi, Rus kilisesi, lüks ve adi otelleri ile iyi bir tesir bırakır, No: 30 bancının yüzüne dikkatle baktı, ve: — Serbest kalmak, ormana mekten başka bir şey istememi.. Cevabını verdi. — Demek bizimle beraber ge- mek istemiyorsun?, — Hayır!, İsveçli, Kovuduya döndü: — Görüyorsun a, esire bizinile beraber gelmek istemiyor!, — Onun isteyip istememesinin ne ehemmiyeti var?. Molben söze karıştır. — Bu kız başımıza derd olacak. Kim uğraşacak bununla... Maama- fih seni bir yükten kurtarmak e gin alıp götürelim, Alman muhabirine göre bu vazi- yet şöyledir. Harieden mevaddı | iptidaiye getirtmek zarureti var- dur. Bu suretle işçilere iş buluna- cak, fabrikalar işliyecektir. Altın yokluğu ve ecnebi parasının bu- Tunmaması yüzünden hissedilen sıkıntı ancak haricden borç al - mağa lüzum gösteriyor. Alman gazeteleri şimdiye ka - dar hep İspanyanın İngiltere ile Fransadan borç almamasını tav- siye ediyorlardı. Şimdi ise bunun lüzüumunu az çok açık bir suretle rlar demekti: Paris Cinayetlerinden (8 inci sayfadan devam) kendisini yakalamıştır. Katil ko- ça cürmünü itiraf etmiştir.. Azılı katil diyor ki: — Karımdan ayrilalıggeneler 0- Tuyar, Fakat, hâlâ onu seviyorum. Ondan her zaman intikam almak istiyordüm. Karım güzeldi. Onun dükkânda alış veriş ederken bazı müşterilere farla güler yüz gö terdiğini görüyordum. Artık onun- la hiç bir alâkam kalmamış olma- sına rağmen, Marseli hâlâ kıska- nıyordum. Zaten, evvelce de, on- dan ayrılmak istememiştim. O, zor- Ta benden ayrıldı. Benimle bera- ber yaşamak istemiyordu. Ben de onu yaşatmamağa karar verdim. Çeviren: FUAD SAMİH Dedi. Pazarlığa başladılar. İki saat süren bir mücadeleden sonra altı metro renkli keten bezi, iki tüfek ve bir de kemik saplı büyük bir sustalı çakı mukabilin- de Meryemi satın akdılar. Kovudu, Avrupalıların hemen o gün köyden uzaklaşmalarını şart koşmuştu. Ve esirenin «beyaz şey- tan» tarafından nasıl kaçıl istenildiğini de anlatmıştı. Bi * Meryem, sıkı bir muhafaza al- tında İsveçlilerin kampına götü- rüldü. Molben, kızın emniyetini kazanmağa gayret ediyordu. Ken- disini babasının yanına götürece- Hind söyledi. Fakat küçük kızın, DAi AĞ !ARİHTEN SAHİFELER Kuyucu Murad Paşa — Yazan: F. Samih İSTANBUL | | | Bizinci Ahmedin bu meşhur ve- ziri, zalim, barbar bir adamdı. En ufak kusurları, hataları büyük | bir şiddetle cezalandırırdı. Anadolu asilerine karşı göster- diği zulüm ve şiddet sayesinde (Muhyli — saltanat) ve (Seyfi devlet) unvanlarını kazandı. Murad Paşa, zulüm ve gadrini adalet ve merhamet perdesi al - tında gizlemeyi çok iyi bilirdi. Haftada bir gün mutlaka (Ya - sin) okur, otrafına daima Nakşi- bendi şeyhlerini toplar, ibadetle meşgul olurdu. Kalenderoğlu ve Canbulat - taraftarlarının. todibi hareketine başlamazdan evvel yer- lere kapanmış, alnını topraklara sürmüş, gözyaşları dökerek dua etmişti. Murad Paşa, zafer kazandığı za- man çadırının önüne derin bir hendek kazdırır, düşmandan al - dığı esirleri boğdurur, hendeği cesedlerile doldururdu. Kendisine (Kuyucu) denilme- sinin sebebi budur. Tarihlerde yazılı olduğuna gö- re: Bir gün cellâd, tesadüfen asi- ler arasına karışan ve esir düşen bir çocuğu öldürmek istememişti. Murad Paşa; yeniçerilere, çocuğu boğmalarını emretti. Yeniçeriler: — Cellâdin yapmak istemedi - ğini biz de yapamazuk!. Cevabını verdiler. - Paşa kızdı. Uşaklarına: — Öldürün şu yumurcağı!. Dedi. Uşaklar yerlerinden kı - mıldamadılar. Zalim vezir, büs - bütün kızdı. Yerinden fırladı- Kür-) künün eteklerini topladı, bir ka- sab gibi kollarını sıvadı ve zavallı | yavrucuğu boğazından tuttu, ta - vuk boğar gibi boğdu, çukura at- tı Sonra etrafındakilere: — Devletin başına bunca gaile açan asilerin reisi de vaktile böy- le bir çocuk idi. dedi ve ilâve otti: Fenalığın, kök salmadan ö- nünü almak gerektir. İhtimal bu zalim vezir, Sadi - nin meşhur bir hikâyesindeki şu beyti hatırlamıştı: «Âkibet gürk zade gürk şeved Gerçi ba ademi büzürk şeved» Bu hikâye cidden meraklıdır, nakle değer. Aslından ve aynen tercüme ediyoruz: *Bir eşkiya çetesi, yüksek bir dağın lepesine yerleşmişti. Ker - vanların önünü kesiyor, gelip ge- çenleri soyup soğana çeviriyordu. Civardaki kasabaların, köylerin ahalisi korkularından . tarlaların- da, bağlarında çlışamaz, işlerine gidemez olmuşlardı. Birçokları, evlerinden dışarı çıkmağa cesaret edemiyorlardı. Şehirde büyük bir korku hüküm sürüyordu. Hayat sönmüş, alışveriş durmuştu. Hükümetin gönderdiği jandar- malar, eşkiyalarla başa çıkamıyor- lardı. Dağın tepesine çıkmak de- gil, eteğine bile yaklaşamıyorlar- di. Nihayet, hükümet âciz kaldı. Ayan ve oşrafı topladı. Eşkiya - lardan kurtulmak, fenaıklarının önüne geçmek için ne yapmak lâ- zım geldiğini sordu. Ekseriyet, bunların bir ev- şeyhin ismini işitince titrediğini, kaçmak ister gibi etrafına bakın- dığını anlayınca artık bir daha ondan bahsetmedi. Molben, küçük kızı çok güzel, çok sevimli buluyor; gönlünü çek- miye, kendini sevdirmiye çalışı - yordu. Jamsen, arkadaşının kıza karşı gösterdiği alâkadan kuşku- dandı: — Bana bak, Molben, dedi, Kur- la vakit geçirecek vaziyette deği- liz. Bir an evvel başımızdan defet- menin çaresine bakalım. Sen, ken- disini tahrik ediyorsun... Vazgeç bundan... Rahat bırak onu; emze- diyorum sanat. — Emir mi ediyorsun? Ne hak- la?. Ben kararımı verdim, bu kızla evleneceğim! — Delirdin mi sen?, Saçma söze lüzum yok... Neye karar verdin ise onu yapacağız. Kızı babasına götüreceğiz. Alacağımız parayı taksim edeceğiz. İşte o kadar!. Te çe Ş, vel imhası lâzım geldiği fikrinde bulundu. İçlerinden biri, Sadinin şu me- alde bir kıt'asını okudu: <Ağaç köklenmeden, bir adam kuvvetile yerinden çıkarılır. Fa- kat, bir kere kök saklı mı, yerin- den oynatabilmek için bir çift f ister. «Çeşmenin musluğu bir mil ile kapanır. Fakat, bir kere hazinesi patladı, sular taştı mı, bir fil ile tıkanamaz..» Heyet, eşkiyalarım tarassud et- tirilmesine ve fırsat zuhurunda bastırılarak imhasına karar verdi. Bu karar üzerine cesur ve tecrü- besi çok jandarmalardan kirkı se- çildi, dağa gönderildi. Bunlar; ağaçlar, çalılar arasın- da saklandılar. Bir gece eşkiylar, bir baskından geldiler. Hepsi yor- Kun idi. Sırtlarındaki ganimet eş- yalarını yere bıraktılar. Yediler, içtiler ve birer tarafa uzandılar, derin bir uykuya daldılar. Mağa- ralarının önüne bir nöbetçi bırak- mayı bile hatıra getirmediler. Jandarmalar; bü fırsatın bir dahu ele geçmiyeceğini düşündü- tılar, eşkiyaların üzerine atıldı - laı', hepsini kıskıvrak bağladılar, hükümdarın huzuruna çıkardılar. Hükümdar, kafalarının kesilme- sihi irade etti. Bunların arasında, genç ve son derece güzel bir çocuk vardı. He- nüz açmağa başlamış bir gül gon- casına benziyordu. Vezirlerden biri, çocuğa acıdı Hükümdarın önünde eğildi, ayak- farına yüzünü sürdü, ve: — Sultanım, dedi. Bu çocukca- Bız iyiyi, kötüyü fark ve temyiz e- decek çağda değildir, henüz haya- tın zevklerini de tatmamıştır. Eş- kiyalar arasında bulunmasına se- beb, fena bir tesadüf veya tali - sizlik olsa gerek... Sultanımın yük- sek ruhuna, merhametine iltica ve bu esirin kanını bu âciz kuluna bağışlamasını rica ederim. Dedi. Hükümdar, vezirin bu söz-| derini baridane karşıladı, kaşları- ni çattı ve: — Aslı ve-nesli bozuk olanları adam etmeğe çalışmak beyhude- dir. Bu; tıpkı bir kubbenin üze - rinde bir ceviz tanesini durdur- mayı tecrübeye kalkışmak gibidir. Ceviz, kubbenin üstünde durami- yacağı gibi aslı bozuk da ıslah ve terbiye olmaz, Bu gibilerin aslını ve neslini kökünden kurutmak gerektir. Zi- ra, öteşi söndürüp kıvılcımlarını bırakmak, yılanı öldürüp yavru- latını muhafaza etmek akıl kârı değildir. Bulutlar, abıhayat yağdırsa sö- Büd ağacı yine meyva vermez. As- h bozuk adamları islah için bey- hude vakit zayi etme. Çünkü ba- taklıkta yetişen kamıştan çeker alınamaz. Cevabını verdi. Vezir, tekrar hükümdarın ayaklarına kapandı: (Arkan yarınk sayımızda) Molben omuzlarını silkti, ce - vab vermeden uzaklaştı. Jansen küçük kızın yanına yaklaştı: — Seni rahatsız ettiğini anla - dim. Eğer bir daha yanına gelir, münasebetli münasebetsiz söyle- nirse bana seslen... Dedi. Meryem içini çekti. Het | ikisinin sözleri de diken gibi yü- reğine batıyordu. Her ikisinden de) nefret ediyordu. Onun düşüncesi, bir an evvel bunların ellerinden kurtulmak, ormana dalarak sov- gilisi Koraki arayıp bulmaktı. 'Tarzanın oğlunun behemehal geleceğini, kendisini kurtaracağını ümid ediyordu. Geceleri ufak bir gürültü işitince başını kaldırıyor, etrafı dinliyordu. Günler geçiyordu. Korakdan e- ser yoktu. Buna rağmen, yine ü- müdi kesmiyor, metanetini kay - betmiyordu. Korak hayatta ol - duktan sönra, nasıl olsa gelecek, kendisini bulacaktı. - IOI TELGRAF — ımmı— —’_ SPOIP Dolmabahçe Stadının ——— Yeni Plânı Geldi Bir ay kadar evvel Cümhuri- yet Halk partisi merkez binasın da beden terbiyesi genel direk - törünün huzuriyle şehir müte - hassısı Prost ve İtalyan mimarı Viyetti Viyoli ve sporcular top- lanarak Dolmabahçede yapıla - cak olan stadyom üzerinde gö - Tüşmüşlerdi. Genel direktör eldeki mevcut parayla Dolmabahçede devredi- Jecek olan sahada küçük de ol sa derhal bir stadyom inşası ci- hetini istilzam etmiş, bu husua ta mutabık kalınarak keyfiyetr vali ve belediye retsine bildiril- mişti. Neticede mimar Viyotti Federasyonlulara Verilen Tahsisat *Ankara 1— Beden terbiyesi mer-i kez istişare heyeti bugün saat üç- te genel direktör Cemil Tanerin reisliğinde toplanarak Büyük Mil- let Meclisince kabul edilmiş olan genel direktörlük bütçesine mev- zu 157 bin Hiralık tahsisatın şu şe- kilde taksimini kabul etmiştir. Atletizm 23 bin, su sporları 23 bin, futbol 19 bin, güreş 17 bin, bi- siklet 9 bin, eskrim 8500, atıcılık 4500, dağcılık 2500, tenis 900. Alman Tenisçileri Amerikaya Gitmiyor Berlin — Birleşik Amerika - daki enternasyonal tenis karşı - laşmalarına iştirak etmesi için Amerika federasyonu tarafın - dan vaki olan davete Almanya- nn iştirak edemiyeceği bildiril - miştir. Hakemler için Talimatname Beden terbiyesi İstanbul böl | gesi futbol ajanlığından: siye hakemlerimizin ajanlığımı za müracaatları lüzumu rica olu nur. Beden terbiyesi İstanbul böl gesi futbol ajanlığından; Fatbol yüksek hakem komi- tesi talimatnamesinin — üçüncü muvakkat maddesi lisansiye ha- kemlerin lisanslarının tebdil et- tirileceğini âmirdir. Bölgemize bağlı veya diğer bölgelende lisanse edilmiş ol- dukları halde zaruri sebepler do layısile İstanbula nakletmiş ve maçlarımızda hakemlik yıpm. bulunan arkadaşların ehliyetna meleriyle birlikte bölge spor servisimize Aoilen müracaatları Tüzumu tebliğ olunur, kat ne zaman?. Yoksa başı bir felâket mi gelmişti?. Küçük kız bu ihtimali düşündükçe deli gibi oluyordu. Başını önüne eğiyor, gözlerin- den yaşlar akıtıyordu. Molben, artık eskisi gibi yanına gelmiyor, söz söylemiyordu. Çok dalgın bulunuyordu. Zihnen bir- geyle meşgul olduğu belliydi. A- Tasıra, Jansene hain hain bakı - yordu. Beşinci gün Meryem, Korakin bir kazaya, bir felâkete uğradığı- na kani olmuştu. İsveçlilerin kervanına yetişme- si imkânı kalmamıştı. Hemen he- men vahşi ormanın sondna yak - laşmışlardı. Az sonra şeyhin kö- yüne varacaklardı. Artık, sevgili Korakini göremiyecekti. © gün, iki serseri, öğleden son- Te ağaçların altında oturup din- lenmiye karar vermişlerdi. Eşya- ları taşıyan zencilerde de kuvvet ve takat kalmamıştı. Beden terbiyesi genel direk- törlüğü futbol yüksek bakem komitesi tarafından gönderilen talimatnamenin birer — nüshası hakemlere verileceğinden lisan- Bu Plân 16.000 Seyirciyi İstiab Edecek Şekilde Tanzim Edilmiştir. Viyolinin evvekce — hazırladığı 26.000 kişilik plânın nazarı dik-: kate alınmıyarak yeni baştan bir plân hazırlamasına karar yerilmişti. Napoliye giden mimar Viyet ti Viyolinin hazırladığı 16 bin kişilik plân, belediyeye gelmiş « tir. Gözhane tanklarından biri stadyomun içinde kalmaktadır. Keyftyet Gazhaneyo bildirile gek ve tankın kaldırılması istene cektir. Şirket bunu yapmazsa tankın etrafı münasip şekilde kapatılıp bunun önüne bir Işaret kulesi yapılacaktır. Vefa İdman Yurdu Kongresi Veta lâman Yurdu Başkanlı- Kından: (9/7/938) tarihinde toplanark geri bırakılan kongremiz (5/8/ 939) cumartlesi günü sant 16 da Şehdadebaşmdaki Yurt merke- zinde toplanacağından bütün üe yelerin teşrifleri rica olunur. Ruzname: 1 — Murakabe ve idare he- yetleri raporlarının okunması, 2 — Mürakabe ve idare he - yetleri yeni seçimi. Fransa Bisiklet Turu Paris — Yirmi gündenberi devam eden Fransa bisiklet tu- ru pazar günü sona ermiştir. 'Turu: 132 saat 3 dakika 17 saniyede bitiren Belçikalı S. Ma es kazanmıştır. 1 — 8. Maes (Belçika) Sa. 3 D. 17 saniye, 2 — Victto (Fransa) 182 Sa, 38 D.$5 san. 3 — Vlaeoeneky (Bekika) 132 saat 35 dakika 25 saniye. 4 — Clement (Belçika) 181 saat 39 dakika 28 saniye. 5 — Visseps (Belçika) 132 Sa. AL dakika 22 saniye. 6 — Marcaillof (Fransa) 132 sağt 48 dakika 33 saniye. 7 — Disseusux (Belçika) 132 gaat 50 dakika 33 saniye. Davis Kupasında Yugoslıvyı Zagrep —- Davis kupası ma - çında Yugoslavya Almanyaya 3—2 galip gelmiş ve Avrupa mın takası finalini kazanarak Ame - rika mıntakası galibi ile mınta- kalar arası finaline ıyn!mııtı!. 123 zencilerle beraber bıraktılar, av- lanmıya gittiler. Bir saat sonra Meryemin balunduğu çadırın ka- pısı açıldı, içeriye bir adam girdi. Bu Molben idi. Tüfeği omuzun- da asılı bulunuyordu. Gözleri par- hyordu. İsveçli; mürebbimin yanın otur- du, sert bir tavırla: — Bana bak, mürebbim, dedi, Karar verdim, seni kendime eş yas pacağım... Eğer buna razı olür, sonra Tikrini değiştirmiyeceğine yemin edersen ellerini, ayaklarımı bağlıyan şu ipleri çözeceğim. Be- raber kaçacağız, Avrupalıların bu- İunduğu bir yere gideceğiz, evle- neceğiz. Yok, eğer benimle evlen- miye razı olmazsan öldüreceğim senil, (Devamı var) vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: