21 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

21 Eylül 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BÜYÜK Eviya AİT) AcıH Padişah aldığı akikatler Yazan : Ziya Şakir cevaptan sonra yıldırımla vurulmuşa dönmüştü en bir buçuk sene kadar 1 burada.. Ve, bu dar ağa- n alında, ayni sebep ve bahane kaymakamı, Mer- şehit edilmişti. ecanlarma kapılmaktan baş- bir etirmü, hiç bir günahı; hiç dl hiç bir husumeti olmı- yan o adam da.. yine burada ,yine bu meydanda, yine bu dar ağacmın sltında, ikinci olarak şahadet mer- tebesini ihraz etmişti. Zavallı Nus- ret... Nüsret Bey'in idamı, kâfi denece- usule getirmişti... Kıyafeti ile, tavırları ile, görüştüğü insanlar Üzerinde bıraktığı tesirler ile kendi- sine tam manasile (gran senyör) 1) dedirten ihtiyar aktör — De t Ferit Paşa bugün de tethiş ünü'çok iyi ifa etmişti... O gün İstanbul halkı derin bir dehşet ve nefret hissetmiş; hiç bir yerde iki üç arkadaş, başbaşa verememişti.. Pa- dişah V: ahdettin ile Damat Ferit Pa- şa da; derin bir rahat ve huzur için- de, sulh munhedesinin imza edildiği- ne dair, Hadi Paşadan ve yahut Ri za Tevfik Beyden, bir tebsir telgra- fı beklemişlerdi. Fakat... Bu telgraf gelmemişti. O gece; Padişah ve saray erkânı ile Damat Ferit Paşa, gece yarısına kadar bekledikleri bu telgrafm gel- memesi tzerine fena halde telâş et- mişlerdi. Ve bu teahhüre de, bir çok karışık mânalar vermişlerdi. Ertesi gün Cuma idi. Damat Ferit Paşa erkenden Rıza Tevfik Beye bir telgraf çekmiş; imza meselesinin ni- çin tehir edildiği hakkında, âcilen iza hat istemişti. Lâkin, (âcilen) bek- İenen bu cevap ta ertesi gün akşama adar teahhür etmiş; nik Rıza “Tevfik Beyden şu mealde mühim bir cevap gelmişti: CZ. Venizelos, işi karıştırdı. Dün, Core kendisini kabul etti. Ara- cereyan anlaşıl» Loit larında uzun bir mülâkat etti. Bu mülâkatın mevzüu madı. Fakat hususi nazaran, (Kuvayı Milliye) hali faa- iyette bulundukça, sulh imze edilmi| yecekmiş... Vaziyet bu şekilde devam | ederse, takip edeceğimiz hattı hare- ketin sür'atle işer (o buyurulması müsterhamdır, ferman) Bu cevap, Padişah üzerinde adete bir yıldırım tesiri husule getirmişti. Bir an evvel sulhü imza ederek taç ve tahtma sahip olmak için her zille- ti —ve hattâ; Şürayı Saltanatta, en yi bile— irtikâp eden Damat Ferit Paşa ya (beceriksizlik) isnat ederek, sev- gili veziri ve eniştesini, fens halde tekdir etmişti. Ertesi gün, Sadrazam Ferit Paşa Babâliye gelmemişti. Intişar eden haberlere göre, (zatı samii sadaret- penahi), soğuk algmlığndan muzta- Tipti. Ve hususi tabipleri de iki gün kadar, (sahilHanel asafilerinde, İsti- rr No. 8 — Benden çok yaşıyacaksın... Ben de sana, bunu söyliyecektim. * Iclâl, onun ne demek istediğini an- lıyamamıştı; gözlerini açarak bakı- yordu: yi söyliyecektin? — Ne kadar zamandır, anana git- medin... Bunu hatırlatmak, bana, düş mez amma; bak, rüyalarımada gir- miş... Ielâl, başını sallıyarak: — Merak ettim, bugün, gideceğim, dedi, Madam Zaruyi, ayağa kalkmıştı: — Hanımım, bugün gidersen, çok $yi edersin... İhtiyar kadındır. oda merak etmiştir. Hem hava değişir, hem onun gönlünü alırsın... Hemen kalk, giyin. Misafire filân bakarsan, yine haftalar geçer: bir yere gidemez s Yorganı üstünden atıp kalkan İc- Mile yaklaşmıştı — Bak, ben, ne diyeceğim? Şimdi istihbaratımıza | rahat buyurmalarrnı & ler) di. Halkın üzüntü ve sabırsızlığı, ar- tık son dereceye gelmişti. Beyazıt meydanmda salben idam edilen (Nusret Bey) in korkunç ölümünden hasıl olan ürküntü bile, çarçabuk te- iye eylemiş İ sesinde, muhtelif dedikodular selmişti. Aradan günler geçiyordu. Vaziyet. te, hiç bir tebeddül görülmüyordu... Paristen gelen haberler, Padişah ile Damat Ferit Paşayı tatmin et- miyordu. Onun için Sadrazamın ra - hatsızlığı da bir türlü geçmiyordu. Birdenbire bir havadis İşitilmiş; efkârı umumiyede büyük bir hayret husule gelmişti... Nihayet, Damat Ferit Paşa, sadaretten u halde?.. Bu sual, muhtelif muhit ve fellerde, muhtelif surette tefsirlere sebebiyet vermişti... Hüsnü niyetle İ düşünenler — Damat Ferit Paşa çekildi. Fa- kat her halde sulh şartlarında bazı tebeddüller oldu. Oh!.. Artık kurtu- Tuyoruz. © “1 Demişlerdi.. Fakat hakikati daha yakından görenler; bu kabine tebed- dülünün; gerek yerli ve gerek Avru- yük- ten başka bir şey olmadığını hisset - mişlerdi. Esasen bu kabine tebeddülü, zaru- ri ve mecburi idi. Çünkü, kabin dahil olan zatlardan (Operatör Ce İmil Paşa), (Reşit Bey) ile daha bir son sözlerini söylemişler; lesine şiddetle muhalefet . Hem Dahiliye Nezaretin- den » ve hem sulh murahhaslığından istifa eden Dahiliye Nazıri Reşit Be- yin istifanamesi de Paristen gelmi t. Gerek padişah ve gerek Damat Fe- ki sebebi; böyle bir kısmi İmzaya (muhalif olan kabineni mevoudiyeti- ne atfetmişler; imza meselesini bir Jan evvel bitirmek değişiklik yaparak, (âli heyet) in bir daha gözlerine girmek istemişlerdi. Padişah Vahdettin, tabiidir ki; ye- ni kabinenin teşkilini Damat Ferit Paşaya emretmişti. Rahatsızlığını bahane ederek daha hâlâ ortaya çı-)i kamıyan Damat Ferit Paşa; beşinci kabinesini şöylece teşkil eylemişti Sadrazam: Dama! Paşa (Harbiye ve Hariciy de vekâleten deruhde etmiştir.) Şeyhislim: Mustafa Sabri Efendi. Dahiliye Nazırı: Reşit Mümtaz Paşa Adliye kaen). Maliye Nazırr Bey (Vekil). Nafia Nazırı: Zeki Paşa rr: Rüştü Efendi (Ip Müsteşar” Nazif Ziraat ve Ticaret , Nazırı: Cemal| Bey Evkaf Nazmı: Ferik Hilmi Paşa, Ştırayı Devlet Reisi: Rıza Tevfik İBey. (Arkası var) Yarısı Mahmut YESAKI bazırlanır, gidersin... Soran olursa da, göğsümü gere gere; annesine (giti derim. Oraya gelip'seni rahatsız ede- mezler... En iyi budur... Anneciğine bir gün, iki gün, bir h kalırsın... Oradaki, evi, odayı bozma- dım! diyordun. Bir düşüneceğin de yok, demek... Daha ne İstersin?... An- neciğinin yanında, bir hafta, on gün, yan gel, otur... Hem başın dinlenir, hem de ben, burada apartıman arar, bulur, taşınırım... Senin huylarını, az çok öğrendim. Nasıl apartıman ist. yorsun? Biliyorum... Buranm kunbi- ratosu bitmiş değil ama, ben, kapıcı ile de, tellâlla da anlaşırım... Tellâl, Koço, değil mi? — Evet... Tiyatrodaki ve Dimonun kardeşi Koço... Madam Zaruyi, onu tanıyordu: — Iyi adamdır... Buraya bir kiracı bulur, kunturatoyu ciro ederiz. Sen de, yeni evine gelir, kurulursun... sirini kaybedivermişti. Şehrin her kö| stifa etmişti. mah-| ça pa efkârı umumiyesine bir görteris-| Tit Paşa, sulhün imza edilmemesinde- | için kabinede bir | 8' Nezaretlerini | TAN i Sağlık Öğütler! Nezleye kim'er tutulur? Sonbaharın zevki hoştur, diye gü- #öl günler beklerken, bu mevsim her| şeyden önce nezle mevsimi olacak gibi görünüyor. Elbette dikkat et- mişsinizdir: Her tarafta aksınıklar ğaldı, Şimdiki halde mendillerini ceplerinden çıkaranlar pek çok de -| gilse de, havaların (böyle ittiratsız gitmesi devam ederse onların da ço- alacağı şüphesizdir. Bündan dolayı, nezle daha gelip| yerleşmeden önce ondan korunmuya çalışmak lâzımdır. Korunmak İçin de insan kendisinde nezleye tutul - mak istidadı bulunup bulunmadığını anlamak iyi olur. Çünkü, büyük hastalıklar gibi, nezle de herkese gölmez. Her istiyen verem olmaz, her istiyen deli olmaz, dedikleri gi- bi. İnsan — şöyle birkaç gün evde kalıp rahat edebilmek için — nezle| olmak istese ve nezlelilerle burun! buruna yaşasa bile nezleye tutula - cağı muhakkak değildir. ye istidat veren şe burunda .boğazda polipler un kemiğinde az çok bir çarpıklık gelir. Bunu yabana atma- malıdır. Burun kemiğinde ufak bir çarpıklık göze görünmiyebilir de nez- le biribiri arkasma geldiği vakit onu mitehassıs bir hekim meydana Çi - karır. Polipler ve ufacık çarpıklık burnun bir tarafında tıkanıklık ya- par. Mikropların orada çoğalmasına ör... Bunun gibi, mikropların sma sebep olabilecek baska len, dişlerin çürük bulun - ması, boğazda bademelklerin büyük bazılarında, çokça sigara İmek bile nezlenin çabuk gelmesini Nezlenin yerleşmesine bahane o - lan sebeplerden daha, mide bozuk Tuğunu da unutmamalıdır. Mi inkıbazlılar nezleye çabuk tutul lar. Karaciğer şişkinliğinden gelen kan kirlenmeleri deri arası dönen kanm intizamını bozdukla - rmdan onlar da nezleyi çabuk geti- İrirler, Lüzumundan ziyade “sicak odada, | İ havasız yerlerde oturmanın nezleye | idat verdiğini bilirsiniz.. Ayak ü-| üneğ insanım çabucak nezle oldu-| unu da elbette unutmazsmız. Yazdan kalan ve sonbaharda da çıkarılması bir türlü istenilmiyen © çıplak kollu, açık enseli roplar şüj hesiz zarif şeyler olmakla böraber, sonbaharda; nezleye yol açmak in birer sebep olurlar. Hele ço - rapsız bacaklar, güneş banyosu © ve hava banyosu için pek elverişli ise- ler de, onlar da bu mevsimde çabuk! üşltürler ve hemen nezle getirirler. Ayni günde sabahleyin glineş var- ken sonradan yağmur yağması nez- İleye yol açan bir sebeptir. Çünkü İinsan sabahleyin hafif elbiseyle çi- kar, yağmurda ıslanır, sonra elbise değiştirmeği fhmal eder. Islak elbise de nezleyi hemen getiriverir. Vücudu az çok zayıf düşüren, mikroplara karşı mukavemetini &- zaltan her şey nezlenin gelmesini kolaylastırır. Onun içindir ki böyle mevsimlerde nezleye tutulanlar çok| olur, , LOKMAN HEKİM | İline Kasle yor veri sebebi, hem öğretme vakit geçirtmektir. Ü İsim, bu cinsteri iki büyük film göre- etmektedir. ceği şahsiyetin o kadar içine girmiş - diği resim san'atında oldukça muvaf- İfak olmaya başlamıştır. Rembrandt ve Beethoven Fransızların ve; İngiliz- lerin iki büyük facia artisti bu iki büyük san'atkârın hayatını canlandırnıyorlar stte: Harry Basır, altta: Charles Laughton “Rambrandt” rorlünde e Sinema, BÖN soma besi or. Bununda hem de hoş Meselâ, bu mev- ceğiz. Bunlardan birisini Ingiliz ar- tisti Charlâs Laughton oynamakta dir ve bu yüksek san'atkârı meşhur ressam Rembradt'ın hayatını temsil İngiltere stüdyolarında yapılan bu film için Ch. Laughton u- zun tetkiklerde bulunmuş, temsil ede- tir ki, söylediklerine göre, bilmediği halde, ve oynarken sırf hakiki his- sini vermek için hareketlerini öğren- Hattâ, Ch. Lâugbton'ün Rembrandt'ı çevirirken boyadığı tablolar, şimdi. yüksek tç- retle ve san'at kiymetinden Ziyade bir hatıra olarak satılmakta imiz. İkinci filmi Fransızların Emil Yan- nigs'i denilen Harry Baur oynamak. tadır ve büylik bestekâr Beetho- Kin yüzünden bir cinayet Katil cinayetten sonra kahvede muhabbete dalmış Bürsü (Hususi) — Buraya bağlı Çağlayan köyünde bir cinayet olmus. tur. Köyde Al oğlu Bayramla kom- şüsu Kara İhrahim aralarında öteden beri geçimsizlik olduğu gibi Tbrahimin evinden htrsızlık yapıp bil muhakeme dört ay hâpse. mahküm edilmiş ve cezasmı da çekmiş buhi maktadır. Bayram bu yüzden İb- rahime kinlenmiş ve onu öldürmek çin fırsat o arayormuş. Bayramın bir tabanca edindiğini haber alan Ka- ra İbrahim: komşusundan bir Alman mavzeri tedarik ederek gece tarlası na gidecek olan Bayramı dere içinde beklemiştir. Bayram, elinde bir ka- radağ tabancası olduğu halde dere - nin kenarmdan" geçerek o tarlasına gitmekte iken Kara İbrehim mavzer. Je göğsünü nisarlayıp ateş etmiş Bayram derlial ölmüştür. “Suçlu İb- rahim vak'ayı müteakip köy kahve. sine gelerek ahali arasında muhab- bete koyulmuş ve soğuk kanlılığını| muhafaza etmiştir. Fakat katil bi - yakalanmış, suçunu itiraf İzmirde yağmu- run zararları Üzüm stoku onbin ton eksildi İzmir (Hususi) — Son yağmurlar. dan üzüm rekoltesinin gördüğü zarar kat? olarak on bin ton tespit edilmiş. ti Üzüm rekoltesi 62 bin tondu. suretle 52 bin tona düşmüştür. Evvelce düşük fiyatlarla ai | nda taahlilitlere | girişmis| racat ğe ba-| Bu müşlerdir. Son yağmurlardan sonra üzüm fi- yatlarmda beher numarada 34 ku. viiaalin eiirtilmietii venin bir aşkımı tasvir etmektedir. | Filmi çevirirken Harry Baur, daha| rolüne başlamadan evvel, kudretli bir piyanistin çaldığı Beethoven'in par» çalarını dinlemekte, yavaş yavaş, bu muhteşem musiki sayesinde, yarata - cağı şahsiyetin ruhunu temessül et - mektedir. Bir gün, bir ölüm buhranı sahne. si geçirirken, rejisör, Harry Baur'un nekadar kudretli bir can çekişmesini temsil ettiğini görmüş ve demiş ki: — Hayret! Herhalde bu kudreti, mühtelif filmlerde ölüm sahneleri oy- Nekadar naya oynaya elde ettiniz. “hakiki” oynuyorsunuz. Harry Bar acı acı gülmüş ve ce- vap vermiş: — Evet, hakiki oynuyorum. Fakat kimbilir, sahiden öleceğim gün acaba ayni oyumu oynayabilecek miyim? fa. Bunu söyledikten sonra, duruver- | mişti: — Bir şey söyliyeceğim amma, gü- cüne gider, diye korkuyorum. Iclâl, yaşlı kadma yaklaştı :elini, onün omzuna koydu; uzaklara bakı- yormuş gibi gözlerini kıstı; gülmek istedi, gülemedi; içini çekti ve dudak- ları arasından, ancak işitilir bir ses- le: — Ne söyliyeceğini biliyorum, de- di. Gözlerini ağır ağır açtı, Madam Zaruyinin, ışıkları sönmüş gözlerine uzun uzun baktı: — Ne söyliyeceğini biliyoru Hiçbir şeye ses çıkarmıyan; iyi, hat- tâ lüzumundan fazla iyi olan bir a- nam; ayni zamanda bakılmaya muh- taç bir ihtiyar anam varken; kurulu düzen bir evim dururken, neden böy- le tek başrma apartıman tutuyorum! Değil mi?. Yaşlı kadm, cevap vermedi, yut - kudu, gözlerini kapadı. Telâl, elini, onün omzundan çekti, gülümsedi: — Evimde, ne eksiğim vardı?. Neye sıkılıyordum,... Başıma bir alay serseriyi toplayıp, uykusuz kalmak, harap olmak, neye, niçin? Madam Zaruyi, gözlerini açmıştı: — Ben, ne diyeyim? Kendin söylü- yorsun. Ielâl, sessiz sessiz gülüyordu: — Evet, Madamcığım, kendim söy- lüyorum. Yaptığımı bilmiyorum. San- ma! Yaşlı kadm, geri çekilerek başını silkti: — Yok Estağfurullah, Hanımım' Ielâl, küçük, yumuşak elile, onun buruşuk çenesini okşadı: — Bana, böyle bir şey söyledin, demiyorum, Madamcığım... Beni gö- renler, son zamanlardaki yaşayışımı bilenler, duyanlar, böyle derler, böyle | düşünürler, diyorum. Yaşlı kadın, bu, söze hak vermişti: — Min ağzı, torba değil ki büze- sin... Herkes, herkes için, neler söy- ler. Her lâfa da kulak asılmaz. Kigi ne söylerse, kendi cibilliyetini ortaya koyar. Onun böyle sıkıya, telâşa girmesi- he, Telâl güldü; elini, tekrar ihtiyar kadının omzuna koydu: — Bırak söylesinler, Madamcığım.. Haksız söylenen varsa, haklıları da İmu Ne yaptığını bilmiyor, çıldırmış, deli, de derler; havalanmış, baştan çıkmış da, derler... Bunların doğrusu da va yanlışı da... Peki, sorarım, sana! Ko- casız, genç bir kadının, anası, evi varken, tek başına yaşaması, doğru Tek başına, kira apartımanlar- da sürünmesi, akıllı işi mi? Huyunu, soyunu bilmediği, birtakım adamlar: la düşüp kalkamaı, gece yarılarma Kadar; hattâ gece yarılarmdan sonra, sabahlara kadar, barlarda, gazino - larda, şurada burada sürtmesi, hoş görülür bir şey midir?.. Söyle, cevap ver, Madam Zaruyi; cevap vermiyor; biraz evvel: — Ben, e diyeyim? kendin söy- lüyorsun. Dediği gibi gözlerini açmış bakı- yordu. lelâl, hayretinden gecelik gömle ğini çıkarıp attı; hemen giyinecek - ti; birden durdu: — Ben, banyoya girsem, fena ol- mıyacak! Madam Zaruyi, tesdik etti: — Çok iyi olur.. Vücudünde dinlenir... Ben, banyoyu hazırlarım.. yok mu ?'Hem yalan mı? Yanlış mı?.! Banyodan sonra da bir alâ... rin hem tecavüzi, hem lar; tarafndan türkçe eserler; Safiyeni 21-9- Tahtelbahir si Yeni bir icat ile kat kat kuvvetlendi Almanyada tahtelbahirlerin muba rebe kabiliyetlerini artıran ve deniz İ üstünde olduğu gibi denizaltmda aza mi kolaylıkla idare olunmalarını te- min eden yeni bir motör icat edil » miştir. Motör havagazile işlemek dir. İngilterenin deniz müteh. rna göre bu yeni İcat tahtilbahirle- tedafll kuv- Ba .İvetini kat kat artıracaktı Almanyanın halihazırda 36 tşh « telbahiri vardir. Bunların tepsi de yen! icat ile teçhiz edilmişlerdir. Sahil müdafaası ile deni Him ve terbiyesi için kullanılan küçük tâhtelbahirlerde gaz motörlerile teç hiz edilmiş bulunuyor: in ta- Yeni icat sayesinde tahtelbahirler eskisi kadar ağır olr nelerden daha çok istifade edilecek, #u Üzerinde ve su altında syni maki- neler çalışacaktır. Bundan başka, yeni cihazler sa « yesinde tahtelbahirler, su altında da ba uzun bir zaman kalabilmekte ve bir kazaya uğradığı takdirde kurtu« luş imkânları daha fazla çoğalmış bu lünmaktadır. Yeni icat, tahtelbahirle rin süratini de artırmış ve bunun İ“ çin pervaneleri takviyeye lüzum b- İ rakmamıştar. witörle müdafaa meseleler cıkart- ıslar bu meselelerin halli ile meşgul oluyorlar. Tabtelbahirlerin bu yeni teçhizi, tahtelbahiro karşı nâmma ortayı yor ve müteha EE Bugünkü program İstanbal Oğle neşriyatı — Saat: - 1230 — 1250: 12,50 — 13,05: Ha- vadis; 13,08 — 13,25: Pifkin hafif müzik, Akşar ge eiyatı me Saat; 18,30 — 19,303 Demirci tarafmdan: Mili dans- 20,00 — 2030; Türk Masiki Heyeti 20,30 — 2100: ştirakile türkçe eserler ve halk şarkıları; 21,00 — 2130: Plâkla sololarş 21,30 — 22.30: Stüdyo orkestrası. 1—R. Wagner, hengrin. —İ Lanner, Die Sehönbrünner, ser, — Borodin, Serenade Vorspiel zur Oper Lo- Wale slave ans suite 'Gioconda” o Tanz der $ — Gervasiç, En revant, Esguisse. 6 —Ocki — Albi, Apres une petite Ca- wserie, 1 Oflenbechw Hotlmanns gen, (Parçalar). 8—). Brahms 2. Danse bongroise Ni b. Wiegenlied, 2230”— 23/00: Ağını haberleri Erzanlur- Hafif yemekler — Kuzu pirzolası, tereyağlı çalıfasulyesi, vişne peltesi. Ağır yemekler — Şiş kebabı yo- ğurtlu, patlıcan İmambayıldı, çiko- Yaşlı. kadın, memişti; güldü: — Bir alâ, yatarsm, diyecektim ama... Sokağı gideceğinizi unuttum.. Banyodan sonra ne yaparsın? İdlâl de güldü: — Giyinir, giderim. — Yok, hanımım... Rüzgür da, çok fena esiyor. ni üşütürsün, diye korkarım. İclâl, bu korkuya aldırmıyordu. — Ehemmiyeti yok... Bir taksiye atlar, gidiveririm. Madam Zaruyi, uysal bir oaş eğiş” le: — Peki! Dedi. Kapıdan çıkıyordu, seslendiğini duyarak döndü. — Madam, madam, vaz geçtim. Madam zaruyi, şaşırmıştı: — Yine neden vazgeçtin ? Gitmek ten mi, banyoya girmekten mi? İclâl, kahkaha ile gülüyordu: — Banyoya girmekten vaz zeç * tim... Banyoya gireceğim, kurulac*| ğım, saçlarımı düzelteceğim, uzuf! iş... Zaten vakit te geç, akşam ole cak... Annemin yanma, erkence git meliyim... Hava soğuk.« Kendi- İclâlin Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: