13 Ağustos 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

13 Ağustos 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aydın Alevler Saçarak Yanıyordu Şiddetli Garp Rüzgârının Önüne Katılan Ateş, Şehrin Müslüman ve Yahudi Mahallelerini Silip Süpürüyordu Aydın, etrafa? kara dumanlar savurarak kızıl alevler saçarak ya nıyordu. Şiddetli bir garp rüzgö- rının Önüne katılan ateş şehrin müslüman ve yahudi mahalleleri. ni silip süpürüyordu. Müdalilerin şehrin cenubundaki kenar mahal. lelere kadar sokulan fedakârları. mıza attıkları yüksek infilâkir mer miler o taraftaki evleri ve diğer binaları yıkıyordu. "Toplarımızın savurduğu gülleler de mukabil kuvvetlerin en ziyade mütekâsif bulunduğu töp yatağı ile diğer nok taları birbirine kalıyordu. Bu c&. hennemi ve çok acıklı manzara kar şısında, müfrezelerimizin kahra- man zabit ve erleri büsbütün ga zepleniyordu. Her biri birer ÂZ- rail hırs ve hişmile ileri atıliyor. rast geldiğiyi çiğniyor, tepeliyor. du ydinm Müslüman, hıristi. yan bütün halkı, topçu, pi- yade ve bomba ateşlerinden ko. runmak için mukavemetli ve kâr. gir binaların alt katlarına, bodrum lara, mahzenlere sığınmışlardı. Korku içinde titreşiyor, mukad. der olan âkibetlerini bekleşiyor. Jardı. Aydında bulunan İngiliz ir. tibat zabiti, diğer ecnebilerle be. raber şehrin cenubunda bulunan Amerikalı “Förbes,, kumpanyası- nm binasına iltica etmişlerdi, Şe. hirde bulunan bir miktar Fransız Jandarmasile konsolos vekili ve Fransız, İtalyan tabiiyetinde bulu. nan ecnebilerle, yerli Rumlardan binlercesi de Fransız Sörler mek- tep ve kilisesine çektiimişler, her iki binaya da birer Fransız bayra- Bı çekinişlerdi.. Şehir gerçekten kanlı ve yanğınlı bir manzara al. mıştı. Bütün halk can kaygısma düşmüş, İslâmlar camilere ve hi. ristiyanlar kiliselere üşüşmüştü. Her saat geçtikçe şiddetini bir kat daha arttıran harp devam edi- yor, müfrezelerimiz, etraftan ko- şan ve Menederes köprüsü başın. da silâhlandırılan o gönüllülerle mütemadiyen kuvvetlendiriliyor. du. Akşama yakın, müdafilere de İzmirden bir trenle, miktarı anla. şılamıyan bir takviye kıtası gel- mişti, Bu tren, şehre yaklaşırken kü- çük bir müfrezemizin ateşine uğ. radı. Ve fodakârlarımızın elinden, vagon pencerelerinden Otomatik tüfeklerle şiddetli ateşler Yapıl. mek suretiyle ancak kurtarıldı. Bu takviye kıtası, şehrin şarkın. daki Kepez sırtlariyle, Topyatağı ve demiryolunun şehirden geçen kısmı üzerinde bulunan müdafi leri biraz canlandırdı, harbin bi- rez daha uzamasına sebep oldu. u kanlı harp Aydında bütün şiddetiyle devam ederken, Bihbaşı Saip Beyin Sökeden cı. kardığı okahraman Caferakinin milli müfrezesi de Baltacık ve Germencik civarlarında, birbiri ardına baskınlar yâpıyor, muka. bil kuvvetleri yakıp kavuruyordu. Müfreze efrst ve zabitlerinin bu harpte de gösterdikleri kahraman. lıklar gerçekten her türlü takdir- lere lâyıktı. Bilhassa, muhitlerin- de mücâdele his ve fikirlerinin artmasına ve bu suretle günden güne gönüllülerin çoğalmasına se- bep olması itibariyle de çok kıy- metliydi. Söke mıntakasında yapılan bu müsbet tesirler, Aziziye ve hava. isindeki mukabil kuvvetlerin bur lundukları yerlerde sinip kalma- larını Ve Aydına muavenete kal- kışmamalarını temin suretiyle de güzel neticeler vermişti. Yangın, Aydında o gün de ak- şama kadar devam etti Fakat, harp, ortalık kararmıya başladık. tan sonra, yavaş yavş şiddetini kaybetti ve nihayet kesildi. O gün, Tetrika No. 133 müfrezelerimizin eline geçen ma- hallelerin islâm halkı, akın halin- de Menderes köprüsü başına git- mişler ve bir kısımı civardaki köy. lere yerleşmişler ve bir kismi da, harbin vereceği neticeye intiza- ren göceyi açıkta geçirmişlerdi. N isbeten sükünetle geçen ge cenin dinlendirdiği müfre- zelerimiz, 39 haziran sabahı, or. talik ağarırken, inatçı müdafile » rin üzerine atılmıştı. Harp," şehrin Şimal, Şark ve Garp kenurlarında ve hattâ şeh. rin içinde yine ve her günkünden daha şiddetle başlamıştı Fırka kumandanı Şefik ve milli küvvet- ler kumandanı Hacı Şükrü Bey- ler, o gün kati neticeyi almuk ve müdafilere son darbeyi vurmak için, imkân ve vesaitin müsaade. si nisbetinde tedbirler alıyor, fa. kat, büyük bir azim ve iman ile çalışıyorlardı. Muharebe başlar başlamaz, o. büslerimizin ateşini, hâkım bir mevzi olan (Kepezi sırtlarına tev- cih ettirmişlerdi. Toplarımız, bu mevzilere “ateş yağdırırken, An- talyadan gelen yüz yetmiş altıncı alayın birinci taburunu da bu sırt. lara taarruza memur etmişlerdi. Bu kahraman tabur, ıdafileri sırttan söküp atmak ve top yata. ındaki mevzilerine kadar kova. lamak için, hiç te zorluk çekme di. vakti olmuştu artık, G0- Garp, tarafındaki rum mahallele rinin de birbiri ardına, fedakârla. rımızın eline geçtiğine şahit olu. yor, arslanlarımızı Senki kutlu- yordu. Yakıcı ateşinden onları kö- rumak için bulutların arasına 89. kuluyordu. Tam bu esnada yüz o. tuz beşinci alay kumandanı kay. mâkam Mazhar beyin Bağarssin- da teşkil ettiği yüz elli kişilik bir gönüllü müfrezesi alayın birinci taburu efrat ve zabitaniyle bir - likte ve Binbaşı Avni Beyin ku. mandasında olarak muharebe sa. hasına yetişmişlerdi. Kumandanlar, müdafilerin sa- bahtanberi o gördükleri bu eşsiz tazyik karşısında artık yıldıkları- nı ve hemen hemen ricat etmek üzere bulunduklarını sezinlemişti. Bu sebeple, yeni gelen bu dinç kuvveti, mukabil tarafın ricat hat. tı üzerine göndermeyi muvafık bulmuşlardı. “Hemen de, şehrin Garp tarafından ve açıklardan do. lsşarak, Topyatağı mevziine taar. ruz etmek üzere yola çıkarmış- lardı. Fakat.. Kaç gündenberi, sarsı- lan ve maneviyatı iyice kırılan müdafilef, gönderilen bu kuvveti. mizin vüsulünden evvel, Topyata- ğından da toparlanıp gitmek mec- buriyetinde kalmışlardı. Geri yü- rüyüşe başlamak üzere hemen de ayaklanmışlardı. Neye yarar ki. bu def da Binbaşı Avni Beyin | kumandasındaki o arslanların bir yan tanrruzuna uğramışlardı, işte © vakit, bütün ümitlerin mahvoj- duğunu anlamışlar, bahçeler ve ağaçlıklar arasına dağılıp kaçış. mıya başlamışlardı. (Devamı Var) 2222373333223232373273727277233232333723272223222222272 A © Yeni Nesle Eski Hi 022222323 ML Ez Adamcağızı bir telâştır aldı A. şağıdan seslendi: — Amanin abukat Efendi eşe. ğim ölüyor! Avukatla birkaç yolcu âlay etti. ler; — Sen sağol ağa hazretleri, ö. lürse denize atarsın, yerine düldül alırsın. — İmkânı mümkünü yok! Allah kabili yok! Ben kendimin atılmasına razıyım da eşeğimin a. tılmasına rizalığım yok. Hele şükür vapur Mudanya İs. kelesine yanaşabildi. Yolcular a. lay ede ede çıktılar. Mollanin to. runu navlun parasından fazla ham mallık vererek ölüm halindeki e- şeğini çıkarttı. Avukat -bagajları. ni tirene koydururken yanına yak- Taştı, — Uğurlar ola âbukat Efendil —Neo,sen gelmiyor mü. sun? — Hayır, gitmeme lüzum kal. madı, çünkü davamız feshölundu. — O nasıl şey?! — Hele şu eşyanı yerleştir de anlatırım. vukat Kenkeranizade Firuze. tam Bey trenden indi. Birkaç a dım attılar, eşek nalları dikmiş yü. tıyordu. Eşeğin yanına birçok a. damla bir çocük vardı. Eşeği sapa bir yere sürüklediler. Torumoğlu beybesinden çıkardığı bıçakla eşe. Bin karnını deşti, işkembesini ya- rınca eşeğin İşkembesinden gür, diye sarı sarı liralar boşanmasın mı? O ana kadar başını çevirmiş tiksinip duran avukat birdenb dikkat kesildi. Müşterisi kendisi. ne bakmıyarak yanındakilere; DÖRT ÇOCUK BİRDEN... İkizler, üçüzler ve dördüzler, ilh..... İstatistiklere göre, ikiz ço. cukların tek olarak doğan çocuk- lara nisbeti doksanda bir defadır. bir, diye bel ki bir çocuğun dünyaya gelmeden ön. ce, annesinin karnında e do. kuz ay durduğunun ceva! —in. sanlar çocuk yetiştirmeğe başla- dıklarındanberi — şimdiye kadar hiç kimse veremediğinden İkizle- rin ve üçüzleri neden doksanda bir nisbetinde olduğunun sebebi. ni de şimdiye kadar hiç kimse gös. terememiştir. o Tabiatin insanlara karşı hesaplarında dokuz sayısile onun on mislinin müstesna bir €. hemmiyeti vardır, demekten başka cevap bulunamaz... Demek ki, geçen gün gazetede gördüğünüz, dördü birden dünya- ya gelmiş çocukların annesine am cak bir milyonda bir kadına sip olan büyük bir piyango isabet etmiş gibidir, Bundan dolayı ken- disini tebrik etmek hepimize bir borçtur, Bir kaç yıl oluyor, Kanada'da beşi birden dünyaya gelen çocuk. ların etrafında o yapılan reklâm gürültüsü, çocukları zengin etmiş olmakla beraber, hepsi birden do- ğan kardeşlerin piyasasını hayli- ce düşürmüşse de, dört çocuğun birden doğması gene pek nadir görülen şeylerdendir. Strasman adında bir Alman he. kimi, Berlin şehrinde 1925 yılın. dan 1898 yılına kadar doğumların hepsini tetkik etmiş ve yetmiş iki yıl içinde 1,871.759 doğum üzeri. ne ancak üç defa dört çocuk hir- den dünyaya geldiğini bulmuştur. Bu hekimin bulduğu nisbet, yar imanları, İngilizlerden ayırdetmez. Onun doksan kere doksan nisbeti bütün dünya üzerindedir. Onun i- çin Berlin şehrinde o pisbete gö- re eksik kalan dördüz çocukların YE EM başka bir yerde doğmuş olmaları ihtimali vardır. Zaten Berlin şeh. ri halkı, iki milyondan az doğum. dan üç tanesinin dördüz olmasın- dan dolayı, tabiatten bir iltimas görmüşler demektir. o Almanların tereyağ azlığından ve hayat saha- sı darlığından dalma şikâyet etme. lerinin bir sebebi de, Alman an- nelerinin böyle çok çocuk doğur- malarından ileri gelse gerektir... Dördü birden dünyaya gelen çocukların kaçı erkek, kaçı kız ol- duğu da, düşünülecek bir mesele. dir, Bütün dünyada doğumlar he- saplanınca, kız çocuklarla erkek çocukların sayısı birhirine aşağı yukarı müsavi çıkar. Bu da tabia- tin pek akıllı olduğunu gösterir. Bazı yerlerde kız çocukları, ba- Zı yerlerde erkek çocukları sever. lerse de, en doğrusu, şüphesiz, i- ki cinsi de birbirine müsavi tut- maktır, Bununla beraber, tabiatin Közettiği bu müsavat toptan he- sap üzerinedir. Onun için dördü birden doğan © çocukların yansı kiz, yarıcı oğlan olması mutlaka Nitekim, Alman hekiminin tut- tuğu istatistiklerde dördüzlerin bir defası 2 kız ve 2 oğlan doğmuş- larsa da, başka birinde bir erke- #e karşılık üç, bir defasında da, dördi hepsi birden kız doğ- muştur. Bu da tabiatin şösterdiği umumi müsavat içinde bir tarafı iltimas etmesi demektir. Cünkü cinsin devamı için kız çocuk da. ha kıymetlidir. Sebebini tabii tah- min edersiniz; Koyunların erkek- lerini yerler, dişilerini döl yetiş- tirmek için saklarlar, “Yalnız bir şehirde değil de. bü. tün dünyada bilinen dördüz do- Kumlar bir araya setirilse 100 kız çocuğa karşılık 112 erkek encuk nisheti çıkar. Bu suretle" tabiatin Berlin şehrini epeyce iltimas elti. ği hir kat daha meydana cıkar, Su halde Almanyada tereyağı az, ha- yat sahası dar geliyorsa, kabahat tabiatin ora ahalisini fazla iltimas etmesindedir. KA Nah, dedi, işte, sayınız. Çöple, baston ucu ile saydılar, tam üç yüz tane çil lira, — İşte ötekinin de makbuzu imzası okuyun. — Avukat Kenkeranizade Firu. zefam! — Kendisine de sorunuz. ” — Avukat Efendi, aldığınız elli altın ne oldu? — Ecnebilerin zabıtası aldı. Molla Torumoğlu hemen stil. di: — Ne kadarını aldılar? — Onunu eve bıraktığım yanımda kırkı vardı. — Yanılıyorsun Abukat Efendi. Onların aldıkları yirmi liradır, ö. teki yirmiyi hana verdiler. Kendi- lerine kalan yirminin de hesabı başkadır, — İmkâ;nı'yok. — İşte senin mendilinden yaptı. gın çıkin, bak! Şimdi ötekilere sordu: ı için — Davamız fesholdu mu? Se. netleşmemiz muteber mi? — Hayhay! — Hadi artık Bursaya gidebili. riz. Tiren gittiyse zarar yok, oto. mofil tutar rahat rahat gideriz. Avukat Firuzefam Bey bu cö- mertliğe şaştı. Kendi vaziyetini dü şündü, Neye uğradığını kestiremi. yordu. Dili tutulmuş gibiydi. Oto. mobile bindikten bir haylica za. man sonra sorabildi: — Siz davanızı İsslettiğinizi söylüyorsunuz, Bursaya gidip ne Yapacağız? — Kâtibiadle- (noter) gideceğiz. Anlamayacak ne var? Sen her şe. Yİ böyle ilk konuşmada anlaya- maz mısın abukat Efendi. Zatini. zin himmetine, ilmine kalmadan davamız bitti. Ben bu efendilerden davacıydım, onlar beni pek o ka. dar adam yerine koymaldlar, Za. tiniz misali, yapmayın etmeyin, hakkım olan miras payımı verin dedikçe inad ettiler. Dediler ki biz en menşur bir abukat tutacağız. Peki dedim sizinle kavil karar ede. lim, beni o abukatla karşı be karşi imtihan edin, ben ondan baskin ondan becerikli çıkarsam davamiz bitsin, sizde hakkımı verirsiniz. | kâyeler BİR MİRAS DAVASI Yazan: AKA GÜNDÜZ BOCCE EE “* Veririz dediler. Ben de dedim ki eğer ben de imtihanı kazanamaz- sam miras hakkımdan başka peşin peşin, hem bir tahtada üç yüz sarı lira da üstelik veririm. Meğer tu. tacakları abukat zatlnizmiş. İstan. bula gelip seni buldum. Sen bana hem kurun: sattın hem de alay et. tin. Anladım ki yavan bir. şeysin. Vapura bineceğiz, sen o memleke. tin sözüm yabana en akıllısısın, bana yol göstermek yok mu? hiç olmazsa! Hay Molla Torumoğlu! Burayı yabavlar aldı, altınları ne- yi topluyorlar, dikkatli ol denmez mi? Ama sen tinmaâdın. Bu-sabah sana yazıhanede elli dirayı verince onunu bilmem ne iş için adamına verdin, kırkını da mendiline çıkın edip aptesthaneye gittin. Kırk al tini üstünde süklamak için aples. haneye sığınan akıllı kişinin mari feti foyası çabuk meydana çkar Bilmem ama biz bu gibi şeyleri sıpınişi çakarız. mezsin, bizmut derler bir ilâç var- dır, sürgünü keser, ondan içirdim, Torbaya biraz arpa koydum, üs- tüne altınları istifledim. Torbayı başından biraz yukarı asıp dibini deldim, böylece eşek saldırınca sü cuk doldurur gibi altınları eşeğin işkembesine yerleştirdim. — Ya benim altınların yarısı na sil oldu da sana geçti? | CASUSLAR Her Tarafta Faaliyette Casuslar. Casus şebekeleri. Casuslarin tevkifi. Bugünlerde | bütün dünya matbüatını casus Inra alt haberler dolduruyor. Fransa ve İngiltere, memleket içinde yakaladıkları Alman ea. suslarını hudut haricine atiyor. lar, TAN, bir kaç güne kadar bir seri casus hikâyesi neşrine baş- lıyacaktır, Modern casusluğun içyüzünü anlamak için bu hikâ. | yeleri okumanızı tavsiye ede- riz. Bir, ikiyüne kadar başlıyor. gp amaaa — Yarısı değil, hepsi, hepsi! şa. .4acak bir Iş yok abukat Efendi. Sen kamaraları bövelek tutmuş gi. bi dört dönüyordun, seni görenler sende altın olduğunu, apışaranda sakladığını çakmışlardı, ellerin a. Pışlarından ayrılmıyordu. O sira- da yaban memurun tercümanı gü. vertödeki yolculara dedi ki Başa. miralın emri var kim altın haber verirse yarısı altın olarak ona mü. kâfat verilecek! Bunun üzerine memur senin ellerini apışlarından çekince altınlar çıktı, yartsı da ba. na geçti. Öteki yarısına gelince; tercümana beş on lira adadım sec- cademi İrenk memura metetti, yir.. mi altma zorla razı oldum, ikrami. yeden başka kimseye âltın veril. miyeceğinden herifcioğlu yirmi al. tın tutarı çikardı iki yüz lira ver- — Bu pek fena bir oyun değil MI? — Senin altınların benim vası. *amla gene sana döndü ya, sen ona bak. Ne sandın? Biz hak yemeyiz. Elbette sana vereceğim. Hem öteki” ıklarmı:da. Yalnız ben bunda mahkeme harçlarını, masraflari kâr etmiş olacağım. Halâ anlıya. mıyorsun yahu! Dava ortadan kal. kınca harcı masrafı kalır mı? Sana verilecek paranın da yarısını kâr ediyorum. Mukaveleye öyle koy. müştak; bunu da anlıyabildin mi? Ortaklama ödeyeceğiz. ea — Artık buna is kalmadı dese- ne? — Seni şimdiden sonra her iki tarafm umumi vekili yapacağız, malüma bizlin sağda solda hükü. matlık işlerimiz çok çıkar, onlara bakıverirsin. Yalnız bir şartla: Muhami Kenkersnizade Firuze. fam Bey saklayamadığı bir sevinç. le sordu; — Şartınız ne? — Vereceğimiz bütün işlerde do. &uz defa kitaba, bir defa da bana danışacaksın. Kara kitap, mor ki- tap her zaman para etmez, arada bir işin içyüzünü, o çıkaryolunu Molla 'Torumoğluna soruvermeli, Aradan bunca yıl geçti, Firuze. famı ne vakit görsem şakalaşırım: — Nasıl Üstad, Torumlaştınız mi? — Daha biraz stajım kaldı. der gülüşürüz. Ep ——. MÜJDE! AŞKIN GÖZ YAŞLARI YAŞASIN AŞK Filimlerinin yıldızları ABDÜLVEHAB ve LEYLÂ MURAD'ın Bizzat okudukları hakiki filim plâkları geldi Fevkalâde olan bu plâklar Beyoğlu İstiklâl eaddesinde 48/1 No. lu ODEON Ticarethanesinde satılmaktadır. & Telefon: 22574 - 20992 ama aa İNŞAAT SAHİPLERİNE BÜYÜK FIRSAT Sultanahmet meydanındaki Umumi Hapishane yıkılıyor. Çıkan ku. ru kereste, 20 metre boyunda meşe tomruklar; ve hakiki Marsilya kiremidi alaturka kiremit ve sajra ucuz fintla sa- tılmaktadır. Yıkım yerindeki memurumuza müracaat, tuğla, taş, mermer

Bu sayıdan diğer sayfalar: