13 Eylül 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

13 Eylül 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 13.9.935 ünya Gazetelerine Göre Hâdiseler HABEŞLER HAZIRLANIYOR Adisababa'da Seferberlik Adisababada kilise Taymis muhabiri Bildiriyor: /kiyatı bu sabahı Addis Aba- ba'dan trene fanfarsız, söylev- siz bindirilen bir kıt'a ile başla- muş oldu, Ne imparator, ne de büyük bir kalabalık yoktu. Ne borazan öttürüldü, ne de davul çalındı. Halka belli etmemek için de askerler trene asıl ista- siyondan bindirilmedi. Hizmet altında asker olduk- ları halde, neferler üniforma ta- şımıyorlardı. Tüfekleri omuzla- | rına gelişigüzel asılmış, güneşte kurutulmuş buğday torbaları başlarında, su matraları yânla- rında olduğu halde hareket eden askerlerin ağırlık olarak bazıla- rında yorgan, bazılarında da ça- dırlar göze çarpıyordu. Birçok- larında aslan derisinden eski kalkanlar, bazılarında da uzun hançerler vardı, Merasimsiz ve hattâ mutat gürültülere mey- dan verilmeksizin hepsi de te- ker teker trene biniyorlardı. Sü Bakanı, Mulu Geta bir ka- tıra binerek askerler arasında dolaşıyor, herkese iltifat ediyor, hatırını soruyordü. Kıt'a mandanı eski bir asker; sabık Adowa kahramanlarından Hap- ta Michael'de katir üzerinde ol- duğu halde * zabitlerle konuşu- yordu. O da yarın hareket eden kafile ile cepheye gitmektedi Vedalaşmalar son derece sad bir merasimle yapılıyor, heye can göstermemek için herkesin yüzünden nefsini zorladığı belli oluyor, Askerlere gelince; hep- si de bir ağızdan kumandanları- kü- nin Adowa'da İtalyan'ları hezi- | mete uğratmış bir kahraman ol- duğunu, şimdi de ayni muvafla- kiyeti göstereceğinden emin olduklarını, geri dönmemek pa- hasına bile olsa onlarla tekrar sâvâşa girişmekten korkmıyan bir adam olduğunu tekrarlamış- lardır. Ağlayan kadıniar Üç düdük çaldıktan sonra ih- KIRMIZI V ifletmek için tekrar etdin « ; kışmaz ki der diye onlara nasıl bir söz öğreti- | Medea gibi: Bütün bu sini hi “ebilirdi? | sinde önünde toplanan halk tiyar kabile başkanı kıt'a zabit- lerinden biri olan oğlunu öpe- rek veda etti. Sü Bakanı saka- lını birkaç defa okşadı. Uç dü- dük daha ve tren yavaş yavaş istasiyondan kıpırdanmağa baş- Tadı. Plâtformda ne bağırış, ne bir el sallayış; yalnız derin bir sükün! Yan sokaklarda biçare kadın- lar sessiz sessiz ağlaşıyorlardı. Halbuki bu memlekette ağlaş- ma merasimi daima yüksek le olmuştur, Halbuki çocuklar bile ses çıkarmıyorlardı. Uç gündenberi, her sabah 4090 kişi- lik bir tren muntazaman Addis Ababa'dan hareket etmektedir. Bundan sonra her üç günde bir, 1500 askeri hâmil trenler muntazaman cepheye hareket edecektir. 30 bin askerin Addis Ababa'yı terketmekte olduğuna dair rivayetler mübalâğalıdır. Bu rakam $ olursa, hakikate da- ha yakın sayılmalıdır. Addis Ababa'da hernekadar askerler üniforma giyiyorlarsa da cephe- de kendi kıyafetleri ile harbede- f ceklerdir. Bu sabah Belçika Kraliçesi- nin istirahati ruhu için katolik kilisesinde icra olunan ayini ru- hanide ispatı vücut eden impa- ratorun yüzü çok yorgun görü- nüyordu. Bütün diplomatlar da hazır bulunuyorlardı. Italyan elçiliğinin sözle hü- kümete müracaat ederek Addis Ababa'daki elçilik binasını mu- hafaza etmek üzere İtalyan as- keri getirmek hususunda müsa- ade istediği şayiaları deveran etmektedir. Uzak cenup vilâyet! birinin valisi olan Tayi'nin Paratorun Addis oAbaba'ya av- det etmesi hususundaki emrine | itaatten geri durduğu söylen- mekte olup; bu başkanın ne ya- pacağı hakkında birçok tahmin- ler ileri sürülmektedir. E SiYAH STENDHAL İsun! ben de o zaman tehlikeler me mi gür! dirim? BEN, i Söylemek çok çirkin bir şeydi; | gana yecerim derim, hele yazmak?, Napoleon, > Baylen | Kalesinin teslim edidiğini haber a | lien'in, soy asilliğine karşı Mathilde'in sandığına göre Ju- hiç bir Jınca: "Bazı şeyler vardır ki, yazıl | saygısı yoktu. "Hatta belki benım Mmaz,, demiş. Bu sözü de Mathilde- | £, sanki önceden bir ders vermek | ister gibi, Julien anlatmıştı. Fakat bu da yine bir şey değildi Mathilde'in halecanına başka se - bepler vardı. K'tbarlar ale ninde bı rakacaği o çok çirkin etkiyi, Sine na hakaret ettiği için kendinden nefret ettirecek o silinmez Jekeye unutarak tabiati Croisenois'ların, Lazların, Caylus'lerinkine hiç ben- zemiyen bir adana mektup yazmış " . Jutlen'in yaradılışının o esrarı bilinmez tarafı, kendisi ile söyle tadece ahbapolmak İstiyeni bile kur kütabilirdi. Mathilde #ir de kalk - #nış onu kendine aşrk edinmek İs - tiyordu; belbi era kul, köle ola « <öktr! "Benim üzerimde büyük bir no- Huzu olduğunu görünce nelere kal- için hiç bir sevgisi de yoktur!, di- yordu. Bu kıvrandırıcı şüphelerin son an- larında aklına kadınlık gururu dü- İ şünceleri geldi. “Ah! ben gibi kızla- rın alm yazısı"ne de garibi... dedi. ta beşikten beri aşılanan gurur © Zaman içinde fazilet hissi ile çar- pışmağa başladı. Jullen'in yola çık. mâk İstemesi işte bu günlere tesadüf etti ve işin neye varacağının bir an önce belirmesine sebeb oldu. (Bu yaradılışta insanlar çok şükür ki pek azdır.) Ö aksam, gec vakit Julien bir şey- tanlık düşünerek sandığını ağır olsun diye tıka basa doldurup kapıcıni odasına indirtti; onu taşıtmak için, mademoiselle de La Mole'un hizmet, isine korta yapan uşağı çağırmıştı İçinden: “Bu oyun belki biç bir işe yaramıyacak ama, dedi, bir de istedi. Sovyet Rsnesin Atla 4,000 Kilometre Yapan Türkmenler / MP Teaseğif” Sovyet gazeteleri, Aşkabat - Mos. kova arasında yapılan 4000 kilomet- relik etlr yürüyüşün tafsilâtını ver- mektedirler, Bu yürüyüş Türkmeniş. tan cümuriyeti spor idaresinin/teşeb- büsyle tertip edilmiş ve yürüyüşe 28 | Türkmen köylü genci iştirak etmiştir, İ Teşebbi m amacı yeni yetiştirilen Türkmen atlarının mukavemetini de- nemek ve Tirkmen kolhozculatınmn (köylülerinin) spor kabiliyetini gös termekti. Bu kafile 30 Mayıs 1935 de Türkmenistanda Aşkabat şehrinden hareket etmişlerdir. Sporcular gün- lerce süren sicak ve susuz kara kum çölünü (72) derecelik sıcak altında geçmişlerdir. Burada hayvanların #ih hatini korumak ve onlara su yetiştire bilmek için tam mânasile kahraman. ca denilebilecek bir metanet ve gay- Tet göstermek lâzrmgelmiştir. Kara- kum çölünden sonra Örenburge va- ran atlılar hiç durmadan değişen ik: lim farklarına uyarak yürüyüşlerini tam bir disiplin altında ilerletmişler ve 22 Ağustosda Moskovaya gelmiş- lerdir. Gerek atların, gerek sporcula- rın sıhhati tamamile yerinde idi. B spor yürüyüşü o kadar dikkatli ve « siplinli yapılmıştır ki çeşitli iklimi altında yapılan bu 4000 kilometre yol culuktan sonta atlarda hiç bir yor- gunluk görülmediği gibi hattâ birçok bayvanlar yolda bilâkis kilo almışlar. dır, Türkmen atlılarını karşılamak i- çin Moskovadan uzaklara kadar uçak lar gönderilmiştir. Birçok bisikletli sporcular, süvariler ve saire kezâ yol- lara çıkmışlardı. Bunların şehre gire- cekleri yerde büyük bir tak yapılmış- tı. Süvariler törenle karşılanmışla i sporcu Ve asker kafileleri bunları şehre girerken selâm lamış, taklar ve caddeler Türkme, tan Cümur Başkanının resimleri ve bayraklarla süslenmiştir. Türkmen at İları Kızıl meydanda Leninin mezar. na çelenk koymuşlardır. Bunlardan sonra Kızıl meydanda yapılan büyük bir spor bayramma iştirak etmişler. dir. 28.8-935 de Türkmen atlılare şe- refine büyük at yarışları ve şölenler tertip edilmiştir. Çek Si ezyasında Lehleri sıkışlırıyorlar Varşova, 12 A.A. — Pat ajansı Gazeteler, o fevkalâd. almış olan Çek Silez- yası durumu üzerine dikkati çek - mekte ve bu bölgede Çeklerle Lehler arasmdaki gerginliğin en son haddine vardığını kaydetmek» tedir, * Gazeteler, Lehler arasmda top- Tu bir halde tevkifler yapıldığını, Leh . amelelerine yol verildiğini, Leh kurumlarının kapatıldığını ve her türlü tazyikte bulunulduğunu bildirmektedir. Amerikada 5 bin grevci ile çarpışma Minneapolis, 12 A.A. (Ameri- ka) — Çelik fabrikası yanında po- lislerle grevciler arasında bir çar- pışma olmuş ve iki kişi ölmüştür. On beş kişi de yaralanmıştır. Polis beş bin grevciyi dağıtmak için ağlatıcı bombalar kullanmış ve fakat muvaffak olamamıştı Bunun üzerine grevcilere ateş çmıya mecbur kalmıştır. Zim sonuca varırsa, mademoiselle de La Mole. beni gitti bilir, Bu dolabı kurduktan sonra yatıp keyifle uyudu. Mathilde ise o gece gözlerini yum- madı, i sabah erkenden Julien, kim- y ükmeden konaktan çıktı, fa“ e daha saat sekize varmadan dön- iü itab - odasma girer girmez mademoiselle de La Mole da kapı- dan gözüktü. Julien cevab olarak ha- zrrladığı mektubu verdi; birkaç söz söylemesi lazım geldiğini de sanıyor- du; işin biç olmazsa bu yönü haylı kölaydı. Fakat mademoiselle de La Mole onu dinlemeden çıkıp gitti. Julien buna çok #evindi, çünkü doğ- rusu ne diyeteğini pek bilemiyordu. İçinde! "Bütün bunlar comte Norbert ile birlikte kurulmuş bir oyun değilse, dedi, soyu bu kâdar asil bir kızın bana karşı beslemeğe kalkıştı bu münasebetsiz, tuhaf aşk, hiç şüphesiz benim o ciddiğ, s0- Buk bakışlarımdan doğmuştur. Ben bu sarı koca kulaklıya gönül kaptı” rırsam, budalalığın son kertesine var» miş olurum., Bu muhakeme onun, her zamankinden daha soğuk bir ta- vur takmmasına, daha hesablıca ha- rekete kalkışmasına sebeb oldu. “Bu hazırlanan savaşta, dedi, ha- m -amda söel bir mevzi teşkil eden bir yüksek tepe olacak. Ben manevramı ML LL LL Hava trenlei na mensup sekiz Türk genci, Sov- yetler Kosekbel uçak > okulasında okumaktadır. Son zamanlarda bun lar bir motorlu tayyare ile 7 plâ- nörden mürekhep hava trenlerile çeşitli talimler yapmaktadırlar. Bir motorlü tayyarenin iki kana- dına ikişer ve ari üç motor süz tayyare takılma suretile tertip olunan bu hava kafilesi motorlü tayyarenin o yardımile 500 - 600 metreye yükseldikten sonra çeşitli hareketler yapmakta ve 40 - 50 dakika süren ba uçuştan sonra mo- | torsuz tayyarelerin her biri hava- da ayrılarak teh başlarına çeşitli mancuralar yapmaktadırlar. Türk gençleri bu talimlerde büyük başa- rılar göstermektedirler, Hitler Reichstag'ı topluyor Londra, IZ AA. — İyi bir kay. naktan öğrenildi göre, Hitler, Rayştağı pazar gi Nurenbergte toplanmıya davet etmiştir. ona göre yapmalıyım. Pariste kak makla çok fena ettim; yolculuğumu sonra bırakmış olmak beni alçaltı yor ve, bütün bunlar bir oyun çıkar- sa, çok tehlikeye düşürüyor. Git- mekten ne kötülük gelebilirdi? Onlar benimle âlay ediyorsa ben de onlar. la alay etmiş olurdum. Yok, bana gösterilen ilgi az çok doğru ise, O ile giyi kat kat arttırmıs olurdem., Mademoiselle de La Mole'un mek. tubu, Ruturunu 6” kadar olkşamış, koltuklarını o kadar kâbartmıştı ki Julien. başma gelene bir taraftan da gülmekle beraber, yola cıkmasının ne derece yerinde olacağını şöyle ciddiğ bir surette inceliyememişi Yaptığı hatalardan eza duyup vünmek. onun yaratılışından gelen bir huydu. Hele bu son hatasına çok kızmış, o küçük mağlâbiyetten bir an önce kazandığı inanılmaz saferi ade» ta düşünemez olmuştu ; İşte tam o sı. rada, saat dökuza doğru, mademoi- selle de La Mole kitabrodasının kapı» sı esiğinde tekrar gözüktü. Tülien'e bir mektup attı ve kaçıp gitti, Julien yerden kâğıdı alırken: “Bu mektup şeklinde bir roman olacağa benziyor, dedi. Düşman bir şaşırtma hareketi vamvor. biz de ciddiyet ve fazileti bücüm ettirelim.,, Mathilde Julirn'den kesin bir ce- vab istiyordu; fakat mektubun eda- sındaki azamet, Julien'in neşesini bi kat daha artırdı. İki sayrfalık bir Neues Wiener JouÇrnal'den: Avusturya ile Türkiye arasında ötedenberi samimi olan ve genel sa- vaştaki silâh arkadaşlığı ile takviye edilen siyasal münasebet son yıllar. da daha ziyade miştir. Kamâ! iç idaresi altında hemen'hemen temel- den değiştirilerek en kısa bir zaman içinde yeniden yapılacak olan Türki» yenin bu muazzam kuruluş ve yükse- İişi isine Avusturyada hayranlıkla bakılırken Türk efkârr umumiyesi de | Avusturyanın kendisini kuvvetlendir- İ mek ve lâlini emniyet altına al. İ mak uğrunda giriştiği mücadeleyi en büyük bir sempati ve dürüst bir takdirkârlıkla takip etmektedir. Bil- hassa Türkiye gibi kendi hürriyet ve âli için daha pek uzak olmıyan bir samanda mücadele açmak mecbu- riyetinde kalmış olan bir memlekette Avusturyanm hürriyet, ve, istiklâl delesi tamamile anlaşılmakta: dır. Ben Türk hükümetinin en müm- taz uzuvlarından biri olan hariciye vekili Tevfik Rüştü Aras ile konuş- malarımda bu devlet recülünün. A- vusturya ve onun rehber ve zimam- darları hakkındaki büyük saygısını öğrenmek fırsatını çok defalar elde ettim, Bizzat Gazi dahi Avusturya hakkındaki takdirkârlığını söz ve fi- ilile — Avusturya san'atkârları ile âlim ve teknisyenlerini Türkiyeye ça- Ermak — izhar etmiştir. Türk hü- kümetinin Avusturyanm Ankarada yaptıracağı yeni #efaret binası için Avusturyaya bir arsa hödiye etmiş olmas da — vaktile syni veçhile Kayser Franjoseph'e Boğaziçinin gü- zel sahilinde Yeniköyde yazlık bir köşk hediye edilmesi gibi — Türki- yenin yeni Avusturvaya karşı gös- terdiği dostluğun sembolik bir teza- hürünü teşkil eder. Her iki devlet arasındaki ekonomik münasebetler dahi buhrana ve muh- telif güçlüklere rağmen son zamanda şayanı memnu t tarzda çok mü- sait inkişaflar bulmuştur. 10 ağus- tos 1934 tarihli ticaret anlaşmasınm âkdindenberi — ki bu akdin husu- lünde Türkler tarafından evvelce ekonomi vekâletinde Türkofis şefi ve şimdi de müsteşar olan Faik Kurdoğ- İu çok büyük İiyakat göstermiştir Avusturyanın o Türkiyeye ihracatı hayli artmıştır. Avusturya Türkiyeye demir matzeme ve makinelerle birlik” iplik ve elektrik cihazları vermekte ve buna mukabil Türkiyeden ezcüm- le tütün, fırmlanmış kereste, deri gi- bi eşya almaktadır. Avusturyanın Türkiyeye ihracatı daha ziyade arta- bilir. Ancak bunun için Avusturya İ ihracatçılarının dış ticaret maddele- rini kısmen değiştirmek lâzmgeldi- ğini anlamaları gerektir. Çünkü Tür- kiye sanayileşme teşebbüsüne giriş” | tiğinden şimdiye (okadar yabancı | memleketlerden £ satmaldığı birçok yayı şimdiden sonra memleket içinde imal edecektir. Bu sebeple ya sanayii için “Türkiyeden fabrikalar kurulması plânı ile alâkadar olan siparişler almağa İ çalışmak mühim bir vazife teşkil eder. k Ekonomik münasebetlerin artması ve inkişafı için yapılması lâzımgelen gayret ve ihtimamlar kadar kültürel münasebetleri tekemümi ettirmeğe çalışmak dahi mühimdir. Bu bakım- dan Avusturyanm şarkta fükir, ilim, san'at ve teknik sahasında yol açan ve imtisal nümunesi olan bir faktür Sıfatile takdir edildiğini daima gör mekle ben sevinç ve gurur d mektup yazıp kendisi ile alay etmek İstiyenlerle bol bol, keyifli keyifli eğlendi ve cevabının sonuna doğru yine alayir bir cümle ile de, erte- sabah yola çıkmağa karar vermiş sonra: hçeden verebilir diye “düşündü ve hemen çıktı, Malemok selle de La Mole'un odasinm pence- resine bakıyordu. Kızın odası birinci katta, anes. nin dairesi yanında idiama zemin katı ile birinci kat arasında bir de “entrsol,, vardı, Birinci kat o kadar yüksekti ki Jü- len'in, elinde mektuba ile ıhlamurlar yolunda dolaştığını, mademciselle de La Mole'un görmesine imkân yok- tu. Çok iyi budanıp düzelmiş olan ıhlamur ağaçları bir kubbe teşkil edi- yor, altında gezenlerin esine engel oluyordu. Julien. sinirli sinirli “Yine mi bir ihtiyatsızlık edeceğim? dedi. Bana oyun ötmeğe kalkıştılar- sa benim böyle elimde mektupla her- kesin gözü önünde dolaşmam, inka eğim yeğ TENİ Norbert'in odası da kız kardeşinin kinin tam üstünde idi; Julien, ıhla- mur dallarmın teşkil ettiği kubbe ak tadan bir çıkacak olsa comte Nor- bert ile dostları, onun bütün hare- ketlerini birer birer takip edebilirdi. Mademoiselle de La Mole camın arkasmdan gözüktü; — Julien mektu- ŞARKTA e ei Avusturyanın Vazifesi Yazan: Avusturyanın Ankara elçisi Cari Buchber$ 3 ŞUŞNIG z w tayımı, Nitekim yerli iş erbabının yi mayesi için vaz'ma mecburiyet olan kanunlara rağmen hâlâ heri gi bir şubeye mensup Avust Spesiyalistler burada Şalışabilei dir. Ankarada devlet mahallesi İrt plânlarının hemen kâmilen Pr Klemens Holzmeister'in eseri O ğu malâmdur, Avusturya sefaret Basının plânı da bu profesör tai dan yapılmıştır. K a Viyana evvelce olduğu gibi de payenine erişilemez bir tp ie tebinin merkezidir ve bilhassa “İk sikinin mekkesi,, olarak yüksek mevki ve itibarı vardır. Türk Mi kisinin modern reformu da er daki konservatuvarın uhdesine edilmiş olan profesör Marx tersi dan yapılmıştır. — Ankarada dü musiki yüksek mektebi tesis ve re etmek üzere ağlebi ihtimal VÜY madan mümtaz bir musikişinası9 bi mutasavverdir. Avusturyanın o Türkiye ği ayni zamanda temsil, sahastna olan İranda da birçok Avusturya çalışmaktadır. Bilhassa Hazer ile Basra körfezi arasında yapıla ta olan 14.000 kilometrelik demis, lu inşaatında birçok Avusturya iler ve mütchassıslar çalışmak Wi Bu veçhile Avusturyanın şafkige vazifesi sıyasal ve ökonemik sebetlerin muhafazası ve daima Öl ziyade ılabı»suretile garp teki şarka götürmek ve Avrupa-ile kültürü arasmda müutavassıt ol tur. Avusturyada yaşıyan Arasan lar muhtelif O mesleklere ve İ$ di tabakalara mensupturlar, fakat İp büyük bir muhabbetle vatani vb bağlıdırlar. “Avusturya cemiff 4 vatanperverlik muhabbet ve rub& ve biribirine bağlılık we berabÖ hislerinin muhafaza ve teni çalışmakta ve muhtaç düşen Vİ daşları sıkmtdan kurtarmak içi, den gelen yardımı yapmaktadı. çok an'anelere malik olan bu ee“ konferanslar ve sosyal topl tertip eder. Senjorj kolleji gibi ristler tarafından idere edilen “if jorj kilisesinde katolik Avus lar için dini âyinler yapılır. Of ayın 24 ünde Senjor) kilisfeyf Türk makamatının yüksek mü lerinin ve ecnebi diplomatların Ef ru ve bütün Avusturya kolon”, vücudu ile Dolifus'ün hatırasın ği edilen bir âyinde kahraman baf'r lin akan kanının bizi mesafec€ Oy disinden uzak bulunduğumuz Vİ ve onun mukadderatı fiç daf bağladığını göstermişti | bum bir ucunu gösterdi; ar eğdi. Jullen hemen koşarak Güraf çıktı ve, sanki beklenilmedik Pi sadüf gibi, büyük merdivende Eyi Mathilde ile karşılaştı; kız his nu bozmadan, yaptığı alelâde miş gibi gülerek mektubu aöl # Julien : “Madame de Rönal, # &n ili dışir münasebette sonr4 yi benden bir mektup almağa “gf etti mi, gözlerinde bir ihtirst yy parlardı. Öyle sanıyorum ki © ömründe bir kere bile böyle F gösterdiği sebeblerin & değe" den aceba kendi de utanıyorö ından şöyle şeyler geçiyordu: çi” ikisinin sabah elbiselerinin 74“, # de, bütün yürüyüş, duruşların” yi rafetinde de ne kadar A Zevk sahibi bir adam, Mademiy# de La Mole'u otuz adım öteden Eg onun sosyetede doldurduğu Ty” lar, İşte su götürmez değer ne denir, di Julien böyle içinden alay “ye ama yine bütün düşündükleri. gi di kendine de itiraf etmiyordu” dame de Rânal'in ona fed8 “ox” bir marguis de Croisenols'si, Fade” Verriğres'de Yulien'in bir *ek 4 © (fakibi) vardı; o da Mavsi'fi! rarkssı aç N AT

Bu sayıdan diğer sayfalar: