24 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

24 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ma 24-6 -93B Antakya (Hususi surette gönder- diğimiz arkadaşımızdan) — Millet- ler Cemiyetinin, Hataya gönderdiği heyet menfi tesirler altında iş gör- mekte devam ediyor. Antakyada bulunuşumun ikinci günü. Valiyi ziyaretten sonra, Milletler Cemiyo- ti intihap heyetinin ikamet etmek- te ve vazife görmekte olduğu meş- hur - Türklüğe komplolar hazırla makla meşgul usbeciler yatağı - Tu rizm oteline gittim. Eğer yanımdaki Türk halk polisi bana burasının Turizm oteli oldu- ğunu söylemeseydi, ben orayı mut lak, kordon altına alınmış bir anar şist kulübü sanacaktım: Her tara fında jandarmalar, askerler, polis- ler. Kapıdaki gayri Türk unsurlar - dan seçilmiş polislere, jandarma'a- ra bin güçlükle isteğimi "anlattık tan sonra, binanın alt kısmındaki geniş'antreye girebildim. Salötün bir köşesindeki masada oturan dört kişi, hararetli hararetli fiskoslar ya pıyor. Yanımdki Türk polisi kulği- ma eğildi! — Bunlar Usbecilerin en azılı. larından beyim. Buraya girip çıkan ların hüviyetlerini tesbit etmekle meşguller. İntihap nahiyelerinden gelen cetveller evvelâ bunların eli- ne geçer, Bunların arasında Türk olmadıkları hâlde Türk Tstesine yazılmışlar varsa vay taierine Bu gibi Türk muhiblerinin isi not ederek bir fırsat kollarlar ve ilk fırsatta her türlü suikasdi ya- parlar. erini İçeri girerke! findaki kapının sol tara- mâsada, oturmuş bir in: bat memuruna hüviyetimi verdi Bay Ankeri ziyaret arzusunda bu lunduğumu söyledim. Fakat Bay Ankeri görmek şers finin (!) her kula, kolay kolay nasib olmadığım odakikada öğrendim. Milletler Cemiyeti heyeti genel sek reteri Ankeri görmek için, âdeta pa saport çıkartmak kadar uzun sü- ren bir muameleyi takip etmek za- rüreti vardır. Ve ben bu muamele- Yi yaptırdım. Ama gene Ankerin yüksek huzuruna girmöye muvaf- fak olamadım. Ankerin yanına nasıl girilir? İsmim, sanatim, * yaşım, mezhe- bim, milliyetim, sebebi ziyaretim, geldiğim yer, doğduğum yer mat- bu bir kâğıda tesbit edildikten son- ra bu kâğıt huzura gitti. Aradan yirmi beş dakika geçtikten sonra tercüman, elinde Kâğıtla geri dön- dü ve: — Mösyö Anker dışarı çıkmışlar, dedi, ben yukarıda sanıyordum. Me ğer orada yokmuş. — Ne zeman gelirler?, — Meçhul. Karşımdaki tercümanin; beni at attığını zannetmemesini ona an- lattam: — Siz yukarıya çıkalı yarım sa- at oldu. Halbuki bu, yarım saat son Tan muhabiri delege Kole ile yanyana ra verilecek cevap değildir. Anker herhalde buradadır. Gidip bir daha bakınız, yanılmış olacaksınız. — Hayır efendim, çıktılar, — Peki öyle olsun, Fakat diğer azalar da yok değil ya.. Lâslettayin birkaçı ile görüşmek istiyorum. — Azilar kimse ile konuşmak sölâhiyetini haiz değillerdir. Daha fazla uzatmak” olamazdı. Dört beş azanın, alt salonun köse bir odasında oturduklarını görmüş tüm. Hiç bir kayda lüzüm görme- den yürüdüm. Bana mâni olan ol- Holanda, İsveç, Yugoslav deloğe- iyle tanıştım: Odanın bir köşesin iki delege ve bir sekreter Onlara ilk sözüm, intihabatın mekte olduğunu söyliyerek â sormak oldu. On- fik bir lisanla şuin ları söylediler: — Başka dairelerden geçmesi lâ KOŞ mim Hatayda tescil bürosunda bir Türkün kayıt müamelesi TAN HATAY RÖPORTAJLARI . .M. Cemiyeti Komisyonu Köpeğine Hatayda Nasıl Iş Görüyor Günde 700 Ingiliz Lirası Alan Ancak Iki Saat Çalışan Adamlar Delege Kole'nin "TAN..a Beyanatı zım gel ticelenmiy “Bizim de işiniz büsu retle xksayor. Halbuki komisyonu- muz muntazaman mesaisine devam etmekte ve her unsurun her ferdine siyanen muamele yapmaktadır. Bana verilen bu cevaplar; pek su dan ve hakikattan çok uzaktı Di- Berleri de ayni âkıbete uğrayacağın ——..şi Heyet'azaları Sodiliyörlt un muh- tazı Ii alıştığını her unsurun her ferdine müsavi muamele göster diklerinden, işlerin diğer daireler- de geciktiğinden bahsediyorlardı ki bütün bunlar, hakikatle taban taba na zıddı Heyet Nasıl Çalışıyor? Bir kere Milletler Cemiyeti heye #i muntazam çalışmıyor. Günde ba- zan iki ve hattâ bir saat çalıştığı o- Iuyor. Saniyen, her unsurun her fer dine müsavi muamele asla yoktur. assa Türk olanlara. . İşlerin di- ğer dairelerden geç çıktığı da asla doğru değildir, Saat 12 olmuştu, Otelin antre- sinde yürüyorduk, Azaların yeme- ğe gideceklerini kissettim. Otelin kapısı önünde, ellerini sikarken, be ni, aldatılan bir insana bakar gibi, müstehzi, süzüyorlardı... Hatayda hir zümrütü anka yuva. sı halinde bulunan Milletler Cen yeti intihap komisyonunun sayıla- mıyacak kadar tuhaf hareketleri vardır. Bunlardan birkaçı: Komisyon szalarından birisi Rey haniyeden iki Arap komitecisini kendi otomobilile Antakyaya getir terek Türkler aleyhine propaganda Yaptırırsa, Delege Garonun zamanında, Ga- ronun tertip ettiği programla hare ket eden tedhişçilerin korkusun- dan kayd mıntakasına gelemiyen Türkleri, başka. unsur sanarak, Türk mümessillerine “yabancıları tehdit ediyorsunuz” diyen azalar olursa, Komisyonun çalıştığı kapının dı- ında âdeta intihap müamelâtını vize eden bir usbeci çetesi bulu- nursa, Hatayda dürüst bir intihap yapıl dığına ve Milletler Cemiyeti komis- yonunun adalet dairesinde çalışıp vazifesini yaptığına kim inanabi- lir? Fakat Milletler Cemiyetinin Turizm otelindeki komisyonu, inan dırdığına inanmaktadır ki, aldanı- yor. Bir de şu nokta var ki, Millet. ler Cemiyetinin Hataydaki azaları günde 50, 75, 100 er İngiliz lirası alıyor. Memleketlerine döndükleri an, Şu Garip Dünyada: Mirasını Bırakmış Amerikanın Masaçuvet hü- kümetine baj li Bobarn şeh- rinde Mariya Trinügner is- minde zengin bir kadın öldükten sonra bakılması için köpeğine senede 200,000 frank para vasiyet etmiştir. Mirasçıları, bu garip vasiyetnamenin feshi için dava açmışlardır. * Sakal traşındar dünya rekoru San — Fransis- ko'da berber Jo- zet Rayba, bir sakalı 8 saniye- de tıraş etmekle dünya rekoru nu kırmıştır. Şimdiye kadar sakal tıraşında sür- at Tekoru 12 saniye idi. Rayba, bu rekoru: üçte bir nisbetinde kısaltmı- ps muvaffak olmuştur. zaman Hatay sömürgesinden olduk yanlarına şüphesiz mü, dir, Ve bunun içindir ki, Hatay in- tihabını bitirmeğe değil, sallamaya çalışıyorlar. Kole ile mülâkat Yeni Hatay delegesi Bay Kole ile konuşmak için de epeyce sıkın- tı çektim. Bugünlerde Antakyada- ki bütün şefleri yerlerinde bulmak gok güç. Hem onlardan birçoğunu görmek, konüşmak bin türlü mera- sime tâbi. Nihavet kendisini dele- gelik binasının alt katında loş bir odada, muavini ile çalışırken bul- dum. Kole, müstemleke memurlarının en tecrübelisi, zeki, ateşin bir ti 'Tam on dört senedenberi Fra nin muhtelif kolo; bir uzuv erşetee. Bu sırada odaya, Hatayda çıkan Yenigün arkadaşımızın muhabir ri gelmişti. Delegeden malümat is- tiyorlardı. Delege, Hataylı gazeteci arkadaşlara istedikleri malümatı verdikten sonra, onlardan bilhassa iyi dikkat etmelerini İs tedi: Hataydaki unsurları yekdiğe- - rine kaynaştıracak yollu neşriyat yapılmasını... Kole bundan sonra bana dönerek şöyle diyordu: — Benim gazeteci arkadaşlarını- xa bu hususu sık sık hatırlatmuktan maksadımın yegâne hedefi nâhoş hâdiseleri önlemek, Türk - Fransız dostluğuna halel ge Ben Fransanın es) memuru, eski bir askeriyim. Çalışmak, beni asla yormaz. Fakat vukubülan hâ- diselerin hariçteki nâhoş akisleri şüphesiz beni de müteessir eder. Kole ile konuşa konuşa deleyelik dairesinin bahçesine çıktık. Onun- la bir arada birçok resimler aldık. Kole bana, delegeliği devralışını, Hataydaki geçmiş hâdiseleri gayet derin bir görüşle anlatıyordu. Bir- kaç dakika sonra tekrar makumi- na geldiğimiz zaman, baha masası nın üzerindeki Hatay meselesi mev zuuhda neşriyat yapan ve Fransız gazetelerini gösterdi. Bupiların hemen hepsi, Fransa- nın Türkiyeye karşı gösterdiği son dostane hareketten bahsetmekte ve Paris hükümetinin bu yoldaki /- sabetini tasvip, takdir etmekte ve alkışlamakta idi, Bir sast kadar devam eden bu ko nuşmadan sonra Bay Koleden ayrı- yorum. Bu defa, beni, karşılayışın dan daha büyük bir misafirperver. Jikle uğurladı, ayrılırken, elimi da- ha büyük bir samimiyetle sıktı. Kole, ciddi bir asker, işbilir, poli- tik bir adam gibi görünüyor, Hata- Yın yeni delegesinin on dört bu ka- dar senedenberi koloni memuriyot- lerinde bulunduğunu. anladıktan sonra, onun Fransız menfaatlerini korumak için doğru yolda, makul is görmekte devam edeceğine, Türk dostluğunun büyük kıymetini tak- dir ettiğine hükmetmek lâzımgelir. Nihad Tangüner ! kiramı: Fatih Evlenme Dairesinde Genç Kız, Gözl ine Sürme Çekmiş, Ayağında Fes- renginde Yepyeni İskarpinler.. Delikanlı da Yeni Bir Kostüm Giymiş, Perçemini Alnının Ortasına Doğru Taramış. İkisinin Yanında İki Kocakarı Oturuyor YAZAN: SUAT DERVİŞ Pencereleri Fatih parkına açılan geniş bir sâlon.. Bu salonun iki ka- pısı-var, Birinin üstünde, “bekle- me odası” diğerinin üstünde “ev- lenme odasi” diye yazılı. Bu salo- Bun dört bir tarafına “sebilhan» bardağı” gibi iskemleler dizmişler. Bu iskemlelerin üstünde bir sürü insan, kadın erkek, uslu, uslu ve sessiz sessiz oturuyorlar. Salonun tam ortasında, salonu ikiye bölen geniş bir masa var. Koskoca masanın bir kenarında, neden orada olduğu anlaşılmıyan üstü örtülü bir daktilo mekinesi , ve kapakları açık şeker kutuları bulunuyor. Üstündek! kıyafete nazaran oda- cı olacağı tahmin edilen genç bir adam de bir kutu, iskemlele- rinde kımıldamadan oturanlara şe- ker dağıtıyor. Ben kapıdan içeri gi da tam kapının nde bulunduğu için bana da (kutuyu uzatıyor. Ben davetli, olmadığımı... gazeti ci olduğumu. sövliyerek nezaket reddediy genç od © kada yeli bir edâ ile bana şeke diye ısrar edivor, ki, nihayet onu orum. Davetlisi olmadığım, ve kime ait oldu, rum amma, ve terbi- alayım u bilmediğim nikâhın bir şekerini ağzıma atma- ya mecbur oluyorum. Ve şekerin tadı dilime damağı- ma yayılırken ben de şöyle ağzi- mon tadiyle sağıma soluma bakma Ya başlıyorum. Salon kalabalık. Bu kalabalığın mühim bir kismint kadınlar ve ço- cuklar teşkil ediyorla ayına işti rak elmek İcin gelmiş gibi bep si- yah başörtü örlmüşler, hep siyah manto veya & giymisler. Co- cuklarsa pek minimini, içlerin bir aylıktan beş yaşına kadar olanlar, ağlayanlar, bağıranlar, ortalardan koşarken ayağı bir yere takılıp ye- re yuvarlanarak feryadı basanlar dolu... Kimse konuşmuyor. Herkes önü. ne bakıyor. Ardda bir çocuklar ağ- Uyorlar ve annelerin çocukları â- zarlıyan sesleri yükseliyor. Kenarda evlenme masası.» Masanın başında evlenme memu ru demin akdettiği nikâhı defteri- ne tosçil ile meşgul... Nikâhları olup şekerlerini âfiyet le yiyenler dışarı çıktılar Acaba bundan sonra, evlenmek sırası kimde? Kenarda bir koltuk- ta sağ ellerinin birer parmağına a1 tından birer halka geçirmiş olan bu iki genç muhakkak bugün evlene- cek... Genç kız gözlrine sürme çekmiş, başına mendil biçimi bir ipek 'e- şarp örtüp çenesinin altından bağ lamış, ayaklarında İstanbulun bü- tün kadınlarının ayağında görülen fes rengi iskarpinlerden yepyeni bir çift var. Lâcivert mantosunun altından fesrengi krep döşinden e- tekleri sarkıyor. Delikanlı da yeni bir kostüm, ye ni bir gömlek giymiş. Percemini tam alnı üzerine doğru şöyle (afili) bir taramış. ŞYaşının çocuk denilecek kadar genç olmasına rağmen gözleri klâ- sik külhanbeylerin gözleri gibi hem dumanlı hem süzgün... Bir kanapede yanyana oturuyor lar. Ve iki taraflarında etekleri düşük, çorapları, bumburuşuk, is- karpinlerinin ökçeleri yamru yum ru İki ihtiyar kadın oturuyor. Daha ileride Jozefin Becker'in pek yakın akrabasından olması çok muhtemel bulunan kuzguni bir güzel var... O'da pek süslü... Tepesi çiçekli sivri bir şapka giymiş, iri çiçekli emprimeden bir esvabı var. Kolu nâ da kırmızı taşlı geniş bir altın halka takmış... O da mı nikâh © lacak acaba?.. Şu kenarda oturan grup içinde başlarında şapka olan üç kadın var. Üçü de genç.. Muhakkak ki gelin bunların arasında olacak.. Fakat hangisi?. Damat ta şu top sakallı kâsketli baylar olamaz. Onların a rasındaki İki gençten biri... VE ber - halda elinda #ninğraf makinesi e lanı değil; Su eiddisi Bir ara ödacıya sordum: — Bugün burada kaç nikâh ol- du? — Şimdiye kadar yedi tane oldu. Daha üç tane kaldı, Onlar da şimdi olacak. — Fakat evlenme memuru ye- rindön kalktı, çekildi, niçin? - İlk nikâh olacak insanların davetlilerinin hepsi gelmemiş çeyrek daha bekliyelim” diye rica ettiler, Bu sirada yah başörtül yanımda oturan si- cin gibi gözlü zeki ve sevimli bir Bayan: — Saat dörtte sözleri varmış. Dört buçuk şimdi. Bay memur söyledi amma.. Pek rica ettiler. Bir çeyrek beklesek diye! Ben yine odacıya soruyorum: — O halde niçin ötekilerin nikâ. hını kıymıyor?. Yine yaşlı bayan söze atılıyor: — Nasıl kıyar a kızım. Görmü yor musun şu Ermeniler izin kâğı- di mi ne varmış, onu getirmemiş- ler... Samatyadan bir kâğıt getire- ceklermiş. Damat unutmuş, git- miş... Şimdi Samatyaya koştular. Ötekilere gelince onlar daha ber- bat. Taşradan bir kâğıt gelecek- miş. O gelmemiş. Yıldırım telgrs- fı çekmişler, şimdi saat üçte tel grafın cevabını bekliyorlar. Önün için yalnız oğlan tarafı burada, kız gelmemiş, kız tarafı da gelmemiş. Telgraf gelince kız yakında oturu- yormuş, adam koşturacaklarmiğ. LArkam: Sayfa &, sütun 3 te)

Bu sayıdan diğer sayfalar: