16 Mart 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

16 Mart 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SS 16.3.057 TAN KUMANDAN ANLA ARIN HATIRALĞARILR General Halil Anlatıyor: ekli General Halil'in, bü- hk) Yük harbe ait'çok heyecan. kahramanlık menkibeleriyle do- hatıratı bugün bitiyor, General İlin hatıralarının son kısımla» da şöyle veriyoruz ylektabumuz sonunu nazikâne ki, <2 cümle ile bitirerek, İngi - Generaline gönderdim. İl bu mektubu a - kan, nca, artık, muhasaradan rtulabilmek midi kalmadığını #örerek bir gece içinde kaledeki a top ve tüfekleri tahrip et- General, böyle silâhsiz bir ordu » Kütülemmare gibi bir yerde, apların ani bir hücumuna maruz kalabilirdi, ben bunu. diiştinerek, Zerek kendini ve gerek maiyetin- ki İngiliz askerlerini muhafaza pek üzere tertibat aldırdım ve U maksatla alay kumandanı Naz Beyi (Şimdk Mit Müdafaa Pilişteşarı General Nazmi) kale - YE Eönderdim. * Esir ingiliz askerlerini, kale dı- #mda kurulan bir ordugühta top- attırdık. Bütün Küt mahsurları (14000) neferden ibaret bir kuv- İ, Tavnshendin maiyetinde, itbeler taşıyan dört Ge Meral daha esir etmiştik. Esir İn- Biliz neferleri arasında (2000) ki- * bizim hastanelerimizin alamı- LL o . i : General Tavnshend bana kılıcını uzattığı zaman nezaketle red- dettim ve: Vazifesini gö- ren silâh, sahibine ait- tir. Bunları taşımıya $ mezunsunuz” dedim. “araakeeeeaaameeaskne ..erepekkemeameemamamee yacağı derecede ağır hasta İdiler. General, bu 2000 ağır hastayı me leketlerine göndermekliğim içi benden müsaade iste Bir şartla razı oldum: Memle - ketlerine dönecek olanı hasta ve malül 2000 İngiliz esirine muka- bil, öztürk alaylarından, her na- sılsa İngilizlerin eline esir düş - müş (2000) sağlam Türk askeri - nin bize verilmesini istedim H arbin İlk zamanlarda, 1 rak cephesinde çarpışan Osmancık itfaiye taburlarından © sir olmuş öztürk meferlerimiz var. da. Bunları ve her ne suretle olur- sa olsun esir edilmiş halis Türk ne ferlerini anavatana iade edip hs- yatlarını kurtarmak gayesile yap- tığım bü teklif, General Tavns - hend tarafından kabul edildi. 2000 hasta ve malül İngiliz askeri, mu- olile gekildiler. Artik General Tavnshendin teslim alın- masına Sıra gelmişti. Kendisini, ka ledeki evinde ziyaret ettim. Beni ayakta karşıladı. Heyecan İçinde bulunduğunu söylemiye lüzum yok Beni görünce, ük işi, belindeki kı- Ncı e, yanında taşıdığı iki rovel, , çıkarıp vermek oldu. Nezaketle reddettim: — Vazifesini gören silâh, sahi. r! Bunları taşımiya me- Dedim . Hararetle teşekkür etti Kendisi. ört Generali, emirlerine verdiğir mobille Bağdada gönderdim. General, Bağdatta çok kalma - dı, Esaretini İstanbulda geçirmek için gösterdiği arzu üzerine, ya - Dına bir pasa katarak kendisini müreffehen İstanbula gönderdim. arpten sonra Bekirağa bö- lüğüne gönderilen General Halil, kurtu" aca milli savaşa koş- muştur, Kendisi diyor ki: “.- Büyük Onder Atatürkün, o zaman için tevcih ve tensip ettikle. rin gayenin teminine matuf hizmetlerin ifası için Şarka git - tim, Kafkasya ve Rusyada çalış - tıktan sonra, aldığım emir üzeri- ne memleketime döndüm.,; BEİ 759 Liralık Yeni Büyük Müsabakamız Bu resim hangi darbımesele aittir? &O same e Resim Numarası —6— göreceksiniz “ve bu re SİZ darrmslik taeden çin derbi bun şamarasını o günkü kuponun (darbımessl numarası numarası) hanesi- İğ yamur. X kuponları ayrıca resim dı m ar müsabakaları apfların muteber olmadığımı ve yeniden f. * muvafık olacağını hatırlatırız.) erilmiş eski için gönd. öderim TR KUPON Numaralı resmin ait olduğu darbımesel No. LİE İ em ee | darbımesej 1 — Aç tavuk kendini arpa asıbarında sanır. ? — Ak aiçe kara çün içindir, 5 — Anlıyana sivrisinek saz, anlamıyana davul durna ax 4 — Au alan Usküdarı geçti $ — Balık baştan kokar $ — Bal tutan parmak yalar, 7 — Bedava sirke baldan tatlıdır. 8 — Beş parmak bu olmaz. 9 — Bir bite ot deveye Bendek atlatır 10 — Bülbülün çektiği dili pelâsidir — Dalmayını dilmiyen ordek başını burakıp kıçından dalar Damdan düşen halden bilir. Davnlun sesi uzaktan boş gelir. Demu tavında gerek Denize düşen yılana sarllır. soyliyeni dokuz köoyder ENİ Gülme komşuna geli bağını. Gülünü seven dikenin de sever. Hamama giren terler. He horoz kendi çöplüğünde öter Her gün papaş pilâv yemez. Her koyun kendi bacağından asıl Horoz ölür Goplükte kalır Horoz çok olan yerde sabab ge olur. İt ürür, kervan yürür. İtle dalaşmadan, çalıyı dolaşmak evlâdır Kel baş şimşir tarak. Kani düşen ağlamaz. sirke kabına zarar, Ki yan bulunmayın yerde keciye Abdürrahman Çelebi derler. attaçıtırı! Mum dibine eşik vermez. Ölke ile kalkan zararla oturur. Parayı veren düdüğü çalar, Perşembenin gelişi çarşambadan Sel gider, kum kalır. Serceve cubuk betedir Su testisi su yolunda ku Taş yerinde ağırdır. Tencere yuvarlanmış, kapağım bul muş Testiyi kıran da bir. sa getiren da. Tilkinin dönüp dolaşıp gideceği ye kürkçü dükkânıdir. Ummadık taş baş yarar, Ürümesini bilmiyen ir sürüye karı Eamünü ye de bağı sorma. Ürüm ürüme baka baka kararır. Yalancmın mumu yatsıya kada yanar. Yapı tam yapıdan kalmaz. Yavaş atın tekmesi pek olur, Yörük at yemini arttırır. Zenrinin parası züğürdün çenesini yorar. 60 — Züğürt olup düşünmekten, «yuz alez kaşmmak evlidir. mez. Atatürkü dinlerken Gerilla Hakkında # kinci Abdülhamit devri.. tanbulda, Harp eğme sinda bir zabit.. Henüz yirmi ya- şında, Onun hususiyetlerinden biri: O, kendisinde bir takım mâna ve ma- hiyetini henüz anlıyamadığı d guların çarpıştığını hissediyor, fa- kat bunlara ne müsbet ve ne men- fi bir türlü mâna veremiyor. O, küskündür. O, kederlidir. O, ruhundan gelen anlaşılmaz bir mâna ile Aâsidir. Fakat kime kar- şı? Ve ne İçin? Bunu, oda bil | Bir gün Ona, yakın arkadaşla. rından biri: — Sen, diyor, kalk borusunda bir türlü uyanmıyorsun, dahiliye zabiti karyolanı sarsmadıkça, kalk- miyorsün. O, cevap veriyor — Hakkın vaj — Anlıyamadım; ben sana bu anlaşılmaz hayatmım sebebini 8o0- ruyorum, sen bana: Hakkın var, di- yorsun. Ben sana karşı haklı olup olmadığım yolunda bir iddiaya gi- rişmedim ki... Sendeki derin uyku- nun sebebi nedir, bunu söyler mi- sin? Genç zabite böyle hitap tap eden yalnız bu arkad di; onun bu bali gitgide kadaşlarının da dikkatini celbet- miş, bütün arkadaşları ondan bu- nu sormuşlardı. Bu hücum o de- receyi bulmuştu ki artık o, bunla- ra cevap vermek, bu müttefikin or- 'dusunu teskin etmek mecburiyetin- de kalmıştı. Cevap gu idi: — Arkadaşlar, yatâğa girdikten sonra ben sizler gibi sakin uyuya- mıyorum; sabahlara kadar gözüm açıktır; nihayet tam dalacağım za- man: “Kalk” borusu çalınıyor, onu da bittabi işldemiyorum, sağ bir sopa tutan bir adamın ka; mi sarsmasiyle uyanır gibi oluyo- rum, uyandırılıyorum. O zaman keyfim yerinde değildir, kafam ve vilcudum yorgundur. Dersanede bu- luştuğumuz arkadaşlar benden da- ha çok zinde, benden daha çok şen- dirler. sker üniformalı bir hoca dersaneye giriyor, ders baş- hyor, bu hoca şöyle diyor: — Efendiler, harp, muharebe, artık bunlar sizce malüm şeyler- dir. Fakat Gerilla nedir biliyor mu- sunuz? İşte en müşkülü budur, Ge- rilla kolay bir askeri hareket de ğildir, Gerillayı bastırmak ta, onu yapmak kadar güç bir harekettir. Bu hoca, tabye muallimi Trab- zonlu Bay Nuri.. Türk ordusuna er- kânıharp yetiştiren akademide se- nelerdenberi hocalık eden bü Bay Nuri öentilmen, cesur bir taktisi- yen, bir stratej olarak tanınmıştı. Herkes gibi, o genç zabit te, bu ho- caya hürmette kusur etmiyordu. Tabye hocasınnı Gerilla hakkın- daki sözleri, onun kafasında yerleş- mişti: Bunu öğrenmek istiyordu. Bir gün hocasından rica ediyor: Bu verdiğiniz dersi Türkiyenin mu- ayyen bir noktasında olmuş gibi İ- zalı eder ve bu dediğiniz tedbirle- rin orada nasıl tatbik olunacağını lütfen anlatır mismiz? Bu rica o kadar nezaketle ve ho- canm tabiatine © kadar uygun bir hassasiyetle yapılmıştı ki Bay Nu- ri, ertesi derste sınıfa gelince, elli küsur talebeden mürekkep olan mevcuda şu meseleyi veriyor: — Efendiler, Osmanlı imparator- Tuğunun devlet merkezi Istanbul dur, Hükümet Istanbuldadır. Meç- hul sebeplerden dolayı Boğaziçinin şark sahilinden Izmit ve onun şi- mealinde Karadenize çekilen takri- bi bir hat dahilinde bulunan mm- takadaki Türkler, payitahta isyan etmişler ve Gerilla'ya başlamışlar- dır, 1 — Bu küçük mmtaka halkı, bu isyanı niçin yapabilir, nasıl yaps- bilir, nasıl idame edebilir? 2 — Os. . aki Hatıra Türk Tarih Kurumu Belleteninin sayısı çıkmıştır. Bu sayıdan Türk Tarih Kurumu Asbaşkanı Bn. hakkında iki hâtıra başlıklı güzel bir ya- j zısını aynen alıyoruz. Atatürk Erkâniharp yüzbaşısı iken manlı imparatorluğu devleti, bütün hükümet ve ordusu ile bu isyanı nasil besiirebi” ? Vazife: 1 ve2 numaralarda gösterilen vaziyetin halli, nocanin yüzü gülüyordu; çünkü talebesine ekstra bir taktik mesele- si vermişti, Halbuki bütün talebe- nin yüzü çatıktı; bu çetin ve nazik vazifeyi nasıl halledeceklerini dü- şünüyorlardı. Onların içinde yalnız bir kişi, sa- bahları kâlk borusu ile bir türlü u- yanamıyan zabit, İşte o, aradığma kavuşmuş bir âşık gibi, çok mem- nun görünüyordu; çünkü o zaten kendisinin tahriki üzerine tabye hocası tarafından ortaya atılan me- seleyi halletmek için uğraşmış bu- hunuyordu. Hoca gittikten sonra sınıfta bir münakaşa başlıyor: Sanki buna ne Tüzum vardı? Durup dururken bu işi niçin kurcalamıştı? Bu sitemler hep o genç zabite karşı yapılıyor- du. u tarihten on yedi yıl sonra, 1919 Mayısının 14 üncü gü- nü akşamı, Istanbulda Vahideddi- nin Sadrizamı Damat Feridin Ni- şantaşmdaki konağında, bir akşam yemeği. Buraya iki kişi davetli- dir: Bunlardan biri, Mustafa Ke- maldir. Ondan dinliyoruz: Muayyen saatte Sadrâzamm ya- nmda bulunuyordum. Benden baş- ka henüz kimse yoktu. Birkaç cüm- lelik bir konuşmadan sonra, uzun- €s bir süküt başladı. Bu sırada, ben, Vahideddinin sadrâzanımı tet- kik ediyordum. Bir srslık saatine baktı: — Acaba nerede kaldı? dedi. — Birine mi intizar buyurulu- yor, dedim. — Evet, Cevat Paşa Hazretleri geleceklerdi... Ikinci davetli de buydu. Gene #ü- küt başlıyor. Birkaç dakika sonra Cevat Pasa geliyor. Sadrâzam, iki davetlisi ile birlikte yemek salonu- Da geçiyor... Sofrada bu üç kişinin üçü de ön- lerine bakıyorlar, Acaba ne düşü- nüyorlardı? Yeni tarihin inkişaf et- tirdiği hakikatlere gi Damat Ferit Paşa, dün; kiyeyi, Türk milletini asla tanıma. mış... Fakat efendisi Sultan tara- fından, yüksek Türk camiasmı İ- Âfet'in Gerilla dare için kendisine verilen vazife» nin ağırlığı altımda, duygusuz. Işi» tilen 8es yalnız çatallar ve biçak» lar değiştikçe, hizmet edenlerin be- ceriksizliği yüzünden hâsıl olan gü- rültü... Yemek bitiyor... rtasında genişçe bir masa bulunan dar bir odaya ge iyorlar. Henüz ayakta duruken, Sadrâzam diyor: —Bir harita getirtsek te, mü- fettiş paşa onun üzerinde bana iza hat verse... Masanın üzeri- ne bir harita açi- yor. Anlaşılıyor ki Sadrâzam, ha- ritlayı daha evvel hazırlatmış. Kie- pertin atlası; içinden Anadolu paf- tasi bulunuyor. Damat Feritle Mus- tafa Kemal haritanm başında kar- $ı karşıya, Cevat Paşa da Mustafa Kemal'in yanmda!... Mustafa Kemal, soruyor. — Ne noktai nazardan izahat ta- lep ediliyor? — Meselâ, diyor, Samsun havali- sinde ne yapacaksınız? Samsun havalisinde yapılması i8- tenen iş, o havali Türklerinin baş- ladığı Gerilis'yı bastırmaktı. ustafa Kemal anlatıyor: Bu sorguya doğru cevap Ver. mek benim için güçtü, bunu itiraf ederim. Fakat hiç tereddüt etme» den şu kelimeler ağzımdan dökü dü! — Efendi dedim, Ingiliz ra- porlarında, meselenin biraz müba- lâğa olunduğuna hükmediyorum. Fakat ne de olsa, yerinde yapılacak tetkiklerden sonra, icap eden en iyi tedbirler bulunabilir, Merak buyur. mayınız, Bu sözlerden sonra, Mustafa Ke al, Cevat Paganm gözlerine ba- kıyor. Ayni zamanda Sadrâzam da, gözlerini Generale çevirmiş buhü- nuyor. Ona: — Ne dersiniz? diyor. Cevat Paşa, çok tabii bir tavır ve lisanla: - Öyledir efendim, diyor, böyle işler mahallinde hallolunur. Şimdi- den kat'i ne söylenebilir? Hiç memnuniyet göstermiyen Sadrâzamın kafasmda daha büyük bir endişeyi bellemek suali, sen- ki İfade olunabilmek için şekil a- rıyordu. Birden, oldukça heyecan- lı bir seda ile, soruyor: — Pek âlâ, siz bana harita üze- rinde kumandanızın amil olduğu mıntakayı gösterir misiniz? ustafa Kemal, Sadrazamm vesveseye düştüğü noktayı derhal keşfetmişti. Cevap veriyor: — Efendim, henüz ben de pek iyi bilmiyorum. Belki takriben... (Kie- pert haritası üzerine elini koyarak) ihtimal şu kadar bir parça... Diyerek bazı vilâyetleri eliyle tahdit ediyor. Bu defa, daha mâna- lı bir tarzda, Cevat Paşaya baki- yor. O da, Sadrâzamın vehmini an- lamıştı. Mustafa Kemal, elini ha- ritadan kaldırırken Cevat Paşa ilâ- ve ediyo! — Efendim, mıntakanm ehem- miyeti yoktur. Paşa, bittabi o mm- takadaki kuvvete kumanda edecek» £ kaldı ki... birinci Damat Feride ken vaziyetin hiç te ehemmiyeti haiz olmadığmı ima etmek ister bir tavırla, haritanm bulunduğu masadan uzaklaşır gibi oluyor. Mustafa Kemal; içinden Cevat Pa» gaya teşekkür ediyor. Generalin bu sözleri, Sadrâzamı tatmin etmiş görünüyordu. Her biri, birer koltu- ğa çekiliyor. f Sadrâzam, Mustafa Kemale soru yor: — Ne vakıt hareket edeceksiniz? — Ne vakit emir buyurulursa... Ben harekete hazırım. — Zatı Şahaneyi "ziyaret ettiniz mi? (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: