27 Nisan 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

27 Nisan 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

vE Zİ ME m Bİ sl e Mili Savaştan, bir hatıra: DENİZCİLERLE Düşman tarafından tahrip edilen bir İren hattı köylü kadınlar tarafından tamir ediliyor ANADOLUYA SİLAH KAÇIRIRKEN Şe deniz Binbaşısı Ziya a çe eri hatıralarına şöyle iğ iç im De Söylerse söylesin, vi eçmiye karar ver- m rüm üç gün sonra, pr &. Ve bana teslim edilecek- suz) deki 2 çimi ederim! Karşıp Bana bilir 3, yerden göğe kadar i- an Nis ez YP Yumuşamığlı: i Sana kefil ölsün. Be ise başlıyalım! beyin kim olduğunu öğre- ir bodruma soktu, a meyhane senelerce lstan- bucağını dolaşsana, bu bir esini daha bula. öi z ne kadar » hepsi bu Ka- hanede toplanırlardı. A. tE Yeri olaza emek İçin top- Yİ semi Karanlık Meyha- Pirta ; ekin İçerisi eg gı Berke, Bir e Bp #rup toplanmıştı. dan alçak rakı içiliyor, bir yan. 8 kı Nasip Yabancı görün esl Yİ aradığımızı söyliyerek Uğu masaya doğru yü- Tin Ndigeçi *Y. meyhanedekile- a mi yatıştırmak için, ka- iii dönerek; beni gös- MET Ye cevap vererek: dedim, ben daha faal Başımıza Neler Geldi YAZAN: Salâhattin GÜNGÖR Jarımdan başka bir zatıda kefil gösterebilirim. Beni herkesten iyi tanıdığınız için size geldim! Nasi- hate değil, yardıma ihtiyacım var! unun üzerine, Nazif bey; Os- man Nuriye'tiğdi bir ta- vırla: — Oyleyse, dedi, ben kendisine yerden göğe kadar eminim, Ziya Kaptan bize büyük yardımları do. kunacak bir arkadaştır! Haydi, AJ lah yardımcınız olsun! Beraberce çalışın! Sonra, bana dönerek ilâve etti: — Gemiciden, motörcüden, kim. lere ihtiyacım varsa, söyle, hemen tedarik edelim. Elimin altında hep. si var! Aramızda geçen bu konuşmadan üç gün sonra, motörümün son pro- vasmı yaptım. Şiradi Standard kum panyasmda çalışan Fundr Yanma motörcü olarak aldım. Emin ismin. de Rizeli bir çocuk' Osm” Asım, tayfamı tamamlıyorlardı, Bir karanlık gece idi. Köprü altın. daki Ingiliz pollainin yerinden ay- rıldığı bir dakikada, fenerimizi âön. dürerek, Zeytinbumuna doğru yol verdik, A ylardan Mart ayı içindeyiz, Hava soğuk, ve yuğmurlu,, Etrafı güçlükle seçebili yoruz. Kurt, dumanlı havayı sex gibi, Şük- Tan motörleriyle, seferimize baş. lamak için biz de kendimize böyle dumanlı, puslu bir hava seçmiştik. Saat sekizi çeyrek geçe, Zeytin. burnu baş iskelesine yanaştık, Ön. ceden tenbihli olan hamallar, he. men cephane sandıklarını getirmi. ye başladlar. Fakat, bunları istif etmiye vakit yoktu. Sandıklar üst. Üste o kadar karmakarışık yığıldı ki, az kalsın motör devrilecekti, Küpeşteler, tamamiyle suya gir. , mişti, Neyse, güçhal ile sandıkları denkleştirerek, yola düzüldük.. Sa- hilden ancak 100 metre ayrılmıştık ki bir destruyerin fenerlerini sön- dürmüş olduğu halde, Bakırköyüne doğru gittiğini, karanlığı alışkm gözlerimle seçtim. K ıyıya o kadar yakın seyre. diyor, makineyi o kadar a- gır çalıştırıyordum ki, neredeyse taşlara çarpacaktık. Hele, neyse destruyere kendimizi gösterme. dik. Çünkü sahile tamamiyle uy- muştuk. Fenerbahçe taşlarının yanmdan tekrar denize açıldık. Çünkü kara- da Ingiliz nöbetçisi vardı. Vorto- “ nozlarm arasından Maltepe sahili- ne vurduk. 'Tuz burunundaki Incir adasınm örlinde torpitonun ışığını bekliyor. duk, Çünkü yolumuzu projektör 1- şığı ile bulacaktık, İstemiyerek bize bu yardımı yap- ti. Hemen Tuz adalarının arkasm- dan Yelkenkayaya atladık. Faket asıl güçlük buradan itibaren baş yordu. Darrcalı bir reisin kuman. dasmdaki tayfayı Kapıdağlı Rum- lardan mürekkep, alamana ve kan. cabaş kayıkları, Taşliman ve Da. rıca koyunda idiler, unen balıkçı kayıkları, Ça- talburun - Yelkerikaya hat- tı üzerinde Karakol yapıyorlardı. Gürültülü bir sesle şakalaşmaları kulağımıza kadar geliyordu. Bir aralık, Taşlimandaki kayık- ların nöbetçisi, Leş döküntülerinin üzerinden: > — Bim var orada? diye seslen. iz Yanımdaki Fuat, ne günüme du. Tuyor. Hemen güzel bir rumca ile cevap verdi: — Yabancı de. il be! Eskihi- sar dalyan mo. törü, Otekiler yine sordu! — Marko, Sen misin? — Evet, benim!.. — Nasıl, balık iyi İşliyor mu? Fuat yine Markonun sesini takli- de çalışarak: — Geç kaldık! dedi, bakalım ye- tiştirebilirsek!.. Acele gidiyoruz.. 'gurlar olsun. B İrinei tehlikeyi atlatmıştık. Fakat, Darıcada, hiç rp kayığı bulamadık. Hepsi denize a- çılmışlardı. | Kova burnuna geldik ki ne görelim: Koca bir Yunan destruyeri, Dilburnu önünde de- mirli! Hem de nasıl: Kiçtan, tren yoluna bir halat vermiş. Projektö. rünü de Dile çevirmiş, Onünden geçmek ihtimali yok. Kıçlan geç- miye de tel halat mâni! Hemen makineyi #taper ettik. Kürekle gayet yavaş ilerliyerek 88- hile yanaşık. Nöbetçiler, yüz! ni Dile çevirmişler, projektörün huzmesi altından geçecek firari mo törü bekliyorlar, Halbuki, biz bu esnada, direğimizi yatıratak, #8- hilden kanca ile dayanmak sureti- le telin altma girmiştik bile!.. e BUYUKİLEBİN GUNLERİNDE Nasıl Yemiş ? Ressam Ali Sami Boyar'ın bütün Marmarayı kucaklıyan, boya» lı, boyasız yüzlerce tablo ile süslü apartımanındayım. Nazik ve sevimli san'atkâr, beni kır yıllık bir dost gibi karşıladı. Küçüklük hatıralarını almıya geldiğimi söyledim. Sorduğum şeyleri hiç ya- drgamıyarak, ince fakat çok canlı ve hareketli sesiyle, anlatmıya başladı: — Küçük Mus - tafa Paşa mahake sinde doğmuşum! Dört beş yaşla - rında bilmem ver nı idim?.. Birgün sokaktan geçer - ken, sed üstünde bir çocuk gördüm. Ayağmöaki takun yeleri düşürmüş, bünglir hüngür ağ yordu. o Küçük yaştanberi iyilik et mesini (o severim. Bu, belki bende ir sl bir şeydir. Tenı madığım bü çocu - ğa acıdım. o Te - kunyesini kendisi- ne verdim, zaval W kim bilir ne ka- dar sevinecekti. Bulunduğum yer, seddin alt yanm - da idi. Takunyeyi alıp yukari doğ - ru attım. Fakat giicüm yetmediği için, çocuğun oturduğu yere kadar fırlatamıyordum, - Bir.. Bir daha.. Bir daha savürdum. Nâfile!. Ta. kutyeyi çöcuğün delim mümkün ol Ressam Ali Sami Boyar — Çekil oradan! Sen benım ço- cuğumun Lakunyesinden ne İsli. yorsun, bakayım.. Seni iiüsibet se “şandr sandım. Gayet nazli büyü. R en-böyle takunyeyi atıp tek” — gçüştüm. O gü, İlk defa el dayağı rar tutarken, enseme şid. — yiyordum. detli bir tokat indi. Öyle bir hüdai Yaptığım iyiliğe, hayatta kem- sille ki, gözümden şimşek çaktı sandım. Can havjile başımı çevi- rince, ne. göreyim: Tanımadığım * bir kağın.. Şöyle bağırıyor bana; likle gördüğüm ilk karşılık bu ol- ui. D ört kerdeştik. En büyüğü- müz ablamdi. Çocuktum YENİ, MÜSABAKAMIZ amma, hiç bir fikri, kendim beğen- meden, doğruluğuna kanaat getir. meden kabul etmezdim. Dımağımda, isim veremediğim teşekkül etmemiş halde yaşıyan bu duyguyu çok küçük yaşta dahi hissederdim. Bu yüzden, aile için- de bana geçimsiz, serkeş, haylaz derlerdi. Çünkü, başkasından sâdır olmuş bir mülaleayı kolay kolay kabul etmezdim. Hekkımda veri- len acı hükümleri (duydukça, kendimi tahsil çağı geçmiş, istik. bali tehlikede bir çocuk sanırdım. İçimde, derin, üzüntülü bir duy. gu uyanmıştı, Bahriye mektebinin milsabakâ (Oimtihanma girdiğim gön henuz 11 yaşında idim. Sınr. fonm en küçü; olduğum halde, evdekilerin bana “koca oğlan” de, yişlerine şaşar, kalırdım. Ancak mektebe girdikten son- ra, küçük bir çocuk olduğumu an- ıyabildim. Nasıl siinnet olduğumu soru- yorsunuz. Keşke hiç sormasaydı- nız. Çocukluğumun en acıklı ha- tıralarından biri de odur.. Amcamın oğlu Rıza Fazrila bir. likte — Darülbedayiln eski artis- ti — sünnet ettilerdi beni. Daha o zamanlar, mini mini bir yavruydum, Gece yarısına doğru, benden dehşetli bir kan boşandı. BAHAR 3 ei EŞ Resim No, 5 - o Bu resim şu on türküden hangisine aittir? | & 2 — Akıntıya salıverdim çifte sandal Ellere vermem seni N Ni 29 a ei ii ye Müsabakası ; El safada ben cefada hoşendi Bu gençliğim elden gitti , yâr hoşendi 31 — Kaynana kayna « , . ; 5 — Al eline kalemi kanarya” Kalk gelin oyna a KUPONU: 5) Yaz başma geleni kanaryam. 6 — Adananın yolları taşlık Yok cebimizde beş para harçlık 7 — Bana ne oldu da ben bilemem Eski halimi hiç göremem. 13 — Çayırda buldum seni 36 — Oğlan yaylı kız yaylı , ç Ben dayanamam gayri 9 Bukuponları kesip * 40 — Rakı içtim al bardaktan sesi adi saklavınız ; 42 — Seni gördükçe İrsenrserrrei Titriyor yüreğim . RESSAM A. SAMİ Hayatta ilk Dayağı ? htiyar bir dadmın elinde, İl leğenleridolırsü “kan Kağı bettim. Babam #erhoş, Amcam serhoş.. Aile efradr, irili ufaklı ser. hoğ.. Sünnet eden hekim bile körkü- tük serhoştu. Yalnız annem: — Evlâdım gidiyor! Diye fer yadı basıyor amma, dinliyen kim. Onlar, benim şerefime eğlenir. ken, ben de onlarm şerefine, a3 kalsın ölüyordum. Bu meş'um vak'a, beni ömrüm oldukça mariz yaptı. Amcam mer- hum, müthiş akşemer idi. Rakıyı, imbizten kendisi çekerdi. Siz dü- günün hak artık. Hizmetçiler, ü.. şaklar içinde bile ayık yoktu. İlk tehsilimi nerede mi yap- tım? Anlatâyım: Defterdarda bir Dartilfeyz al tebi vardı, Halicin buz tuttuğu se. ne, beni bu mektebe başlattılar. Aman, ne mektepti Allahım. Hiç unutmam: Bir müdürümüz vardı. Adına Camgöz Mehmet efendi der- lerdi, Her akşam, otuz, kırk kişis yi, divan dayağına çekip, ayakları. nın altını somun gibi şişirmezse, berifin işi rast gitmezdi. Kendisi, galiba Eyüp camilerinin birinde Li mamdu Nasılsa, saraya da çatmiş- tı, Hattâ, bu çatkmlık dol layısile, mektebin adını Darülfeyzi Hamidi koymuştu. i Dayak atmak, bu Camgöz Meh met efendi için, yemek, içmek gibi, bir ihtiyaçtı. Dayağa müstehak kimse bulamadığı gün; torunu İla» lidi çağırır; eline sopayı alırdı; ” — Ulan, yat aşağı! Çocuk, ağlamağa başlardı: -— Aman, dede. Ben ne yaptım? Camğüi kizârdi: i — ESEttl Bİ şey yapmişızdır.. Yat bükayım.. glid, zar zor yere yatıp Lİ j yaklarını havaya dikerdi, Camgöz Melmet efendi de verir, di sopayı. Aradan seneler geçti: o Küçük Halit, Eyübün meşhur dolandırıcı Halidi oldu. Şimdi kendi kendime dedesinden yediği dayaklar aklı. 2 Ağamiöağıam hakkı varmış. Diyorum, torununun ne kıratta bir mahlük yetişeceğini çok zaman ey. vel anlamış! , Mektepte en sevdiğim ders resim dersi idi, Kendimi bildim bi. leli resim yaparım. Evin içnde ne vars&, hepsi benim için birer mo- deldi, a Size küçüklüğümün enn hatırasmı anlateyım: Bu, bir hur. ma hikâyesidir. Eve, Bağdaddan bir koca dal hurma göndermişler. di. Her çocuk gibi yemişi sever. dim. Fakat bu hurmalar, hen olmamıştı. Onu, tavana asarken Dana da: — Sakın ha!.. El sürme hurma. Jara,. Eyice olsun da öyle yiyece- giz! Dediler. akat ben, o günden sonra hurmalara bakıp bakıp ğüs geçirmeğe başladım. Bir sa. bah, odada kimse yokken, iskemle lerden yaptığım bir ehramm üze rine çıkarak, daldan bir hurma kopardım. Fakat ağzıma atmamla yere tükürmem bir oldu, Belki, ö. tekiler daha olgundur diyerek, beş on hurma daha kopardım. Tam bu sirada, İçeriye birisi girmişti. Hur- maları görmesinler diye acele ile koynuma soktum. Yemekten sonra, hurmaları, 0- rada unutmuşum. Ertesi sabah, kâlkınca, bir de ne göreyim, Koy. numdaki sicak hava ile hurmala- rın hepsi olmamış mı? . Birer birer yedim, Artık çaresini keşfetmiştim, Gündüzden, hu ları koparıyor, gece yatağımda olu Yarı isstap olgunlaştırıyor, sonra « birer birer ağzımı şapırdatarak yi. yordüm. Daldaki hurmelar, birkaç gün içinde bitti. Pakat hiç kimse bun- larm nasil bittiğine akıl, sır crdi. remeğil,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: