23 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

23 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NAMZET HÂKiMLER “ Askere Giden Namzed Hâkimlerin Maaşları bildiriyor) Ankara, 22 Hâkim namzetleri, Hâkimler Kanununa göre, iki sene namzet telâkki edildiklerinden bunlara askerde bulundukları zaman maaş verilmiyor ve hastalık ile mezuniyet gibi hallerde de üc- retliler gibi muameleye tâbi tutuluyorlardı. Finans"Bakanlığı bu mesele üzerinde Divanı Mühasebatla muhabereden sonra (Hususi muhabirimiz namzet hâkimler hakkında yeni bir şekil kararlaştırmıştır. Bu şekle göre, namzet hâkimler, 6.ay içinde asaletleri tasdik edildiği takdirde, Hâkimler Kanununa göre, gene namzet hâkim sıfatını muhafaza etmek suretile 6 aylık bir rmiddetten sonra â6- kere gittikleri takdirde maaşları verilecek, mezuniyet ve hasta- lik hallerinde de maaşlı memurlar gibi muameleye tâbi tutula- <aklardır. 7 Mareşal Fevzi Bugün Geliyor ! CAnikara, 22 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Mareşal Fovzi bu akşamki trenle İstanbula hareket etti. ... Adisababa Elçiliğimi muhabirimiz bildiriyor) — Adisababada itibaren faaliyete geçeceğini Dış Ankara, 22 (Hususi kurulan elçiliğin 15 Ağustostan Bakanlık, diğer bakanlıklara bildirmiştir. Bakanlı, diğer bakanlıklara bni... “Edirneyi İstiyoruz!,, Diyen Bul- garları Susturmanın Tek Yolu! (Baş tarafı 1 incide) #mekle meşhur olanları işbaşına getir. diler. Bunlar şunu yaptı: Bir tara ük Y aya emniyet vermek için Makedonya komitesini yıktılar, öbür taraftan bize karşı Trakya ko- mitesini kuvvetlendirmeğe çalıştı lar. Söktmedi. Birleşik bir cephede, rahne açmağa çalışıyorlardı. Fakat sözünün eri, mert, namuskâr Yugos- Tavlar güldüler ve hattâ kendilerine | dalkavukluk edenlere sırtlarını çe- i Yikdiler setlice çıkmayınca, Zvenoci Görgiyeften ümit kesildi, aandalye- sini başına geçirdiler, hapse attılar. Generaller geldi, generaller gitti, yi- ne geldiler, yine (gittiler ve nihayet Şimdiki kabine teşrif etti. Şimdi ba- yoruz: ayni oyun devam ediyor! Bir taraftan Sokullar toplantısı bâ- hanesile Yugoslav birliği diye bağ- rılıyor, bir taraftan da Trakya komi- tesinin serserilerine “Edirneyi iste- tiz!» diye hergün bir feryat kopart- tarılyor 1 . Bulgaristanı bilenler bu kormedya- Ya gülerler, yalnız gülerler, Çünkü bilirler ki, yeryüztinde ateşle su bir- leşir, fakat Yugoslav Bulgarla bir- İeşmez. Niçin? Çünkü birleşmek is- tese idi, evvelâ bizimle birleşmezdi, sonra, çünkü Bulgarların ileri sür- dükleri din ve dil birliği sebeplerin- den evvel-birleşmemeleri için dün- © yanın bugünkü şartları arasında bin bir tane siyasal, ekonomsal, sücl ve arsrulumal sebep vardır da onun için, onlar için! Nihayet şunu da bilmeli ki irisan- arla hâyvanları ayıran ca fark hafıza farkıdır: en mert insanların ei demek olan Yugoslav mil- eti unutmamıştır di, de Kiral Alekeandri öldürmek çiz pro: fesyonci bir kanlı katil aramışlar ve Bine da CAyi aya albâyet. ve un- cak Bulgar içinde bulmuşlar» de ereiyet yalpar Aleksande! e — — bir Yugoslav - İgar birleşmesini, muhal farazi; olani dahi: öldürmüş udamdır.. “© Vaziyeti böyle parça parça edöre! ei iri len yunca Sofyada oynanmakta olan ko- medinin içyüzünü anlamak daha ko- laylaşır ve «Edireyi istiyoruz! Teakyayı istiyoruz! Yuğoslavlarla birleşiyoruz!» diyen serserilerin hat- tâ cevaba dahi değerli olmadıkları meydana çikar, Bizim Bulgarların bütün bu kuru larına karşı vereceğimiz ve on. rr susturacak bir tek yolumuz, bir tek cevabımız olabilir: Traky ki nüfusu ise bir milyona, milyonsa iki milyona iki miiyon ise Üç mil. yona çıkarma lan Bulgar dairesinden aldığı direk- tife dayanasak ve kendisine yu kadar r . da leva verildiği için Edirmeyi iel“ yormuş, Midye » İnozu istiyormuş, böyle bir ahmakla Türk yazıcılarının konuşmağa ne vakitleri, ne de akıl- ları müsaittir. Bir Bulgar müharri- ri Edirneyi istiyormuş! Güzel, Ben- deniz de bir Türk muharriri olarak müsaadelerile Rodop dağlarına kadar uzanan bütün o öz Türk toprakları" nı istiyorum, Istiyorum: günkü, Bul- | garistan hakkındaki bir kitabımda da â lara Böyle hi Lar şii, büy Jikadar ma ıracaksak, yetler doğu! değil Edirne, değil hergün «ben Türkümis diye gelen geçen trenlerin yüzüne bağı- ran Filibe, hattâ bütün Bulgaristan, binlerce senelik Türk tarihinin hatı ralarile dolu eski imparatorluğun ale. Mâide bir mahallesinden başka nedir? Sarık, kafes, tekke, fes, potur, çar- şaf, yatağan, piştov ve, hattâ eski harf... Osmanlı İmparatorluğunun on beş senede yıktığımız bütün mü- esseselerini, o imparatorluğun Varna, Köstendil maruf şehirleri, Pi- levne, Vidin, Şıpka gibi tarihe geç- miş şereflerile beraber, bir yığıntı- nın paramparça olmuş dekoru ha- linde, gidip Bulgaristanda bulabilir- siniz. Ve tarih der ki: eİşte gu ev, yür sene evvel bir Türk mutasarrıfının konağıydı: şimdi, küçük Bulgar çar- lığının sarayı olmuştur. İşte şu «banki» hamami, İbrahim Bey ismin- de bir Türk zenginin ağalarına mah- sus yıkanma yeriydi; şimdi, Sofya» nın bütün romatizmal hastaları, boğazlarına kadar görüldükleri bu mavi havuzları tuhaf bir akuaryora çevirerek © içlerinde damarlarının iğini yumşatmağa, bacaklarımın ağrılarını dindirmeğe © uğraşıyorlar Şu karlı ve güneşli çamlık, Yıldı rım Bayazidin vaktile kendi silâhtat- larına verdiği bir hediyedir ki, şim- di yamaçlarında kayanlar, Türkün ne olduğunu masal gibi analarından gear vene nu daha sonra jimnaz daska öğrenen is- tikdâlden sonrakiler, gen, biçmek dır. Dostluk sözlerine çe şu sokağın İsmi «<Ayastalanoss, bu sokağm İsmi <Şipkandır. Hergün yolumun Mithat in öldürmüğü çeteci «Vasil enin donmuş ve âbideleştirilmiş kafanile karşılaşıyorum. * Eski Türkler, sene, İşte şu <Vasil Yaka Teyksiinin dikildiği yolun etrafın - dan geçerek ve «Koca Balkansın ar- kasında dönerek Viyanaya gidip geldiler. Düşününüz ki: elli sene denberi Bulgar Sobranyasının önüne dikili duran ve «Kurtancıb diye anılan şu Rus Çarının tunçtan hey- keli yerinde yüzlerce sene, Şarki Ro- mayı devirmiş Türkler hükmetti. Hâlâ, dikkatli bakınca, en hatıra- #: bir rüya gibi o aslan ün daha köklü hatırasına karışarak (kılıcını çekmiş Yeniçerinin toprağın altın- dan fırlayıp bir sıçrayışta onu atm. dan aşaği alacağını ve palabıyıklari- le, burma kavuğile tarihi eski yerine oturtacağını duymamak kabi! değil- dir, Ali Naci KARACAN Son zamanlarda Fillstlne giden Ya- hudilerden iki tip Filistine Döviz Kaçakçılığı IHususi muhabirimiz bildiriyor) Ankara, 22 Memleketimizden hicret (suretile Filistine giden bazı, Yahudilerin o rada büyük ticaret işlerine girişme- leri, yanlarında kaçak suretile büyük miktarda döviz götürdükleri kana; tini verdiğinden, hükümet, bu ka çakçılığı önlemek için esaslı bazf tedbirler almak kararındadır. Bu me yanda memleketimizden hicret eden Yahudilerle yine memleketimizden transit suretile geçecek Yahudilerin gümrük merhalelerinde sıkı gümrük muayenelerine tâbi tutulmaları ka- rarlaştırılmıştır. Bundan başka mil- Ni hudutlardan dışarı çıkan yolcular rın da daha dikkatli bir muayeneye tâbi tutulmaları alâkalılara bildirile- cektir » Küçük esnaf Ankara, 22 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Finans Bakanlığı, kim lerin küçük esnaf addedilmeşi lâzım geldiğini ve bunlardan kazanç vergi» | sinin me suretle almacağını tesbit et- miştir. Bu hususta hazırlanan tamim, | eceksir; Lâhey maslahatgüzarlığı Ankara, 22 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Dış Bakanlık birinci daire şefi maslahatgüzar Abdülâhat, Lâhey maslahatgüzarlığına atanmış - ur, 1927 ye kadar borçlar Ankara, 22 (Husus muhabirimiz bildiriyor) — 1927 yalı nihayetine kadar milli hükümet bütçelerindeki borçların, vesikalara müstenit olsn olmasm, 1513 sayılı kanuna tâbi bü- lunduğunu Finans Bakanlığı vilâyet Evkaf direktörünün izmirdeki tetkikleri İzmir, 22 (Özel aytarımız bildiri- yor) — Evkaf genel direktörü Fab- rettin Kiper Afyon yolile şehrimize gelmiştir. Genel direktör, evkaf iş İerini teftiş etmek ve İsmet Paşa Bulvarı ağzında yapılması kararlaş tırılan hal meselesinin bir senuc8 bağlamak için geziye çıkmıştır. Dün sabah ilbaylıkta genel direk” törün de bulunduğu bir toplantı Yö pılmıştır. Toplantıda General Kâsem Dirik, şarbay Behçet Uz, evkaf di * rektörü Halim Baki de bulunmuş - tur. Toplantıdan sonra halin inşa € dileceği yer tetkik edilmiştir. Şar * baylığın isteği, Mezarlık başı mey * danlığmın İsmetpaşa meydanı hali- ne konulması ve Evkafın buraya hal yapmaktan yazgeçmesidir. Fahri Ki per bugür Ödemişe gitmiştir. Kondilis Metaksasla Atina, 22 (Hususi - © LE gazetelerinin yazdık - larına, general Kondilis şimdi kralcılâarın hakiki başkanı sayımak” tadır. Bunun için Kondilis ile Me taksasın barışmaları ve bu suretle İ- ki hasım kraler başkanların beraber hareket © etmeleri beklenmektedir. Hattâ Metaksasm siyasa hâdiselerin birbirini takip ettiği şu zamanda Ke falonyaya gitmesi mi ile il gili bu da söylenmektedir. Mide, Barsak ve kara" <iğer rahatsızlıklarına Afyonkarahisar Maden Suyu TAN KRONİK ÜZÜMMÜ, ŞARAP MI? İnsanlar üzümü mü önce tanıdılar, yoksa şarabı mı? Şerap üzümden çıktığına göre, ilkönce üzümün ta- Bınmış olması gerektir, diyerek acele etmeyiniz. Üzümle şarap biribirine © | kadar bağlıdırlar ki, hangisinin da-| ha önce tanınmış olduğunu söylemek için insan tereddüt etmelidir, Vakıa, birimki gibi yemeklerde #u İçen, üzümli de yemiş diye yiyen memleketlerde Üzüm şaraptan üstün tutulur, Her şeyin doğrusunu bildi- ren hikâyeye göre de bizde şarap, üzümden pek çok sonra, bir bektaşi tekkesinde icat edilmiştir. Hatırmıza gelmediyse ben hatırlatayım: Tek- kenin bahçesinde, çok, pek çok üzüm varmış, Bir gün müritler şeyhe gelir ler: — Ürümleri, derler, biz yedik, fi karaya verdik, gene bitmiyor. Ne ya- palım ki Tanrının bize verdiği bu ni- met çürliyüp de yazık olmasın? Şeyh bir hayli düşündükten sonra cevap verir; — Kalanı küplere basmız, baka- kım Tanri ne verir! Tanrı da kullarma yeni bir nimet olarak şarabı ibsan eder, Fakat üzümün kızını anasından daha çok seven memleketlere göre, insanlar şarabı Üzümden önce $u surette tai : tufan bittikten rumışlardır Nuh peygamber, sonra, gemisindeki koçu otlasın diye kırlara salıverir, Koç bir müddet sonra İcna halde sarhoş olarak dö- ner, öteki hayvanlara saldırır. Onla- ra boynuzlariyle vurur. Tuhaf tubaf hareketlerde bulunur. Bu hal Nuhun hoşuna gider, sebebini anlamak ister ve hayvanın kırlarda bulduğu yaba- ni bir yemişten yediğini anlar. Ken- disi de o yemişten yetiştirmek ister, Fakat İblis, peygamberin yetiştirdi- ği asmayı kurutur, Sonra Nuh'un canı sıkıldığını anlayınca, ona şu ak- *k öğretir: — Asmanın kuruduğunu istemez» sen, der, yedi tane hayvan boğazla, onların kanı ile asmayı sula! 'Nuh peygamber, bir tane aslan, bir tane ayı, bir tane kaplan, bir ta- ne köpek, bir tane tilki, bir tane sak» sağan, bir tane de horos kurban ede- rek önlarm kanını nlar verir. Bunun üzerine asma gelişir. İşte onun içindir ki, şarap İçen in- san aslan gibi cesaretli, ayı gibi kuv- vetli, kaplan gibi yrıtıcı, köpek gibi şamatacı, tilki gibi kurnaz, saksağan gibi geveze, horos gibi de yaygaracı olur vi le, koçun üzüm yemiş Bu fsanede, koşut yemiş kızımı Her halde, şurası Yazan :G. A. Uludağda bulmuş olduğu için, Bur- sal Asklepiat hekim onu göklere çi karmış ve hemen her derde deva ola- rak övmüştü. Ondan dolayı eski Ro- mallar bu büyük hekimi pek sever- lerdi. Ancak, Bursalı hekim ihtiyat- ir adam olduğundan şarabı dalma sa ile karışık olarak içirirdi. Bazan da hastalarına daha çok kuvvet vermek için, şaraba Marmara denizinin su- ndan karıştırırdı. O vakittenberi gelen hekimler, As- klepiat'ın izinde gitmekte kusur et- memişlerdir. Benim burada şarabın tarihini anlatmağa niyetim olmadığı nr elbette tahmin etmezsiniz. Şara- bın tarihini yalnız bütün hekimlik tarihi değil, bütün medeni- yet tarihi yazmak gibi olur. Üzümüs tarihi pek yakın zaman. larda, şampanya şarabı — gerçekten bir nimet sayılacak bir tesadüf neti- cesinde — icat edilerek, üzüm kızı- nın bütün dünyada şöhreti en yüce dereceye vardıktan sonra başlamıştır. Bunun delili, kimyagerlerin tahlil ettikleri üzümün şampanya şarabı veren kara Pineau üzümü olmasıdır. Bu tahlil başka hiçbir yemişe na- sip olmamış derecede tükel olmus üzümün kabuğu, özü ve çekirdeği ayrı ayrı çözelenmiştir. Tahlilde bu- lunan maddelerin hepsini saymıya böyle bir betke yetişmez. Yalnız şu kadarını söyliyeyim ki ürüm #üyu- nun ana südüne pek benzediği bu tahlilde meydana © çıkmıştır. Bunda da şaşılacak bir şey yoktur, çünkü çocuk anmeleri, daha kimyagerlerin tahlilinden çok zaman öncelerdenbe- ri emzikteki çocuklara üzüm suyu yalatırlar. Çocuklar da bundan pek hoşlanırlar. Üzümün midede hazmedilmek için beklemeğe hemen hiç ihtiyacı yok- tur, Üzümün içindeki şeker, idrokar- beonlu yani şeker yapan maddelerin bazım neticesinde aldıkları en son şekildir. Üzümün hafifçe ekşi olma- sr da midede hiç beklemeden geç- mesine sebep olur. Verdiği kaloriye gelince, bu da pek yüksektir. Bir kilo üzüm, hemeg kendi ağırlığı kadar, dokuz yüz gram kalori verir. Bundan başka albümüni az olduğundan bedende erimeden kalabilecek maddeler birakmaz, Bu- 'na karşılık olarak üzümde maden maddeleri de hatır sayılacak kadar çoktur. Onun için üzüm en ziyade sporcuların işlerine yarıyacak yemiş- tir. Üzümün şekeri, tam da, adalele- rin çalışmak istedikleri şeker cinsi- dir, İnsanlar ürümü yemezden önce şös rabın erdemlerini . Zaten üzümün kendisi, mutlu ka- vimler gibi uzun uzun asırları tarih- siz olarak geçirmiştir. Halbuki üzüm kızı tarikte pek eski zamandanberi yer tutmuştur. Vakıâ eski Yunan ta- rihinden önceki medeniyet tarihle- rinde şarabın adı pek az geçer. As- yalı medeniyet insanları daha ziyade arpa suyu İçerlerdi. Eski Mısınlılar- da şarap bilinirse de, ancak kibarla- rın elde edebilecekleri bir içkiydi. Bununla beraber eski Yunanlıların şarabt Bacchus'ün Hintlilerle harbet- tiği zaman oradan öğrenerek, Olim- pos'a, yani bizim Ulu Dağa getirmiş olduğuna iman etmiş olmalarına re, eski Hintlilerin de şarabı bildik- lerine inanmak gerektir. Şarap eski zamanlardaki şöhretini Koca Sevgisi mi, Evlat Sevgisi mi? “Besim Ömer,,le Konuştuk (Baş tarafı 1 incide) si, ana sesine kulak verişi gibi şey ler, ana ile yavrusu arasındaki ruh birliğinin başlangıcıdır. Bu rah bir- liği, gitgide bir "içli dışılık, yara tır. Ve ana sevgisi böylelikle hiçbir a ile ölçülemiyecek kadar İ Çocuk olmasında ananın ve baba- pın hizmetleri mikroskopiktir. Fa- kat bu iki mikroskopik höcrenin ç0- cuk haline gelmesinde ananm rolü, erkeğinkinden çok fazla, ve bele çok yorucudur. Çocukta, babanın da hissesi var, evet ama bu hisse, araştırılsa ana Ee onda birini bulamaz. zaman aç kalan bir ana, nas Pen el zaman, ilkönce çocu e, al eğmek Kalanını kendi yer. man İse, bu nafal a batırma gelir, »endinden önce ocasını düşünen kadınlar da bul gabilir. Fakat biz burada İstisma in görünü etmiyoruz. Kocama en üşkün kadınların bile, zelzele gibi, iie Bibi Afetlerde çocuklarından vi gözleri görmez. Yötmber Süleymana atfedilen meşhur bir masal vardır. İki kadın, bir tek çocuk üzerinde analık iddiz sına kalkışarak Süleymanın yanma ü bu tedavi usulünü, onun faydaların: elbette bilirsiniz. Okumadınızsa oku- manız lâzımdır. Üzlim kurudukdan sonra, içindeki vitaminlerini kaybederse de gene iyi besleyici bir gıda olur. Kuru üzümün kabuğunda ve çekirdeklerinde bulu» nan tanen de ayrıca bir deva olur. Birim “memlekette | üzümden pek- mer i, pekmezle türlü tür- Jü tatlılar ve sucuklar yapılması üzü- mün hesabına yazılacak başka bir er- demdir. Şekerin de et gibi lüks eşya- dan sayida zamanda pekmez Ol masaydı, şeker alamıyanların hali ne- reye varıcdı! n giderler. İkisi de çocuğun kendi çö- cuğu olduğunu söyler, Süleyman © zaman bir hayli düşünerek: — Mademki, ikiniz de bu çocuğun ması imişsiniz. O halde; getirsinler bir balta., İkiye ayıralım çocuğu. Ya rı yarıya paylaşın! deyince çocuğun asıl anası, çılgın gibi İleri atılır: v gocüğu parçalamayın! davamdan eçtim! Der, Süleyman Mi söyliyenin sa- hici ana olduğunu anlayarak çocu - ğu kendisine teslim eder. Kadınlarda ana olmak zevki, dün- yada tadılabilen © zevklerin hepsin- den üstündür. 30-35 yıl oluyor. Bir Bün, bana bir gebe kadın geldi. An- cak bir metre boyu vardı. Cüce bir kadın. Böylelerinin doğurması güç- tür. Çocuğu, karnını açarak alabile- ceğimi, fakat bunun da tehlikeli bir şey olduğunu söyledim. Karşımda, hüngür hüngür ağlayarak: — Ben ölüme de razıyım! Tek ço- cuğum olsun! diye yalvardı. Çocuğun ölü doğmasına bir türlü ildi, larak ölüm Kakat emel çök yapamadı, trtırapi dığı günden itibaren öyle zahmetle- Üzümün tahlili * neticesinde, bu ELE İP CAMBAZI Ip cambazı çocukluğumdan beri zih nimi kurcalar, Ben sokakta hele bi- zim şehrin sokaklarında sendeleme- den yürüyemez iken, o, ipin üstünde haldır huldur gider gelir. Ne hikmet- tir bilinmez derdim. Sonra sonra ga zeteci olduktan sonra bazan o ip cam- bazlarından daha dar çizgiler üzerin de sendelemeden yürümeye mecbur kaldığımız da oldu. > Küçük iken öyle ip cambazları gö- rürdüm ki; ip üstünde kuzu keserdi. Ben görmedim amma işittim, İpe man gal koyup bu kuzudan pirzaja yapan cambazlar varmış. Son zamanlarda İp cambazlarının da zorluğu kalktı. Ipin altma ağ geriyorlar. Düşmek ibtima- li olmayınc sişin hızı kalmıyor. Bizim in de altına bir ağ gerseler de dü- günce ulurağunın yara varamast. Iki gündür bizim (Tar) da bir an- ket var. Biz cambazın anketi. Görme- diniz mi? Aman pek enteresan bir #ey. Siz baka durun, ben me anlar tayim: Ana, baba ve iki çocuktan müreke kep bir cambaz ailesi trapezde cam» bazlık yapıyorlar. Trapez yüksek bir | yerde, Kadın bacaklarını trapeze tak- mış, baş aşağı sallanmış. dişile koca- sını ve her elile de birer çocuğunu tus tuyor. Tam o sırada, trapezin iplerin- den birinin kopmak üzere olduğunun farkına varıyor. Şimdi gazetenin me- Yüleünü hafifletip te hi e Vek ik valla ki Mİ İ bir kasmınm hayatını kurtarmak için kadın kimi bırakmalıdır? Dişindeki ko casına mı, ellerindeki çocukları m3, İşte anket bu... ii Ben Bayan N. M, ile görüştüm. — Aman monser, dedi. Bundan ko- lay ne var? Kadın elindeki çocukları İkocasına verir ve kendi elindeki yük. ten kurtulur! , B. FELEK Esrarengiz Kemik Yığını Morgun raporu henüz al madı, bir şeybelli değil Nişantaşında, Vali konağı cadde- sinde Selçuk apartmanının tavan â- rasında bulunan kadavra hâlâ esrarı n: muhafaza etmektedir. Aparmanda dün de İnşaata devam olunmuştur, Evin eski kiracılarını tesbit #debilmek için müliün ilk sam hibi Sudinin malömatına müracaat edilmiştir. Sudi, Banaz'daki 'kerestk fabrikasının sahibidir ve oradadır. Rapor henliz verilmedi Morg, dün geç vakte kadar raporu» nu vermemişti, Kemikler üzerinde yapılacak araştırmalar, tetkikler ko- laylıkla bitemiyeceği için bu rapo- run bugün de verileceği şüphelidir. Morgun raporu yalnız kemiklerin cinsinin tayinine değil, daha ziyade kemiklerin bir cinayet eseri olup ol madığını tesbit edecektir. Bundan başka raporda, kemiklerin kaç sene evvel hayatta olan bir İnsana ait bis lunduğu da açıklanacaktır. Cinayetin kurbanı biramelemi? 6 sene evvel apartmanda bir değin şim yapıldığı ve bu değişim rasın- da bir işçinin öldürüldüğü ve ölünün buraya konulduğu da akla yakın gö- rülmektedir. Fakat ortada bu sari- ları Çranları) çürütecek bazı beldeke etler) vardar, erin muntazam surette yer ştirilmiş olması, beyaz bir parlake İk göstermesi, şimdiye kadar koku vermemesi işin bir cinayet olmadığı ihtimalini takviye etmektedir. Bun- dan başka, şimdiye kadar o katta o- turan, yerleşen ve evin diğer katla rında bulunan ailelerin hiçbirinden fena bir koku hissedildiğine dair tes mi bir şikâyet yapılmamış olması, kemiklerin bir cinayet eseri olmadı- ğı kanaatini kuvvetlendirmektedir. Birkaç sene önce yapılan tamirat sıralarında kayıp bir şahıs bulunup bulunmadığı üzerinde de tetkikler yapılmaktadır. Polisin (kayıp eşhas) bürosu apartmanın tamir tarihine te- sadüf eden seneler arasinda aranılıp ta bulunmuyan bir şahsın olup olmas dığımı dosyalarından araştırmakta « dır. ———— ——— re katlanır ki, erkek bunların bine de birine bile tahammül edemez. Hani, bazı kadınlar, kocalarından dayak yedikçe, onlara karşı sevgile- ri de artar ya... Analık ta böyledi: Kadın da, erkek gibi kolaylıkla çe sahibi olsaydı. Ona belki bu dar muhabbet bağlayamıyacaktı, Daha açıkça söyliyelim: koca, ka» dın için ne de olsa yabancı bir kime se sayılır. Aralarında nikâh ve alle bağı, onları biribirlerine asındermiş, bağlamış, kaynaştırmıştır.. Bu bağ, herhangi bir sebep yüzünden gr di mi, kadın bir yana, erkek e mi abuk aman” çozağı karşı si. böyle kolaylıkla kopacak bağlardan değildir. ” ie Salâhatlin GÜNGÖR

Bu sayıdan diğer sayfalar: