30 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

30 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ez 9-0-98 IT AN Gündelik Gazete ——— “TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- şeyde temiz, dürüm, samimi olmak, kariin o gazetesi olmıya | çalışmaktır. iie ABONE BEDELİ Türkiye yi M0 Er, i Sena mw Kr, vo Er, AŞ 1500 Kr, © Kr, SAY s0 Er, 180 Er, Ay 406 Kr, Milletlerarası tttihadına dahil ol- posta mıyan memleketler için 30, 16, 9, 3,5 lira &ır. Abane bedeli peşindir. Adres değiş- #irmek 25 kuruştur. Cevap için mektup Jara 10 kuruşluk pulilâvesi Yirmdır. GÜNÜN MESELELERİ Matbuatın Meslek Olabilmesi İçin Yazan: M. Zekeriya SERTEL Basın Birliği kanununun çıkmasile matbuatın bir meslek olarak taax - zuvu için lâzım olan ilk adım atıl mış bulunuyor. Şimdiden sonra matbnatta çalışan İların muayyen hak ve vazifeleri o- lacak, hayatları teminat altıma al maeak, istikballeri temin edilmiş bu- Uunacaktır. Dahiliye Vekili Şükrü Kayanın mat Buntın ne şerefli bir meslek olduğu bakkındaki beyanatı, bu mesleğe in- “sap edenlerin ve edecek olanların masıl yüksek bir mesuliyet ve kutsi bir vazife deruhte ettiklerini de an Jatmıştır. o Matbuatta o çalışanların mesleğin şerefile mütenasip evsaf ve kabiliyette kimselerden mürek - kep olması da bir zaruret olmuştur. Yeni Basın birliği kanunu bu zaru- zetin tahakkukunu imkân dahiline sokmuştur. Yalnız matbuatm meslek haline gelebilmesi için, diğer serbest mes- Jeklerin geçirdikleri safhaları da ge- şirmesi, ve onların eriştikleri tekâ- mül devresine varmış olması lâzım- dır. Doktorluk evvelce sihirbazlar. kı rikcilar, cahıs eser ve mületabbip- ler tarafından yapılırdı. Tıp bir ilim haline geldikten sonra tababet bu ca hil ellerden kurtuldu, doktorluk ya- pabilmek muayyen bir ilmi ehliyete ve bir takım şartlara bağlı kılındı ve doktorluk ancak ondan sonra bir meslek haline gelebildi. Avukatlık ta öyledir. Avukat ola bilmek için de muayyen bir tahsile, bir diplomaya, ve kanunen tayin e- dilmiş birtakım şartların tahakku- kuna ihtiyaç vardır, Avukatlık hu tekâmül devresine vardıktan, takibi mesalih ile meş gul alaylı ellerden kurtulduktan son za bir meslek halinde taazzuv edebil miştir, Baro teşkilâtı ve kanun sade <e bu tekâmülü tesbit ile iktifa et- miştir, Doktor ve avukatta niçin muay. yen bir tahsil ve muayyen vasıflar arıyoruz? Çünkü bunlara hayatımı- 7ı ve haklarımızı emniyet ediyoruz. Hayatımızla ve hakkımızla oyniyan ellerin alaylı ve cahil olmasını kabul edemiyoruz. Gazetecinin vazifesi, doktor ve 2- yukatınkinden daha mühimdir. Çün kü gazeteci memleket menfaatleri- nin müdafiidir. Gazeteci cemiyetin bütün hayatı ile alâkadardır. Gazete <i isterse memleketine çok büyük hiz metler yapabilir, Fakat cahil, şuur- suz, vazife ve mesuliyetinin şimulü nü, mesleğinin şerefini kavrıyamıya- £ak derecede iptidal bir adam bile - rek veya bilmiyerek birçok fenalık Jar yapabilir. : Bu sebeple doktor ve avukatta ara dığımız şartları, daha büyük bir i- zarla gazetecide aramalıyız. Bunun için de gazetecilik yapabil. mek için müayyen bir tahsil seviye- sini şart koymalıyız, ayni zamanda bunları meslek sahasında da bilgi ile teçhiz ötmek için gazetecilik kurs - ları açmalıyız. Gazetecilik, ressamlık gibi, şair - Tik gibi, biraz da hususi bir istidat Ye kabiliyet istiyen bir meslektir. Yakat bu istidadı haiz olan ressama resmin, şaire de şiirin tekniği öğre- tilir, Yalniz istidat ve kabiliyet kâfi değildir. Gazeteciye de mesleğinin | tiği tekâmlil mertebesi TAN On dört senelik bir tecrübeden sonra hazırlanan yeni avukatlık Ka- nunu projesi, Mecliste görüşülürken bir kısım mebuslar, avukatlığın âmme hizmeti sayılm. ına İtiraz etfiler ve bu nokta üzerinde bazı münakaşalar oldu. Muharrir, bu yazısında bu meseleye temas ederek Baroların niçin âmme müessesesi vasıflarını taşıdıklarıni izah ediyor: alalı Kü B üyük Mület Meelisi dünkü celsesinde yeni Avukatlık Kantmunu kabul etti. Bu kanun Cümhuriyet hükümetinin avukat- ık mesleği hakkındaki telâkkisini ve kanaatini göstermektedir. Cümhuriyet rejimi, medeni dün- yanın anladığı mânada avukatlığı ilk defa olarak bundan on dört se- ne evvel memleketimizde tesis et- mişti, Bu hakikati, derin bir şük- ran hissi ile tekrar etmek borcu- muzdur. Eğer mesleğimizin kendi memleketimizde geçirdiği tarihi safhaları gözönüne getirecek olur- sak Cümhuriyet hükümetinin bu meslekte ne derin ve hakiki bir in. kılâp yapmış olduğunu kolaylıkla görebiliriz. âkıa ötedenberi Türkiyede bir avukatlık müessesesi vardır. Fakat hiç bir zaman bu müessese medeni dünyanın telâk- kisine uygun bir mahiyette değil- di. Bir svukatın Medeni Kanunda- ki vekâlet fash hükümlerine göre muameleye tâbi tutulan bir vekil- den başka hiç bir sıfatı yoktu. Me cellenin husumete vekâlet hak- kında yazettiği hükümlerin çerçe- vesi içinde âdeta boğulup kalmış olan bu mesleğin bütün kaideleri ve Du Busustek! bütün Kanuni hü- kümleri dönüp dolaşıp hep bu Ve- kâlet esasına dayanmakta idi. Bu dar çerçeveden kurtulmak, ve & vukatlığı medeni dünyasın kabul ettiği esaslar dahilinde tesis et- | mek için muhtelif tarihlerde kıy- metli meslektaşlarımız tarafından yaplan bütün inkilâp hamleleri geriye püskürtülmüştü. Bu vaziye- “ değiştirmek ve medeni mânasi- le avukatlık mesleğini Türkiyede tesis etmek istiyen Cümhuriyet re jimi 3 Nisan 1340 tarihli avukatlık kanununu neşretti. Bu kanun mes- lekte derin ve hakiki inkılâbı vü- eüde getirmişti. O" dört senelik bir tecrübe- den sonra, hükümet daha ileri bir hamle ile daha geniş esas- ları havi ve avukatlarda “inkılâp ruhura uygun yeni bir zihniyetin vücut bulmasını” hedef ittihaz e- den bu yeni kanun projesini yaptı. Bu proje ilk defa olarak Istan- bul barosu ve mecmuasile peşredi- lerek alâkadarların tetkiki önüne konuldu. Sonra Ankarada baro mümessillerinden teşekül eden bir kongrede uzun uzadıya münaka- şa edildi. Burada baro mümessille- rile hükümet arasında projenin e saslarında bellibaşlı bir ihtilâf ol- madığı görüldü. Adliye Vekâleti bu kanun lâyihasını cidden pek mükemmel yazılmış olan esbabı mucibe mazbatasile Meclise tevdi etti. İşte çıkan yeni kanun bu Jâ- yihsnın hemen hemen aynidir. Bü- yük Meelis bazı muvakkat madde- ler ilâvesile ve hafif değişiklikler yapmakla iktifa etmiştir. (Bu kanunun mümeyyiz vasfı nedir? Ve esasları neden ibaret- tir?). A dye Vekâletinin esbabı mu cibe lâyihasında bu sualle- re mükemmel cevaplar verilmiş- mektepleri açılmış, gazeteciliğin tek- niği bir ilim halinde tesbit edilmiş- tir, Gazeteciler bu şekilde yetiştiril - dikten sonradır ki, gazetecilik dok- torluğun ve avukatlığın bugün eriş- varmış ola tekniğini öğretmek zamanı gelmiştir. |cak ve ancak © vakit tam bir meslek yanın ber tarafında gazetecilik halinde teşekkül edebilecektir, # Amme Hizmeti Sayılmalıdır ? | YAZAN: | Hamdi Halim Yayatürk “Adliye Vekilimiz B. Şükrü Saracoğlu tir. Burada deniliyor ki: “Kanun projesinin takip ettiği sistemde a- vukatlığın mümeyyiz vasfı bir âm- me hizmetinin ifası maksadile te- sis edilmiş olmasıdır ki, oda, ada- letin tedviridir. Mesleki kaldele- rin ösası, işte hep tedviri adalet icaplarına dayanır. Avukatlığın şahsi menfaatleri bu kaidelerin teşekkül etmesine tamamile yâ- bancıdır. Müekkilinin şahsi menfa- ati de mesleki vazifelerin hududu- nu çizmez. Çünkü, hasım olan ta- rafların ayni derecede himayeye lâ yık menfaatlerf vardır. Bu bakım- dan lâyiha avukatlığı âmme hiz- meti mahiyetinde bir meslek ad- detmiş ve avukatların bilgi ve tec- rübelerinin adalet hizmetine tahsi- sini mesleğe gaye olarak göster- miştir. Bir yandan müdafaa vazi- felerinin hakkile ifasına öte yan- dan tarafların menfaat, haysiyet ve talihlerini ellerinde tutanların il- mai ve ahlâki vasıflarına verilen &- hemmiyet lâyihadaki sistemin bel- kemiğini teşkil eder., Bu satırlar ne güzel cümleleri; asil ve necip maksatların ne tatlı ve mükemmel ifadesini ihtiva e- diyor... İşte kanununun bütün e - sasları bu mükemmel ifadenin al. tından vuzuhla kendisini gösler- mektedir. u kanun yalnz avukatlara ait bir takım hakları ve mükelefiyetleri tesis ile iktifa et- miş değildir. Ayni zamanda; hal- kın hukuki münasebetlerinin ve karşılıklı menfaatlerinin hakka uygun olarak himaye edilmesini temin etmek istemiştir. Gerek mahkemelerde, gerek diğer resmi mercilerde kanunun tam olarak tbiki hususunda avukata ihti- mam, doğruluk ve sadakatle işi- ni İntaç mecburiyetini tahmil ede- rek bu suretle Türkiye camiasında kanunun mutlak hâkimiyetini te- barüz ettirmeğe çalışmaktadır. Mü nazaalı işleri mahkemeye veya resmi mercilere düşenler işlerini avukata havale ettikten sonra bu işlerin hakka uygun olarak halle- dileceğine emin olmalarını temin etmek için kanun avukatlar hak- kında gayet sarih ve ağır mükelle- fiyetler tahmil etmiştir. Kanunun bu hükümleri, avukatlardan ziya- de bizzat halka ve cemiyete karşı en kuvvetli teminati vücüde gelir- mektedir. Bunun için avukatlık kanununu, devlet yalnız avukat- lar için değil, daha ziyade cemi- yetin menfaatlerini himaye ve ka- nunun hüsnü İatbikini temin mak sadile neşretmiş bulunmaktadır. * Muhterem mebuslarımızdan ba- zıları avukatlığın âmme hizmeti sayılmasına ve imtiyazlı bir mes- lek haline getirilmesine itiraz et- tiler. Adliye Vekili Bay Şükrü Sa- raçoğlu verdiği cevapta avukat- lığın neden dolayı âmme hizmeti sayıldığını pek mükememli bir şe- kilde izah etmişlerdir. Bu izahata göre: “Avukatlık, adliye cihazının iyi işlemesi için zaruri görülen bir meslektir. Bunun içih bu meslek âmme hizmeti mesabesindedir. A- vukatlık, adalete yardımcı bir kuvvettir. Mesul olan makamlarla yanyana adaleti korur... AS Vekilinden sonrame- buslarımızdan Ali Rıza Türel ve diğer aşkadaşları da ay- ni esası müdafaa etmişlerdir. Ha- kikati halde de meselenin ilimsas hasındaki hal şekli de bundan iba- rettir, Yeymi bir gazete sütüm Yarının bu ilmi meselenin mufas- sal olarak münakaşasına “müsüit ulunmamasından dolayı münhasıran şu ciheti hatırlatmak isterim ki ba- rolar (drolt public — âmme huku- ku) sahasına giren âmme müesse- sesi vasıflarını haizdirler, Çünkü: Barolar (Droit priv& — Hususi Kü- kuk) sahasındaki şahsi hükümler den hiç birine benzemezler. : Me- deni kanuna göre hususi hukuk sahasındaki şahsi hükümler: Şir- ket; cemiyet veya vakıftan ibaret- tir. Halbuki barolar azalarına bir kâr temin etmek maksadile ve ser- maye esası üzerine teşekkül et- mediklerinden dolayı şirket sayi- Jamazlar, Cemiyet ve vakıf sayıl- masına İse kanuni mahiyeti müsa- #t değildir. &w halde baroların âmme hukuku (sahasında vücüt bulmuş hükmi bir şahıs olduğunu kabul etmek zarureti vardır. Bu suretle barolar âmme sahasına gi- rince kendilerini âmme mües3€s8- si mahiyetinde görmek lâzım gelir. Zira: Bir âmme msüessesi vasıfla- rmi haizdirler. Bu vasıflardan bi- ri: En mühim bir âmme hizmeti olan adliye idaresine yardım et- mekte olmalarıdır. Bu yardımı baroların azaları olan avukatlar #erden ve bizzat barolarda kendi teşkilâtlarile müctemlan yaparlar, Diğer bir vasfı da baroların idare meclisleri avukatlar hakkında in- zibati hükümler vermektedirler ki bu salâhiyet bir âmme kudretinin istimali demektir. Amme kudreti- ni ise ancak bir âmme müessesesi kullanabilir. Fransız temyiz mah- kemesi vaktile verdiği 8 İkincikâ- nün 1868 tarihli bir kararile ve bu sebebe dayanarak baroların âmme müessesesinden olduğu ne- ticesine varmıştır. (Jean Apple- ton. Traitâ de la profession d'avo- cat, No. 70). Meselenin ilim sahasmdaki hal şekli bu olduğu gibi esasen Büyük Millet Meclisi bundan çok evvel vermiş olduğu bir kararla da ba- roları resmi müessesattan saymış” tır. Bu karar 23 ikinelteşrin 931 tarihli 621 numaralıdır. Bu kara- rın 2 numaralı bendinde “Barola- rın resmi müessesattan sayılması icap eder,, denilmektedir. Bu suretle barolar âmme mü- essesesi olunca avukatlık hizmeti- nin de âmme hizmeti sayılması gâ- yet tabii bir neticedir. vukatlığın imtiyazlı meslek haline getirilmiş olması hak kımdaki itirazı da Meclis kabul etmemiştir. Çünkü: Kanun avu- katlara bir imtiyaz vermemiş bel- ki muayyen mükellefiyetlere tâbi tuttuğundan dolayı bunlara karşi da kendilerinin muayyen haklara sahip olmalarını (kabul etmiştir. Bu variyet imtiyazı ifade etmez. Çünkü: Baroların Kapıları bütün vatandaşlara karşı açıktır. Her- kes âvukat olabilir. Yeter ki kanu- snun istediği bilgi ve Jiyakti haiz bulunmuş olsun. Türkiyede Cüm- huriyet rejimi imtiyazlı hiç bir sr mf kabul etmediği gibi avukatlara da İmtiyaz vermemiştir. Her mes- lek sahibi kendi mesleklerinin mevzuatı dairesinde muayyen hak lara sahip oldukları gibi yeni kas nunda da avukatlar için ayni ma- hiyette birtakım haklar tanınmış- tır. Buna aslâ imtiyaz denilemez. u kanun, Cümhuriyet reji- minin avukatlara karşı gösterdiği emniyet ve,itirmadın bir ifadesidir. Muhterem Adliye Veki- li Şükrü Saraçoğlu Büyük Millet Meclis kürsüsünden (avukatlık mesleğine karşı bu emniyet ve iti- madı izhar etmiştir. Bundan dola- yı bütün avukatlar derin bir fah- ru şükran duygularile mütehas- sis olmuşlardır. Kanunun en esaslı hedefi, avukatlık . mesleğinde, in- kılâp ruhuna uygun yeni bir zih- niyetin vücut bulmasından (baret olmasına göre hepimizin bu hede- fe vasıl olmağa çalışacağımız mu- hakkaktır. Eğer kendi hareketleri- mizi mesleğimizin necip ve ulvi &- saslarma tevfik ederek kâmil ve faziletkâr bir avukat olmağa çalı. şırsak o yakit hakkımızda gösteri- len emniyet ve itimada liyâkat 'kesbetmiş bulunacağız. ş GÖPÜŞLER Basın Birliği 30. 4.36 Kanunu Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Matbuat Kanunu Meclisten geçti. Henüz dahâ kanunun muhtevası hak- İkindi” fazla “birşey “bilmiyorum. Ka- nunu görmedim, Dahiliye Vekili Şük- rü Kayanın Mecliste verdiği nutuk- tan Kanunun mahiyeti hakkında bir fikir edinmek mümkündür. Fakat ben bilhassa Şükrü Kayanın bir pa- rTagrafı üzerinde durmak isterim. “Şimdiye kadar çok bakımsız ve himayesiz kalan bir meslek erbabı 0- larak yalnız muharrirler kalmıştır. Bu vaziyetten kendilerini kurtarmak İçin Jâyık oldukları ve mer, şuğbulun- dukları şerefli mesleklerini. karışma ları lâzımdır.” - Bu sözler bize çok şeyler vandedi- yor. Esas itibarile en büyük vaat olanı hürriycsi benimsedikten sonra yazı a- melesinin, fikir amelesinin, kanunun Itina girişini en can ve gö- nülden aİkışlayacak olan bizleriz. Bir muharrir, gazetenin polis muhabirin İden tutunuz, bütün güzeteyi hazırla- yan efrafı, ne ağır şartlar altında ça- lışır; Babhiâli denilen Türkiyenin sa- nat, edebiyat, fikir merkezi mânasını ihtiva eden bu yokuşta nasıl hayat tü- İketir. Bu; şimdiye kadar parmak de- İ kundurulmamış bir yaradır. İkide bir ömrünü gazetesile yazicılığa vermiş eski bir” gazetecinin kuru ekmeğe mühtaç hir vaziyette öldüğünü işitir. siniz. Vah vah dişe acınmaktan baş- ka elinizden birşey gelmez, Çünkü ha İ yatım bu mesleğe veren ve bu uğur- da tüketen adamı me himaye eden bir cemiyet, ve ne de bir kanun var. dır. Günün saat ikisinden zamanına göre gecenin on İkisine, hattâ sabahın bir veya ikisine kadar çalışan mu- harriri, gazeteciyi hastalığa. kazaya, işsizliğe karşı koruyan bir himaye ka- nadı yoklür. Güzeteci, muharrir, mu- habir, bütün yazı ve fikir amelesi mat buat hayatına en zinde, en ateşli, en yaratıci bir unsur olarak girer. U- zun messi saatlerile evvelâ sıhhatini, sonra senelerce ve senelerce kafasın- dakini vermek mukabilinde çok az almak şartile zindeliğini ve yaratıcı- lığını kay beder, En Sonunda da Ba- biâli yokuşunun tepesinden beline vu. rulan bir tekme ile kendisini bekli- yen kötü mukadderata fırlatılır. Şükrü Kayanın, daha doğrusu ka- nunun, himaye vaad eden sörlerin- deki büyük mânayı en kuvvetle an- ıyacak ve benimseyecek olan en kü- a m — cilik istiyorsak, başta hürriyeti ve 0- nün yanında hürriyet gıdasile büyü- re lâm Geiiç Bir Kızı Dağa Kaçırmak İstediler Hendek, (TAN) — Başpınar ma- hallesinde oturan Yusuf kızı Müyes ser tarlada hemşiresiyle beraber ça- lişırken, ayni mahalleden Mehmet, Osman, Salâhattin ve diğer Osman tarafından zorla arabaya - bindirile- rek dağa kaçırılmıştır. Bunlar, dağda kızın ırzına tasallüt etmek istemişler, fakst foryada ko- şan bir köy muhtarının müdahalesi le bu emellerine muvaffak olama- mışlardar. VWelsine teslim edilen kız, korku- sundan hastalanmıştır. Suçlular he- nüz tetulamamıştır. # Hendek, (TAN) — Hıraklı kö- yünden Muhsin oğlu İsmail, dağda bir ıhlamur ağacına çıkmış, düşerek hemen ölmüştür. BİLECİKTE İki Kişiyi Öldüren Suçlu Bilecik, (TAN) — 30 Ağustos 937 de Kavaklı köyünde 2 kişinin ölümü ne ve 2 kişinin de ağır surette yara- Janmasına sebep olan Feyzullah, su- çu işlediği sırada şuurunda bozukluk olduğunu iddia etmiş ve Ağirceza Mahkemesince tibbi adliye sevkedil miştir. Alınacak rapor, Feyzullahın vaziyetini tayin edecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: