21 Ocak 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2111938 JllHlııııııı.ııı"ııııııılıııııııııııııı HAYAT ve SIHHAT “lııı...................ı................. o Si ULUS yEANSUGAN CAT ASAOLETÖÖCCNENENANDNA,. Siysananat Yemek istemiyenler Etin ucuzlamasına karar verildikten sonra öteki gıda maddelerinin de ucuz- latılması düşünüldüğü bu sırada ye- mekten çekinenleri hatırladığımı vakit- siz saymazsınız diye umuyorum. Yemekten çekinmek, tabii, iştahsız- lık demek değildir. İştahsız adam ve* mek ister de yiyemez. Zarla yese lıîkmı sı ağzında büyür. Benim bugün_ ıoyle; mek istediğim ve yemek yemeğe eııılude clabilecek hiç bir şeyi olmadığı halde yemek istemiyenlerdir. Ni Bu hal, en çok, akıl hııtılnrll_ldl_zo' rülür. O türlü hastalıkların haıı.ıılerın— de bulunduğunu saymanın yeri burası değildir. Zaten öyle hastaları aramız- dan ayırmak âdet olduğundan t.'.nh.îı nasıl yedirileceğini düşünmek bı:nbu - tün mütehassıs hekimlerine ııdışıı-. : Yirmi yıl kadar oluyor, İ.ngı!tere . de bir belediye reisinin, ıiı(ı.ıı .bır me- seleden dolayı hapsedildiği vıl.ııt_hıpı- de yemek y kle yeni bir u- sulde protesto etmesi üzerine, açlık grevi denilen bu usul noda olı_nıışl_u ve arada sırada misalleri işitilirdi. Bir a- ralık Paris'te meşhur dolandırıcı - sar- raf Bayan Hanau da hapishanede bı! usule baş vurmuştu. Böyle açlık grevi yapanlar da bizim aramızda bulunma- dıklarından onlarla da meşgul olmamı- za lüzum kalmaz. Fakat her gün kendi ailelerimizden olar ; l'“*:lırıı-n'lı sandığımız kimselerin bazı- istememek hali l da böyle yemek isti e :::îa B: hal en çok bayanlarda görü- lür. aramızda bulunan lan ve akılları Bir tanesini bilirim, kocası ;elı:eî hastalığından gittiği için ağzına ı;öe- ve şekerli hiç bir yemG!ı koygıız. : îıe lelikle kocasına bağlılığını ı?ı_!enı;nk. onun ruhunu hoşnud etmek için e ir çocuklara bol bol şeker hedıyek hı:r Bereket versin ki, ;ekerı_l»ou başka kr. lü gıda maddelerinin vücudda îe er haline döndüğünü bilmez de meselâ pi- lâv yemekten çekinmez. İct lamak korkusundan yemek yemiyen enç bayanlardır. İ ç ği;mınlık modaya uygun değilse şişmanlamağı istememek genç bayan- ların hakkıdır. Fakat ıi_gmın hiç yememekle olmaz. Şişmanlık ııdo- ce çok yemekten değil, türlü türlü, hem de pek çok türlü, sebeblerden ge- lir. O sebebi bularak şişmanı n.yın.t. mak hekimliğe aid bir iştir. Hekıkı:ı de işman bir bayanı büsbütün aç ima- ;l: mahküm etmez. Ona hesablı, kilo- sunu arttırmadan vücudunun muvaze - nesini temin edecek yemekler u;rtıb &- der. Sonra da şişmanlığın sebebine gö- re ilâçlar verir. Bir tınflın da fazla kiloları eritmek üzere mümareseler tay- nyel:ılehuki gene söylemek istediğim ©o zavallı genç bayanlar yalnız yeme- mekle zayıflıyacaklarını ve modaya u- #a n WW u OZU ile ; )ir Avrupal'ı 6 Yazan: H. Lechenperg Broodway ! Aşklar deryası ! Dev gibi rakam- lar ! Müzik ! Sinemalar ! Tiyatro ! Kadın ! Iş ! Ne pahasına olursa olsun eğlence ! Fevkalâde bü- yük ve kuvvetli Amerikan eğlence sanayiinin sem- bolü olan Broodwaye daima yeni malzeme lâzım- dır, Insanlar eğlenmek isterler. Daima yeni yıldız- lar görmek isterler | Kâfi derecede aktör, kâfi de- recede güzel kadın doğmuyor. Mıknatis gibi bun- ları başka sahalardan çekip kapı vermekt n daha kolay ne olabilir ? Insanın aklına spor âleminde bir istikraz yapmaktan daha tabii ne gelebilir ? Bundan tabii bir şey olamaz. Zira, hele bir bakı- nız, burada insan, propaganda arasından da ikti- sat ediyor, burada hur yıldızlar tas ha- zırl olarak ele geçebiliyor ! ruyu söylemez. Böyle genç kızları akılları tam ba - şında diye sayarsanız, siz de yanlış dü- düşünmüş olursunuz. Modaya uymak anımı tehlikeye düşürmek aklı ba- için © ç L şında olmak d ğildir. Yemek y insanı gerçekten zayıflatsa bile türlü türlü hastalıkları da birlikte getirir. Bunların en başında verem hastalığı bulunduğunu bilirsiniz. Onun için, akılları tam başında ol- mıyan o moda meraklılarına, yemek için aile arasında mümkün olan her türlü ısrarları yapmak kendilerine rağmen hastalıktan kurtarmak lâzımdır. Bazı- ları midelerinin yemek kabul etmediği- ni « akıllarınca - isbat etmek için yedik- lerini çıkarırlar. Böyle çirkinliğe karşı daha büyük çirkinlikle mukabele edilir. öyle yalnız bir türlü y çe Hn::lîl;ığımnı bir şeydir. Daha zi- yade ıördüıümülı işittiğimiz şişman- Bunu söylemeğe cesaret edemiyorum. Fakat tahmin edersiniz sanırım... G A, Almanca gazete ve mecmualar DEUTSCH Aboöne ücretleri E ZENTRAL ZEİTUNG - DZZ - : Günlük gazete ; 12 aylık Türk Lirası 9.— 6 4.60 3 2.30 Sovyet Rusyanın endüstrisi K UDSSR-İM BAUL: gösteren renkli fotoğrafları hav 'Türk lirası 5.20 Bir senelik abone ücreti: Beher nüshası: — İNTERNATİONA ve sovyet edebiya Bir senelik a Beher nushasr DAS WORT : Edebi aylık Beher nüshası : Abonmanlar aşağıda göster MEZHDUNAROD ; Türk lirasr NAJA KNIGA, Kuznetski Mos: Ziraat ve hayat tarzını i resimli mecmua 0.50 LE LİTERATURE: Soyyet ittihadınm sosyalist kültürüne t ve san'atına hasredilmiş aylık mecmua. bone ücreti : Türk Lirası 3.25 0.30 ”» mecmua 0.40 ilen adreslerde kabul olunur : t 18 MOSKOVA ürki besi HAŞET KİTABEVİ, Türkiye ŞuISTANBUL Bot KUK aN 469 İstiklâl caddesi İstiyenlere kataloglar ve numuneli KESİK BAŞLAR BEYOĞLU — k nüshalar gönderilir. 1—398 Yazan: Edgar Wallace | Bayanlar Baylar ! Buyurunuz ! Içeride Johny Weismülleri Tarzan olarak göreceksiniz. Johny Weismüller canım biliyorsunuz ya, şu meşhur yü- zücü, Onu çırıl çıplak, yahud aşağı yukarı çırıl ksiniz. O şhur kollar, cihan reko- ru kıran kollar nasıl sarmaşıyor... Buyurunuz ! Burada Max Baer, daha dün cihan şampiyonluğunu kazanan adam, bugün şarkılar söyleyip danslar yapıyor. Carnerayı, daha bir çok- larını yere yıkan ayni Max Baer. Buyurunuz ! Içeride Jack Dempseyi oyuncu o- larak gör iz. Oy sını pek beceremiyor ama vaktiyle büyük bir boksördü. Burada Frank Schieldsi göreceksiniz. Holivud- da tenisini unutacak ama kendisi için pek şeker şey... diyorlar ! Işte Boodway, Amerikanın zevk ve safa sanayii. Her sene spor malzemesinin büyük bir kısmını yu- tuyor. Spor sahasından Broodwaye geçmek için bir a- dım atmak kâfi. Broodwaydan gerisin geriye, spora doğru, o u- zun, o bitmez tükenmez yolu henüz kimse kat et- medi. Ismarlama kahramanlar Tiyatroda olsun filimde olsun muvaffakiyet ve- ya muvaffakiyetsizlik iki unsura dayanır : Esere ve kahramana, yani eserin kahramanını temsil e- den.övuncuva. — — — a ö < A Spor oyununda ne tiyatro kitabı, ne senaryo, ne de evvelden çizilmiş, hazırlanmış hiç bir şey yok- tur. Kahraman senaryoyu oyun oynamakla yaz- mış olur. Demek ki, kahraman ne kadar iyi ise, ne kadar iyi oynarsa senaryo da o kadar iyi.. Çok defa gördük ki, Amerikan sporu, ekseriyet- le, milyonların döndüğü büyük bir ticaret işidir. Şayed kahraeman ortalığı adam akıllı sarıyorsa milyonları cebe indirmek işten bile değil, Ama, bir de, isim öyle pek tutmuyorsa, milyonları eriyive- rir. Bu işin, sporcunun münhasıran spor bakımın- dan haiz olduğu kabiliyetiyle alâkası pek azdır. Amerikanın en büyük boksörü gene Tunney, seyir- ci çığırtkanı olarak, bir sıfırdı. Amerikaya ayak basmış bütün boksörler içinde en fenası olan Car- nera ise seyirci k bir tisti. Elinden iş ge- len sporcular umumiyetle, seyirci çekerler. Fakat ellerinden iş geldiği için değil... Sehmeling'in şan- sı, halkın onu Demipseye benzetmesinde idi. Her- kesin Mc Namaraya bayılması onun fevkalâde kuvvet ve süratinden ötürü değil, başından en faz- la kaza geçmiş bir adma olmasından, yüzlerce de- fa yaraları dikilmiş, vücudu delik deşik olmuş bu- hunması yüzündendi, Bir sporcunun seyirci kütlesi üzerindeki cazibe- si, onun şekil ve şemalinin, seyircisinin, müuhitinin ve itiyadiI h iyetler dir. Bir sporcu- nun cazibe kuvveti, onun hususi bir insan sıfatiy- le,nevama, sporun öte y kalan benliğinin, caklarını y ş z:kinirler .Hemen hepsi de asıl maksa- dmı saklar: : — Kızım yesene!.. H Israrına karşı, iştahı pek âlâ yerin - — e yiyemiyorum, yor. Midem almıyor... —— - diye, yalan söyler, diyemiyorum, doğ- K D | — 19 — Küçük Princeton şehrinde 400 00 seyirci şahsi varlığının cazibe kuvvetine müsavidir. * Seyirci halkım bir insandan, sportmenin asıl ken- disinden nasıl haberi olur ? Gayet basid. Bu işi matbuat görür. Ve işte bu noktada kodamanlar ile gazetecilerin arzuları karşılaşır ve elele verir. Zi- ra gazeteler dahi okuyucularına bu sporcu insan- ları beşeri itiyadları, beşeri hususiyetleri, elemleri ve kederleriyle, oldukları gibi tanıtmağa can atar- lar. Bir sport güzel bir müsabakayı nasıl ka- dığı, ne ş yaptığı hakkında, olsa olsa, beş on sütun yazı yazılabilir. Bir teknik rapor hazırlanabilir, ve nihayet bir takım netice- ler, hükümler, mütalealar yürütülebilir. Lâkin, halkı boyuna direktler, bekhendler, çıkışlar ve bu- na benzer spor tekniğine aid tafsilâtla ilelebed eğ- lendirmek pek de değildir. Üstelik bu gi- bi teknik tafsilâttan ne kadar az bahsedilirse o ka- dar iyidir. Çünkü, okuyuculardan çoğunun bu iş- leri anlamaması muhtemeldir. Hattâ, bazan, biz- zat bu tafsilâtı yüksekten atıp tutarak yazanların bile anlayıp anlamadıkları da henüz halledilmiş bir mesele değildir. ' Halbuki buna mukabil bir sportmenin asıl ken- disinden bahsetmek, ne kadar daha renkli, ne ka- dar daha eğlenceli, ne kadar daha iç açıcı veya gö- deçok daha fazla bir tesir uyandırabilir. Burası muhakak. Ve gene, en nihayet Amerikan spor ga- zetelerinin sayısız sayfalarınım sayısız sütunları kupkuru tal ler ve iceler yerine bu gibi re- portajlarla ne katdar daha kolay ve ne kadar dı.lıq fazla doldurulabilir. LA antr Pa * Sporu adetâ fıkracılık ve tefrikacılık zihniye- tiyle sarıp sarmalayıp halka böyle cazip bir kılık- ta göstermek fikri, sporda i ları ve o i l yaşadıkları muhiti hakiki varlığiyle sunmak, hu- lâsa, bizim perde arkasında olup biten işleri, dedik- lerimizi, ön sıraya sokuşturmak fikri, Amerikada hiç de yeni değildir. Bu yüzdtndir ki, en iyi Ame- rikan muharrirleri spor sahasında çalışmış, hiç olmazsa spor kısımlarından yetişmişlerdir. Gene bu yüzdendir ki, bu yazıcılar Amerikan matbuat âleminde kazanılan paraların en yükseklerini ka- zanmaktadırlar, Kalbur üstü gelen bir Amerikan spor muharriri için senede elli bin doları cebe in- dirmek işten bile değildir. Nitekim, bu paranın üç, hattâ altı mislini bile h lar vardır. Amerikanın en fazla tanmmış baş muharrirle- rinden birisi spor müuharrirlerini “Amerikanın Al- lahlarını yaratanlar” diye tavsif etmiştir. Bu a- damlar bu allahları nasıl meyd çıkarıyorlar ? Bu Allahları insan şeklinde göstermekle.. (Sonu var) İlGun İÇİ Kimsesiz yavrular Evelki akşam, eve dönerken ka- ranlık bir sokak başında eteğimin çekildiğini hissettim, Arkaya dönen başım yavaş yavaş aşağı doğru iğil « di. Sekiz dokuz yaşında, şapkasız, paltosuz bir çocuk, titriyerek yüzü « me bakıyordu : — Bugün ekmek yimedim; yüz para verir misiniz ? Bu çocuğu bir büyüğü, anası, ba- bası, hattâ — sık sık okuyup işittiği - miz gibi — dilenciliği sanat ittihaz e- derek şehirlilerin merhametini istis- marla geçinzn katı yürekli biri, bu karlı havada yarı çıplak, avuç açma- ğa sevkediyordu. Çocuk sefaletini merhametin kar- şısına dikip ikisini de sermaye gibi kullanmak ! Fakat.... Ya hakikat bu değilse; ya bu zavallı, dediği gibi, sabahtan beri ağzına bir lokma ekmek koyma- mışsa ? Koca şehirde çekilen ıstırabların hangisini biliyoruz? Gençliğine gü > ; Ş F F yT d , Ğ bir kaç çocuklu bir baba, bir dul anı , kendisini her köşede bekliyen bir & ğuk algınlığı, bir mikroplu hastalık, her hangi bir kaza yüzünden göçüp gidiverirse geride kalan küçük ço- cukları başvuracakları ancak halkın merhameti veya teşkilâtlandırılmış şefkatin kapısı değil midir ? Ananın ve babnın kayıdsızlığını, hissizliğini, vazifesizliğini dahi he -« saba katmalıyız: Dünyaya getirdiği yavruya bağlanamıyarak onu sefil bırakanlar cemiyetin, ne yazık ki, realitelerindendir. Fakat dsi kalan çocuğun kabahati dünyaya gelmiş olmak mıdır ? Bunları düşününce, karanlık bir sokak başında eteğinizi çekerek: — Bu gün ekmek yemedim; bana yüz para verir misiniz ? Diyen çocu- ğu başınızdan sa Çocuk esirgeme kurumunun her günkü ihtarı gözlerimiz önündedir: 45 kuruşla aç bir çocuğu doyurabi « lirsiniz!,, Fakat — bu davete icabet edenlere teşekkür ederek — yardım listesinin dünkü yekünuna da göz gezdirmeliyiz: 52,37 lira... Ve son « bana şimdi mutfakta yemek yiyor. Onun bu evden sizden evel çıkacağını umuyor- sanız, demek ki, beni henüz tanıyama- mışsınız, Stella! Sir 'Gregori sedirin üzerindeki hır- kasını alrp giydi. Genç kadının naza- rından bu adam korkunç, iğrenç, ahlâk —— 37 Sir Gregori böyle saçmalamnkta_de- vam ederken Stella da onu sessizce dinliyor, fakat duyduğu hayret yavaş Yavaş zabtolunmaz bir h_ıddet halini a- lıyordu. Nihayet, kendini tutamıya- rak: —Ah hayvan, diye bağırdı. O genç VĞ eği benden isteme- kızı buraya getirm ' ha! ben Adeli sevmem. L dt bif bir şey ola- ve benim için bundan ta e Mar, Bunîıçnla beraber, ic.ıb ederse Ö- nünde diz çökerek ona'Grife gelmeme- Bi için yalvarırım. Sir Gregorinin isti ) ğini görerek, kızgın, devam etti: — Onu kıskandığımı m! sanıyorsu- nuz? yanılıyorsunuz, Gregori. Onu ;:: cak, stüdyoda elimden a?dıgx yex;a â den dolayı kıskanırım, s'ızderı do ty değil... Sizin bence hiç bir c_heı.myeı.ı- niz yoktur. Hattâ size, İyi bir gelir hfafla gülümsedi- kaynağı olmaktan başka bir eheu_ı_iy;t vermiş olduğumdan da şiddetle ŞÜP . ediyorum. Açıkça konuşmak buna der- ler, değil mi? Stella kalkıp € bail-ldBıa.na yardım etmek niy.etin_de gö- rünmediğinize bakarak vıdınîıı yesr'ı- ne getirtmek imkânını arayacağım. ıııx bana bir tiyatro kumpanyası kuracak- dınız. Yoksa bunu unuttunuz mu? — O zaman beni biraz allk_ılındm- yordunuz. Böyle nereye gidiyorsu- nuz? — Evime gidiyorum. Yarın şehri kedeceğim,. £ terS; Greğori evvelâ salonun bir köşe- sine, sonra diğer köşesine ve nihayet n yüzüne baktı. Stîl ıEn;c ygiuniyecek. burada kalacak- sınız, azizim Stella, dedi. Sonra, bir kahkaha atarak :.çı f—v — Gidip polis çağırması için gofö- rünüze emir vermiştiniz, değil mi? ben de size bir haber vereyim: şoförünüz 1divenlerini takmağa sız biradamdı. Kırmızı pijama ona şeytani bir manzara veriyordu. İnsiya- ki bir tiksinişle irkildi; geri çekildi. Greğori bu hareketin farkında ola- rak gözleri muzafferane parladı. Ağır ağır: — Bağ aşağıda, dedi. Onun muame- lelerinde merhamet eseri yoktur. Ge- çenlerde bir kadını öyle bir hale koydu ki nihayet bir hekim getirmeğe mec- bur oldum. Onun yardımına beni muh- taç bırakmaksızın arkam sıra gelirsi- niz, değil mi? Stella başını önüne eğdi. Bacakları titriyordu. Koridorun ortasına geldikleri zaman Gregori bir kapı açıp Stellayı içeri i- terek: — Buraya giriniz ve ses çıkarmayı- nız, dedi. Yarın, sarhoşluğum geçin- ce gelir sizinle görüşürüm, Şimdi ak- lım başımda değil. Belki size refakat etmesi için birini gönderirim.... Gön- dereceğimin kim olacağını henüz tayin edemiyorum, Fakat sizinle aramdaki münasebeti kesmem için evvelâ ayıl- malıyım . Kapı hızlı kapandı ve kilidde bir a- nahtar döndü, Stella, bilmediği bir o- danın karanlığı içinde idi. Bir an, yal- nız olup olmadığını korku içinde dü- | T! şündü. 'Nihayct. elektrik düğmesini bula- bildi, çevirdi. Tavanda bir kristal globdan —odaya ışık döküldü. Bu, her halde, yatak odası olarak kullanıl- mış küçük bir oda idi. Şilteler kaldı- rılmıştı. Fakat bir köşede bir yastık ve bir yorgan duruyordu. Odanın, ka- lın demir parmaklıklı bir penceresi vardı, Stella kapıyı tetkik etti, Bu ka- pının anahtar deliği bile yoktu. De- mek ki yalnız dış taraftan kilidleni- yordu. Stella, tekrar pencereye gelerek is- toru kaldırdı. Bu pencere, binanın ar- ka tarafındaki çayırlığa bakıyordu. İ- leride bir sıra ağaç vardı. Şosa, şato- nun ön cephesi tarafından geçiyordu. Stella, ne kadar bağırsa sesini yoldan geçenlere işittiremiyeceğini anladı. Bir iskemleye oturup vaziyetini dü- şünmeğe başladı. Büyük bir tehlike karşısında Gregoriyi nasıl olduğu ye- re mıhlayabileceği birdenbire aklına geldi. Elbisesinin önündeki düğmele- rini çözdü, İnce bir kayış kemeri sök- tü, bu kemerde asılı bir kılıftan küçü- cük'bir brovning tabancası çıkarıp doldurdu. Bu oyuncak tabanca, iktiza ettiği zaman, pek tehlikeli olabilirdi. 'ab yı ehi yi | '_ı di. Ve yüksek sesle: — Gregori işte sizi bekliyorum, de- di. Ve o anda gözü pencereye ilişti ve korkudan bağırdı. İki kirli el p in * 4t $ ra, zahmet edip mekteplerdeki ço « cuk kalabalığının ne yiyip ne içtiğini muallimlerden sormalıyız. Halbuki Ankara, kimsesiz çocuk « lar için, her gün bir kaç elli iki lirayı sıkıntısızca — verebilecek kudrette« dir. — N. Baydar Otobüs şoförlerinin çalışma saatleri İstanbul, 20 (Telefonla) — Otobüs şoför ve biletçileri günde on sekizer saat çalıştırıldıklarını ileri sürerek iş dairesine müracaat etmişlerdi. İş dai- resi nakliyat servisinde çalışanlar için umumi emir çıkıncaya kadar hiçbir müdahaâle yapılamıyacağını söylemiş- tir, Tütün kongresi delegelerinin İstanbuldaki ziyaretleri İstanbul, 20 (Telefoila) — Şark tü- tünleri kongresine iştirâk eden delege- ler bugün maliyedeki tütün ıslah istas- yonunu gezdiler. İstanbu adliye sarayı için yapılacak stimlâkler İstanbul, 20 (Telefonla) — Yeni ad- liye sarayının yapılacağı yerdeki is- timlâk lesine aid dosya müddei umumtliğe verildi. farkeden bir polis, kati bir kararla, ö« nünde durdu. — Böyle ne dolaşıyorsun? — Hiç... Ne yapayım? — Git buralardan... Kendine bir yer bul. — Peki, — Neden yurdsuzlar yurduna gitmi- yorsun? — Yurd ağzına kadar dolu... — Yalan söylüyorsun... Her ne hal ise, kendine bir yer bul. Seni bir daha asılmıştı. Bu ellerden daha iğrenç bir dilenci suratı karşısında idi. Stellanın titreyen eli tabancasını buldu, fakat daha tetiği çekmeğe vakit kalmad bu çehre oradan kaybolmuştu. Pence- reden ne kadar baktıysa da parmaklık- lar, bu acaib ziyaretçinin sıyrılıp aşa- ğt inmesine imkân veren çıkıntıyı gör- mesine mani oldu. XXXII Muvaffakiyetsizlik Çayçester kilisesinde saat onu çalı- yordu ki yarım saat evel Grif şatosu- nun esrarını öğrenmeğe uğraşmış olan serseri, şehirdeki pazar yerinde gö- ründü. Elbiseleri eskisinden daha kir- li, daha tozlu idi. Onun mevcudiyetini buralarda görürsem tevkif ederim. Pis herif sakalının arasından bir şey- ler homurdanarak, elleri gene her za- manki gibi pantalonunun ceplerinde, Arundel sokağına doğru yürüdü. Polisin nazarından uzaklaşınca bir- denbire sağa saparak adımlarını sık- laştırdı. Jak Knebvortün evine doğru ilerledi. Evin önünde durup kapıyı çaldı. Kapıyı açan direktör ziyaretçinin kirli manzarası karşısında bir an şaşır- dı. Sordu: — Benden ne istiyorsunuz, siz? — Bay Briksan, geri geldi mi? — Hayır. Gelmedi. Bana mektubu verirseniz iyi edersiniz. Ben Briksana telefon eder, konuşurum. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: