13 Eylül 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

13 Eylül 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11.9. 935 Balkan Güreş Şampi YonasıYarınBaşlıyor Baikan Güreşçilerinin Bir Dördüncü Balkan güreş şam; Maas “enaçlarma yarm Taksim İdında başlanacaktır. İlk olarak Romanyalı güreşçiler iimişlerdir. Dün de Yunan güreş- ti gelmişlerdir. Yugoslav ve zar güreşçileri ise bugün gele- “lerdir. 1,Bunlar arasmda ulusal güreşçi imize en kuvvetli rakip olarak yönenler görülmektedir. Roman - İtakımının bu kuvveti, bu sütun- aj koyduğumuz Bükreş muhabi- ix izin mektubundan da anlaşıl. adar. ha nan r da bu sene takımlar İğ kuvvetli bir iki eleman almış- e. biler halde eğ ulüü'arastsda' Şap “iyjeak bu şampiyona çok hara li olacaktır. uy Güreşçilerimize geçen yıllarda duğu gibi başarıklar dileri; Romen Güreşçileri k B Ben bu zevki göğsüm arak bu hafta duydum. İstan- Türk güreş takımile çarpış- Wan gelen Yunan güreicileri Kısmı Bugün Geliyorlar 2 mak üzere seçilen Romen güreş takımı etrafımda halkın gösterdiği telâşı görünce sporda rakipleri kar #ısında hatırı sayılmanın ne demek olduğunu anladım. Fener « Güneş muhteliti güzel bir oyunla herkesin takdirini ka» zanacak şekilde Yuventüs takımı- nı yendikten sonra İstanbula dön- dü. Fakat Türk futbolünün Roman- yalılar için çekinilecek kadar geliş- tiğine tamamile herkesi inandırmış olmadı. Buzün hâlâ İstanbula gel- mek istiyen bir Romen futbol takı- mı işin spor tarafından ziyade ge- zinti kısma ehemmiyet veriyor. Sordukları sualler klüplerimizin kuvvetinden fazla İstanbul denizi nin rengi veya camilerin büyükli ğüdür. N İş güreşe dökülünce her şeyin rengi değişiyor. Romanya federas- yonunun, O efkârı O umumiyesinin prensiplerine kadar münakaşalar dayanıyor, Üstüste üç senedir Bal- kanlarda birinci olduklarını ispat etmiş olan pehlivanlarımızın şaka- ya, hafifliğe gelir tarafları olmadı- ğını bütün komşularımız iyice an- lamışlar, ona göre, ciddi bir raki- be, hatırı sayılır bir takıma karşı nasıl hazırlanmak lâzımsa öyle ha- zırlanıyorlar. Türk güreş takımının hudutları aşan şöhreti Romanya idarecili ni bu seler daba titiz davranmağa mecbur etti, Romen bayrağını gü - reşçilerin iyi neticeler alabilmeleri için esas prensip değiştirildi ve ta» kımın hemen baştan sonuna kadar aslında Macar, Romen tebaasından yapılmasa karar verildi. Bu ka ilemi: Balkan rar futbolde verilşniyordu. seçilen Macar kanlı oyuncuların htiyatta bırakılması Sofyada Ro- men milli takımının pek bozuk o- | yunlarile neticelendi. O neticelere rağmen kıymetli takımlarda kabil olduğu kadar halis Romen yuncuların bulunması prensipi he- müz değişmemiştir. Yukarda yazdığım gibi, İş güreşe dayanımca prensiplerin de rengi ta- mamen değişiyor. Karşı çıkılacak Türk takımının ne güçlü olduğu bilindiği için kanının halisliğine pek yanılmadan elemanların en i- yilet seçmek şart oluyor. Ro- manyadaki amatör güreş eleman- larının en iyileri de yeni vilâyet - lerden, yani Romanyaya Macaris- tandan geçen Macarlar arasnda bulunuyor. Bu yüzden İstanbula gönderilmek üzere seçilip iki haf- tadır bir antrenörün nezaretinde ayrıca çalıştırılan Romen güreş ta- kımı isimlerine bakılınca insanı bir Macar güreş takımı önünde bulu - nuyorum zanna düşürecek güreş- gilerden ayrıldı İstanbulda güreşecek Balkan pehlivanları Ayın dokuzunda İstanbula doğru hareket edecek Romen güreşci'eri Kilosu Güreşçinin ismi 57 Tojar (Bu güreşçi Roma- Avrupa birincilikleri- ne gitmişti) Görgüş Françes Borlovan Filip (Bu da Ro- ma müsabakalarına gitmiş- tir) Bati Valentin Fransaya Alman fikir ve eserle nin girmesi daha geç başladı: La Harpe, Kant'ı Swendenborg”le karıştı rıyor ve bu büyük adam için “İnsan. lığın İeketi” diyordu! Bununla beri ber Gessner'in Idylles'leri, Voss'un Louise'i Werth ler'in drâm- ları tercüme edilmişler ve Golvaların şen topraklarında gamlı bir edebiyat ekmişlerdi. Madame de Stael'in Al - manya hakkında meşhur kitabı tam zamanında gelerek Alman tesirlerini Çoğaltacaktı. Dışardan gelen bütün fikirlere açı. lan Fransa yine Avrupaya tesir yap- maktan geri kalmıyordu. Rousseatı'- nun fikirleri çabucak her tarafa ya- yalımıştı. Lehinde veya aleyhinde, ondan bahsetmiyen hiçbir muhit yoktu. Sa- ediyor; Kant kitaplarını okurken ge- zinti saatini şaşırıyor; Herder onu bir rehber sayıyor; Sehiller ilk şiirle rinden birini onun #ethiyesile doldü- Kokoş Françeski Şivirsenbek Avgusti Ağır sıklet: Şuşabatriya; Bu takım Macar ekalliyetinin toplu bulunduğu Temişvar de haftadır Şenker ismindeki Macar antrenörle de hususi idman- larına devam etmiştir. Romanyalı lar bu seferki takımdan çok şeyler bekliyorlar. Antrenman kampın - dan gelen haberlere göre de, Ma, <ar antrenör takımın son randı - manlarından pek memnundur. Ayın dokuzunda Köstenceden hareket eden vapurla İstanbula yol hrin » men güreş federasyonu reisi de a- yn 14 dünde Bükreşten hareket e- decek: tayyare ile gelecektir. Romen federasyonu Comil Manolya ticaret odası reisi oldu - #undan işlerini ancak müsabakala, rm devamınca bırakabileceğinden takımla gelemiyor. Tam müsabaka gününün sabahında tayyare ile ha- reket ederek akşamki açılma me resimine ulaşacaktır. — Eşref ŞEFİK İ ER DAVETL İstanbul, 11 AA — mmtakası denizcilik he; kanlığından: 15 Eylül pazar günü bütün ama- törlere açık olarak yapılacak yel- ken teşvik müsabakaları sabah sa- at 10 da Moda koyunda yapılacak- tar. Kayıt müddeti 149.935 akşamı na kadar uzatılmıştır. Bu receklerin bu müddet sinde İstanbul i baş- heyet üyesinden doktor Demir Tur W guda müracaat erlemeleri bildiri. muel Jhonson ona ağız dolusu küfür | İanacak olan takımın peşinden Ro- | i ÜLTÜR EDEBIYAT|ESTETİK Modern Batı Edebiyatlarına Bir Bakış rüyordu. Bu coşkun devrir tarihinde yalnız Shakespeare'in tesiri Roussenu- nun tesirile boy ölçüşebilir. İrkları - nın, asıtlarının, dehalârının başkalığı na rağmen bu iki adam, romantizmi hazırlayan devri muvazi iki kuvvet halinde idare etmişlerdir, Büyük devrimden sonraki sıyasal W. SHAKESPEARE ve dinsel reaksiyon gelişen romantisme, spiritvalisme'in XVI inci asır “felsefi,, zihniyetine bir reaksiyonu sayzlabilir. Romantizm Fransada kraliyetçi hatta baman müfrit kraliyetçi olarak başlamıştır. O Chateaubriand Essai sur les Rövolutions'daki yıkcir fikir. lerini Genie du Christianisme'de ta- mâmen değiştiriyor, Hugo bir taraf. tan, Lamartine'le beraber, X uncu Şarlın tac giymesini kutluluyor, di- er taraftan Musset ile birlikte Vol taire'i taşlıyordu. Romantizm her tarafta hıristiyan ve tercihan katoliktir: Mönzoni ru- bunu kiliseye bağlıyor ve kendisine hür düşünceli diyenleri şiddetle tek- zip ediyordu. İngilterede “Oxford- un uyarma hareketi,, Byron'un şey- tani olan tarafın: ruhlardan * söküp atmıştı. Almanya Hegel'in ardın dan derin metafizik bulyalara dalı- yordu. Fakat, ilk zamanlar büyük bir mektep gibi görünen romantizm 19 uncu asrı dolduramadı. Büyük devrimin - yeryüzüne attığı maya 1848 de halk kütlelerini yeniden ka- bartınca 18 nci asrın “felsefi zihni- yeti, İ zihniyet, namı altında yeniden canlandı. Demokrat ve pozitivist bir nesli tatmin edemez olan romantizm ilk istikametini değiştirmek mecburiye- tinde kaldı ve, daha usares meden yerini Realiste yahut Natura- liste denilen edebiyata bıraktı. Ye göne kalıbı roman olan bu edebiyat da ei sürmedi. Ondan sonra ge- len ler hep kisa ömürli 19 uncu asırda fikirler gitti tan bir süratle yayılıyorlardı yayılan fikirler çabuk aşınırla, sik edebiyat bir buçuk asır yaşamış- tu; romantizm ancak iki neslin gözle rini kamaştırdı; Naturalisme on beş seneden fazla tutunamadı; daha son- ra gelen küçük mektepler gittikçe artan bir kararsızlık içinde itişip durmaktadırlar, Fikirlerin dağılmasındaki kolaylık yeni nesillerin seyahat iptilâsı, ya- bancı ülkelerin uyandırdığı tecessüs bugünün edebiyatlarında ulusal kıy- metleri OÇk o aşındırmuştr.. Milletler arasındaki kinlere ve sıyasal anlaşa- mamazlıklara rağmen devrimiz koz- mopelit bir ruh taşımaktadır. Hudut- lardaki süngülerin çokluğu fikir a- kınlarmı durduramıyor: Her fikir, nerede doğarsa doğsun, hemen Av. rupanın hatta dünyanın malt olmak- tadır, Eski asırların eserleri oldular, uzun devresi içinde | tüken- | ok küçük mektep ve meslek- | İ sosyetenin kuruluşunu Hegel'in San'at Hakkında Düşünceleri San'at ruhun madde içinde görü- nüşüdür. Sanatın kullandığı mal zemeler, ruhu ifadeye derece dere- ce kabiliyetli olduğundan değişik “atlar doğmuştur. Beş san'at var- dır, bunlar da sırayla mimarlık, hı keltraşlık, resim, müsiki ve şiir Mimarlıktan şiire doğru yükseldi çe maddenin hafiflediği, ruhun de- rinleştiği görülür. Maddiden ruha- niye doğru bir yükseliş vardır. . İle san'at mimarlıktır, ve ilk marlık semboliktir. İlk mimarlığa ait şekiller birer semi en başk; bir şey değildir. Şekil, fikri ifade etmekten ziyade müphem bir süret- te hatırlatır. - Fırat sahillerindeki Belus veya yedi katk Babi ku lesi, kavmlerin dağılmalarından ön: ceki topluluğu canlandıran, iptidat ailenin inhilâlini ve daha geniş bir toplu bir ça lişma ile bildiren birer semboldür. Ayni suretle dikili taşlar, bollu- ğun sembolü idiler Memnon'lar, bu kocaman heykel- lerse güneşi ve tabiat üzerindeki hayati tesirini temsil ederler, Her et bir gayeden mabrum | her şeyden önce vücude mesafeler, Bilha: M getirilmiştir: sütunların sa- #lular, arıya peteğini yaptırtan insiyaka benzer mamak zaman doğdukları memleke ları içinde kalıyor, Komşu memle ketlere yanlış tercümelerle ve ancak geçici bir tecessüsü gidetmek mak. sadile girebiliyorlardı. Bizim asrımı- zın kafasında doğan muhayyile eseri, ister felsefi bir sis. tem yahut bir cemiyet hulyası olsun hiçbir hudut tanımamakta ve bütün iklimlerde & Medeniy beraber edi en hudutları artık çok genişlemiş ve batı kültürüne hiç beklenilmiyen un- surlar karışmıştır. Genç Amerika bü- tün kültür malzemesini - Avrupadan almakla beraber bize,yepyeni eserler gönderdi. Son zamanara kadar köşe- de kalmış olan Rusya ve İskandi- navya karanlık ruhlarile ansızın Av. rupayı istilâ ettiler. Yeni edebiyat Jardaki. tesiri çok. büyüle olan” İpden' ve Tolstoi'un eserleri Avrupaya yep- bir hayat yet aşılamışlar, ö leri kurcalıyan ruhsel ve sos- selelere yeni bir bakış ti mişlerdir. Böylece, biroçk asır- lar lâtin kültürünün barbar ruh Avrupayı ye etmiş oluyor. Bazı mütefekkirle. istilâyı bir gençleşmenin başlan, olarak görmekte, bazıları da yeni un- surlarm Avrupa kükürünü bozduğu- nu iddiâ etmektedirler, Her ne olur- $a olsun barbar ruhun dirilmesi bu- günkü edebiyatların en karakteristik hâdisesidir. budut- Eski medeniyetlerin mirasını laştıktan sonra hudutları. biri karışan modern batı edebiyatlarını yeni bir kül halinde görmek bugün ir zâruret olmuştur. Bununla eski edebiyatları bu küllün dışında maniste'leri, on yedinci asrın Heli niste ve Latiniste'leri şüphesiz boşu- r i medeniyetleri yeni ruhlardan süzen bu adamlar bi- ze işlenmiş bir miras bıraktılar, Her nekadar Antigue ve Moderne ruhlar bazan biribirini koğmuşlarsa da yeni adam her ikisini de kendine mal €- dinmiştir. Tefekkür hayatındaki te- makus akışlar nihayet hep ayni müş- terek hazineye dökülürler: Okyanu- sa karıştıktan sonra ne Sen nehri kalır, ne Taymis, ne de Rayn.. İnsan benimsediği bir fikre nereli oldu- ğunu ». Eski ve yeni, Alman ve İngiliz bütün dimağlar bizim için çalıştılar. Bizim ruh sermayemiz bü- tün bizden evvel yaşamış olan ruh- ların mirasıdır: Onlar biziz, biz on- wn edebiyatların tetkiki yan- İış bir telâkki yüzünden gecikmiştir: Güya böyle inhisarcı bir tetkik, batı kültürünün temeli olan çeki edebiyat. ların aleyhine olurmuş. Hiç de de- ği. Yukarda eski ve yeni medeniyet- ribirine nasıl bağlandıklarını ük. Onlar biribirinden ayıran hurafe zayıfladıkça modern edebiyatların tetkiki bız al. maktadır. Daha şimdiden hiçbir ede- biyat tarihi yalnız bir milletin hudut ları içinde kalmıyor, En küçük eser. leri izah ederken bile | Avrupayı dolaşmış olan fikir (o hareketleri - mi İşe (karıştırmak | lüzumunu duyuyoruz. Bugün mi im di yen her adam batı kült dört büyük millet bile tefekkür tariklerini bilmek ge- rekliğindedir. SON Sabahattin EYİBOĞLU şey İster bir | İ bolik klğsik brakamayız. Rönesansın Hu- | in dillerini değilse | bii ak ile, hayatlarını bu mo- nument'ları yaratmağa hasrettil, Bu kavim, bütün düşüncesini eserlerle anlatmağa çalıştı. Bu mi- marlığa ait eserler, gelecek asır ra vaz'olunan birer problemdir. Bu mimarlığın gayesi yoktur, daha doğrusu gayesi sadece sembolik ita- dedir. bu Klâsik mimari tamamen xt bir karakter gösterir. Burada İntiiai gâye ifadeden ayrıdır. Binanm he- defi apaçık görün Bina ya bir ev, ya barındıran bir yer, veye bır mabettir. Bu mimarlık, ihtiyaca ve san'ata ayni zamanda dayanır. İhti- yaç, muntazam şekilleri, kaim sâvi- yeleri, düz satıhları, nları vü- cuda getirir. Fakat gaye sadece fi- ziki bir ihtiyacın tatmininden iba- ret değildir. Bina ayni zamanda bir fikri,'dini bir tasavvuru ifade edi Mabet, Tanrı'nın tasvirini barındı- ran bir yerdir. Klâsik mimari, bir gayeye uygunluk kanun. i ole kia bereber, faydalıdan ku, yor ve güzellik kanununa itaat edi- yor. Daha doğrusu faydalı ve güzel mes'ut bir şekilde birleşiyor. Si- metri, ahenk, en sevimli, en zengin ve en de uzvi şekiller, süs öla- rak arşitektüral şekillere ilâve olu- nuyor. Klâsik mimari ayni zamanda hem Faydalı, hem uygun. hem de güzel mimaridir. Bu mi tün sembolden temiz Ortazamandaki hiristiyan veya ro mantik mimarlığna belince: Iki zıt mimari, şark ve yunan mimarisi bu mimaride birleşiyor. Bu mimarlık, E için vücude getiril. hem de son derece ifadeli mboliktir, hem tâbi, hem müs takildir. (Katedral Tanrı'nın evi- dir; dinin âdetlerine ve âyinlerine göre vücude getirilmiştir. e Katedre- İn her tarafı, değişik şekillerile gayesini gösterir. Sivri uçlarla biten çatı, devam eden süt reketi, tabit ışıktan farklı diğer bir aşığın sembolü olan vitraillar, her şey ruhu orada deruni İstiğra- ka götürür, Yunan mimarisi mütevazin tena- sübü, sakin çıplaklığı ile hıristiyan mimarisinin gölgeler ve renkisrle kapalı manıstası armada derin rt ayrılık vardır. Biri işık ve neşe, 'i- ğ in kaynağıdır. Yunan mabetleri toprakta ufki ola rak uzanır, genişler; hıristiyan kated- ralleri topraktan yükselir, fırlar, ogive'le ların amudi havalara pi Böylece tarihten alman tın toplu gelişimini e mana. gösteren sem- ve romantik şekiller, şekillerinin de taksimine ve tasnifine yaramış bulunuyor. . Mimarlıkta, maddeye tâbi olan ruh, heykeltraşlıkta, kendi mahiyetine u gun gelen bir tarzda ifade olmuyor ve maddeden gitgide sıyrılıyor. olik san'atta heykel binaya ı idi veya heykel bizset bir bina idi. Nebat, hayvan, ve insan şekille- ri, imtizaçlart ile allahlaştırılan t: atm kör kuvvetini ifade etmekte idi- ler, Klâsik san'atta, insan şekli, kendi- sini canlandıran ruhu tam olarak gös- teriyor ve diğer şekillerden ayrı- yor, “Heykeltraşlıkta, ruh — protrede olduğu gibi — çebrede toplanmış de- ğildir. Onu bütün vücutta yaydmış olarak görüyoruz. “Gözleri olmıyan heykel bize bütün vücudü ile bakar... Heykelin hiçbir kismi şiddet ifade etmez. Vücuda ve çehreye akseden temayüller, ihtiraslar, ve bu gibi bü- tün geçici şeyler bu san'atı dışın- dadır. Heykeitraşlık, değişmiyeni, de- vamlı olanı, cevheri ifade eder, Klâ- heykel bütün yabancı tesirlerden ir sükün ve huzur » Bedenle ruh arasında tam anlaşma, bir ahenk hüküm sürer. Romantik heykeltraşlıkta bu ahenk bozuluyor, Heykeltraşlık, hıristiyan- lık duygusunu derinliği ve şiddeti ile ifade etmek İsterken, kendi çevresini aşıyor, “Ruhun neye ve ıstırabı, ken- dinden geçmesi, nedamet, çile, ölüm, öldükten sonra dirilme, mistik derin- lik, aşk, ruhta huzur ve sükünu, ifa- dede şekillerin ahengini istiyen hey- kelttaşlığa hiç de yarar mevzular değildir Bundan dolayı, romantik heykel- traşlıkta insan vücuduna karşı bariz bir istihfaf görülür. namötenahi enfüsiliği, bütün değ melerile ifadeye kalkışmca ahenk bozulur, vücut ihmal olunur, Enfü- silik mekâna yabancıdır. Orta zamanda tezyini mahiyete düşmüş ve çevresinden ayrılmış olar heykeltraslığı, rönesansta — grek sa- patınm güzel şekillerini model ala- Tâk — tekrar kendi çevresine dön- müş buluyoruz. Suut Kemal YETKİN

Bu sayıdan diğer sayfalar: