19 Şubat 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

19 Şubat 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bembeyaz yollarda koşuyordu. S e v U ZSON TELGRAF — 19ŞUBAT 1941 AYICI Yazan: DİLÂRA AKÇURA — Vaktile Erzincanla Erzurum arasında, bahçeleriyle meşhur bir han vardı. Han denilince pis, ka- ranlık, soğuk bi ryer zannetmeyin. Bu han temizliğile, leziz yemek- lerile nam vermişti. Yazın meağın kavurucu zamanlarında, arabalı, atlı, yaya bütün yolcular bu gü- gel banın bol meyvab, gölgeli a- açları altına serilir istirahat e - derlerdi. Kışın ise iki yerde yanan Kkocaman sobaların ısrttığı geniş odalarda rahat rahat dinlenir - derdi. Bu han tek başına bir kartal yevasım andırıyordu. Buranın 6a- Bfbi caltın babası» diye amılır ih- tiyar imam Receple karısıydı... Kış gelmişti... Rüzgâr, kar par- galarını uçuruyor, uğultularla ha- min camlarını, kapılarını dövüyor, Hanın kapısı açıldı. İçeri, gayet temiz giyinmiş dört kişi girdi. İ- mam Recepe yakdızla yazılmış, bü yük bir kâğıt verdiler. İhtiyar a- dam kâğıda şöyle bir nazar attı. | "Yazın öğleden &onra vezirin, vü- kelânın, kadının, Erzurum vali - sinin bu taraftan geçeceği ve hana kimseyi kabul etmemesi, eğer bu Ginrin yerine gelmediği takdirde idam cezasına çarpılacağı ferman ) buyurulmuştu. Hancı telâşla ka - Ysına koştu. Kâğıdı okudu. Me - selenin çok mühim olduğunu an - dattı. Handa faaliyet vardı. Her yer temizlendi. Yemekler yapıldı.. Brtesi günü gelen geçen hiç bir yolcu kabul edilmiyondu. Ne yal- warmalar, ne de tehditler kâr et- miyordu. Öyle ya, fermanda kim. Benin alınmaması için emir veril- Mmişti, Bu iş kolay değildi. Ucunda #dam vardı. İdam 'Tam o sirada hanm kapısından tçeri iri yarı bir adam girdi. Üstü başı perişanca, başında rengi sol- muş bir des vardı. Yırtık çarıkla- | Tından morarmış parmakları gö- | rünüyordu, Yamnda zincirinden ftuttuğu kocaman kart bir ayı var- & Bazı ikimseler bilirler ki eski. ider Türkiyede ayı oynalmak âdet | kdi. İşte hana gelen bu adam ayız cıydi. Recep ağa ayıcıya: — Bugün hana kimseyi kabul #imiyorum. Ayıcı titreye titreye sordu: — Niçin? Çemberlitaş Tel: 22513 5 Hancı koynundaki 'kâğıdı çıkar- di. Salladı. — Validen fenman geldi. Hana | bir yolcu kabul ettiğim takdirde idam edecekler, Ayıcı, dışarda uğuldayan rüz - diz boyu kara bakarak tit - redi, Yakında ne köy vandı. Ne sağınacak bir kovuk. Ayıcı yal - GÂra, vardı. — Amân thancı, ben fakir bir a. damım. Bu soğukta nereye gidebi- dirim? Ben de hayvanım da aç - lıktan, soğuktan öleceğiz... Hancının karısı bu yalvarmağa dayanamadı. Kocasını — kandırdı. Ayıcıyı mutfağa sokarak gürültü yapmamasını sık sak tenbih etti. Fakir adam ve ayısı bir köşeye bü- züldüler. Beklenen saat yaklaşmıştı. Ha- dört araba durdu. Muhteşem saray elbiseleriyle on fi adam indiler. Hana girdiler, Koca han sessizlik içinde uyu - yordu. Yemeklerin buşna oturdu. lar. nin önünde Çok geçmeden aralarından biri bancıya bağırdı: — Babalık, çıkar aktınları... Hancı şaşırmıştı. Ne oluyordu. Boynunu büktü: — Aman paşa hazretleri. Ben fakirim. Diye yalvandı. Kalın bir kah - kaha koptu: — Biz paşa filân değiliz. Anla - | din mi, ihtiyar? Hancı meseleyi anlamıştı. De . mek bunlar hırsızlardı. Ellerin - den kurtulamıyacağını anlamıştı: — Gideyim Diye mırıldandı. Karısına koştu Korkuyla bunların haydut adu. Bunu bir köşeden gunu anlattı. işiten ayıcı yerinden kalktı: — Hiç merak etmeyin. faktar Ayısına seslendi: — Hayer, haydi oğlum; göster kendini. Kocaman ayı korkunç homürtü- larla içeri girdi, Elindeki kalın me- şeyi sağa sola savurmağa baçladı. Neye uğradıklarını şaşıran hay - Gutlar beş allı ölü vererek handan kaçtılar. qclındc Ferah 'lel 21359 İstanbulur en çek rağbet gören en büyük 2 Sinemasında Bugün matinelerden — itibareri emsalsiz Program: 1-İLK AŞKI DEANNA DURBİN'in (8 Modern kız), (100 erkeğe — bir kız), (Ne şeker şey), (İlk uyanış) filmlerinden — sonra en san çevirdiği çaheser. 2- Paramunt i5, — Ae5 Türkçe 8— İâve olarak ayrıca: FERAH'da ASILAMAYAN ADAM (Boris Karlof) Doktor Frankeştayn 'Yüzbaşının ayni zamanda fah- a baktıracağından eminim. Aman “yarabbim bu kız ne korkunç fal bakıyordu Çingene kızının baktığı fal aklima geldikçe korkumdan #üylerim ürperiyordu. Ben öunları düşünürken kapı a- gildi. Yüzbaşım evden çıkmaşti. Ev- velce bağıran ve çığlık koparan | Çingene kın şimdi ne Xkadar da | neş'eliydi! Gülüyordu. Vay canına bu ne haldi yörkce görmüştüm. V wsm Halıfelgr Dıydrmda No<131 Yazan : M'SAMİ KARAYEL hıiıı'nı'do'ğru bir feryat duyulmuştu | çıkıyordu. Bir eli ilikli ve sırmalı kuşağında, diğer eliyle de palabı- | ÇEMBERLİTAŞ'da İ BENDEN MES'UT KİM VAR? Büyük Tenor «TİTO ŞİPA» nın Klssi musi yaklarımı dÜküyordu. Yanıma doğru gelerek dedi ki: — Karabulut Çingene çok ya- man şey; elime bakarak dehşetli bir fal yaptı. Bana neler söyledi | bilsen? Bunların bazıları da sana aittir. İçimden: — Eyvah!, Demiştim. Yüzbaşı bizim saray- kyı çakmış olmasın?. Yüzbaşım, bu sözleri söyledikten sonra on: Tek ayısını nyanına geldi. Onun eline bir odu nverdi. Mut - aydutların bulunduğu ©- daya doğru yürüdü. Kapıyı açtı. lu tanıyor İstanbulu daha Bu sütunlarda her hafta size, içinde | oturduğunuz istanbulu daha iyi tanıt- | maya çalışacağa. Bugün Boğüziçinden | ve Haliçten ) a 27 kilometredir. En dar yeri 560, en geniş yeri de 3060 metredir. Derinliği 80 melreyi geçinez. Boğaz Şimal Do- Mncumhummım Uzün S Kkallan 60 gok Arsavulliiş teraba- da olan Boğuzdan saniyede akan su- yun miktarı takriber. 25,000 metre mi- ilbidir. Karadenizden — İstanbula — gelinciye kadar, Boğazın istikameti beş defa de- Hişmektedir. Her iki sahilin arazi va- zöyeti öyledir ki, meselk bir sahilde koy varsa, kargı tarafında bir. burun vardır. Boğaziçinde mevimine göre çok ba- Di bulunur. Zine burası uskumru, - Boğuran. Anadolü eihetindaki tepeleri bilhasan Maymunun | hakemliği İki kedi büyük bir peynir par - ça yakalamıştı. Bunu aralarin- da taksim etmek rorlardı. Fakat bu taksimi h üzerine yapacaktı? Çünkü biribir- | lerine emniyetleri yoktu. Nihayet işin kavgaya bineceği anlaşılınca, maymunun hakemliğine müraca- ate karar verdiler. Bu maymunun bütün hayvanlar arasında çıkan m adalet dairesinde bab- lettiğini işitmişlerdi. Peynir parçasını yüklenerek maymunun — huzurüna çÇıktılar. Maytrum, evvelâ davayı dinledik- ten sonra, terazinin karşısındaki mevkimne oturdu, Öksürdü, akıır- dı. Nihayet işe başlıyarak, peyniri ikiye ayırdı. Her birini terazinin bir kefesine koyarak: Haydi bakalım, şimdi adalet- muhafaza edelim, dedi. | Sonra terazinin bir kefesini gös tererek: j — Bu taraf bana ağır gibi geli- yor, dedi. Kefeden biraz koparıp yedi. Bu sefer de diğer taraf ağır gel mişti. O taraftan da koparıp yodi. | Bu sefer öteki kefe az ağır geldi Kediler vaziyeti görünce: “«Bu kadar az farkın bizce ehemiyeti yoktur. Hakkımıza razıyız. - Pey- hirleri veriniz: dediler, Fakat maymun öyle düşünmü- yordu: — Siz ramsınız amma, adalet razi değildir, dedi, kimsenin kim- zerre kadar hakkı göçmeme- | didi | Ve tartmıya devam etti. Yani lir miyim Cevap verdi: — Bilmezsen daha iyi elür.. Al- lah büyüktür. Ne yazdı ise o olur oğlum.. Zaten sana söylemiş ya?. İşte yine bu lâflar oğlum. Kalbini Allaha bağla iyi yapar. Sonra şunları ilâve etti: — Saray ve kapıları iyi muha - faza ediniz. Aranızda sakın döğüş yapmayın!, e Cevap verdim: — Ağam, Çingene kızı karakol tarafıma gelirse ve saraya girmek isterse ne yapalım?, Bu söz üzerine yüzbaşım biraz durükladı ve şu emri verdi: — İçeri girmesine müsaade « dersiniz. Yalnız bu karrya aklırış etmeyiniz?. Yüzbaş: burakıp gütti. Ben de nöbet yerime gelerek nöbet bek- lemeğe başladım. Akşam üzerine doğru bir bağirtı işttim, Kurt Mehmet, nöbet ye - rinde birisine keskin keskin bağı- sordum: mayordu: — Ağam bana ait fab öğrenebi- İ . — Dur! M mııl- & SAA Oturdugunuz İstanbu- musunuz 7 Her hafta bu sütunlarda size iyi tanıtacağız kireçiidir. Rumeli sahili ise iri parçalı kayalardan mürekkeptir. — Terkidinde demiz oldUğU için rengi eamerimsidir. HALİCE GELİNCE Haliç, bilirsiniz ki İstanbulun llma- madır, Baki ismi <Hris Keras, yani Avrupalılarca hâlâ kullanılmakta olan «Altın baynuz> dur, Alibey ve Kâğrihane derelerinin bir- Yeştiği yerden — Sarayburnuna — kadar Halicin urunluğu takriben 7 buçuk ki- dometnedir. Ha geniş yeri Kasımpaşa- da 150 metredir. İki sahili biribirinen bağlıyan iki Köprüden Gazi Köprüsü 450, Galata 470 metredir. Sarayburnu ile Galata Tıklımının nİhayeli arasındaki mesafe- de 900 metredir. Derinlik bu kasımlar- da 25 metredir. önünde 42 metreyi bulur. Boğeziçinin akıntısı — Sarayburnuna gelip çarpar ve saniyede bir. metre güratle akar, z Otuz senedenberi İstdnbulun — beşte biri yagından harap olmuştur. Binler- ce ev yanmış, yüzlerce cami ve hamam hazara uğramıştır. Fakat çimdi şehrin muntazam - bir plân dabilinde imarına devam edil- mektledir. Muharebe - vaziyeti zall ol- duktan sonra, 0 zaman imar fanliye- tine hız verileceğine çüpbe yaktur. Bo Bazı ve Halici ile tabialin en güzel | yerinde kurulmuş olan İstanbulun ya- kın bir âtide inci tir şehir olacağına süphe yoktuır. Yaman bir kılavuz Eski bir hikâyedir, anlatırlar; Büyük bir ingiliz vapuru, ça * nakkaleden boğaza — girerken, bir ki, önüne bir harita yayacak olmuş, kılavız çapkın bir bahriyeli 1 - miş. Gürültülü bir kahkaha ata- rak : —Zahmet etme kaptan baba! de- | miş, ben buraları karış karış bili. rim. Ve etrafta sığlık kayaları birer bi- rer elile göstermeğe başlamış: — Nah, şu burun bir kulaçta sığ- lıktır. Şu şamandıra hizasında iki kulaçta bir taşvardır. Şu demirli geminin ilerisi kumluktur. İleriden beyâz bir kayık geliyor. orası ber- e tartalem, her iki tarafın hakkını | Tukl bir pat » diye oturmuş, kalmış! T tarafı karış karış bilen kılar lavuz hiç istifini bozmamış : — Hah işte! demiş, tam burada da koskocaman bir kaya vardı —————LMLLELELELİEEEO— ketelerden biri ağır geldikçe, sağ- | dan soldan mütemadiyen yiyordu. Nihayet koca peynir parçasından kırıntı denecek kadar az bir şey kakkı. Kediler, orlada bir şey kalma- dağını görünce, maymun: — Şimdi size hakemlik ettim, bunun harcı vandır. Bana borçlu kalmanızı istemem. Onun için bor cunuzun yerine şu son parçayı da ben yiyeyim, dedi ve sersem ke- dileri kapı deşarı etti. mez, geçilmez be kadın, yasak! Yakınlaştlım, bir de baktım ki, Çingene kızı, yüzbaşının emri ak- Lma gekii, Kürt Mehmede dönerek: — Mehmet Yoldaş bırak geç- sin.. Bu çingene kazı için yüzbaşı bana emir vermiştir. Ben bu lâfları ederken Çavuş | Karnali de çıkagelmişti. Sert sert — Çavuş ağam, bu kızın bü ta- rafa geçmesine, hattâ bizim ka- rakola gelmesine yüzbaşı ağamız bana emir vermiştir. Çavuş şaşırmış, yürüme hid - detle bakarak: ” — Döoğru mu?. ! — Başım üstüne ağam doğru... Aklığım emir büyle.. Çavuş Karaali, bir ân çenesini salbyarak bana bukt. Ben tokrar ettim: — Size yemin ederim ağam!. Bunun üzerine Çavuş, Kurt Mehmede bitaben: KA Te Kllrlkı var). I'L(-F AF — YOSUNAT MAT Namık Kemal Eaerin- den Doğan Münakaşa.. 'BİR CEVAP | — “Türk Dil Kurumu, Bay Necip Faxzil Kısaküreğe (Namık Kemal) kâmli bir kitap yazdırmış. Bana de bulundular. Babis başlarına göz | gezdirirken (Namık Kemal ve ka- dın) kısmında durakaldım. Bay Necip Fazıl Kısakürek, mık Kemalin refikası bakkında şu sözleri söylüyor: (Namuk Kemalin hayatında ilk kadın, işte kendisi 16-17 yaşların- da iken, karısı sıfatile koynuna &- 'trlan bir genç kızdır). - Sahife 32 - (Bu kadının ismini olsun bilmi- yoruz.) - Sahife 92 - (Bu kadın kim; adı sanı ne; ki- min nesi; kaç yaşında ve nadtıl yai- | rin karısı oldu; Natmak Kemalin hayatında ne gibi bir rol vynıdı gairi nerelere ve ne zamana kadar takip etti; suratı, biçimi, hali, ru- bu, ahlâkı ne âlemde). - Sahife 32- (Fazla malümat verikmek isten- | miyen bir mevzu kârşısında ma - | yz). - Sahife 82 - 1— Namık Kemal gibi, adım mil- Ki bir vecd içinde andığımız — bir kahramanın refikasından — değil, biç kimsenin karısından, böyle şüp- keli ve saygısız bir Jlsanla bahse- dilemez. Z— Kitabın sonuna ilâveye mec- bur kaldığı kıymetli notlarda, Bay İbrahim Necmi Dilmen de ( «Fazla malümat verilmek is- tenmiyen bir mevzu» dan ziyade © zamanki alle bayatının, Türk kadınını mahküm ettiği belirsizlik ve hükümsüzlük unsurunu hâkim sanıyorum) demek suretile, Türk | Dil Kurumumu, Bay Necip Fazilin mülecaviz tahlilinden tenaih edi- yor. 3— Namık Kemalin pek muhte- rem gelini Bayan Celile, kayın- validesinin: (Hem gayci güzel, hem gayet güzel ahlâkli bir ha - | amefendi) olduğunu söylüyor. 4— Bir sabal gazetesinde yapı- lan tenkitlerle «Akbaba» da çıkan bir fıkra üzerine, Bay Necip Fazıl Kısaküreğin neşrettiği çifte ceva- br ekudum, Bu bahis üstünde da- ha fazla konuşmak, bizim gibi Na- mık Kemalin manevi evlütlarından ziyade, Ankaradaki puhterem to- runlarına düşer. 5— Kendisini tenkit edenlere karşı kullandığı lisan ile edebiya- tın kapısından çıkan Bay Necip Fazıl, adliyenin kapısından gir - miştir. Bu hususta kendisile gö- rüşmeyi avukatıma bırakıyorum. 'YUSUF ZİYA ORTAÇ Kömürle yaralanan amcle Memleketimize tanitan ÖZEN FİLM | ve TAKSİM Sineması Bu defa da: Sevimli artist EMİNE RIZIK'ı | takdim edecektir. ve mnlııx tarif eden. 'Türkçe sözlü, şaykılı | DOKTORUN AŞKI Filminde EMİNE RIZIK İle tanınmış artist SÜLEYMAN NECİB'in Muvalfakiyetlerini göreceksi- | niz. Önümüzdeki Cuma günü da bir tane göndermek nezaketin- | Kurüçeşmede gümrük antreposu | önünde bağlı bulunan Ero) va » purundan kömür boşaltilirken a- melelerden Hakkının kafasına vin- cin ucundaki kömür dolu — sepet düşmüs ve yaralamıştır. | OSMANLI - Rodostaki halk elinde mevcut | silihlar toplatıldı. Balkın malı, ca- î ma ve her türlü zarardan vikaye- sini İlalya hükümeti taahhüt et- mekle beraber, istiyen Osmanlı memurlarile halkın İtalyan gemi- leri tarafından anavatana günde- rilecekleri de ilân olundu. O kadar ki, bir hafta sonra İtal- yanlar ilk beyannamelerinde ve- dikleri hleret serbestisini geri al- mak mecburiyetinde kaldılar. İşte 1911 Osmanlı - İtalyan har- binin ikinci safhasında «kaçakçı- lığa müni olmak tedbirleri cümle- sinden» diye gösterilip «muvak - katen. işgali tasarlanan on iki 'Türk adası böyle bir abit yüzün- den İtalyanlar tarafından devamlı işgale ve ilhaka müncer oldu. Yirmi sekiz senedir anavatana hasret çeken bu adalar özbeöz Türk olduklarını bugüne kadar muhafaza etmişler, bugün de mu- hafaza etmekte bulunmaktadırlar. Vatan hasretinin ne onulmaz bir iç acsı olduğunu hatırlıyarak, yir- mi sekiz senedir yabancı ellerde binbir taxyik ve bir o kadar da e- lerin bu acısını dindirmek, — ya anllli borcu, vatan vazifesidir. İki kosma ayırdığımız bu tefri- ka ile 1911 de - tıpkı bugtin kah- raman Elen milletine yapıldığı gi- tine bir gece yarısı verdikleri ül- timatomla durup dururken Afri- kadaki topraklarımnı istilâya kal - kışmaları, eğer Osmanlıların ufa- cık bir mukavemetile karşılansay- di - yine tıpkı bugün kalraman Elen milletinin yaptığı gibi - isti- ü emellerini kursakta bıraktıran bir netice elde edilir, karagüm- lekli çocuk taburları, memleket - lerinde çelik çomak oynamak ü- zere geriye dönerlerdi. Osmanlı imparatorluğunun in- hilâl ve tarihe maloluşundaki se- beplerin yanında ilk göze çarpan (milli birlik) noksanıdır. kadar uzanan muazzam impara - torluk milli birlik yokluğu yüzün- den koca bünyesile çöküp gitimiş, her devletin taxyik ve metalebe - lerile uğraşarak saray ve «padi- Şah» uğrunda valan topraklarını düşmana terkeylemiştir. Bugün Milli Şefin etrafında bir çelik kütle gibi toplu ve milli bir- Büyük Rejisör: Yarın akşam J,  'bir gencin Rodestan hieret edenler çok oldu. zaya tâbi bulundurulan adalı Türk| Hudutları dört cihan kıt'asına israf edercesine bir cömertlikle | YA Yazan: RAHMİ YA İ Doniz-F edaileri İTALYA HARBİNDE TRABL! GARB ve ADALAR MUHAREBESİ Yirmi sekiz senedir hasret çekiyo d kiğin en orsiğnal örneğini güt rek dünyanın en karışık, en İ Tanlı devrinde mülki tamam istiklâlini koruyan ve hangi hetten olursa olsun gelecek tehlikeye meydan okuyan Kürbüz ve kudretli Cumhurij Mmizin muvaffakiyet sırrı mil lik cephesindeki sarsılımaz retten ileri geliyor.. Genç Türk denizcileri!, Mazide şerefli bir şöhretle küm denizleri Osmanlı gölü | koyan ecdadımızın kemiyet İ rile az donanmalarla bütün banın birleşik deniz kuyvet karşı koyuşunu, Barbarosun veze muzalleriyetlerini, —Tf Kemal, Durak, Burak, Sey gibi namdar Türk denizcilei Martti: lan Hint demizlerii dar Türk sancağının hâkimi; | tanıftıklarını bir ân bile ha çkarmayınız. Biz, dünyaya insanlğı tamıli arkın evlâtlarıyız.. Dedeleriti izinde zaferden zalere koşml çin yalnız kendi kanımıza, milki birliğimize güvenmemâ kar içinde dünya hüdiselerii kişafına intizar etmemiz, bu; duğu gibi yarın da, yarın © gibi öbür gün de Türk vatı zaferini, saadet ve refahını racak en büyük meziyetimiz Uzak vatan parçalırında, lerde, çöllerde bu toprağın «W ti, Türk milletinin reafhı uği döğüşerek can veren aziz Timizin hatırasını kürmetle ken yarına onların tuttuğu feragat JENNY JUGO |İNANETTE Filminde bu Cuma akşamından itibaren ŞARK (Eski Ekler) Sinemasındi Şayanı hayret aşk tarihçesini nakledecektir. ARABACININ KIZI DUNYAŞHA Filminin son günlerinden istifade ediniz. (SOKA ÇİÇEĞİ Sinema dünyasına daima ölmiyen eserler yaratan MICHAEL CÖRTEZ KHer filminde bir kahraman, her eserinde bir arslan olan 'ERROLL FLYNN ile Güzel JOAN BLONDELL'e Bir çaheser yarattırdı. LPF” üe görece Fransızca BAKİR ADAM' Kadın tanımıyan, aşkan zevkini, günahır heyecanın: tatır nomardır. SENENİNEN Nsns FİLMİ BU KADIN BENIMDıR SPENCER TRACY — HEDDY LAMARR Oriğinal ailde nüshasb — MELEK’te DAHA ılı KAÇ cnn connlucıını putytadendağ Fi ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: