30 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

30 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AŞAMA Ag çe 3 0.7.935 TAN ei Dilek mi GÜZEL SAN'ATLAR ALTINCI BALKAN OYUNLARI ISTANBULDA Yunan Federasyonu, Balkan Oyunlarına Hazır- lanan Yunan Atletlerini Daha İyi Hazırlamak için! Atina Stadyomuna Elektrik Ve Projektör Koy- durdu.Şimdi Atletler Gece Bundan evvel yazılarda anlattığı- mız gibi Yunanlılar Balkanlardaki atletizm birincilikle başkasına kaptırmamak için azami kudretlerini | ortaya dökerek çalışıyorlar. | Amerikadan ge leri beş Yu- nanlı atlet Yunan halkını sevindiren, Yunan milli takımının üyelerinin maneviyatını yükselten bir kuvvet olmuştur. Bu beş atletin mühtel larda yaptıkları en iyi gözden geçirirsek Yunanlıların bu sevinçte ne kadar haklı olduklarını görürüz. Amerikadan gelen atletlerin z i müsabaka- dereceleri tıkları bazı dereceler: © Gülle atma: 16,20 metre Sırık atlama: 4,10 metre 110 metre mânialı; 14,3 saniye 100 metre: 10,7 saniye 400 metre: 49 saniye Uzun atlama: 7,20 metre i Yani işin açıkçası bu beş atletin Yaptıkları derecelerin hepsi Balkan sekorlarından yüksektir. Yunan federasyonu bu beş atletin iltihakile kuvvet e Yunan İrera muna altmışa yakın atlet seçmiştir. Bu Ml er muktedir antrenör- Teri Macar Simişcek'in nezaretinde geceleri de çalışmağa başlamışlar - dır, Atina m şiden fazla seyirci alan büy dyomunun yetmiş bin ki- ük stad - yomu federasyonun kararile elektrik ve projektörlerle teçhiz edilmiştir. çak Şimdi Yunan atletleri çok günlerde dinlenerek gecenin Hiklerinde gündüz gibi ayd pistte çalışıyorlar. Bütün bur n da anlaşılıyor ki Fener stadında olacak altmct Bal - kan oyunlarında Yunanlıların elin - den birinciliği almak pek kolay ol- muyacak, e Tan Yugoslavların da'belki çalışma hususunda Yunanlılardan geri kal - dikları yok. Bu münasebetle Yugoslav atlet- lerinin muhtelif zamanlarda yaptık- Jarr iyi dereceleri yazıyoruz? 100 metre Yamniçki © Saniye 11.5. , Baver ” 10.8, Stevanoviç W 10.9. Kovaçiç 10.6, “ “1, 400 metre Saniye o 1.5, ni 53.3, me TB » 33.7, 800 metre Nikhazi Dakika 2.024. Deşi Flans Tucan Brucan Dakika 16.22. Srakar m 17.01 Priscan, ” 11 Çeke ” 22 Bloch ” 17.31 Yüksek atlama Tonçiç Metre 1.70 Marçiç gl 1.70 Telesko ”. 17 pe 5 1.70 Sianina " 1705 Uzun atlama Mete 6.70 ri iyi ap il benz iy Stepisnik ğer Mi Kote Ni re ni Me eki, Üç adım tre | 1368. Yene iç — 1291 Novakoviç vi Bergmana 1257 Telesko e Dısk atma 4172. * ee 409 39.10 Kovaçeviş > “e 5 vi , b m Er. Balkan oyunları için Gündüz Hazırlanıyor Yunan atletleri projektörler altında gece çalıştıkları Atina stadı Serse ” 37.25 Cir't atma Klent Metre 5695 Nikoliç “... Decman ” 52.16 Marian sı sizl Milos 50.01 Gülle atma Kovaçeviç (Metre 14.10 Klent 5 13.80 Narançiç e SEN Bojoviç 5 13.11 Stepisnik mİ EROB Gene Mıntaka Kongresi | Cumhutiyet güzetesinin dümü gün- kü sayısında eski sporcu arkadaşları- mızda Nüzhet Abbasın iki sütunluk bir yazısı çıktı, Bu yazı, son yapılan İstanbul mıntakası kongresi hakkın- da idi. Nüzhet Abbas dürüst bir sporcu » dur, hakem komitesi başkanıdır. Bu arkadaş, yazısının son kısmında se- çimin, bazr kimseler tarafından G. H. Partisinin böyle İstediği propa » gandası yürütülerek yapıldığını ileri sürüyor. Halbuki böyle bir şey vâki olamıyacağı için böyle bir propa - ganda ile yapılan seçimin ve dolayı- sile kongrenin nizamsız olduğunu yazıyordu. Arkadaşımızın yazımı üzerine ko- nulan şatafatlı bir başlık tadaha ya. rıyı okumadan bile insanda Nüzhet Abbasın kongrede hazır bulunduğu zannını uyandırıyordu. Halbuki biz bu eski sporcu arkadaşımızın kongre de bulunmadığını biliyorduk. Eğer yazıda buna dair bir işaret olsaydı ve yahut yazmın başlığı - yüzde sek- sen gazetenin sekreteri tarafından « © şekilde konulmamış bulunsaydı «ba kem komitesi başkanı dürüst ve eski sporcunun samimi bir kanatle yarıl- dığına asla şiphe etmediğimiz o ya zısı, kongreyi nizamsız göstermek istiyenlerin bir propagandası mahi - yetini almazdı. Dediğimiz gibi Nüzhet Abbas kon- grede bulunmamıştı. Bundan başka kongrede partiden gelen ve orada a- çıkça okunan bir mektup, Partinin seçime esas tutulmasını dilediği hiç- bir Jiste bulunmadığını, sporcuların istediklerini seçmelerini bildiriyor ve sporculara başarıklar temenni e- diyordu. Durum bu kadar açık iken ve Nüz- het Abbas arkadaşımız da kongrede bulunmamışken her halde kendisine yanlış malümat veren birisi, yahut birkaç kişi vardı. Bunun Üzerine eski sporcuyu ça - lışmakta olduğu odasında bulduk ve kendisile görüştük. Bize verdiği ce- vapları olduğu gibi aşağıya yazıyo- ruz: — İstanbul mıntakasının son kon- gresinde bulundunuz mu? — Hayır. — Bulunmadığınız halde, seçimin Partinin böyle isteğiği şekilinde bir propaganda ile yapıldığını nereden Hakem Komitesi Başkanı, son 'konarede bulunmadığını söyledi! Kakem komitesi başkanı Nüzhet Abbas biliyorsunuz, her halde birisinden öğrendiniz? Nüzhet Abbas biraz tereddütten sonra: — Geçen sene böyle olmuştu, dedi. — Geçen sene başka, bu sene ba$- kadır. Biz bu seneden bahsediyoruz. Her halde bunu size birisi söyledi- — Evet. — Kimdir bu zat? — Söyliyemem., . Kendisine teşekkiirle ayrılmak ü- zere İken Nüzhet Abbas şunları ili” ve etti: — Bunu söyliyen Galatasaraylı d€- gildir. Hattâ bu yazımı kendisine © kuduğum zaman “sana Galatasaray propagandacısı derler, yazma bi Bul, dedi, Ben de: “Ben bu yazıyı Galatasaray mektebinin önünden bi- le geşmediğim bir zamanda ve yazi” hanemin başında hissettiğim ve bi- diğim gibi ve beni bilenlerin de $v veya bu tarafı tutmıyacağıma emin oldukları için yazdım,, dedim. e Biz de Nüzhet Abbasla bu görüş meyi; kendisinin kongrede bulunma" dığını, kongre hakkında başka biri- sinden malümat aldığını göstermek ve yanlış ta olsa samimi bir kanaatle yazdığı yazının kongreyi nizamsiz göstermek istiyenlerin bir propagan- dası olduğu hakkında baz: kimseler de uyanan zannı kökünden silmek İ- çin yaptık. Sadun G. SAVCI i vekkülü yaraştırmıyorum. İsya- Rağb ağbet Karşısında . k A Şikâyet Fransız Tivatrosunun” büyük ve geniş salonunu dolduran hal- kı görüp de diyorlar ki: —-Artık san'atkârın rağbet- | sizlikten şikâyete hakki yok. Diyorlar ki, asil bir gururun sükütu ile-san'atkâr mütevekkil ve kanaatkâr, sessiz ve şikâyet- siz beklemelidir. Evlâdını -“piç,, diye sokağa atan baba ve kabuğunun içine gömülmüş sümüğünü çeken ah- mak bir kaplumbağa. İnkâr ve inkâr karşısında pısrık ve bücür bir san'at, Hayır, Kendine güvenen bir san'atkâra boynu bükük bir te- na varan bir şikâvetle lâkaydi- nin suratına bir şamar gibi inen haykırışı beğeniyorum. Bir tatil günü, bir tiyatro sa- lonunu bir kalabalık doldur- muş. Bu, bizde san'at sevgisi- nin başladığına işaretmiş. Kanmıyorum, kâfi bulmuyo- | rum, doymuyorum. Ve bu obur ihtirasımla bir cezvit papazı gi - bi kutsiyetin sırrma ermek için dudaklarını kilitlemiş, gökten maide bekliyen san'atkârı be- ğenmiyorum. Onun için şikâyet ediyorum, isyan ediyotum, hay- kırıvorum, Kıçma uskur takarak Okya- nosu geçmek istiyen Musaya ihtiyat tavsiye edenlere kulak» larımız tıkalıdır. Dalgalarla bo- ğuşmak ve kendini kabul ettir - mek için yerlerde sersefil seril- miş mıymıntı kafaları ökçeleri- mizle ezerek yürümek ve avazı | çıktığı kadar haykıra haykıra yürümek ne güzel şey. . Katakompta korkak ve müc- | İ'rim bir istavroz gibi susmak, sağ yabuğina hen siileyesul ya- | ressamın e | Ona giydirmek ve nağını uzatmak. Geniş ve hu- dutsuz ve doymak bilmiyen aç bir iştiha ile bana bu süküt ve tevekkül ne zelil geliyor. İnkılâp, miskin kafalara vura vura gelen ihtilâlcinin işidir. Pısrık bir zekâ, ne san'at yapa- bilir, ne de etrafımda küçük bir kımıldanış,. Elif NACİ “D, Grupu Sergisine Dair Senelerdenberi çetin bir mücadele- den sonra biraz ümit veren ve yüz güldüren bir alâka ile ka - çini al e karşı karşıya Tiyatrosunun alt katını dolduran bu san'at yever- r Necip Fazıl'ın güzel konferan» Elif Naci'nin candar müsaha - besini maatteessüf bir mağara ışığı içinde dinlediler, Görmek için gü - rültüye ve dinlemek için de aydı | Ba ihtiyaç olmıyacağını bilmiyor de- gilim. Fakat san'at mefhumu; insan ruhuna hiçbir zaman sıkıntı ve kas vet şeklinde aksetmemiştir , Emi- nim ki orada hazır bulunan herkes benim duyduğum bu iç acısın: belki | daba içten duydu. Konservatuvar ve tiyâtro binası kadar bir resim gale- risinin de bu vataı evlâde için en önemli bir ihtiyaç olduğu neden hâ- lâ takdir edilemiyor; ve ben de da- hil olduğum halde memleketin ye- ni resim hareketlerini haykıran bu eserleri altı şilte girecek kadar dar bir yüke sıkıştırılmış görüyoruz. Bir tablonun müsait bit aşık bula- madığı zaman kıymetinden neler kay- bedebileceğini bilmiyen var mıdır? Varsa; bu bilmiyenler, alâkadar ol- mıyanlar ve a'âkasız)ıklarına rağmen ekseriya bir hınç gibi ortaya atılıp, bütün mahrumiyetlere rağmen veri - ba bu emeklere ve şuurlu didinme- | 4*, di! uzatanlardır. Onlara derim iç İşte bu yersizliğin bir san'atkâr için bir yurt acısı kadar derin bir yara olabileceğini unutmayın; bir seri ruhunun çocuğudur. y cemiyet İçine katmak ister, Hayat ve müskülât ba zan ona bir çerçeve tedarik edebil mek imkânını bile vermez, ve yine Mi imkân vermiyen kuvvetlerden İ derken ilk akla gelecek olan büyük Önümüzdeki cuma günü ağustosun | ikisidir. Ağustosun ikinci günü Türk sahnesinin matemi var, Belki Deli dolu operetinde bacak sallıyan belet kızlarının bu matemden haberi yok. Olmıyabilir de, Fakat Şehir Tiyatrosunun bu bü- yük matem gününü hatırlamaması nasıl mümkündür ve nasıl affoluna- bilir? Tiyatromuzun büyük ve değerli | san'atkârı Ahmet Fehim 930 senesi ki günü öğleden ölmüştü. Aradan beş sene geçti. Onu kimsenin ağzın dandiğekekle anapzan duymadık, Ölür münün yıl dönümünde önü hatırlı yana rastlamadık. Bu kadir naşinas» İsk korkunç bir şeydir. Bu, feci bir nankörlüğün tüyler ürpertici, beliğ ve acıklı bir hikfiyesidir. Büyüklerimize karşı bu alâkasız - İrk ve hürmetsizlik, bu kadir bilme- mezlik yeni kıymetlerin doğacağın- dan şüpheye düşürecek kadar insanı bedbin yapıyor. Ahmet Fehim, o büyük bir insan- dı ve Türkiyede misli henüz yetiş- memiş bir san'atkârdı. Türk sahnesi sonra üç buçukta bir kıymetti, bir varlıktı. e Fehim, 1857 de Üsküdar'da doğ- du, Babası onu Tophaneye verdi. Tornacılıkta çalıştırdı. Sonra Sanayi Mektebine ustabaşı olarak a- landı, Sanayi Mektebi Sulfanahmette olduğu için akşamları Gedikpaşa Ti- yatrosuna sıkça srkça gitmeğe başla- dı, Tiyatro, Fehim'in çok boşuna gi- diyordu. O zaman tiyatrocular, Mi - gırdıç Ağanın kahvesinde toplanır. lardı, Fehim de oraya devama baş: | Jadı. Ve orada aktörlerle tanıştı. Bu yeni tanıdığı arkadaşları onda bu tiyatro merakını görünce kendisi- ni aktör olmağa teşvik ettiler. Niha- yet o da razı oldu ve ilk defa “Çifte Sağırlar” komedisinde uşak Bonifas rolünü oynadı. Fehim o zaman tam yirmi yaşında idi, mem ki, ortada hiçbir hata ve kaba- hat yok mudur? Varsa bu kime ra- <idir?. Serginin içinde kendimle, duyuş ve kanaatlerimle başbaşa kaldığım zaman: Ne grubun, ne de tuldun kar- şısında duyduğum bayat ve taklit bir zevki, ne de bir ağustosböteğinin monoton ahenginin verdiği nefreti yaşamadım, Her defasında yepyeni bir röşerşle bambaşka yi b başka duyuşlarla devam edip giden bu hareketli sergilerde insan her de- fasında bir tarafını tatmin edecek parçalar bulabiliyor, Nurullah Berk'- le Elif Naci ve Cemal Talu da pek büyük değil, fakat çok esaslı atılmış birkaç adım var ki; çok kısa bir za- man İçinde bu #oktaya kadar uzana- bilmeleri için yaptıkları gayret ve ça- lışmanın derecesini kestirebiliyo - rum; nitekim o daracık yükte nöbet bekliyerek içeri girmeğe mecbur olan münevver bir kütlenin resimlerin önünde samimi bir alâka ve ciddi bir merakla nasıl mülâhazalar ve müna- şok vey yapabilmek ve verebilmek imkânma malik olanları da onlara yaşadıklarını ve var oldukların: hay- kıracak bir saha bulamazlarsa bil » kaşnlar yaptıklarını ve onlara bu te- mayülü veren hakikati izah etmeğe lüzum görmüyorum. Yalnız bir cümle İle diyebilirim ki, bir şey uyanıyor! Bu san'atkâr i kendisini © İ bedayiin komedi kısmına hoca yaptı. Büyük Fehim Ve Ölümünün Yıl Dö nümü 4 Gedikpaşa Tiyatrosundan sonra Fasulyeciyan ile Bursaya gitti. Ah- met Vefik Paşa ile tanıştı. Vefik Pa- şa Fehim'i çok takdir etti, Himaye i. İşte Fehim Molyer oynamağa o zaman başladı. Molyer'in eserleri- ni büyük bir muvaffakiyetle oynu « yordu. Hemen bütün Molyer külli « yatını oynadı. Şöhret kazandı. Birçok tiyatro truplarile beraber çalıştı. Turnelere iştirak etti ve ni- hayet iş başına geçerek başlıbaşına bir heyet teşkil etti. "Osmanlı Ko- i ve Vodvil Heyeti” , Fehii, Tütk sahnesine “yeni bir hava getiriyordu. Son Frânsız. tiyat- rosunun bol neş'eli piyeslerini sanı- mıza vakletti ve oynadı. 1914 te İstanbul Belediyesi Fran- sanın büyük tiyatrocularından Antu- van'ı İstanbula getirtmişti. Antuvan Türk aktörlerini gördü, tanıdı ve on- ların içinden yalnız Fehim için “Bü- yük bir artisttir.” hükmünü verdi ve man kurduğu Darüle Antuvan harpten sonra memleketine döndü ve Darülbedayi de mektep ha“ Jinden çıktı, Fehim de sahneden çe- kildi, Zaten yorulmuş ve ihtiyarla « mmşti, 926 da sahneye ayak bastığının el. Minci senesi kutlulandı, 930 da göz- lerini ebediyen hayata kapadı. (2 Ağustos 930). Fehim hakkında, aktör Küçük Ke- mal'in bizzat Fehim'in ağzımdan yı dığı hatıraları Kurun'da tefrika edil mişti. Yine arkadaşımız Refik Ah- med'in (Yakm Çağlarda Türk Ti « yatronu) adlı eserinde Fehim hakkın« 'da malümat almak mümkündür. Bun- | lardan başka Fehim'den iz yoktur, Bugün TAN onun aziz hatırasını taziz ediyor. , Büyüklerimizi unutmıyalım. Düne hürmeti olmıyan bugünden ve ya rından bir şey beklemeğe hakkı yok« tur, için, hattâ bütün san'at severler için ümit verici bir hâdisedir. Bir şey ve bir kımıldanış var. Bunu benden çok evvel hissettiğim gibi görüyorum ve yine hiç şüphe etmediğim gibi söy. lüyorum ki, bu uyanış; gençlikten ve onun bugünkü kültürünün temelle « rinden sızan bir idraktir. Arif Bedit “D, Sergisi Bugün Kapandı Eski Fransız tiyatrosunda on gün müddetle açılan “D,, gru- punun beşinci resim sergisi bu- gün kapanıyor. Bu sergi, etras fında büyük bir alâka uyandır» mış olmakla mevsimin en hara- retli bir san'at hareketi olarak kaydedilebilir, Bizim memle- kette de artık plâstik san'atlara karşı bir tecessüs ve alâkanm Başlamış olduğuna bir delildir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: