19 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

19 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19-6.939 19 Haziran 939 TAN ABONE BEDELİ Türkiye 1400 Kr, 7 " 4 18 * Milletlerarası posta itühadına dabi | olmıyan memleketler için abone bedeli müddet srasiyle 30, 16, 9, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. | Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul iâvesi lâzımdır. Gizli Propaganda düşman uyumaz, 1 Sene sAy 3Ay 1Ay ost uyur, derler. Bütün memleketler bu uyumuyan düşmana karşı müdafaa tertibatı al- makla meşguldürler. Taymis gazetesinin Sofya muha. biri, Bulgaristanın her tarafa casus. ların faaliyetine, düşmanların pro. pagandasima karşı halkı uyanık hu. lanmıya davet eden afişler astığını yazıyordu. Bu tedbir yalnız Bulgaristanda değil, Almanyaya varıncıya kadar bütün memleketlerde tatbik edil mektedir. Dün matbaamıza daktilo ile teksir edilmiş bir propaganda mektubu geldi. İçinden devletin mali haysiye. tini, paramızın kiymetini, milli itiba- rımızı bozmiya çalışan gizli bir elin faaliyetine delâlet eden bir beyan- name çıktı. Düşman herşeyden evvel manevi. yetimizi bozmak, bizi içimizden fet. hetmek ister. Gizli propagandanın en sarih hedefi budur. Dost uyur, düşman uyumaz, va tandaşlar böyle gizli ve el altından yapılan propagandaya karşı uyanık bulunmalıdır. * Belediye Yapar, İstanbul bir yaz boz tahtasına dön- dü. Bir taraftan belediye sokakları genişletmiye, şehri güzelleştirmiye çalışıyor, bir taraftan da evkaf so. kakları kapatmıya, şehrin nefes ala. cak yerlerini gayret ediyor, Misal mi İstersiniz? Postane karşı. sında yeni inşa edilmiye başlanan evkaf binasına dikkat edinir. « Postane binası ile dördüncü yakıl han arasında dar bir saha vardır. Ve bu saha üzerinde zahire borsası, bir türbe ve bir sebil mevcuttur. Şimdi evkaf bunların arasına bir taraftan postane binasını, diğer taraftan dör. düncü vakıf hanı körletecek yeni .bir han yükseltmek üzeredir. Halbuki bu hanın yeri Bahçekapının yegâne nefes alacak yeridir, ve medrese, türbe ve sebil ortasında küçük bi; bahçe olmıya fevkalâde müsaittir Buna rağmen, evkaf bu dar doldurarak buranın teneffüs saha- sını kapatmıya teşebbüs etmiştir. Şehrin imarmda belediyenin salâ. hiyet hududu nedir? Belediye şehrin güzelliği bakımından bazı İnşaata müsaade vermemek, bazı İnşaatı tahdit etmek gihi salâhiyetlere ma. lik değilse, şehrin güzelleşmesine imkân yoktur. Bu bir davadır ki, şehrin imarı ile alâkadardır ve halli Jâzumdir. * İlk Tecrübe Büyük Millet Meclisinde teşekkül eden müstakil grup, Barem Kanu- nunun Meclisteki müzakeresi esna- sında ilk tecrübe devresini geçir. mektedir, Bu tecrübe, müstakil grup tesisi fikrinin parlâmento hayatımızda ne kadar faydalı neticeler vereceğini göstermiştir, Grup âzaları, Barem Kanunu etrafında mühim meselele. re temas etmekte, bir çok noktaların aydınlanmasına, bazı noksanların ta. mamlanmasma yardım etmektedir. ler. Bu teerübe, müstakil grupun bundan sonra oynıyacağı faydalı ro- Min ilk müjdesidir. binalarla doldurmuya | TAN Muharrir, bu yazısında mekteplerde rasyonel bir tedris tekniğinin temin edeceği faydaları anlatıyor. Mekteplerimizde zaman ve e israfını önliyecek tedbirler üzerinde Sireyor. Içü Üzerine Mektep Yazan: Sadrettin Celâl Antel M ekteplerde rasyonel bir (ted- rİs tekniği) nin temin e- deceği neticeler şunlardır: 1 — Enerji israfı yoktur. Mual limin ve talebenin emekleri ve gehtleri âzami verimlidir. 2 — Zaman israfı da yoktur. Her talebe, sınıfta ve mektepte geçir- diği zamandan ve yapılan işlerden âzami İstifade eder. 3 — Muallim ve talebe, büyük bir alâka ve şevk ile çalışırlar. Iş- ler, yük, angarya olarak can sıkın- tısı içinde yapılmaz. 4 — Her talebenin hususi isti- datları, fikri ve seciyevi şahsiyeti âzami inkişaf eder, Fakat esefle kaydetmek mecbu- riyetindeyiz ki, mekteplerde u- mumiyetle büyük bir enerji ve za- man israfı olduğu kadar muallim. lerin ve talebelerin faaliyetlerin- de de, şevk ve heyecandan ziyade, lâkaydi ve İsteksizlik hâkimdir. Bütün metodlar ye programlar, istidatları ve şahsiyetleri tebarüz ettirmek için değildir. Belki kör. letmek, boğmak için tertip ve tan- zim edilmişlerdir. Bu vaziyet; - dünyanın bütün memleketlerinin o mekteplerinde — husüsi haller tabii müstesna ol- mak üzere — az çok aynidir. Ara- larında ancak derece farkı vardır, diyebiliriz. Bu vaziyetin hakiki sebebi ise, hemen bütün mekteplerde tatbik edilen (müşterek tedris) sistemi dir; yani muallimin tedrisatım si- nf denilen talebe grüpunun heye- ti umumiyesine, daha doğrusu mu- tavassıt talebe tipine göre âyarla- ması, bütün talebeye ayni izahatı ve ayni vazifeleri vermesi, onla- rın hepsinden aynl işleri, ayni z0- mande“ayni muvaffakıyet malarını istemesidir. Hemen bütün sınıflardaki tala- beyi, zekâ ve fikri kabiliyet baki- minderi üç büyük grupa ayirabi- liriz: Çok yüksek, orta ve çok za- yıf olanlar. Tedrisat, hemen bütün sınıflar. da bü örta vaziyette olan talebe- ye göre ayarlanmıştır. Yüksek ze- kâda olan talebe ile meşgul olan müuallimler pek azdır. Zayıf bale be ile, hususi bir surette uğraşan muallimler yok gibidir. albuki bu sistem, talebenin kıymetli zamanlarını ve e- nerjllerini israf ettirdiği gibi, bir kısım talebeye tembellik ve ih - malcilik itiyatlarını kazandırmak- ta, diğerlerinin cesaret ve ümitleri- ni kırmaktadır. Filhakika, mutavassıt talebeye göre ayarlanmış bir tedris siste minde, sınıfın en zeki olan talebo- si zâman kaybetmektedirler, Çün- kü, muhtaç olmadıkları İzahatı, — buna ihtiyacı olan talebe ile be- raber — dinlemiye mecbur tutul maktadırlar, Mutavassıt talebenin meselâ iki izahta anlıyabilecekleri bir mevzuu bır izahla kavrıyâcak kadar zekidirler. Onların İki saat- te yapabilecekleri bir vazlleyi ko- laylıkla bir saat içinde yapabilir - ler, hattâ diğer talebenin yapamı- yacakları vazifeleri dahi başara - bilirler, Sınıflarda bazı zeki dalebenin, muallimin izahları esnasında, baş- kâ şeylerle meşgul olmaları, mem li Toman yahuk daha zayıf olduk- ları bir derse ait kitapları okuma- ları bâdisesi — hiç olmazsa kıs men — bu vaziyetle izah edilebilir, Buna mukabil, üçüncü grupa da- hil olan çocukların ayni mevzuu kavrıyabilmeleri için, daha fazla izahat vermesine lüzum vardır. Halbuki muallim — mutavassit ta. lebaye hitap ettiğine nazaran, bu üçüncü kısım talebe derste dikkat kesilseler dahi bü izahat kendile- rine kâfi gelmiyor, bütün hüsnü niyet ve gayretlerini sarfettikleri takdirde dahi, mutavassıt talebe, gözönünde bulundurularak verilen vazifeleri, onlar kadar muvaffakı- yetle yapamıyorlar, azarjan:yorlar, fena not alıyorlar ve en nihayet cesaretleri ve ümitleri kırılıyor, kendilerine itimatlarını kaybedi » | yap » yorlar, çalışmanın ceht sarfetme- nin faydasızlığına kanaat getiri- yorlar ve büyük bir bedbinliğe dü- şüyorlar; mektepten, dersten, ho- cadan soğuyorler. Ve izahattan anlaşılı- yor ki, müşterek tedris sis- seminde, hem çok zeki, hem de uz zeki olan talebeler, yani sınıfın he- men yarısı feda ediliyor. Dersleri istifade ile takip eden talebenin miktarı ne kadar çoksa, muallim, o nisbette zayıfları kuv- vetlilerin zararına olarak terakki ettirmiş, tedrisatının seviyesini al çaltmıştır. Fakat, istifade ettirdiği talebe miktarı ne kadar azsa, o nis- bette kuvvetlileri zayıfların zara- rina olarak terakki etmiştir. Her ders senesi sonunda sınifle- rın vaziyeti şudur: Bazı talebe — yani az zekiler — programda tesbit edilmiş olan mev- zuları ders senesi içinde öğrenmi- ye muvaffak olamamışlardır. Bun- lar, sınıfta kalacaklardır. Ekseri- yet sınıfı geçecektir. Fakat bünla- rın arasında, istikbal için ne kadar endişe verici bir müsavatsızlık vardır. Çünkü bunlardan bir kıs- mı çök zor geçmişlerdir ve çok Sat- hi malümat kazanıtışlardır. Bu hal onları cesaretlendirecek ve on- lara, ancak zorla kabul ettirilebilen bir bilgi, gayret derecesini normal oluruk telâkki ettirecektir. Sumi ge- çenlerin diğer bir kısmı — yani en zeki olanlar — program muhte- viyatını daha az zamanda ve daha iyi öğrenebilecek olanlar da bütün tahsil senelerinde, tembellik ve ihmalcilik itiyatlarını kazanmışlar- dır ve bütün hayatları müddetin- ce bu itiyatların esiri kalacaklar- dır. Bir çok memleketlerde, bir çok mekteplerde muallimler bu müş- terek tedrisin mahzurlarını gör- müşler, zayıfların cesüretlerinin ki- rıldığı, kuvvetlilerin tembelliğe ve ihmaleiliğe alıştıkları, şevk ve he- yecanın bulunmadığı bu ölü sınıf- larda ne kadar derin bir yels içinde çırpınmışlardır. Fakat teşekkür o- lunur ki, bu üzüntü ve ıstırap çok velüt olmuştur. Çünkü kuvvetli- leri ve zayıfları biribirlerine feda etmeksizin, bütün talebenin Azami istifadesini temin edecek metotla- rı, tedrisatı ferdileştirmiye doğru götüren hayırlı cehtleri doğurmuş- tur. Esasen, psikoloji tetkik ve tec rübelerinden anlaşılmıştır ki, psi- kolojik hakikatlerle müşterek ted- ris sistemi arasında derin bir te- zat vardır. Muhtelif neviden test- lerin tatbiki neticesi meydana çık- muştır ki, çocukların zekâları, İsti- datları, mizaçları arasında kemi- yet ve keyfiyet farkları vardır. Bütün bu farklar, tedrisatın fer- dileşmesini, her talebenin zekâsına ve fikri tipine göre ayarlanması- ni icap ettirmektedir. edrisatın ferdileşmesini isti- yen diğer bir zaruret te, .stimai iş bölümünün mütenevvi tipte insanlar istemesi keyfiyeti - dir. Muhtelif içtimai vazifelerin i- yi yapılabilmesi için muhtelif ka- biliyet ve şahsiyette insanlara ih- tiyaç vardır. Burada, tedrisatın ferdileştiril - mesi lehine olarak Şunu da söyli- yebiliriz: Ferdi cehtler, ancak tabii isti- datlara hitap eylediği nisbette âza- mi verim temin ederler. Çok evvel Bacon da tabiate, ancak kanunla- rına itaat edilerek hâkim olunabi- leceğini söylemişti. Hayvan tedribcileri, — bizlerden çok daha evvel bunun farkına var» mmışlar ve her hayvanın, kendi ta- biat ve istidatlarına en ugun olan kabiliyetlerini inkişaf ettirmiye ças lışmışlardır. Maymunun elinden, bi j içten ve Dıştan A Terbiye Yazan: Hasan - Âli YÜCEL Terbiye, ergin neslin, henüz ol- gunlaşmamış yeni nesli yetiştir. mesidir. Bunun bir nevi, evde, mektepte ve kışla gibi müessese- lerde olur, Evde, ananın, babanın ve umumiyetle daha yaşlıların; meklepte, öğretmenlerin, kışlada #abitlerin çocuğa, talebeye ve ne- fere yaptıkları tesirlerde görülür. Ana - baba, öğretmen ve subay, gördükleri iş ne olursa olsun birer mürebbidirler, Bunda gerek tesiri yapan, gerek o tesirleri alan, yap- tıkları ve aldıkları tesirlerden ha- berdardırlar. Bunlardan başka bir de haber siz terbiye vardır. Bu, havadaki oksijenin demire tesir etmesine benziyen bir tetbiyedir. Ne oksi- jen, ne de demir, yaptıkları işler- den haberdar değildirler ve demi- rin bundan haberdar olmaması, paslanmasma mâni olmaz. Cemi yet hayatında da bu böyledir. Me- selâ evde ve aile içinde ana ile ba- banın, bunlarla hizmetçilerin mü- nasebeti, kavgaları, dedikoduları, kendilerinin dunundaki İnsanlara müamele edişleri, hiç farkında ol madân o evin çocuğu ve çocukları üzerinde müessir olur. Dahası var, yetişmiş insanların sokakta, sinema ve stadyom gibi umumi yerlerde gezmeleri, otur- maları, kalkmaları, konuşmaları, kendinden büyüklere veya küçük- lere gösterdikleri saygı ve sevgi veya bunun zıtları, orada bulunan çocuklar ve gençler üzerinde derin izler bırakır, Soğuğu, sıcağı, ku- ruluğu ve yaşlığile nasıl bir tabii muhit ve iklim varsa aynile insan- ların düşünce, iman ve karakter- lerinden doğan bir içtima muhit ve iklim de canlı olarak bizim dı- şımızda yaşamaktadır. İçtimai iklim şartları, tıpkı ta bil iklim şartları gibi fert üzerine müessirdir. Yetişkin nesil, vetiş- tirmek vazifesini üstüne aldığı ye- ni nesle hangi vasıfları telkin et- mek istiyorsa önce o vasıfları ken- dinde yaratmış olmalıdır. Kendi mizde olmıyanı başkasından İste- mekte haklı olabilir miyiz? Haber- siz terbiyenin formülü budur: Adam etmek için adam olmak... filin hortumundan istifade etmiye uğraşmışlar, fakat hiçbir zaman kazı trapezden atlatmıya çalışma» mışlardır. Halbuki insan mürebbileri, hay» van mürebbileri kadar olamamış- lardır. Onlar, üzüme elverişli bir topraktan buğday almıya çalışmak- tadırlar ve cehtlerinin muvaffak. yetle neticelendiğini gördükleri za- man da, kızmakta, üzülmekte, ü- mitsizliğe düşmektedirler. Son, yirmi, yirmi beş seneden- beri bir çok terbiyeciler bu mühim mesele İle ciddi bir surette alâka- dar olmakta ve bu çetin mesele- nin ballinin ancak (Olçü üzerine mektep) formülü ile ifade edilen bir tedris sistemi İle mümkün ola- bileceğini söylemektedirler. (Ölçü üzerine mektep) tabirin- den şu manayı anlamalıdır: İsmar- lama bir fotin veya elbise, ayağa ve vücude nasıl tıpatıp uyuyorsa, mektep te talebenin fikri tenevvü- lerine öyle uymalıdır. Bir terzi yaptığı elbiseyi vücude uydurur. Eğer müşteri şişman ve kısa boylu i88 ona, vücudüne gö- re, çok dar olan bir kostümü, ümü- miyetle o uzunlukta olan insanlar rın bu genişlikte elbise giymeleri lâzım olduğu iddiasile, zorla kabul ettirmiye çalışmaz. Bir kunduracı, her müşterinin ayağının hususiyet- lerine göre kundüra yapar. İşte mürebbinin de, bedene ve ayaklara verilen ehemmiyet kadar fikre de ehemmiyet vermesi, bü- tün zihinleri syni suretle giydirip kuşatmaması, bütün çocuklara #y- ni fikri gıdayı, ayni zamanda ve ayni metotlarla vermekten vazgeç- mesi lâzımdır. B' (ölçü üzerine mektep) fik- rini tahakkuk ettirmek için terbiyecilerin teklif ettikleri hal suretlerini iki (o esasta toplamak mümkündür: 1 — Mütecanis sınıflar teşkili; 2 — Tedrisatın ferdileşmesi. Ikinci şekli başka bir makaleye bırakarak, bugün yalmız. birincisi hakkında bir fikir verelim: Mütecanis sınıflar teşkili mese- lesini, en sistemli bir surette ( Man neheim) sistemi halletmiştir. Her çocuğa ayni hakkı tai fakat ayni fikri gıdayı değil, bek ki muhtaç olduğu fikri gıdsyi ver mek esasına dayanan bu sistem, si- nıfların yaşlara göre, şakuli taksi mine, bu sınıfların içindeki telebe- nir zekâ ve istidatlarına göre bir ufki taksim ilâve etmiştir. Manneheim sistemi, aşağıdaki 8i- nıf tiplerini ihtiva etmektedir. 1 — Zekâ ve seciye bakımların- dan Mörmal olan çocukların devam ettiği sınıflar: 2 — (Förderklassen) denilen, in- kişalları daha ağır ve geç, dikkat ve hafızaları zayıf olan, çabuk yo- rulan çocuklara raahsus sınıf 3 — (Hilfklassen) ismi verilen, ve normal çocuklar için tertip edi- len ders proğramını bitirmiye muk tedir olmıyan, normal metodlarla yapılan tedrisatı takip edemiyecek vaziyette olan zihnen geri çocuk- lara mahsus sınıflar; 4 — Kulakları ağır işiten yari sa- Bir çocukları mahsus sınıflar: $ — Proğramı, diğer çocuklar» dan daha az zamanda bitirmiye muktedir çok zeki ve kabiliyetli o- lan çocuklar için, orta tahsil ile ir- tibat sınıfları, u son vaziyetteki çocukların tahsil meselesi üzerinde bi- raz durmak icap eder. Şüphesiz, geri, zayıf, malül olan çocuklara yapılan ihtimamlarda in- sani bir gaye ve endişe vardır. Fa- kat ne de olsa, bunlar, — üzerle- rinde ne kalar çalışılırsa çalışı sın — ancak kendi hayatlarını güçlükle kazanabilecek bir vaziye- te gelebileceklerdir, ve ekseriya ce- miyetin omuzuna yük olacaklardır. Halbuki (Surnormaux) yani nor- malin üstünde yüksek bir zekâya sahip olan çocuklar cemiyete çok (Sonu Sa: 8, Sü. 4) AYI Mn Ücra 'Köşelerini 11.31 Aydınlatan Işık 2 Sabiha Zekeriya Sertel arem Kanunu Mecliste müza kere edilirken eski maarif müsteşarı Rıdvan Nafiz, memlekete, dolayısiyle istikbale ve tarihe aşık tutan muallimlerin derdini şu cüm. lelerle anlattı: “Muallimi tanırsınız. Memleketi dolaşırken en ücra köşelerinde on. lar karşımıza bir ışık gibi çıkar. ler. Bu gençler inkılâbın sessiz ve meçhul kahramanlarıdır, Muallim. ler muallim mektebine muadil tahsil veren diğer memurlar ara- smda muallimler sileyhine olan bariz fark bu maarif unsurlarının başka mesleklere akmasına sebep olmuştur. Yalnız beş sene içinde 5,000 den fazla muallimin başka mesleklere geçmek, veya yüksek tahsil için mesleklerinden ayrık dığını söylersem maarif hayatının bu âfetten ne derece müteessir ol. duğu anlaşılır... j Muallim, bugünkü hayat norması, içinde, daimi harp halinde bir nefer. dir, Ordu, memleketin diş kapılarını. bekler. Hariçten gelecek düşmana göğsünü siper eder. Muallimler or. 'dusu memleketin içini, ilim, irfan se. viyesini, istikbale hâkim olacak ne- | sillerin yükseliş sınırını bekler Kale. yi içinden fethedecek düşmanla harp eden, çarpışan, göğüslerini siper 6. den muallimlerdir. Bunun içindir ki memleketin en ücra köşelerinde om. Jar bir ışık gibi karşımıza çıkarlar. Memleketin dış kapısını bekliyen orduyu terfih etmek, hayatlariyle ödedikleri fedakârlıkların mukabele. sini vermek nasıl boreumuzsa, iç ki pıları bekliyenlerin hakkını öd 1e-o kadar borcumuzdur. Muallimler, yaptıkları büyük fı dakârliklara, / feragatlere o rağmen, terfih hususunda, yükselme husu.. sunda çok dar bir çerçeve içine mışlardır. Maaşların azlığı, ma leri meslekten, uzaklaşmıya sevkets" tiği gibi, kendilerinden fazla randı. man emeliyle mesai saatlerinin ço. İğaltılması da fikir sahasmda Yüksel. melerine de engel olmuştur. di Günde yirmi dört saat ders veren | muallim, bunun haricinde okumak için nasıl imkân bulabilir? O) yan bir muallim, elindeki kör ışı mekıleketin her tarafına ışık salar bir meşale haline nasıl getirebilir. İlim, müfemadiyen arayan, müten diyen bulan, mütemadiyen İleriye a. kan bir seldir. Muallim bu dar çeş çeve içerisinde ancak sınıfta ve ği dersle kalır, bunun haricinde şiyabilmek için başka işler bulabil mek peşinde koşarsa, mem verdiği riya, bir yağ lâmbası dere. cesinde kalir ki, bundan mual ri ithama ne hakkımız olur? Beş sene içinde 5,000 muallimi başka mesleklere * akması, üze kuvvetle durulacak, ve düşün cek bir meseledir. İnkılâp Türki endüstrisi yüksek, ziraati mek kültür seviyesi en ileri milletlerle ayni ayarda olmak davasında ve tırarındadır. Her türlü terakki tekâmülün, ilmin meşalesini elli tutanlar, hayat bakımından, bakımından dar bir çember içine Inırlarsa, ilmin son terakkilerini kip imkânlarmdan mahrum kalırlar. sa, ileri milletlerle ayni ayarda © mak davasına zarar veririz, i Muallimlerden fedakârlık iste; imkânsızlık tahtında belki bir İrettir. Fakat bu fedakârlık, devletin İher şubesinde çalışanlarla müsavi olmalıdır. Muallimliği, istikbali ka. ranlık, maddi ve fikri yükselme künları mahdut bir meslek hı İgetirirsek, bundan yalnız muall İdeğil, inkılâbı ellerine bırakae İnesiller de zarar görür. Dış kapılı bekliyen neferle, iç kapıları b yen neferleri lâyık oldukları seviyesine, ilim ve kültür se ne çıkarmak, istikbali endişesiz bi emniyet altıma almaktır. Yağ ka linin ışığı azdır. Elektrik lâzem, İ Kaşta Bir Yangın Kaş, (Hususi) — Karadağ kö den Ali adında bir köylünün İküçük çocuğu ateşle oynarken İsıçramış ve çıkan yangın evi kül sis * miştir. Çocuk kurtarılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: