1 Ağustos 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

1 Ağustos 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muğlada Teşkilât Kurulmuştu! Bir Kaç Gün İçinde Teşkil Edilen Milli Taburda Mücadele Sahasındaki Mevkiine Geçirilmişti Çünkü, mücadele taraftarları, baş- ta belediye reisi Ragıp Bey olduğu halde, mutasarrıf Hilmi Beyin mil Wi teşkilâtın meydana getirilmesi i. çin, el altından çalıştığı ve müm- kün olan muavenet ve müzahare. ti de esirgemediğini biliyor ve her gün bu mesainin meşkür eserlerini görüyorlardı. Bu sebeple Necmi Be yin tevkif edilmesine bir mana ve- remiyorlardı. Aleyhtarlara gelince, onlar da, mutasarrıf Beyin, birçok eserler delâleti ile, tamamile mü. endele taraftarı olduğuna hükme- diyor ve.bu sebeple menfi faali. yetlere açıktan açığa girişmiye pek te cesaret edemiyorlerdi. Bu tevkif haberi karşısında, mutasar- rıf Bey hakkındaki zen ve zehap- larının yanlışlığına o hükmediyor, biraz da seviniyor ve ümitleniyor- lardı. Halbuki mutasarrıf Hilmi Bey, o sırada şehirde ve civarında tü. reyen, halkı taciz ve tehdit ile men- faat peşinde gezen bir takım ça, pPulçuların tevkif ve tediplerini lü. zumlu bulmuş, zaman ve vaziyetin müsaade ettiği bir şekil ve şiddet. te icraata koyulmuştu. Bu arada, mülâzim Necmi Beyin de, bu ka- bil çapulculardan olduğu hakkın. da yapılan bir ihbar neticesi ola- rak tevkifi emrini vermişti, Fakat, mülüzim Kadri Beyin müracaati ü- zerine, Yörük Ali Efe tarafından mutasarrıf Beye yapılan işar, Nec. mi Beyin vaziyet ve mesaisi hak- kında olan bütün şüphe ve tered- dütleri izale etmişti ve tabii o an. da serbest bırakılan Necmi Beyin de, aldığı talimat delresinde faa“ liyetine müsaade edilmişti. Bu an. laşamamazlıle dolayasilerutasarrTt Hilmi Bey hakkında, milli teşki. lât tarâftarları arasında hasıl olan tereddüt ve suizan da tabiati ile zall olmuş ve muhalifler de hayal sukutuna uğrıyarak somurtmuştu. ğe Muğladaki teşkilât e- saslı bir şekil almıştı. Mu- tasarrıf Hilmi ve Mülâzim Necmi Beylerin de hazir bulunduğu bir toplantıda milli teşekkül relsliğine eşraftan Hamza Bey, azalıklarına da belediye reisi Ragıp, Bozöyüklü hatip Süleyman, Eskihisar Murat, Kesikli Omer, Mesevleli Ali, Ahır. köylü Şevki ve biraderi, Dümbelek küylü hafız Mehmet, Muğla eşra. fından Hafız Sabri, Hasan çavuş oğlu Bekir, Memiş Ağa ve Beyler seçilmiş ve gerçekten hummalı bir faaliyete geçilmişti. Bir kaç gün içinde vücude getirilen sekiz yüz kişilik Muğla milli taburu da, mücadele sahasındaki mevkiine geçirilmişti. ke ve havslisi de, o sırada ayaklanan yerli nankörler. le, Sisam adasından geçen haydut. ların salgınına uğramıştı. * Müslü- man ahali, yapılan alçakça teca- vüzler ve kahbece cinayetlerden dolayı şehirden ve köylerden dışa- rı çıkamaz olmuşlardı. Çünkü, hay- dutlar rastladıkları Müslümanı bö- | gazlıyor, gözlerini öyuyor, ateşte yakıyor veya ayağına taş bağlayıp denize atıyorlardı. Buldukları hay- vanları, davarları alıyor ve sütü, sürü götürüp satıyorlardı. Bu acık- li hallere karşı, güya mahalli asa- yişi, temin için geldiklerini beyan ve ilân eden Italyanlar, bu hay- dutların canavarlıklarını sükün ve sükütla karşılıyorlardı. Mahalli hü- kümeti, Istanbulun biribiri ardına gönderdiği sükünet ve itidalin mu. hafazası emir ve tavsiyelerine kö- rü körüne itaat ve riayet ediyor- du. Bunu temin ve tatbik için de giriştiği icraat ile zavalli halkın, elini, kolunu bağlıyordu. Fakat, nihayet bu fecayi ve mezalim kar- şısında, bir gün, kaza kaymukamı- nm da sabrı taşmış merciine karşı olan hürmet ve itaat hududunu aşmıştı. Cereyan etmekte olan ve yürekler sızlalan zulüm ve cina- , m. Tefrika No.122 ..— —— Muğla mutasarrıfı Hilmi Bey hiyanetine saçmıştı, Cevap bekli. yordu. O esnada, bu feci alan fırka kumandanı Ş: bu acikli hal ve vaziyeti tet mek ve neticeyi kendisine bildir- mek üzere gönderdiği fırka erkânı harbi yüzbaşı (o Salâhn'tin Bey de Sökeyo varmış bulunuyordu. alâhattin Bey, gözünün ö- nünde cereyan eden bu hay- dutluklardan Islâm ahaliyi kur - tarmak için mahallinde icap eden lerle ve bilhassa mevki kumandanı binbaşı Ali Saip Beyle temas et- miş ve derhal yüz elli kişilik mik li bir müfrezenin teşkili lüzumuna karar vermişti. Bu kararını ve teş. kilâta başladığını da silâh ve cep- hane ihtiyacı ile birlikte bir şifre ile fırka kumandanına bildirmişti. O da cevap bekliyordu. Ancak, Is. tanbul hükümeti, kaza kaymaka. mının acıklı feryatnamesint yırtıp kâğıt sepetine atmış, bu müracaatı haince bir süküt ile karşılamıştı. mm eklendi ERGENLİK ÇIBANLARI Haydarpaşadan genç bir okuyu- cumuzun yüzünde “ergenlik siv celeri pek çok” muş, Bunun teda- visl mümkün mildür, diye sorduk. tan sonra: — Eğer mümkünse bir ilâç bu- yurursunuz, fakat söyliyeceğiniz. ilâçların tesiri muhakkak olmalı. Diye de yazıyor... İnsan genç yaştayken her şeyi istemeğe hak- kı olur: Gökten yıldızları toplayıp kendisine getirmelerini, yahut er. genlik çıbanlı karşı “tesiri muhakkak,, bir ilâcın gazetede bildirilmesini. Gökten yıldızları toplayıp getir. mek mümkün müdür, değil midir, pek iyi bilemiyorum ama, ergen. lik çıbanlarının tedavisi mümkün- dür. Ancak gazeteden kendisine yazılabilecek ilâçların tesiri mu. hakkak olacağını temin etmek mümkün değildir. Meselâ, yüz gram Arap sabunu ile o kai alkolü iyice karıştır- © zaman da, sinekler rdün kusuruna bakmayıp da balı yemek üzere yüzüne hücum ederlerse? #rgenlik çıbanlarına kar. rülebilecek daha pek çok ilâçlar vardır. Fakat bunların çokluğu hiçbirinin tesiri muhak- kak olamıyacağını gösterdiği gihi, zaten onlarin her birini eczacılar hekim reçetesile verebilirler, Gazetelerde “tesiri muhakkak, ilâçlar tavsiye etmekle ( hastalık. lardan kurtulmak mümkin olsay- dı dünyada hekimliğe, eczacılığa lüzum kalmazdı. Eski zamanlarda olduğu gibi, Mısırçarşısı bu işe kâfi gelirdi. Buna imkân olmadığı içindir ki, baksanıza, Mısırçarşı, sının yerinde sebze hali kurula. cak, diyorlar... bu gözetede yapmak İste. yetleri, olanca acılık ve açıklığı i. e İstanbul hükümetinin huzuru Bi diğimiz, okuyucularımıza birer hirer ve “tesiri muhakkak,. ilâç- milli kuvvetlerin vazım zabitlerinden Faik beylerin Buna mukabil, fırka erkânı harbi Salâhattin Bey, kumandanından hususi surette şu emri almıştı; “İstanbul hükümetinden hima. ye ve icraat beklenilecek zaman- da değiliz. İslâm ahalinin elleri, kolları bağli öldürülmelerini kati. yen tecviz edemeyiz. Milâs jan. darma bölüğü kumandanı yüzba. şı Rifat beye, mahalli askeri dep- poyundan dört yüz tüfekle, kâfi miktarda cephanenin en kısa yol. dan ve en sz bir zamanda size önderilmesini telgrafla emret. *im. Derhal teşkilâta başlayınız.,, B" emir, Sökede de milli he- yetlerin — teşekkülüne ve teessüsüne ve nihayet milli varlığın tecellisine sebep olmuştu. Erkânıherp Salâ- hattin ve o sırada Sökeye gelen le- gayretleri ve memleket eşrafının himet ve müavenetleri derhal, ar. zu edilen neticeyi vermişti. Milli teşekkülün reisliğine eşraftan Ö- mer ağazade Mehmet, ikinci reis- Jiğine Tütüncüzade Hasan ve â. zalıklarına da Hacı Ziya beyza. de Ibrahim, dava vekillerinden ve ulemadan Bekir, Ali Kâhya zade Süleyman ve Tahir, Giritli Meh. met ve mesul ipliğine de İla- cı Kâzım zade Ahmet Fevzi bey ve ağalar seçilmişti ve bu zatlar, o sıkıntılı günlerde cidden her ri ayrı ayr: birer fedakârlık nü- münesi o addine lâyik olan meş. kür ve meşhur faaliyetlerine he- men geçmişlerdi. (Devamı Var) lar tavsiye etmek değil, hasta ol. için riayet edilmesi fayda» tedbirlerini ve bir hastalık geldiği vakit hemen vak. tinde hekime müracaat edebilme- leri için hastalıkların ilk alâmet. lerini anlatmaktır. Arada sırada da, hekim bulunmıyan yerlerdeki okuyucularımıza bir hizmet ede- bilmek ümidile, kendilerinin ya. pabilecekleri ve mutlaka faydası olamasa bile zararsız olacağına kanaat getirdiğimiz tedbirleri ya- zıyoruz.... Bu ergenlik çıbanlarımı, bir za- man dışardan sürülen ilâçlarla ve perhizle tedavi ederlerdi. Fakat dışardan sürülen ilâçlardan hiçbi- rinin tesiri muhakkak olmadığı için, bir ilâç üç hafta içerisinde faydasını göstermeyince onu bıra- kıp bir başkasını tecrübe etmeli, diye de ilâve ederlerdi. Perhiz de başlıca balıklardan, tuzlanmış yemeklerden, konserye- lerden, içkilerden ve bilhassa ek- mekten sakınmaktı, Vâlaâ cilt ü- zerindeki ârızalara karsı perhiz her vakit faydalı olur, İçki her şe. ye olduğu gibi cilde de zarar verir. Ekmeği de mümkün olduğu kadar azaltmanın, hattâ hiç ekmek ye- memenin çok faydası vardır. Fo. kat yalnız bunlarla ergenlik çıban- ları geçmez. Zaten adı üstünde, ergenlik çı. banları Da yaşının, bütün vü- cutta meydana getirdiği değişik. liklerin bir neticesi, yani o yasfa işlemeğe başlıyan hormonların bir tesiridir. Zaten Haydarpaşalı genç okuyucumuz da dikkat etmiş — Bu Met gençlerin çoğunda vardır!., Diye haber veriyor. Onun ver- diği haber de, hu çıb; jl gel defa daha isbat eder. Ergen- lik çıbanlarına karşı hiçbir şey ya- pılmasa bile, arada sırada, mevsi. me göre, yiyeceğe göre azıtıp ha- fifledikten sonra birkaç sene için- de kendi kendilerine geçerler. Pek ziyade rahatsızlık verince mütehassıs bir cilt hekimine teda- vi ettirmekten başka türlü “tesiri muhakkak,, ilâct olamaz. İNE SEVİ A A 3 2327232727722722X4 ME istasyon saatinin al. tında bekliyordu. Şapkası İ ve cekbti kahve rengi idi. Etekliği de maviler üzerine serpili küçük pembe çiçekli bir kumuştandı. Ba. cakları güneş ışığından yanmış, be- yaz ten renginde çoraplara burün- müştü. Zarif bir cümle gibi tepe. den tırnağa süzüleri endamı da kü- şük pabucunun minimini topukla. rile noktalanıyordu. Saat altı da işten çıkarken, 80. kakta ilk rastladığı aynada ken- dine bakmıştı ve tam bir emniyet- Ie kendine "güzelsin, demişiti. Fakat burada oturup bekledikçe, bu verdiği hükmün doğruluğundan şüphelenmiye başlamıştı. şapkası yarım saat evvelisine kadar ya. kışıklı değildi. Etekliğinın dikişi, kenarından sökülmiye başlamıştı ve yukarıya doğru beş santimetre kadar ayrılmıştı. Demincek bacaklarına kendi de- risi imiş gibi sıvanıp yapışan ço. rapları, sanki ihtiyarlamıştı. To. puklarının üzerinde kırışıklar ve buruşuklar peyda olmuştu. Onları yukarı çekmek lâzımdı, Fakat ora- larda sürü sürü erkekler kaynaşı- yordu. Kalçalarını göreceklerdi. Çoraplarını çekmekten vazgeçti. Karşıdaki dükkânın camekânına a- sılı mecmuzların resimlerini sey- retmek istedi. Fakat, artık hiçbir şeyle alâkadar olamıyor, sinirleni. yordu, Rayi bekliyordu. Rayse bir türlü gelmiyordu. Acaba Ray neye gecikti, diye merak etti. Elbette omu geciktiren bir iş çıkmış olacaktı. Buna emin. di. Maddie artık saatin iğnelerine bakamıyordu. Oyle hızlı dönüyor- lardı ki, onlara bakınca bayağı ba- şı dönüyordu. B irdenbire aklına bir şüphe geldi, Içinden “sakın İstas. yonda iki saat var da, ben burada beklerken, Ray da öteki santte bek- lemiş olmasın,, dedi. Hemen kar. şıdaki dükkâna giderek dükkünci. ya: “— Istasyonda, bu saatten baş- ka saat yok, değil mi?,, dedi. “— Nasıl yok. Içerisi saat dolu.,, “— Fakat asıl büyük kapıdaki saat budur değil mi?,, “.- Evet asıl büyük kapı bu dur. Bekliyenler, hep bunun altın. da beklerler, Maddie, teşekkür makamında başını salladı. Yine yerine döndü. Burnunun ucunun pırıl pırıl parla- dığına emihdi. Fakat pudra kutu. sunu çıkartıp pudralayamadı. Bel. ki erkeklerin biri onu bir fena ka- dın sanarak yanına yanaşırdı. Of! Şu Ray artık gelseydi. Ne iyi olur- du, diye sinirlendi. Eldivenleri, ça maşir sıkarmış gibi büktü. Sanki herkes, onu dikiz ediyordu. Yüzü kızardı, Maddie, bir tütüncü dükkünin- da saticılık ederdi. Ray da bir i darehanede kâtipti. Maddie'nin pek bildiği yoktu ya, Ray kâtip olduğunu söylüyor. du. Tütüncü dükkânına sık sık ge- Tir, idarehanedeki arkadaş ve mirlerinin ısmarladıkları sigaraları alır giderdi. Aylarca dükkâna girip çıkmıştı. Fakat bir kere olsun bakışmı Mad. die'nin yüzüne kaldırıp, ona alıcı gözüyle bakmamıştı. Beş altı gün evvel, her nasılsa ikisinin de ba- kışı, biribirine deymişti. O gün, İş- te Maddie'ye kim olduğunu, ne yap- makta olduğunu söylemişti. Mad- die'yi sinemaya davet ctnuişti. Er- tesi günü yine birleşmişierdi. İşte bu sefer de üçüncü görüşmeleri i di. Yahu sant yedi buçuk olmuştu, Hâlâ gelecekti. Fakat birdenbire, her nasılsa, onun hemen geleceği- ni duydu ve onun gelmesini iste medi, Nitekim karşıki (ayak kaldır. mindan yavaşyavaş yürüyordu.Mad die, hem beni bü kadar bekletsin, hem de koşa koşa gelmesin ha! di- ye kızdı. Gözleri yaşlarla doldu: “— Geciktin!,. dedi. “ — Ne yapayım, o musibet Ida. NDİ! NE SEVİNDİ! Yazan: PAMELA JOHNSON Çeviren: CEVAT ŞAKİR GOAL rehanede alıkoydular.,, “.- Ne o ağız değiştirdin?, “— Oyle mi?,, ddie: “.— Bir şey kaybettin mi?,, diye sordu. Ray'in “Neyi kaybettim?,, diye sormasını bekliyordu. O za- man Maddie nezaketini deneyecek. ti. Ray “— Hayır hiçbir şey kaybetme. dim,, dedi. “— Şimdi ne yapacağız”, “.— Ne yapacağız?,, Burada ayakta kalacak de- ğiliz ya. Sen nereye gidelim der- sin?,, “— Vallahi ben ne pek bilmiyorum. “— Şu karşıki kahveye gidelim mi?,, “— Gidelim... Ikisi yanyana yürürken Maddie “yeni kunduralarımı beğendin mi Senin için aldım. Şık olayım diye, dedi. Fakat Ray cevap o vermiyordu. Dalgındı. Maddie: “Zavallıyı çok, yormuş olacaklar, diye düşündü. Bir boş masaya karşılıklı olurdu. lar. istediğimi addie: “— Vakit geç, yemeğin! bu. rada ye bari. Yorgunsun. Haydi, bugün ben sanâ ziyafet çekeyim.,, Dedi.“Ray, yüzüne ciddi ciddi baktı, Maddie: “— Canım ödünç olsun, bana sonra iade edersin,, dedi. Başlarına dikilerek, bir şeyle ısmarlamalarını bekliyen garson, usul usul öksürdü. Maddie: “— İki kahve getir!,, dedi. Gar. sam ayrıldı Kız: Nen var Ray?,, diye sordu. Hiçbir şeyim yok.,, “.— Yahu neye biribirimize kü. süp duruyoruz. “— Sen belki küsüyorsun, nim küstüğüm yok,, dedi. Maddie: be- İzmir Ticaret Borsasında İntihap Mustafa Çömezoğlu, menli, Salâhattin Sanver, İzmir (TAN) — Şehrimiz zahire ve üzüm borsasının yeni idare he- yeti seçimi yapılmıştır. İntihabatta yeni heyet Kâzım Taner, Necati Bö- rekçi, Mazhar “İzmirlloğlu, Simsar Hıfzı Mene. Simsar Kemal Nafizden teşekkül İzmir ticaret odasının tesbit edeceği iki tabii âzanın da iştirakile bu haf. ta içinde borsa reisi ve rois vekili seçilecektir. Gönderdiğim fotoğraf, borsa intihabatında reylerini kulla. nan tâcirleri göstermektedir. ş İ KOCA “— Ya öyle mi?,, diye öfkelen- di. Küçük yumruğunu masanın ü- zerine vurdu. Ray, omuz silkti cebinden bir gazete çıkararak oku- miya, daldı. Maddie'nin kan tepe- sine sıçradı. Ray'in yüzüne bir to- kat atası geldi. Fakat b. gok yor gundur, diye düşündü. Elini uza: tarak, Ray'in koluna dokundu. “— Beni affet, sen gelince öfke. Hi idim. Orada bir buçuk ast a- yakta beklemiştim. Kunduralarım da biraz dardı,, dedi, Ray: “— Aldırma,, dedi ve ıslık çal. mıya koyuldu. Maddie sordu: “— Burada duramayız, nereye gidelim?,, “.- Paraları sen veriyorsun, sen intihap et.,, “ — Hayd Park'a gidelim mi?,, “— Olur, Ğ idip bir bankonun üzerine oturdular. Ray çok dalgındı. Yine söze Maddie başladı: “— Bu akşam her halde bir eğ- lenceli arkadaş değilsin, dedi “— Ya öyle mi? Budalasın! Bu akşam nefe geciktiğimi »iliyor mu sun?,, Ve gözlerini Maddi'ye çevirdi. Maddie, onun gözlerine baktı, Ora- da öyle bir şey gördü ki vahşi bir sevinçle bir çığlık saldı “— Nedir?,, “— Sana bunu aldım; Maddi, telâşlı parmaklarla kü. çük paketin kâğıtlarını yırttr. Kü. çük bir kutuda bir nişan yüzi vardı, Ucuz bir yüzüktü “— Nasıl güzel mi?,, “.— Çok çok teşekkürler',; Fakat yüzükten ziyade öpülme. sini bekliyor gibiydi. “- Yüzüğü takmıyacak mrsmn?,, “ —Sen parmağıma taksan: Ray takarken, ezkaza oluvermiş gibi dudakları biribirine kavuştu. Ray: ven ee ğe “ — Yüzük büyük gelirse bir ta- rafına kırnap sararsın, olmaz mı?,, Dedi. man ve m “— Nasıl olmaz, Alâ olur,, diye güldü, durdu. “Vakit 4ma de geç. miş, annem merak edecek,, diye a- yağa sıçradı. İkisi de otobüse doğru koşuyor. lardı. Ray: “ — Yeni pabuçları ama da gü- zel yahu! Tıpkı bir film yıldızına benziyorsun!,, dedi. “ — Oyle'mi?, Otobüs kalabalıktı. Durmasile kalkması bir olacak. tı. Ray, Maddie'nin elini acıtırca- sına sıktı. Kız, cıyak ciyak bağı. rirken onu otobüse itti. Otobüs yü- rüdü. Raj sokaktan elini salladı, Son- «a döndü kalabalığa karıştı. Maddie, onun parlak bir (ya. rn) a dalmakta olduğunu görür gibi oldu. etmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: