19 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

19 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun ydi TEFRİKA No. 77 Hünkâr — Ağyorün Benim Hayat Köşküm Harap Oldu, Bizim Bu Köşke Gelişimiz de Sondur,, Diye Söyleniyordu . Hasan, şey ilâve den padişaha borcu süydı ve uyandığı vakit padişah haremde bulunduğu için vâkıâyı bir kâğıda yazara! ti, Sultan Murat i heyecana ve endişeye kapılmıştı, Bir tâbirciye yol verip, öbür tâ- bireiyi dinlemek sure" nın delâlet ettiği mânayı mağa çalışıyordu. Müverrih Ali- nin bile değer vererek eserine geçirdiği bir tâbir şekli ötekilere nisbetle hünkârın idrâkine uygun gelmişti. Bu şekli bulan rüya tâbircisi, dört siyah koyunun bü yücek tahsisat almak sebeb! hazine (o sahibi olan dört büyük şehzadeye, sekiz benekli koyunun aylıklarını alır almaz, hareiyan henüz olgunlaşmamış sekiz şeh- zadeye ve kırk beyaz koyunun di: haseki unvanını almış kırk cari- yeye delâlet ettiğini söylüyordu. Fakat oda, tâbirciler de, Kanuni Sultan Süleymanın Saat- çi Hasana rüyasında emrettiği işin © yapılmasını, tayin olunan renklerde elli iki koyun buluna- Tak kesilmesini tavsiyede tered- düt etmemişlerdi. Sultan Murat, dedesinin emrini yerine getirdi. Sekiz benekli, dört siyah ve kırk beyaz koyun aldır- tarak bunları kurban olmak üze- re kestirtti. Lâkin derin ve en- dişeli hayretinden kurtulamadı. Gezerken, dolaşi hep b yayı düşünüyor ve ürpermeler getiri 1pli' şeyhin İstan- bula dönmesine de hemen emir gördüğü ve hiç bir şey tayetme- bildirmeyi 5 arzı yu rü- disinden af ve dua dileyecekti. İşte bu hayretli ıztırap ve bu mülâhazalar içinde o, bir gece Si- nan Paşa köşküne gitti Ahırkapı tarafındaydı, pek zerif bir yuva idi ve Murat, bir çok gecelerini orrda geçirmeyi itiyat edinmişti. Oraya — müteheyyir ve muztarip bulunmakla bera ber — yine eğlenr n gel yordu. Her şey erken erken ha- zırlandığı için o, ikindi üzeri köş- Bu köşk —i— Zaman geçtikçe, ke girince, sofrayı, neşeli hir-ku- cak ve saz heyetini (şataretli bir dudak gibi kendini bekler gördü te minderine oturarak şarap dağıtmak, sazehdelerle ha nendelere de fasla başlamak em- rini verdi. B u zevk düşkü değişmez bi Sazendelere, şunu ere hin vardı. çalın, hanen- re şunu okuyun, demeedi ve okunursa st etmedi. Baş aş lerden birini gön- dererek: imarım gece bekle mun ema, şarkısını okum anstk. İltifat say: ey ecel bu r bu emri büyük bir rak şevke gelmişlerd ruhlarını tellere len şarkıyı terennüme b lardı, İşte bu sırada gürledi ve sultan Muradın yanı- başındaki pencereler zangır gır titredi, Bu top, Mısırdan gelen iki harp gemisi tarafından vve padişahı se. selâmlamak için atılmıştı. Zaten Akdeniz ve Karadeniz dönüşle rinde donanmaların sarayı selâm- lamaları ödetti. Lâkin o güne ka top sesinden köşk camlarının görülmüş değildi. Ör- ü hünkâr, şaşırdı, bön bön etrafına bakınmağa başladı. topun sarsıntısıyle cam verer zan- rın çi ş sı ve toz duman dolması üzerine büsbütün bönle: har a? söylenmeğe koyuldu. Al- yüzünde gölgesi, gamberin halifesi olan şevketlü sultan Muradı şarap ve les minde bilmiyerek, sezmiyerek te- lâşa düşüren gemiler uzaklaştık” ları iiçin bu'korkulan âkıbet ta- hakkuk etmedi, Sinan paşa köş- kü yıkılmedı. Fakat meclisin de tadı kalmadı. Kırılan camların döküntüsü meze tabaklarına ka- dar sıçramıştı, halılar ise kırıntı fakirlere, âcizlere mek, doktor Memduh Şerifte acaip bir itiya hali beli ip bir ih etmek ihtiyacı, yordu. Onun ii ndeki iyiliie vicdanını sızlatan & birlikte artıyordu. Ve o, fazla azap duydukça, Giz 'a teselli bulmak içli iyilik yapmağa çalışıyordu. Fakat, hasisliği, el uzattığı fukaralara, cüzdanını da açmasına mânidi: Ona, ik etmek çök tat , fakat içindeydi. hünkârın sinirleri tamamiyle bozulmuş bu- Yunuyordu: Bu sebeple — Benim hayat köşküm de ar- tık harap olmuştur! Nakaratını tekrar ederek hün- gür hüngür ağlıyordu Nedimler onu teselliye çalıştı- dil döktüler, bir türlü neşelendiremediler. O, uzun uzun ağladıktan sonra, bitkin bir durumda ayağa kalktı: lar, çeşit çeşit — Bizim (bu köşke gelişimiz sondur! Deyip yürüdü. OYine gözleri yaş doluydu ve bu yaşlar dizi di- zi sakalına akıp kayboluyordu. S arayda da ayni ıztırap, ayni ağlama devam ett. Bir yandan da midesindeki sancılar şahlanmıştı, o manevi elemlerini kamçılayıp duruyordu. Safo, katli elleriyle onu soydu, yatağa yatırdı ve baş ucuna oturup 1z- olacak sözler tırabına merhem öylemeğe koyuldu. Fakat bu di- dinmel, akamete mahküm kal ması mukadderdi. Çünkü ecel gek | miş, Osmanlı tahtında bir deği- şikliğin daha vukuu takârrür et- eniişti, Safo, mukadderat üleminde im- zâlanan bu kararı, ölüme meh- küm hastada ce sezdi, bir ara yle — gizlice — konuştu, kiyâ emirler verdi ve sonr anın başina dönüp bekle- meğe koyuldu. Gü: zündeki hatları değil, o hatlarda satır satır beliren yirmi sekiz yıl- lık hayatı okuyordu, 28 yıll. Bu dile kolay gelen, fakat safha saf- ha ve sahne sahne tahayyülü bile akla durgunluk veren rengârenk bir hayat devresiydi. Bir korsan- lık vâkıâsiyle açılan bu devre i- çinde ne aşklar, ne ihtiraslar, ne heyecanlar, ne endişeler, ne zevk- ler. ne zaferler yaşanmışti? ri onun yü- (Devamı var) şet- | Ölçü Üzerine Mektep (Başı 5 incide) faydah olacaklardır. Onleri, diğer beraber ayni tedri k, kuvvetlerini İsr tirmek, yerinde saydırmak! Daha 1884 te Berlinde, rin çok kabiliyetli olan ço - cuklarını reel liselere almak teşeb- büsünde bulunul çin hususi sa açi Umumi Harpten sonra, ilk mek- tebin en zeki ve kabiliyetli tale- beğini alarak altı sene içinde ol - gunluğa hazırlıyan (Anfbaushulen) ler açılmıştır. Bu nevi çocuklar için sınıflar ve mektepler, diğer memleketlerde de | açılmaktadır. Bunlardan başka, seclye tdşev- vüşleri gösteren diğer bir nevi ço- cuklar vardır ki, bu vaziyetleri do- layısile normal mektep hay a intibak edemiyen bu çocuklar için de hususi sınıflar ve mektepler a- çılmaktadır. Burada mürebbinin vazifesi da- ha ziyade terbiyevi ve ahlâkidir çocukların İrsiyetlerini, muhitleri- ni, seciyelerini iyi tanımak sureti- le onları ıslah etmek, içtimai ha- yata az çok intibak edecek bir va- ziyete getirmektir. Mürebbinin bu vazifesinde mu- vaffak olabilmesi, iyi bir psikoloğ olması ile beraber çocukların lelerile daima temasları say: mümkündür. Başka bir makalemizde, bu (mü- tecanis sınıf) sisteminin tatbikatta gösterebileceği mahzurları, buna karşı yapılan itirazları gözden ge- çirdikten sonra, doğrudan doğruya tedrisatı ferdileştirmek suretile bu meseleyi esaslı bir surette halle- den tedris tekniklerini tetkik ede- ceğiz. izi Evamiri Aşere (Başı 2 incide) memek için öldürmek bu kanunun birtek maddesi ve biricik hükmü. dür. 9 — Ser Ver, str verme, (bu emir, bir Türk darbımeselinden intihal e dilniştir). İ 10 — Yarın iyi yaşamak için bu- İgün biraz sıkılmıy Bakalım, neler tahammül et, dördüncü iiretecek? “evami aşere,, Bir Adam Kendi Silâhile Öldü Kaş, (Hususi) — Islâmlar köyünde Bayram adında bir köylü, domüz bek lerken si'âhı #teş almış ve Bayram, İ kalbinden ağır surette yaralanmıştır. Yaralı Fethiyeye gitmek isterken, yolda ölm İ ! Bayan GABY WAGNER hakiki yaşını itiraf ve bu derece cazip bir tarzda nasıl güzelleştiğini izah ediyo Cild unsuru olan Pembe £ ki Tokalo kremin Viyana Üni bir Profe: bir edilen On gün kadar evvel çektir. diğim Fotografımı gördükçe yözle- rime İnanamıyorum. En aşağı 40 yaşında görünüyordum. o Alnımda ve gözlerle ağzımın etrafında bu- | ıymetli gençlik cevhi vardır. Akşamları vel pembe ruşukluklarım vardı. Tenim esmer i, l , renginde ve sert idi, Bugün ise elidim yu- 8 muşak ve dostlarımın gıpta naza rile baktıkları açık ve buruşuksuz- dur. Herkes benim hakkımda 35 kremini kullanınız. S yaşında olduğum halde ancak 2 düğümü söylüyor. ru olan Tokalon Siyah meleri sıkıştırır yazlatıp kadife gibi Bu bas bile: “günde be: a rünebilir ve £ verebilir, To kreminin resi garantilidir. Aksi takdirde p ranız iade benleri yok eder v iz için beyaz renkti ak güzelleşmeye fak oldum. 'Tokalon kre siye ettiğim dostlarımdan bir ç benim gibi yumuş her kadı daha genç g yeni bir güzell t usulü memnu 1 hayrette kaldı- olunur. Matbuat Umum Müdürlüğünden : müdürlüğü 1939 lı Zarf ını 6/6/939 hine kadar kapalı zarf usulile eksiltmeye ke 1 — Mecmuâya ait beher formanın muhammen bödel Matbuat umum a bastı 100 adet Ayin Tar den 22/6/939 tâ ymuştur. hi adir mecmua i yirmi beş lir dır. Aym tarihlerinin bir ik forma Ve her nüsha Ayın Tarihi 1100 olarak ecmuu azami olarak d cak ve 1100 ak tesellü akkat teminat yedi yüz seksen yedi lira e itme 22/6/939 tarihinde Ankara Dahiliye Umum Müdürlüğün satın alma komisyonu placaktır. Teliplerin tayin edilen saatten nit mektuplarını komisyon relsliğine vermele 4 — Şartname Ankara Matbuat Umum da Vilâyet binasındaki matbunt bürosu $ — Taliplerin ilân edilen günde kom isil emrettiği vesaikle beraber şimdi ğinde eser ba Vekdeti bi da saat on bı ayet bir saat evvel ttr. Müdürlüğünde ve İstanbı inde parasız olarak veril relsliğine 2490 numarı ye kadar n Tarihi tek tıklarına dalr alâkadar dairelerden tasdik edilmiş bü nümune getirmeleri şarttır. “2205, “4133, bap mMüamelesi yapan bu yegâne küybetmek istemiyordu: Bu muamele, ona, neder se ekmekten bile lezzetli geliyordu: Koskoca b doktorun, zengin bir ahbabın dostluğunu, — başk yerlerden de istenilebilecek olan — bir kaç k uğrunda feda etmeğe bir türlü kıyam gin İnsar yordu. Bir gün, doktor, Ayşe hanımın en küçük oğ! ğındaki yarayı sarmıştı Küçük EH masrafa girmek, çok acı geliyordu. Bunun içindir ki, iyilik etmenin zevkini, tesellisini, (mümkün mertebe ucuz tatmak istiyordu. Bunun çaresini dü. şünürken, vaktiyle yarım yamalak intisap ettiği mesleğini hatırladı. Vaktiyle lüzumsuzluğuna | nandığı doktorluk diploması, çarpı, ve gözüne girdi: Ve fukaralara, para yeri me, reçete ve nasihat dağıtmağa karar v kararı verişinden sonra, bedava iyilik edebilmek zevkini tatabilmek uğrun: hayli fedakirlığa kat- Topkapı dispanserinin ziyaretçi hemşireleri nekapı evlerini hemen hemen, birer bi- İçlerine, ışık ve hava bile girmiyen ret etti, Yarım yamalak bilgisini, o bi- tıpkı dilenellere altın serpen ho- varda bir mirasyedi liğiyle saçtı: Leş ko- kan, kül kokan, ö ve ölüm kokan döşemesiz, hattâ bir çokları penceresiz ( fukara kulübelerine girip çıktı. & Rutubetli toprağa serilmiş, patlak ot şilteler üzerinde bir hayli çocuk doğurttu. Paçav- ralarla yarı örtülen cılız göğüsleri, irinli çıbanla- rı, uyuz başları ve vücutları, ateşe saldıran bir kahraman £ gururiyle elledi. O ışıksız, havasız, ve gıdasız izbölerde yaşıyan insanların kirli dertleri den iğrenmemek feragatini gösterdi. Vâkıâ o, şehvani isteklerden tiksindiğini sanı- yordu. Fakat kendisini bu izbelere sürükliyen ka- rığık hislerin inkâr ettiği bu du; büyük bir yeri vardı. Çünkü Memduh birdenbire Züne yerleri gunun f, o varı karanlık ve sefih TEFRİKA birbirine sığınan, birbirine sokulan, - pek daracık olanlarında — birbiri üzeri- he yığılan vücutlar arasında, fena ve âcı arzul, rın, zehirli birer mantar gibi üreyeceğini seziyor- du. Bu s02'$, onun gözünde, konağının karşısındaki bodrumün cazibesini de artırmıştı. Küçük Mürüv- ve hediye vermekle giriştiği münasebeti, az zamanda ( ilerletmiş, ve “Bodrum Palas, a sık sık uğramağa başlamıştı, Ayşe hanım, Memduh Şerife kaldığından şikâyet ediyordu. artığının, göğsünden birer ıslak para kesesi gibi arkan pörsümüş memelerini gizliyememesine rağ- men, Ayşe hanım, doğurmu & kabiliyetinin tüken- mediğini ifşa etmekten hazin bir gurur duyuyordu. Vâkıâ, biçare kadıncağızın, © yıpranmamış, ihti- yarlamamış yeri kalmamıştı. (Fakat kendi vücu- dünde et kalmamış olmasına rağmen, o hâlâ, dün- yaya, yeni yeni taz6 taze otler getirmeğe çabalı- Jünkü gebe kalmak, çocuk doğurmak, ona, iy an ve © Ölümden uzakta bulunduğunu müjdeliyen birer hâdise gibi geliyordu. Fakat biçare kadın, analığın yaratma gururunu çoktan kaybetmişti: Yeryüzüne bir insan yavrusu daha çıkarmak, ona yırtık cebinden kirli bir men- kulübelerde hattâ vete ikide birde gebe Üzerindeki elbise Ne. 5 dil çıkarmak kadar basit geliyordu. Dindar bir kâ- dın olduğu için, çocuk doğurmayı, bir sevap sayı- yordu. Çocuklar öldükçe, kendi kendi “— Ne yapalım? Derdi. Ben ifemi yaptım Fakat Allahın emri böyleymiş. Benim alnıma, ço- cuk doğurmayı yazan da o, çocuğumun alnına ölü- mü yazan da o: Mübareğin, görünmez elleri nur olsun: Hikmetinden sual olunmaz 4?,, Memduh Şerife gelince, o, Ayşe hanıma, he ziyaretinde bir sürü nasihat, biraz da para veri- yordu. Ayşe hanım, Memduh Şerife son derece minnet- tardı; Çünkü doktor, verdiği iiâçlarla, bodrumda yaşıyanları, büyük bir dertten, yani bitten kurtar- mnıştı: Doktorun nasihatleri, ve ilâçları, ihdatları- na yetişmeseydi, Ayşe hanım, kaşınmaktan iş gör- meğe vakit bulamıyacaktı. Ayşe hanım, Memduh Şerifi (o gördükçe, ondan başka şeyler istemek ihtiyacını da duymuyor de- gildi. Fekat nedense, Memduh Ş3Fifle karşılaşınca, dilenme itiyadımı, istidadını, kabiliyetini birdenbi- re kaybediyordu. Thtimal, esvaplı, paralı bir nin kendisine bir ahbap muamelesi yapmasından tuhaf bir gurur o duyuyordu. Eğer para isteseydi, Mormduh Şerif te, onu bir dilenci yerine koyacaktı. Halbuki, Ayşe hanım, kendisine bir komşu, bir ah- insa üçük aklı,/ayağındaki yaranin niçin sarı diğna ermemişli. O, daha evvel, kaç defa yar lanmıştı. Fakat o yaralar, kendi kendilerine iyi o muşlardı. Şimdi, ayağına lüzumsuz bir takım be ler sarmak için canını acıtan bu adama da ne ol yardu?. Hüseyin, evvelâ böyle düşünerek huysuzlarmı ağlamıştı. Fakat sonra, Memduh Şerifin ihtimam avruya masum bir lezzet verdi: Büyük b canını yakarak ta olsa — kendisiyle me ordu. Hattâ, o gün, doktorun hatırı içi anası bile kendisine tatlı ve yumuşak bakıyord Bütün bu zevkleri, o gün, daracık ömründe ilk dı fa tadon küçük Müseyin, yarasını.. Kanı ve yar, rin başında, ona lâmba tutuyordu. Elinde tutfu, lâmbanın şişesinden, vapur dumanı gibi is sevr luyordu: Çünkü lâmbanın gazi tükenmek üzere di. Lâmbadan savrulan isler, bodrumun karan ğını daha fazla kesifleştiriyordu. Lâmba ışığ uzanamadığı yerlerde başlıyan karanlık, hudutsı sanılıyordu. Ve © hudutsuz sanılan karanlıklardan, çocuk rın sesleri rdu. Doktor taş merdivenleri karken, Ayşe hanım bermutat arkasından dun «« vord “— Allah size uzun ömür versin. razı olsun!,, Allah sizd (Devamı var)|

Bu sayıdan diğer sayfalar: