26 Mart 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

26 Mart 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

; ı Nİ MESELELERİ ni Amerikan Ordusu harl yeni mesele - biri de, Amerikayı yeni hazı mecbur bi- t. Şimdi Amerika, bu usunu hazırlıyor. '___ bi şimdiye kadar gibi şimdiyı aA memlekette muazzam Ve bir ordu bazırlamak pek y birşey ir. Bunun- 'r Amerikan ordusu Baş- General Mareşal 60 ryağmen kolları sıvamış ve j #azmetmiştir. Ge- yaşına rağmen son derece Ve zindedir. halde 1942 de ortaya bir ordu için plân hazır- ve bunun üzerinde yü- öktedir. Teşkilâtına başla - dokuz ay olmuyan Ame- şimdilik bir nüve ha- . Bununla beraber, bun- sekiz ay evvel tnlim gör- 1874000 kiş'lik bir. A- ordusu varken, hâlen bir kişi Amerikanın muhile- tleri dahilinde alelâ - edilmiş kamıplarda talim edirler, al Mareşalın — plâni 1942 de 1,300,000 kişilik iyi ta- 'rbiye görmüş, harbe hazır u yetiştirmektir. Gerçi bu Mmütevazıdır, çünkü Ame- Yatandaşlarının yüzde biri tına alınmış demektir. ©n altı fırka tamamile er- edilmiştir. Dokuzu piyade, | milli muhafızlar, bir süvari, thli fırka, tamamlanınca, ordu yirmi 'üde, sekiz zırblı, altı pi- firkası olarak kuvvetlenmiş doğruya — muharip 850,000 — mitralyözcü, 16,000,000 kişi elenmiş, ta - I$ ve bunlardan hizmete ları alınmıştır. Çünkü Gene- larşal çürük çarık meler iste- tedir, Amerikan piyadesi, otuz ki- nulesi ile günde 40 kilomet- irüyebilmelidir. Zırhlı fırka- lt dakikada 30 ilâ 109 fişek arı otomatik silâhlarla teç- cektir. Şimdiye kadar es- ingüldler — kullı ki, dakikada ancak 7-15 mermi iliyorlardı. Amerikan zırhlı fırkası 1 Almanların Panzer fırkaları ittihaz edilmiştir. Bu fır - hafif ve ağır tanklarla teç- Çohunacaktır. Hâlen General Şafenin kumandasındaki i- fırkanın her biri on iki bu- onluk 548 hafif tankla ve yir« tonluk 220 tankla teçhiz e- tir. Altı kişinin kullandığı tanklarda ağır mitralyözler ve bu tanklar düz yolda -EDERİ ROMAN: 93 dilmektedir. il kışlalarında asker bol pa- ra almakta, haddinden çok iyi beslenmekte ve mükememlen — eğlenmek. tedir. Yani bizim alışma- dığımız ve hattâ hayret e- deceğimiz, çoğu askerliğe sığmıyan şeyler... saatte 55 kilemetre katetmekte - dirler, Yeni Amerikan ordusu, Alman- ların garp cephesi muharebele - rinde tatbik ettikleri usullerden ders alınmak suretile tensik edil- mektedir. Havacılıkta da öyle!. Amerikan ordusunun İcap ederse yıldırım harbine hazır bulunması icap et- mektedir. 1542 senesinde 18,000 tayyare hizmele hazır buluna - caktır. Şimdiden saatte 620 kilo- metre yapan ve 1000 kilometrelik hareket sahaları olan Amerikan avcıları dünyanın en mükemmel avcı tayyareleri telâkki edilmek- tedir. Paraşütçü teşkilâtımn hazır lanmasına da şimdiden başla mıştır. G14 nefer ve 27 zahitten ibaret bir teşekkül 50 tayyare ile antrenmanlar yapmaktadır. Bizde ve Avrupa ardularında hiç bilmediğimiz birşey: Ameri - kalı vatandaşı askerlikten Ürkül- eli ve yavaş yavi :ıe:ırmılı Liş Malümdur ki as- kerlik çetin bir vazifedir. Sıkı zap- tırapt, disiplin, emre itaat ister. î sıkıya girmemiş olduğu için, - a askerliği sevdirmek maksa - dile bin türlü çarelere başvurul - maktadır. Bir kere Amerikalı nefer ayda 90 dolar maaş almaktadır. Askeri meslekten kaçırmamak için kışla- larda bin türlü eğlence tertip e- dilmektedir. .Sinema, pinpon, bi- lürdo, briç, bazbol ve saire... Bu eğlenceler İçin sarfedilmek üzere bu sene 2,580,000 dolar ayrılmıştır. Gelen Mektuplar V. B R; Gelatadan — Bayan :i—'.kıı yt Haliç Fenerindan mek- "tuplarınız vardır. Bay Kâtip, 94 Yıldız, Mahzuh Kadın, Pekok, Beyan Me. T, Hayriye, Sempatik, Mübeccel, Utangac, Şirin, 171 Bursalı, $. T, W R. 37, S- H H, Ay namlarınıza gelmiş olan ve mü- Kerreren aldırmanızı ilâa - ettiğimiz mektuplarınızı 18 — 19 arasında aldır- manız mercudur. Açık konuşma: . Hüseyin Anlar- İzdivaç tektift mektuplarını 1 Marttarı itibaret neşrelmediğim zden — evveli gün aldığımız teklifiriz maalesef yazıl- mıyacaktır. Bey D. Yıldırım: Şikiyot ve teesfi güNüZÜ Göğrüdan doğrüya — alâkadar makamlara bildirmeniz daha münasıp olacaktır. Bay Mehnot Rauf: Müşkülünüz » vukatımıza sorulmuştur. Perşembe gü nü Cevap verecektir, Sen de Seveceksin / Yazan : ETEM İZZET BENİCE Talihsiz ben olmasaydım, se- kgibi yüzüme karşı hakaretin li yapan bir kadınla evlen- bedbahtlığına uğrumazdun. Bayet keslirme cevap verdim: Beğenmiyorsan boşa!, mlnki garipliğini daha çok | mrak, gözlerimin içine uzun | baklı ve.. sonraz O ayrı mesele.. Senin ciddi bir ev kadını'ol. ga istiyorum. dir saniye tereddüt ettim, Te . düdüm, bir noktadan geliyor. Yarası olan gocunur., ler, Ben de, onun ağzından: - Ciddi... limesini işitince, Halil Ne « | | | cibi hatırladım, Tereddüdüm on- dan geldi. Fakat, yine bir saniyes lik düşüncem © vehmimi — silkti, attı. — Onu duysa kıyameti koparır! Dedim., tekrar kendi hüviyet ve istikamelime düncrek: — Benim ev kadınlığımda — ve ciddiliğimde hiçbir noksan yok. Diye kendisine mukabele ettim. — Evet amıma, ciddilik böyle ol maz. bi Dedi ,ilâve etti: — Bana iyi bakılmıyor. Üze - Timde karımın titiz emeği gö - Tünmüyor, Böyle söyl dd eyince tuhafıma git- — Ne olucak? Hemen cevap bu mesleğe kadar Âmerikalı hiç böy- KOOPERATİF Toplulukları yaşatan mü- | niş olur. Topluluklar, alış ve- rişlerini toptan yapmalıdır. Bunun en güzel vasıtası da kooperatiftir. İyi idare edil- mek şartiyle kooperatif «ma- lın fiyatıni bir hayli düşürür, yani hayalı ucuzlatır, İyi ida- re edilmek şartiyle koopera- tif diyoruz. Çünkü, emsali gö- rüldüğü veçhile, fena idare edilen kooperatif te hakika- ten zararlı bir hâdise teşkil e der, Haber veriliyor hi, her ea naf cemiyetinin, her mehte- bin bir kooperatifi olacaktır. Zaten, bir kısım esnaf cemi- yetlerinin ve bir kısım mek- | teplerin kooperatifi vardır. Bu teşekkülleri daha ziya- de teşmil etmek, bu gibi mü- esseselerin lâzımı gayrimüfa- riki haline sokmak çok fayda- li neticeler verecektir. Bir çok maddeler, çok da- ha acuza temin edilecektir. Bütün mesele, kooperatifi iyi kürmak, yani iyi başlamak, hesaplı hareket etmek, tam bir ticari zihniyetle iş gör- mektir. BÜRHAN CEVAT İki kontrol mer- kezi kaldırılıyor Ticaret Vekâleti alâkadarlara gönderdiği bir tamimde, 15 nisan- dan itibaren Edirnedeki muvakkat yumurta kontrolü merkezile Gö- reledeki fındık muvakkat kontrol merkezlerinden ihracat yapılamı - yacağını bildirmiştir. diyoruz. lukta masajla tedaviye büyük e- Bömumiyet verilir. Masajla, vücü- dün oğuşturalan yerlerinde evve- Vâ bir rehavet ve rahallık hissodi- lir ve o yerlerdeki sinirlere kuvvet aelir. Mozajın muhtelif tatbik tarzla- ra vazdır, Çünkü bu da bir ihtasas haline girmiştir. Önun içindir. ki, herkes znasaj yapmasını bümez. Bu işi erbabına birakmalıdır. . Bi- zim hamamlarımızda — oğuşturma- nin tâ çedlerimizden beri devum edegelmesi, mazaja verdiğimiz e- hemmiyetin bir delitidir. Sıhhat bakımından masajın vü- cüde zindelik verdiğine şüphe yöktur. Çünkü masajdan sonra cild Yazifesini daha iyi ifa öder. Kanın cevelâni kolaylaşır. Kol ve bacak — burkulmaların- d, izamıza Tehâvet Arız olduğu tökdirde Mmasaj İyidir. Şişmanlığa Karpı masajın da faydalı tesirleri olur. Bazı ağrıları dindirmek için ya pilan masajlarda kâfur rubü kul- lanmak iyidir. Azar asar #vuç İçi- »e dökülüp, vücudün ağrı hissedi- len yerlerine basa basa sürülür ve oğuşturulur. Hulâka masaj kanı kamçılar, ağ- rıyı giderir, vücude rahatlık verir, Darariz, mükemmel bir ilâçtır. — Benim şahsi hizmetlerime kar- şı lükayt kalıyorsun. Ve,. yerinden kalkarak: — Bak pantalomma — ütüsüz.. gömleğim kirli. Ceketim lekel Gayri ihtiyari güldüm: — A, efendi, bunların mes'uli- | yeti bana mi alt?, Eğer sen pise sen, pasalilı isan kabahal benim mi?, senin terte- miz, Ütülenmiş gömlek, yaka, ça maşırlarınla dolu. Ütülenmiş el biselerin de var. Ne zaman ben- lan bir tanesini iste- rmedim? Yahut aradın da bulamadın?. Fakat, senin perin uyuşuk. Kirli paslı dolüşmaktun hoşlanıyorsun!. — Ben istemeden sen vermeli- | Ü — Müz, kocasımı seven bir k: din kocasının söylemesine bak - madan, istemesini — beklemeden bu işlere bakar, | Geselerin iktisadi faaliyeti ge | | | dım Bu, bir akşamlık değil.. Bende MAHKEMELERDE: Ufacık boyu var, tür- lü türlü huyu var! Çalgıyı ben çalayım.. Parsayı sen topla.. Öyle mi? Yağma yok .——EYazan: HÜSEYİN BEH çı'râ_—: Biri kısacık, öbürü inadına ka* | wak gibi, hoylu, yaşlı bir #damdı. Kısacık, kara gözlüklü olanı da * l davasın: anlatmağa bap- diyar diyar dolaştım; gez - nediğim yer kalmadı. Elimdeki gümbüşle, her diyarda nam verdim. İstanbula yeni geldim. Süleyman da bizim loncadandır. Gelince onu m buldum. Süleymanın — biraz sesi vardır. Eskiden çok iyi okurdu. » kadar kalmadı amma, usu- üyecek yoktur. Eskiden, git- | meden evvel bilirim. Allah bereket versin, dönüp do- laştığım yerlerde biraz para yap. tım., Çok şükür ihtiyacım yok.. Bir iki gün, mahallede eşle dostla yiyip içtik. Güldük, eğlendi - hayet Süleyman dedi ki: — Oğlum Şemsi,. Hazıra dağlar dayanmaz.. Elindeki üç beş kuruşu sakla. Gel seninle şöyle akçamı * ları çıkıp birat dolaşalım.. Hem A- lah ne verdiyse, üç beş kuruş çı- karıtız.. Hem de, rakımız, nevale- Miz açıktan çıkar, Baktım, fena söylemiyor. Aklıma uygun geldi. Evvelsi akşam — bt raber çıktık. Vaklt erkendi.. Ev - l velâ kahveleri dolaştık. Bir iki tak* sim, gazel, Bir iki şarkı... Ben tak sim yapıyorum.. Parsayı Süleyman topluyor.. Amma, gözüm anda... Her seferinde, Allah bereket ver- sin, tabak dolüp dolu - başalıyor. | Bana da, Allah vermiş.. Mızrabi - | mın üstüne yoktur desem, hilâf ol. maz, Ben taksim geçiyorum.. Her- kes, üç vereceğine beş verylar. Ta- bağı doldurup doldurup cebine bo* şaltıyor. Ban, her seferinde soru- Yörum: — Ağa, Ne oldu? — Aldırma. diyor, Senin hak - dam yiyecek değilim ya.. Paralar eebimde.. Sonra hesaplaşırız, Ortalık karardıktan sonra mey. haneleri dolaşmağa başladık. Yedi gekiz meyhane dolaştık. Saat on bir buçukta, Çemberlitaşta bir mey - haneden ooktız. Her gittiğimiz yer- de, üçer beşer kadeh içirdiler, İki- miz de, tam olduk, En sonunda, Çemberlitaştaki Şişmana gittik. O- rada kimse yoktu. Ayak üzeri, ham birer şarap içtik. Hem de, hazır tenha, parsayı paylaşacağız. Ce - binden, topladığı paraları çıkarıp tezgâhın üzerine yaydı. Sayıyor; Ba. yıyor iki yüz yirmi kuruş, sayıyor sayıyor iki yüz yirmi kuruş... — Ağa, dedim, şu manitayı bı- rak da, doğru dürüst hesaplaşa - bu mızrap, sende de bu gırtlak var- n sırtımız yere gelmez. Böyle kaşkarikoya kaçacaksan, heps'ni sen al git.. Bu akşamdan itibaren ahbaplığı keselim. Yemin billâh etti., — Ben kimsenin bakkını yersem Eğer 'on para sakladımsa 0n defa ciğerlme yapışsın! dedi. Bu sefer yüksek sesle, kendimi | tutamadan güldüm: — Onu kocasını seven değil, e. bennaka kadınlar yaparlar., Dedim ,devam ettim: — Benden böyle şeyler aray Şına ütüsüz pantalonunu - çıkar, ütülüsünü giy, Kirli gömleğini te- | malal ile değiştir. Temizini, ütülü- sünü bulamazsan o vakit bana i- çerlersin!, — Fakot, beni ihmal ettiğin mu- bakkak değil mi?, — İhmal etmiyorum!, | — Son zamanlardaki hareketin? : — Son zamanlarımda da, ilk za- | manlarımda da hiçbir şey yok!, Diyerek sözüme ekledim: — Şimdi görüyarsun ki kederli. yim, Ablamın ölümü beni anne- min ölümlnden daha çok sarsmış- bulmuyor, Bütün bu Üzüntüle - rim arasında herhalde - beni bir neş'e demeti halinde her an gü- | ler bulimak Btemezsin, | Suratını ekşiterek: Fakat, bu ölüm de Üzerinde ar- 'men. | Ben biliyorum.. Sade üç dört Bra kahvelerden topladık. Ya meyha- neler ne oldu? Üstelik, orada içtiğimiz şarapla. | Tın parasını da bana verdirdi. Dük- | kânda ayıptır diye ses çıkarmadım. Yutmuş gibi göründüm, Dışarıya çıkınca; — Ağa! dedim. Elâleme kepaze almrayalım diye orada sesimi çıkar- ınadım. Şu hesabı görelim , Yoksa, şelkmi sasahi kesel'a. — Gel, üzerimi ara! dedi. Penim de madım tuttu. Üzerini aradım. Hiçbir yerinde bir şey yok.. | Yalnız, yeleğinin cebinde, etimin altında birşey hışırdadı. Parma; a cebine soktum. Bir beş li: çıkardım. Onu, kaşla göz arasınrı ne zaman yaptırmış, şaştım döğ - rasu.. . Bozuk paraları beş liraya çe » virtmiş. — Arkadaş! dodim. Namus da. | iresinde Çalışacaksak — çalışalım.. | Yoksa, Alfaha şükür benim ihti - yacım yök.. Seninle çalışmam. Ya Şunun iki-buçuk İirasımı ver., Yar hut da, ahbaplığı burada keselim.. Ben çalayım.; Parsayı sen topla.. Böyle şey olur mu? — Şaşkın! dedi. Bu para benim kendi param. Ondan başktı on para bulursan, senin olsun. — Senin meteliğin yoktu.. Ben bilmiyor muyum sanki? Kime yut- turuyorsun? dedim. Ağzını bozdu.. Küfür elti., — Küfür etme Süleyman.. Sen benim mahallelimsin.. Sana fena- lık etmek istemem.. Güzellikle ay- hlalım.. dedim. — Senden gelecek fenalık araba. sile gelsin! dedi. Üzerime atıldı. Sille, tokat, altına aldı.. Belime | tekmelerle — vurdu. Belim hâlâ tutmuyor.. Ondan sonra, bekçiler geldi.. Bunu yakâladılar. Beni, e- linden güç bal kurtardılar. Onlar gedmeseydi, ayağının altında öl - dürecekti vallahi... Süleyman ayağa kalktı.. — Efendim, dedi.. Küllü kasiyrün fitne derler. Bu da öyle.. Bacak ka- dar boyu var. Türlü türlü huyu var... İnsan arkadaşına ya itimat eder, arkadaşlık eder; yahut da, hiç arkadaşlık etmez. Bana inanmı- yorsa, niçin arkadaşlık ediyor? İ. nanıyorsa, söyledikleri nedir? Öyle lâflar söyledi ki, insanı zorla katil eder. Ne hırsızlığımı, ne ahlâk - sızlığımı biraktı. Ben de keyif ha- Tile, bir iki tane çarpıştırdım. Yalan söyliyecek değilim ya!, — Yani dövdün... — Evet bir iki tokat vurdum. Mübaşir şahitleri çağırdı. Şahit- | ler, iki bekçi idi, Bekçilerin İkisi de | Şemsiyi Söleymanın elinden güç | lükle kurtardıklarını söylediler. — Biz olmasaydık, Allah bilir amma, bir tarafını kıracaktı, dedi- ler. Demek, iş Süleymanın dediği gibi T iki tokat çarpıştırmakla kal . namıştı. (Devamı 4 Gnctl Sayfada) tik bu kadar durulacak bir hâ - dise olmamalı. Nihayet, o öldü diye hepimiz de beraher ölecek değildik.. Dedi. O, böyle söyleyince yine tepem attı — Herhalde bu sözlerin ne ka- dar egoist olduğunu göstermekten başka birşeye yaramaz. | Ve.. devam ettim: — Sende hah'katen insaf ve his deni şey yok. Kondi menfaat. Terin için yaşıyan bir adamsın. Bütün sözlerin yalnız bu mak - sadı ilade ediyor. Gayet tabil bir çehre ile: — Bütün insanlar ayni şeyi i- fade ederler. Menfaat daima en başta gelen şeydir. Dedi. — Hiç de öyle değil. İnsanlıkta hissin ve idealin menfaatten Üs- tün olduğunu kabul etmeliyiz, Dedim, Gülerim., erek ilüve etti: Di NeDiyorlar? İKDAM B. Abidin Daver «Yeniden kuvvelt- lenen dostluk> isimli bugünkü Başma- kalesinde sön hâdiselarin Türkiye ile Sövyet Husyayı yani bir tebliğ neşrine mecbur etilğini ve iki devlet bir tecü- Vüze uğrayıp ta topraklarını mü için harp etmek mecburi: dikları gaman bitaraf kalacı bizibirine taseruz elmiyeceklerini ye- niden, tekrar taağıhlı eylediklerini kar yu vü tebarüz eftirdikten sonra bu ta- ahtılldün; iki devlet arasında eskiden- beri mevcut udemi tecavüz misakının pek kiymetli bir teyidi olduğunu söy- İemekte ve bilâbare: «Sövyetler Birliği Türk dostluğunun kiymet ve ehemmiyetini " anlıyarak Türkiyenin dürüst siyasetini — takviye ihtiyacını duymuştur. Böylece Türk — Bovyet münasebetlerinin sun'l suretle Boğutulan havası tekrar isinmiğtir. Bu. netice Ankaranın Moskovaya - karşı gösterdiği ve muhafaza — ettiği samimi dostluğun tabil noticela ve — semeresi- dir. Bu dostluk, ileride çok daha kuv- vetlenecektir. demektedir. TAN M Zekeriya Sartal «Bitaraflık siya- Hetinin bir Kurbanı daha> isimli bugün- kü — Başmakalesinde — Yugoslavyanın Mihvere Ulhakından — bahsederek bu devletin. karp başladığı gündenberi Küçük Anlant ve Balkan Antantına bağlı olmasına rağmen daima selâmeti bitaraflıkla gördüğünü ve bitaraf kal- dığı takdirde istikii ve tamamiyetinin kurtulacağını umduğunu, fakat bita- raflığın korkunun tezahüründen baş- İka bir şey olmadığını söyledikten soa- Ta bu korkü rükasiyle bitaraflıklarına fığınan bülün küçük Avrupa milletle- TiNİN birer birer Xorktuklarına uğra- yıp istiklâllerini kaybetmiş olduklarır ı tebürüz ettirmekle ve: sAlmunyanın siyaseti, küçük devlet- heri biribirinden ayırarak birer birer avlamaktır. Evvelâ — Orta Avrupa ve Şimal mamleketlerine karşı tatbik etti- Bi bu siyasetini Balkanlara karşı da ayni mebaretle tatbik —sahasına kay- muştur. Evvelâ Romayayı işgal etmiş, gonra Bulgaristanı ele geçizmişti, Yu- goslavyayı Kecrit ederek olgun bir meyva halinde koparmıya teşebbüs et- miştir.> Dedikten sonra yazısını şöyle bitir. mektedir «Yugoslavya paktı imza ederken hu- dutlarına dokunulmamasını temin et mij olsa — bile, istiklâl ve istikbalini kaybelmiye, Almanyanın — vasal bir devleti olmıya mahkümdur. Almanya mağlüp olduğu — takdinde bse, herhülde müttefikler Belgradı bu Barekelinden dolayı mükâfatlandıracak değildir. YENİ SABAH B. Hüseyin Cahit Yalçın €Türk—Rus Beyannamesi» isimli bugünkü Başmar İaleşinde neşredilen müşterek Türk — Rus dosluk beyannaemsinin son inünlerin en - müklm Siyset taRalİke rinden biri olduğunu söyliyerek bumu tahlil etmekte ve: «Beyanname, Türkiye ile Rusya ara- sanda bir tedafl! İttifak — mahiyetini haiz değiklir. Türkiye, bugünkü şera- it içinde, Almanya tarafından bir te- eavüze uğrarsa Sövyetler Birliği bizim le birlikte harbe iştirak edecek değil- dir. Söyyetler Birliği Almanya ile dat- tanç münasebetlerden vazgeçmiş ve e- ralarındaki ademi tecavüz misakımı yırtmaş değildir. Fakat Sovyetler Birli- Bi Türkiyo e mevcut ademi tecavüz misakını da unutmamıştır. Ve bugün- Kü ahval karşısında bunu teyit etmek- te ve Türkiye bir - tecavüze uğradığı takdirde vazyeti tam bir #camprehen- Bion> ile karçılıyacağını ve bitaraf ka- dacağını Mün eylemekte tereddüt gö termemiştir. Türkiye Cümhariyeti de aradaki adenil tecayüz misalkının tah- Mmül ettiği Ayni vazifeyi komşusuna karşı ifadan geri kalmıyacağını tekrat- da bir haz duymuştur.> lünya — bulzum-. ları ve en faa! entrikalarla bile halel- dar olmaktan masün bulunduğunun bu beyanname İle bir kere daha sabit ol- duğünü ve Sövyet / Ruxyanın da; her aaman Türkiyenin balisane dostluğuna, fedakâriğıns güvenebileceğini tebarüz ettiremkte ve bilâbare yazısını — yöyle bitirmekledir: «Bir tecavdz tehlikesine maruz bu- dunduğumuz şu - günlerde komşumuz Sövyetlerin her İhtimâle karşı kendi- ginden emin olabileceğimizi bildirmesi vazifemizi çok kolaylaştırmış — oluyor. Dünya hökimiyeti hırsı le Avrupayı | ateşe veren Alman / emperyalizmi için | Türidiye ile Sövyetler — Birliğinin aras S1 oçaldığını vye bu ki komşu arasında- Silanbı bir ihtitiif çıktığımı görmek. çok tatlı bir emeldi. Bugüa bu emolin iflae etliğine bütün dünya şahit ohuyor.» CUMHURİYET B Yunüs Nâdi «Rus — Türk Deklâ- rasyonu> — islenli aynl mevzua temas ederek bu deklârmeyoz nun; İkl komgu memleketin münare- betlerindeki saslı samimiyetin — dalma vaziyete hâkim olduğunu gösteren söl ve çok güzel bir vesika olduğunu #öy- geçen müddeti zartında Türk siyaseti nin kehdi eminlyet ve selâmeti çerçe- vesine bağlı faaliyetindeki ciddiyeti de tebarliz ettizmek iibariyle — bilhassa mühimdir. Büyük Şimal komşumuz Türkiyenin — dünyayı hercümerç eden büyük buhranda berhangi bir macera- ya atılmaktan uzak kaldığını müşalle. deye ve yalmız. kendi milli hudut ve bukukunu göz önünde tutan siyaseti- nin #illiyatla müeyyet dürüstlüğünü takdire fırsat bulmuştur. Son müşte- rek deklârasyon bu haldkatin ifnde- sidir.. demektedir. Hü HELi LÜ İ Eski İstanbul Mesireleri va Gezintiler İstanbulu Sevenler Cemi- yetinin, şehir içinde ve dışın- da bazı gezintiler tertip ede- ceğini gazetelerde okudu- ğum zaman, ne kadar sevin. diğimi bilemezsiniz. Bu cemi- yet, bizi, nerelere götürecek, nerelerde gezdirecek?. He, nüz, bunu kat'i ve sarih ola- rı:klâlıııîurı;u Fakat, gez- mek değil mi?. Hepimiz, kü-- lâhımızı atarız. Havalar, iyi; günlük ve gü- neşlik!. Gezilecek yerler, u- zakça olacağına göre, hep be- raber, dolma sardırmelı, bö- zinti yerlerinde bir takım lo- kantalar, gezinolar açıldı açı- Talı, bu eski zevk te kalmadı.. Sepetler, çıkınlar içinde ne- vale götürmek, kahve takımı- ni bir küçük yumurta sepeti- ne yerleştirmek, semaveri ah- retliğin eline tutuşturmak, manın — sirtina Hani, — nerede O vakitler, böyle bir kır ve- ya mesire yerine gidildi mi, eli boş kimse olmazdı. Evin en ihtiyarının elinde bile bir şey bulunur, meselâ, © da küçük torununun lâzım- Tığım taşırdı. İhtiyar hanımlar, yemekten sonra, çayırın üstüne uzanıp biraz kestirmek için, evden, kuştüyü bir yastık ile kalınca bir battaniye ıkııyı ihmal et- etmzlerdi. “Ahretliğin —üzerinde de, mutlaka, salıncak ipi asılı du- rur, gidilecek yere varıldığı zaman, ilk iş olarak, yakın bir çatal ağaç aranır, bulu- nur, gölgeli taraf seçilir ve he. men salmcak kurulurdu. Bu salıncak, kâğıt helvasına, koz helvası- na, dondurmaya, horoz şeke- rine, acıbadem kurabiyesine, macuna, kuru kestaneye, leb- lebi ununa münhasır kalırdı. Orada, bir ağacın dibinde ateş yakmak için, bir iki par ça çıra ile, üç dört tane iri e- lerse kömürü ihmal olunmaz, bunlar, bir büyük bohçanın en altına yerleştirilirdi. İnanır mısınız?. Şimdi, böy- Parayı alıyor, Bileti kesmiyor Haliç Penerinde oluran okuyü- gularımızdan B. Vedat Üç İşik ya- mek için Fenesden bir otobüse bindim. Otobüs tıklım tıklım do hu idi. Biletçi de bir taraftan otos büse yolcu tıkıyordu. Biletçi her- halde hiç hayret- Sen Telgraf — küyetini Belediyenin dikkatine ar- vederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: