18 Ekim 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

18 Ekim 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

T AN © Orta Avrupada Fransa Ve Almanya | BİR YANIK KOKUSU Fransanın uykusunu kaçıran bir - Habsburglar Avusturyaya dönecekler mİ iğ sorgu: ' Acaba Habsburg hanedam Avus » turyaya dönebilecek midir? Yani, ya kın tarihin bedbaht güzel kadınların. dan biri sayılan imparatoriçe Zita, oğlu genç ve yakışıklı Arşidük Otto -Şarl. fon Habsburg'un Avusturya tahtına çıktığını görerek sevinebile - cek midir? Günün ba belli başlı muamması, pek kanlı neticeler doğurması muhte- mel bir Habeş - İtalyan harbinin de - vam eylemekte olmasına rağmen baş ta Avusturya olduğu halde Macaris- tanın, Almanyanın, İtalya, Yugoslav. ya, Romanya, ve Çekoslovakya ile Fransanın bir tek saniye gözden ka - | çırmadığı bir mesele halinde bulun » maktadır. Bu devletler arasında Habs burg hanedanının Avusturyaya dön- mesine ve dönmetmesine taraftar olan Jar bulunduğu gibi Habsburgların dönmesinden korkanlar ve çekinenler de vardır. Meseleyi inceliyelim? 1920 inci yılda Avusturya - Maca- ristan imparator ve kralı Şar! Tar Macar tahtına çıkıp çıkamıyacağı ortaya atıldığı zaman, Fransa, İagil- tere, İtalya ve Japonya bir ağızdan şü kararı d ya bildirmişlerdi: “Habsburg hanedanın O avdeti sulh muahedelerinin prensiplerile te - Yif edilemez. Binaenaleyi Habs burg hanedanının bir oğlunu Macar kralı olarak tanımak şöyle dursun böyle bir hâdiseye göz yummayı dahi kabul edemeyiz.,, Aradan tam on beş yıl geçmiş bu » Tunuyor. Acaba bu kararı yermiş © « Jan dört devlet bugün de ayni karar üzerinde rar edebilecek bir vaziyet- te midirler? Japonya orta Avrupa işlerini bugün 1920 de kullandığı gözlükle görme- mektedir. 1920 de Fransanın yanında yer alan Japonya bugün Alman dos - tudur, 1920 de Fransa ile ayni bar - daktan su içen İngiltere üç yıldanbe- ri Hitler Almanyası ile bir yeni dün- ya müvazenesine doğru gitmek tema yütünü gösteriyor. İtalya ise “yüzde yüz değişmiş ve Habsbürg haneda nın hem milzahiri hem de e) altın çalışan bir avukatı haline Ri 1914 « 1918 de eski müttefikini kadan vuran ve Habsburg ailesinin Macar ve Avusturya taşlarını kaybet mesine ve Avusturya - Macar birliği imparatorluğunun yıkılmasına — ve Habeburg imparatorluğu tabaasından birçoğunun, Macarların, Hırvatlar Romen, Çekoslovak ve Yugoslavya asaportu kullanmasına sebep olan İlya bugün Yugoslavyaya geçenle « rin de Römanya ile Çekoslovakyanm hisselerine düşenlerin de tekrar Ma caristana ve tekrar Avsturyaya dön- melerine taraftardır. Bu vaziyet karşısındaki Fransa ise tam bir kararsızlık içindedir. Fransa ne yapmalıdır? Arşidük Otto'nun A « vusturyaya hükümdar olmasını hoş görmek Fransız menfaatlerine uygun dur. Zira “Sar,, : aldıktan sonra Memel «e şarki Prusya üzerindeki ısrarları- Arşidük Otto-Şarl Fon Habsburg (Almanyanın Avusturyayı ilhak et- tnesinden çekindiği için Fransanın Avusturya tahtına çıkmasını istediği hâlde Avusturyaya Kral olduğu gün Macarların da kendi Kral ilân edip Avusturya « Macaristan impara- torluğunun tekrar dirilmesinden çe- için bir türlü hir karar vefe- mediği genç Prens) sefiri M murreisinin Yugosl uyanın Parisi kuvvetlendiren ve hattâ Belçikaya bağlanmış bir iki Alman kasabasının matemlerini tutmakta devam eden Al manya Ayusturyayı yutabilecek turya, Türkiye gibi, Bulgaris- veya ltaya gibi sl tan gibi, Helen ili ayrtığı üzel ili birlik de ury haliskan Almanlardır. Ana Alman va- tanımın Cenubu şarkisinde yaşayan birtakım Almanlar ki sırf bir başka hünedana yani Habsburglara bağlı ol dukları için ayrı bir siyasal hüviyet göntermişler ve Osmanlı Imparatör - luğu Viyanadan uzaklaştıkça Kavuk» lu paşaların tahliye ettikleri kaleleri ve memleketleri ala ala büyük bir im paratorluk kurabilmişlerdir. Binaen - aleyh imparatorluk parçalandıktan ve Habsburg hanedanı haklarından uzak laştırıldıktan sonra bu Avusturya si- asa alanında yapayalnız ve tehlikeler İçinde bunelarak vayayacığına büyük Almanyaya kaynaşmayı pekâlâ tercih edebilir, İşte Fransayı korkutan taraf: Zira Avusturya bir Alman vilâyeti olduğu gün Almanya Orta Avrupa- da istediği gibi at oynatabil Ve gene işte Italya ile Fransayı el ele verdiren nokta: Zira Orta Avrupayı ele geçiren bir Almanyanın ilk işi Triyesteye inmek olabilir. Bu tehlikeden kurtulmak için Ital- yanın bulduğu çare Habsbürgların tekrar Avusturya tahtına çıkmaları » dır. Büyük devletlerin tanıyacakları bir Avusturya Kralı Almanyanın A - vusturyayı iç edememesi için buluna- bilecek biricik çaredir. Fransa bunu doğru buluyor. Lâkin Fransa bu işte yalnız değildir. Onun Puriç ve selaret erkâm Fransız Cü- sarayında. Tuna ve Or'a Avrupa işlerinde küçü anlaşma devletlerini feda etmeler böyle bir teklifi kabul etmesi imkân- sızdır. Küçük Anlaşma devletlerinin, | yani Çekoslovakya, Yug Romanyanın ise böyle bir ha Gün kuvvetlerile karşı du: “Blcd” de toplanması ıştır. Zira bunlar; 1 — Otto Avusturya tahtına çıkar çıkmaz Macaristanın da derketÜt!o yu Macar kralı ilâncdtteğini ve böy İelikle kısa bir zaman içinde Avu turya - Macar imparstorluğunun ye- niden dirilmiş olacağın:, 2. — Ve böyle bir imparatorluk te- essüs edince Romanya, Çekoslovakya ve Yugoslavyaya bağlanmış blan eski Macar ve Hırvat vilâyetlerinin gene o anda eski istatükoyu aramağa baş- layacaklarını sanmaktadırlar, Fransız diplomasisi bu zor vaziyet ten kürtülmak çaresini Tmgiftereyi ken di tarafına çekmekte buldu. turya Habsburgları getirmeden Al - man tehlikesinden kurtulmayı temin edecekti. Italya, Ingiltere ve Fransa arasındaki Streza konferansının en mühim sebebi bu olduğu tahmin edil di. Lâkin Itajya, Habeş harbine baş- layınca bu mesele derhal nâzik bir kerteye girdi. İngiltere ile İtalyanm arası açıldı ve İngiltere Fransanın Or ta Avrupadaki arzusunu ancak Fran» #a, İtalyaya karşı cephe tutarsa yapa bileceğini söylemektedir. o Bugün Avrupayı bir harbe sürükle yebilecek bellibaşlı bir yanık kokusu da budur: Acaba Habiburg saltanatın vari si Otto eski payitahtlarına dönebile- cek midi Bu, Avus | Memel intihab: bitti, Açıkça Al- man taraftarı olan parti Memeldeki den 24 ünli kazandı. Litvanyalılar an- cak beş saylav çıkarabildiler, Acaba bu netice Memel'in Alman anavata - mına dönmesi için ileri atılmış bir a- dım gibi. kullanılacak mı? Yoksa iki milyon nüfuslu bir devlet koskoca Almanyanın “benimdir!. dediği bir şehri elinde tutmakta devam edebile- cek mi? Memel bugün Almanyada iktidar mevkiini elinde tutan nasyonal s0sya- Histlerin, “Sar, gibi, tekrar Alman idaresi altına geçirmek taahhüdüne girdikleri bir yerdir. Bugün Alman - ya propaganda Bakanlığını yapan doktor Göbels, Hitlerin hükümet ba- şına geçmesinden az evvel Angirif 2d İr gazetede aynen şu satırları yazmış olan bir muharrirdir: “Kendimizde kudretli bir devlet vasimı gördüğümüz gün Memeldeki tarmak için önümüze çıkacak ilk fır - sattan istifade edeceğiz, Litvanya Me meli Almanyaya berakmağa mecbur - dur,, O halde Almanya pusuya yatmış bir vaziyette bulunuyor demektir. A- caba böyle bir ekseriyeti kazandıktan sonra da bir saldırışta bulunmaması | suların daha fazla bulanmasını bekle İ diğine et edivar? Vabam muta İnn tam İrrsattır diye bu - günlerde Almanyanın apansız bir harekete geçmesini mi beklemeliyiz? Litvanyalıların tetikte durdukları İ görülüyor. Fakat Baltık kıyılarında bir harp havası doğuracak olan böyle bir hâdise karşısında öbür Baltık devletlerinin vaziyetleri ne olacaktır? Komşularına karşı birtakım taahhüt lere girişmiş olan Letonya ile Eş- tonya Almanyaya göğüs germek İs - tiyecekler mi? İzvestiya gazetesinin «on günler - de Baltık memleketlerini dolaşmış 0- lan bir mubarriri diyor ki: “Alman tehditleri burada herkesi sindirmiştir, Baltık devletleri ârasın- daki anlaşma daha birinci yıl dön imünde sarsılmışa benziyor. Bir taraf tan siyasal entrikalarına devam &den İ Almanya bir taraftan da gayet kur - nazca bir ekonomiğ sistem tatbik ede tek Baltık birliğini mânasızlaştırıyor. Gelelim Lehistana... Mareşal Pilsudeki'nin ölümünden bir iki yıl önce esrarengiz bir politika oyununa girmiş gibi bir hava uyan- dıran Lehistan, ulusal şefinin ölümünden sonra büsbütün nc düşün düğü anlaşılmaz bir muamma oldu. Pilsudski, Lehistan istiklâlinin kahra- manlarından sayılan birtakım miralay lsrı kullanarak bir Liberal - Demok. IV © Baltık Dex Debili küçük parlâmentonun 29 sandalyesin | Almanları sömürge esirliğinden kur - | LİN RAM a ratik cümuriyet gösterişi âlu lam bir diktatöra kurmuştu. Fakat bir sınıf diktatörlüğünden ziyade bir şah sın diktatörlüğü olan bu idareyi ken- disinden sonra gelenler devam ettire- mediler. Pilsudski'nin hayatında belir siz bir gölge halinde duran Cümurre- Mosiski bilhassa yeni intihaptan nra birdenbire hakiki bir devlet re- isi rolünü oynamağa başladı. Miralay lar buna cephe tutmak cihetine gide- mediler. Kabinede yapılan değişiklik, bilhassa Finans Bakanlığına asbaykan | sıfatı ile Cümurbaşkanının en yakm dostlarından birinin bir nevi rakıp olarak getirilmesi Polonya iç sı yasasında gürültüsüz bir kaynaşma içinde olduğunu gösterir. Acaba İtal- ya - Habeş harbi karşısında Teb) mn vaziyeti me olacaktırr EU Gil muhaliflerinin fikirletini neşreden Kuriyer Varşavski gazetesi bu soru- ya cevap vererek diyor ki: “Lehistanın menfaatleri Lebistanın Fransa ile İngiltereden ayrılmaması « nı icap ettirdiğini söyleyenler var, fa kat Lehistanın, açıkça İtalyaya taraf- tarlık gösterdiğini ve Italya hakkında harekete hazır bulunduğunu söyleyen ler de var. Diğer taraftan yarı resmi hükümet gazeteleri en ufak bir ihti- yata bile lüzum görmeden “Almanya, Macaristan, Italya ve Lehistan arasın MA İİ 7 GN Fransız Generalı Luvazo “- Kızıl OrduUçak Kızılordunun son manevrala - rında Fransız genel kurmayını temsil eden bir askeri hey'et te hazır bulunmuştu ki, başkanı ta nınmış Fransız Generallerinden “Loiseau « Luvazo,, idi. Bu Ge - neral Fransaya dönüşünde Pa - rs gazetecilerine Kızılordu ve Kızılordu manevralarmdan alı- nan neticeler hakkında uzunca bir mülâkat vermiştir. sil etmiş olan hey'etin başkanı Moskovaya dönüşünde Fransız ların ordularmı mükemmel su- rette motorlaştırdıklarını, fa - kat heniz böyle bir orduyu iste- nildiği kadar kudretle idare ede mediklerini yazmış ve bu yazı A| Fransada büyük bir alâka uyan- dırmıştı. Bunun için Fransiz as keri heyeti başkanının buna kar şılık olarak Kızılorduyu nasıl bulduğunu anlamak faydalıdır. General Luvazo demiştir ki; — Sovyetlerin yüksek ma - kamları, bana ve başkanlığını yaptığım hey” 'ete Kızilorduyu tetkik etmek için lâztmgelen bü tün kolaylıkları gösterdiler. Yi- ne Kizılordu başkomutanlığı da gayet dostane bi raçık yüreklilik le bu büyük orduda nasıl çalışıl Son Fransız manevralarında | | kızılordu genel kurmayını tem - Fransız Generalinin beğendiği Rus Ras tanklarından bir kol dığını, askerlerin ve subayların | nasıl yaşadıklarını anlamak im- kânını bize verdi. Ehemmiyet verdiğimiz bütün askeri mıntakaları bize gezdir - diler, sorduğumuz herşeyi en hurda teferrüatma kadar anlat - maktan çekinmediler. Büyük ko mutanlarla, Korgenerallerle ko- nuştuğumuz gibi sınır taburla - rındaki eratlar ve onbaşılarla da bol bol konuşabildik. Şimdi Kı. zılorduyu adamakıllı anlamış ve Kızılordunun icabında neler ya" pabileceğini öğrenmiş bulunuyo ruz. — İncelemelerinizden elde ettiğiniz en bellibaşlı sonucu bize söyliyebilir misiniz? — Size ancak şu kadar diyebi lirim ki, benim gördüğüm Kızı. lordu rüodern silâhlari bakımın- dan da mânevi knvveti bakımmn dan da çok yüksek kıymetli ve Ve Tanklariyie En Bü yük Ordudur! !,, Diyor kudretli bir ordudur. Bir kere, bu ordu yorulmak nedir bilmez Ben Kızılordudaki kolorduların beş gün durmadan yürüdükleri. nivebu yürüyüşlerde. vam ederken son derece yorucu süel hareketler de bu - Tunduklarını gördüm. Kızılordu ister gündüz olsun ister gece en çapraşık harp meselelerini mükemmel surette başarmakta- dır. Bu beş günlük yorgunluk - tan sonfa ancak dört beş saat istirahate çekilen ayni kolordu. ları Kiyefte yapılan büyük geçit resminde gördüm. Deniz banyo larından yeni dönmüş sporcular kadar dinç ve neşeli idiler. Böy le bir hareket kabiliyeti ancak iyi terbiye edilmiş, iyi / yediril miş ve mükemmel bir mânevi kuvvete ulaştırılmış ordularda bulunabilir. İşte Kızılordu bu - dur. Tekrar ediyorum: Bu ordu nun manevi kuvveti de, adale sağlamlığı da en büyük hayran lıklarımıza lâyiktir. teknik teçhizatını nasıl buldu - nuz? — Kızılordunun teçhizatı mo derndir ve en mükemmel derece ye ulaştırılmıştır. Size şunu söy liyeyim ki, bu ordunun bütün i Rusya Ve Almanya Lehistanın italya- Habeş harbin deki vaziyeti nedir ? Baltık birliği bozulmuşa benziyor. da bir ittifak yapıldığını veya yapıl * makta olduğunu yazıyorlar. Kabine de değişiklik yapılırken Miralay Bek'6 dokunan olmadı. Demek oluyor ki DIŞ işleri Bakanı Cemiyeti Akvamda Lit* vinof'a karşr' Hitlerci bir Alman va * tandaşı ağzı kullanarak söylediği söz” lerle Lehistanın talihini idare edenle* vin tercümanı olmuşt Lehistan? eskiden iki dostu vardı: Romanya ve Fransa, Haibuki Sovyetlere Romanya arâ- sında bir yakınlık olduğunu gördüğü şu günlerde Lehistanm bu iki i müttefiki ile arası bozulmuş gibi” Lehistanın haritasına şöyle bir göz atınca görüyoruz ki bizimle sınıf daş olan altı devletten yalnız biriyle dostluk gütmekteyiz ve bu dost Ak manyadır. Böyle bir dostun karşısın» da ise aklıselim sahibi Obir insanın ağzından şıkacak olan düz ancak şu olabili Biz düşmanlarımızla ancak baş ed8 İ bilecek bir vaziyette iken Allah bizi böyle dostlardan korusun! Görülüyor ki Doğu Afrikası, Misir ve Trablusgarp hudutları ile Akdeniz kıyıları ve orta Avrupa gibi Baltık kıyıları da endişeli dakikalar yaşa < maktadır. ———— > | silâhları son dört yıl içinde ya" pılmıştır. Yani yepyenidir. Bu yalnız Sovyet endüstrisinin bü » yüklüğünü ve neler yapabileceği ni göstermez, Kızılordunun bü yuk arp ordularına silâh bakı- mından İâ'k olduğunu anlatır. Garp ordularının birçoğu ya ta mamile ya kısmen eski model silâhlarla teçhiz edilmiş bulunu» yorlar. Faraza Kızılordu tank bakımından dünya orduları ara sında en başta yer tutmaktadır. Muhtelif boylardaki Sovyet tank Ptarı gerek sürat gerek manevra” bakımdan yel. gire A3, e a dar gördüğüm tankların hep « inden üstündürlerBunlarm çok küçükleri orta boyluları olduğu İ gibi bir kara kruvazörü denile « bilecek derecede büyük olanla « rıda vardır. Bu zenginliği Kızıl orduya çok büyük işlere girişebil mek imkânını vermektedir.Kızlı | ordunun tank zenginliğini Fran $ız ordusu için de temenni ede * rim. — Ya tayyarecilik? — Hayran olum. Gerek tek tayyare, gerek küçük filolar ve gerekse büyük kalabalıklar ha- Tinde Sovyet tayyarelerinin yap tıkları manevraları dikkatle sey, rettim. Kızılordunun hava kuv- veti bence eşsizdir. Doğrusunu söylemek lâzımgelirse tayyare Sovyetlerde başlıbaşına bir harp kudreti olmuştur. Kiyefde tay“ yarelerden paraşütle yere inen iklerin manevralarını gör * düm. Şimdiye kadar dünyanı Eği ordusu böyle bir teşebbü- ü başaramamıştır. Paraşütçü * Tük Sovyetlerde yalnız bir spor işi değildir. Paraşütçüler askeri bir kadro teşkil etmiş bulunuyor lar. Havadan inen bir bölük on dakika içinde düşmana cephe tu tabilmektedir. Şayanı hayret bir şeydir bu... Şayanı hayret! Sov“ yet Generallerinden Y. Yakir ba na paraşütçü bölüklerinin yal - nız gönüllülerden toplanmış ol * duklarnı söyledi ki, bü rin kıymetini gözümde bir kst daha artırdı. Oh, şüphesiz Ki. Fransız hey'eti ve bu hey'ette © ki tayyare sübayları Kiyef ma * nevralarından çok kıymetli der$ ler almış bulunmaktayız. — Kızılorduda gözünüze vu” ran en karakteristik taraf ne * residir? — Halkın ordusuna karşı © lan sevgisi. Sovyet halkı sübay” larına, komutanlarına ve Kızt * lordu eratlarına sonderece ge tur. Kızılordu ise büyük şefi neral Voroşilof'a pek bağl bala nuyor. Manevra esnasında gec” ğimiz, köyler, kasabalar ve şehir lerde bu iki esas gözümüze çar? İt. 18-10-935 ee — b kı id yı d bi le . veye oBismon

Bu sayıdan diğer sayfalar: