Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ULUS) DÜŞÜN görTEREEEN. ÜŞi L'ER BELLELLLDLA Mübalağa merakı Şark kültürünün halâ aramızdan silinemiyen tesirinden midir ne- dir, hislerimizi ve düşüncel imizi ifade p B ıma müracaat ettıgımız bir vasıtadır. mübalega, hemen da- d. harririmizin de bu fık çok yerinde olarak işaret ettiği gıbı buyuk geniş, sonsuz" gibi sıfatlar yazılarımızda pek sık tekrarla- nır. Belki de türk ruhunun, her sahada tezahür eden cömertliği netice- si olan bu temayülümüzün, bazen, cidden komik effet'ler meydana ge- tircek kadar ifrata vardığı da olur. En ehemıyetsız ve bayağı bir cinayet havndıımden bahsederken “korkunç bir facia", “tüyler ürperten cinayet” formülleri klişe halinde kalemimizin ucuna gelir. Zayıflığından daima şikâyet ettiğimiz sanat ve ilim hayatımızda dâhi şairlerden, üstad bestekârlardan, büyük âlimlerden geçilmez. Mübalega merakımızın başka bir sahada tezahürüne de, kazalardan bahsedilirken r?stlarsmız Bir fırtma neticesinde denizde boğulan tay- fa fedakâr g. bi di bu—kaza memur vazife şehidi, dıkkatıızhgı Yü kurban giden $ K dam kahramandır. düşüp b kıran a- Şehid, fedakâr, kahraman; iyi ama, hakiki şehidlerin, fedakârlarn ve kahramanların hakkını yidiğimizin farkında mısmız? Sırası gelince onlardan bahsederken, hangi sıfatları kullanacağız? Unutmayalım ki, âletler ve makineler gibi, tabirler de, ifratla kullanıldıkları nisbette kıy- metlerini kaybederler. — YAŞAR NOT: BAY NURİ ÖNER'e — Dil ve ifade bahs le karşılarım. Anadillerini iyi bilmeyen münevver NABİ inde zöıterdı:'lnı: ılâkz ve dıkkıu ıakdır- landığım “bu arada, dil bilgisine ayrılan zaman ve ihtimam....,, ibaresine ıtırız :dıynr— sunuz. Bu cümlede “ayrılan” ın “tahsis edilen” manâsına kullanıldığına dikkat ediniz. Bk inıın ihtimamını muhtelif sahalara tahsi: is edebilir ve ayırabilir. Yazılarımın dil İmlâ lesi beraber bü itirazınızın varid Olma- !ıl!nc t ıl di çöı ünüz İmlâ şekilleri ihadı dığını muharrirlere değil, daha ziyade metalerimle. — Y.N. ve hi İ tâbidir. Hür- Edebt meseleler Terceme D.... elindeki kitabı bırakarak, — Hakikaten, dedî bir dilden başka bir dile ş bir dilimize çevrilmesine muarız mısın? — Tabil ! terceme bir romanı dilimi- ze çevirmeğe kalkışmak eserin aslında- ki güzelleği yok etmektir. — Mübalaga ediyorsun, — Hiç mübalağa etmiyorum?t... mü- saade et de fikrimi anlatayım, Bugün herkes bilir ki bir sanat eseri, ister re- sim, ister roman, ister musiki olsun, bir şekli, bir de bu şeklin anlatmak is- tediği bir ruh halini ihtiva eder. Her- kesin bildiği bir hakikat. Bununla bera- ber bu hakikat bir çok anlaşmazlıkla- ra, bir çok karışıklıklara sebeb olmuş- iur. Bir çok sanatkârlar şekil güzelli- ğinin muhteva veya ifade güzelliğin- den müstakil olduğunu, bir sanat -se- rinde yekdiğerinden ayrı iki kıyraetin mevcud bulunduğunu ileri sürmüşler- dir, Bu telâkkinin akislerine gündelik sanat hükümlerinde sık sık şahid ol- maktayız. Bir müzede, bir tiyatroda bulunduğunuz zaman, eğer kulağınız biraz mütecessis ise şu gibi hükümleri - İşitirsiniz: “— L...'nin şu tablosunu görüyor musuün? Renkler ne sıcak, ne ahenkli! Desen ne düzgün, ne yumuşak.... Fa- kat yazık, ressam bütün bu kabiliyet- leri, küçük, değersiz mevzular üzerin- de israf etmiş! “— Şu tiyatro piyesine his itibariy- le hiç deyecek yok. Fakat yuılı’ ne kadar berbad!..” İşte azizim bu hükümler, sanat ese- rinde şekle ayrı ifadeye ayrı bir kıy- met veren hep o mahud doktrinin şu- frlu veya şuürsuz bir aksinden ibaret- tir. Eğer hakikaten bir sanat eserinde, meselâ bir romanda, şeklin kıymeti i- fadenin kıymetinden ayrı olmuş olsay- dı, bir dilden başka bir dile, meselâ r dan f edilmiş bir romanın kendi dılhnlze çevrilme- sinde pek büyük bir mahzur olmazdı; şekil güzelliğinin kayboluşuna muka- bil ifade, his ve düşünce güzelliğiuni dilimize nakletmiş bulunurduk. Fakat ne yapalım ki sanat eseri şekil ile ifa- de ikiliğini değil, şekil - ifade birli- ğini haizdir. — Ahmet Haşımı unutuyorsun gali- ba? Haşimde şeklin ne kada rsakat, ke- limelerin ne kadar aksak, ifadenin ne kadar bozuk olduğunu bilirsin, buna mukabil, hissin, heyecanın, hulyanın, ne bileyim ben bütün deruni bir âle- min esrarını onun şiirlerinde bulaca- ğımızı elbette teslim edersin, İşte şe kil berbad, fakat ifade harikulâde, Marcel Proust'u da zikredebilirm. — Haşim'de veya Proust'da şeklin yani uslübun bozuk olduğunu ben de kabul ederim; fakat o his ve düşünce- lerin o sıtmalı ve labirentli ruh halle- rinin başka bir şekil, bir kalıp içinde ifade edilebileceklerine cidden kani misin? Ben değilim. ve sanat den boşanmış sırf bir şekil güıclhgi- ni de kabul etmen lâzım gel Daha Rakamlarla Türkiye Vafandaşlarımız ne İş yapıyorlar ? Memlekette lııyıt telâkkisi ve ya- şayış tarzı deği: yeni lekl meydana çıkmaktadır. Eski seyahat- namelerde şu kayda pek rastlardık: “Ehalisi iştigalâtı arziye ile müte- vaggildir.,, Ankara'nın belediye hududları içindeki vatandaş sayısı olan 122.720 den 5106 erkek ve 482 kadın toprak mahsulleri ile uğraşmaktadır. Taş ve toprak sanayiinde 632 erkek, in - şaat, mobilye, bina sanayiinde 4627 erkek, ağaç işletme sanayiinde 1693 erkek, 6 kadm; demir sanayiinde 952 erkek; makine, cihaz ve âlet imalâtı sanayiinde 1249 erkek, kim- ya sanayiinde 17 erkek, dokuma sa- nayiinde 111 erkek, 39 kadın; kâğıd ve tabı sanayiinde 978 erkek, 5 ka- dın; deri, kösele, kauçuk sanayiinde 203 erkek; gıda, içki ve tütün sana - yiinde 1029 erkek 10 kadm; elbise sanayiinde 1146 erkek, 573 kadın; elektrik, gaz ve su işlerinde 95 er- kek, 1 kadın; sanayi müess-seleri fen veidare işlerinde 216 erkek, 6 kadın; ihtısası tayin edilmemiş sa- nayi amelesi olarak 4639 erkek ve 225 kadın vardır. 6292 erkek ve 483 kadın ticaretle uğraşmaktadırlar. Nakliye ve muva- sala işlerinde 4234 erkek; 102 ka- dın çalışmaktadır. Umumi idare ve hizmetlerle serbest — mesleklerde 19136 erkek ve 1278 kadım vıı-du' Ev iktisadiyatı ve şehir hi l de 1226 erkek ve 1512 kadın vızıfı İnsleedairi B ai KÖY PROGRAMI Köyleri imar için alınan kararlar 1938 yılında köy programlarının tanziminde aşağıdaki köy vazifeleri- nin programa alınması İç Bakanlığın- ca kararlaştırılmıştır. Köy sınırı içindeki bütün işler i- çin ihtiyar meclisleri her köyde köy. lüye salı salacaklardır. Bunun dışın- da olarak otlaklardan, meralardan, taş kireç ve tuğla ocaklarından, kaplıca- lardan ve diğer köy kanunu ile tes- bit edilen gelir kaynaklarından köy büdcesi için para topl Snbrs Muhtar seçimleri şubat ayı içinde yapılacak ve yeni seçilenler martta işe başlayacaklardır. Günü biten köy htarı ve ihtiyar lisi azaları ye- rine yeniden seçim yapılacaktır. İhtiyar meclisleri lüzum görür- lerse parası köy sandığına yatırılmak üzere köy namına tarla ektirecekler ve mahsul ayrıca imece yoliyle elde edi- lecektir. Nüfusu beş yüzden fazla olan köy- lerde kültür işleri bütün köylünün birleşmesiyle imece usuliyle yapıla- caktır. Köylü mecburi olan işleri gör- mez ise cezalandırılacaktır. Sene i. çinde köy sınırı içindeki su birikin- tileri kurutulacaktır, Nüfusu binden yukarı olan köy- lerde, köylüler ahırlarını evlerinden ayrı bir yere yapacaklar ve bunları senede bir defa badanalayacaklardır. Her köyün bir başından diğer başına ka dar olan yollar taş kaldırım ile döşe- lınuı tayin edil! rı, ihtiyarları ilâve af h dt dini geçen gün bana şu Marmettı denilen iİ- talyan şairinin, hiç bir manâ ihtiva et miyen manzuümelerinden, kelime can- bazlıklarından şikâyet etmiyor mu i- din? höyle şiir mi olur diyen sen de- ğil mi idin? şimdi müdafaa ettiğin noktainazar acaba seni Marinetti'nin şiirlerini beğenmeğe icbar etmiyor mu dersin! Marinettinin şiirlerinden bir şey anla mak kabil değilse de kulaklarımız ga- rib ahenkler düymuyor mu? öyle ise şekle aid bir güzellik var; o halde ne diye bu italyan şairinden - bir şey an- lamıyorum diye - şikâyet edip duru- yordun? — . kaç kelime ile hülâsa edeyim: sanat e- serine münhasıran şekildir, ne de münhasıran ifadedir. Fakat ayni za- manda her ikisidir. Sanat zevki ifade ve şekil vahdetinin, deruni hayatımı- zın fonksiyonel vahdetine intibakın- dan doğar. Hakiki bir sanat eserinde, meselâ bir romanda, şekil muhtevaya, Sanatkârın, bir heyecanı evvelâ yaşa- dığını, sonradan onu bir şekil ile giy- dirdığini zan etmemeli. Çünkü böyle ünmek şeklin, beraber doğduğu şeyden mustakil olarak kendi kendisi için inşa edildiğini, sonradan boş bit kap gibi doldurulduğunu söylemekle birdir. Halbuki sanat eserinde şekil ve muhteva ayni zamanda mevcuddur- lar ve hiç bir surette yekdiğerlerinden ayrılamazlar, parçalanmaz bir bütün teşkil ederler. Artık bir sanat eserinin — Müsaade et! söylediklerimi bir & veya muhteva şekle eklenmiş değildir. B Bu iş bölümü, yılnız Ankaraya mahsus değildir: Bütün vilâyetleri - mizde ve kasabalarımızda hemen hemen buna yakın nisbetler göre- ceksiniz. Sanayi, ticaret, halk hiz- l ların dern bir iyeti kuran bütün kolları, türk vatandaşlarını metleri, ev iktisadiyatı; hülâsa mo-|. ktir. Köy mezarlıkları yapılacak ve mezarlıklar köyden ve caddeden uzak bir yerde sularm geldiği tarafa değilx suların gittiği tarafa yapıla- cak, etrafı hayvan girmiyecek şekil- de duvarla çevrilecektir. Köylüler, 1938 senesi içinde pazar ve çarşı ya- pacaklar, köyü kasaba ve komşu köy- lere bitiştiren yolların iki kenarına ağaç dikecekler, köyün münasib yer- lerinde orman yetiştirecekler, tarla ve bahçeleri ik- için ortaklama kendi iş çerçevesi içine al İ Uzak değil, yirmi sene evel, bu memlnkıkto. hasta erkeği, bır kıd.ııı d Z:_ miş olııydınıı, ıııı, asgari tımar. neye gö i! Konya'da eski eserler — - Konyı, (Hususi) — Konyadaki es- ark yıpıcaklardır Her türlü ziraat için pulluk; orak ıle pcyniı- ve yıi yapı için BEüşelii— l e mküme * —v.. veta mak imkânı ırı;txrılıcıkur Köyler- de berber, ayak lband, de. MAHKEMELERDE etmek için Rakam meraklısı bir amerikalı avu- kat, dünyada nelerin çalınabileceğini tesbit eden bir istatistik yapmış. Tirol,- ların sarp kayaları üzerinde, omuzla- tında toprak taşıyarak bağ yapan köy- lülerin toprak hırsızlığına kadar yüz lerce çeşid hırsızlığı sayan bu istatis- tikte bilinmiyen, “elektrik cereyanı sırkati,, varmıdır.? Elektriğin, su ka - dar ucuz olduğu Amerikada buna ne - den lüzum var, diyebilirsiniz. Fakat Ankarada son üç ay içinde ve birisi dün olmak üzere, iki elektrik çalması hadisesinin mahkemesi yapıldı. Hai Hem bu seferki hâdise, meşhud suç- lara giriyor: Atpazarında meşhur bir çukur han vardır. Bilhassa toptan alış veriş ya- panların dükkânlarının bulunduğu bu eski hanın bir çok eski yapılar gibi, bol penceresi olmadığından — dükkânların güneş batmasından önce içerisi karan- lık olmakta ve erkence elektrik lamba- larını yakmak lüzumu duyulmaktadır. Bu iş en çok, hanı toptan kiralıyan B. Mustafa Aybarı düşündürmekte i- miş. Çünkü B. Mustafa, hanın dükkân- larından bazılarını, elektrik parası ken- disine aid olarak kiraya veriyormuş. Bütün dükkânlar, saat 19 da kapanıyor. Lambaların voltajı da malâm bir kira- ya aşağı yukarı bir miktar zam yapıla- rak, her dükkâna bir saat koymak kül- fetinden kurtulunuyor. Buna rağmen Çukur handa, bir hayli elektrik saati vardır. Elektrik şirketinin memurları, Çu- kur handaki sarfiyatın normalden çok az olduğu üzerinde zaman zaman du- rurlarmış. Yakılar cereyan, askari had- den de aşağı ve meselâ bazı bir gece kandilinin dığı enerji der düşüyormuş, Halbuki Çukur hanın loş dükkânlarında karanlığı yenmek - için projektör kudretli lambalara ihtiyaç ol- duğunu bilen memurlar bu kör düğü- mü çözmek için boyuna fikir yorar, du- rurlarmış mıyan Myıu elekmk ılrketi baln- mirci, arabacı yetiştirilecek, köy ma- lr için de bir zahire anbarı yaptırıla- caktır. tamirine başl Bu arada Tol medresesi de onarrla- caktır. bedit vasfı nasıl kazanacağını kestir- mek kolaydır. Bir esere muhteva bakı- mından güzel, şekil bakımından çirkin"* diyemeyiz. Muhteva bakımından gü- zel olan bizzarure şekil bakımından da ldir, ve şekil bakı dan güzel ol- duk sonte l YEt a çirkin olmasına imkân tasavvur oluna- maz, İşte aziz dostum, bir dilden başka bir dile çevrilmiş bir eserin dilimize çev- rilmesine bunun için muarızım, Bir ro- manı hakkiyle terceme etmek için o romanın aslını okumak, şekil ve ifade- nin birliğini, uyandırdığı heyecanı bü- tünlüğiyle, bütün kesafetiyle yaşamak HAVA Gece ısı sıfırin altinda 13 dere- ceye kadar düştü Dün şehrimizde hava öğleye kadar a- çık, öğleden sonra bulutlu geçmiştir. Isı gece sıfırın altında 13, gündüz gene sıfırın altında 2 derecedir. Dün yurdun Ege ve cenub Anadolu- su mıntakalarında hava yağışlı, diğer bütün ikalarda pılı geçmiş Yağışl N tları vit mikdarları Bodmmdı 17, İslahiyede 4, Antalyada 3, Adana ve Sinopta 1 ki- dır. Dün en düşük 1sı Karsta bir kelime ile yaratmak icab eder> Suud Kemal YETKİN sıfırın altında 19, en yüksek ısı da A- danada sıfırn üstünde 15 derecedir. dan halletmiş: Çukur han, karan- lık basınca, pıiril urril yanıyor, — voltajı yüksek lambalar cereyanı cömerdce Parasız elektrik elde çare nedi Bunu Mustafa bulmuş ama soluğu da hapisanede almış ! kuf,, la zabıta memurları hana £ araştırma yapmışlardır. “Ehli vukuf,, şu hâdiseyi tes mişlerdir: elektrik cereyanı sat dir. b : zi İ yacın ibresi yerinde saymaktad datek İşte dün, birinci sulh ceza mahi sinde bu “elektrik kaçakçılığı,, da na bakıldı. Suçlu B. Mustafa Aybar; kendi! kaçakçılık yapmadığını söyledi. kim sordu: “— Pek âlâ, fakat herkesin € deki elektrik sayaçları lâmbalar | dıkça döner. Seninkiler nasıl old olduğu yerde kaldılar?,, “— Bay hâkim, belki soğuktan müuştur. Vidaları falan gevşemişti. “— Peki hepsinin birden mi g miştir? “— Tabi' Bay Hâkim! Çünkü biz hanın her tarafı aynı derecede soği tur... Fakat ne şahidler, ne ehli vukuf işin soğuktan veya sıcaktan, dolayı! le havadan değil de, elektrikten bir insan elinin marifeti olduğunu sö lediler: anlatılanlara göre bir usta c sayaçların ibrelerini şöyle bir sağa $i la ellemiş ve onları kendi kendile! dönmek hassasından mahrum B. Mustafa Aybar, bütün bu | lara karşı gene hâdiseyi inkâr etti: “— Ben bu işten bu kadar anlı hancı mı olurdum, yoksa elektrik mü hendisi mi?,, dedi. | Fakat ortada B. Müstafanın bu işti bir elektrik mühendisi kadar bilgili, I ma bu bilgisini kanunsuz ve h bir tarzda kullandığını anlatan bir hi dise vardı: loş Çukurhanın dört kö sini gündüze çeviren elektrik cere) nı, bolbol harcanmış, fakat karşılığı Ö” l denmemişti. ğ *« ve hâkim B. Mustafa Aybar'ın kifine karar verdi. eÜ _.?m“_vğ? fâs_lmneş&l.ew l vebu ti müdürü. bir bu;.uk ay hapse n olmuştu. Şimdi bu, ikinci Elektrik fiatl harcıyor ve fakat vazifesini tek bir şey var: Saat ... Ne kıdır parı ödenmesi lâzım geldiğini gösteren sa- yaç... O, yerinde sayıyor. Halbuki elektri kşirketi için, asıl yü- rümesi lâzımgelen bu sayacın ibresi ol- duğuna göre, onu yerinde saydıranın mahkemede hesab verdirilmesi karar- laştırılmış ve Çukur han kiracısı Bay Mustafanın elektrik cereyanı çalmakta olduğu cumhuriyet müddei umumiliği- ne haber verilmiştir. Bir suç üstü hâdisesi : Cumhuriyet müddei umumiliğine ya- pılan bu ihbır üzenne bir suç üstü son na ri :—— hılibirlübqyıııy leceği ş i nın da bir hâtıra olmux pek uzak d ğildir: hele bir, devlet santralları kil0”* vatı iki kuruşa elektrik vermeye ba$" lasın... Niçin hiçkimse, hava " lığına baş vurmuyor? - Balıkesirde yoksullar birliği Balıkesir, (Hususi) — Yoksullari gözetme birliği kongresi halkevi sal0” nunda toplandı. Birliğin bir senelil vakası y ş Hâdi- seyi hıber verenler, meulenm tesbiti için, gece ve ini — iste- lışmaları anlatıldı. Birlik, talebe iş yurdu için 6.697 lira para yardımın” mişlerdir. Evvelki gece, Çukur handaki dükkân sahibleri kepenkleri indirip ayrılacak- ları zaman, bir elektrik saatından cere- yanın nasıl çalınacağını bilen “ehli vu- Siyaset modaları Moda.... yalnız kadın elbiselerin- de, kadın tuvaletlerinde değil, ha- yatın her sahasında hükmünü yü- rüten bir diktatördür. Son zaman- larda bu diktatör, siyaset ve diplo- masi âleminde de yenilikler yapı- yor. Harb ilân etmeden sınırları geçmek yeni siyaset modalarından bınsı idi. Şimdi bir de sefirlerin lek kendi kalkıp gitmesi moda İrr bT n oldu. Geçenlerde Amerikanın Berlin se- firiş; Hürriyeti olmıyan, dımoh-ui ıı- maçı radyoda canlı canlı anlatan spor spikerimiz Said Çelebi, ma- çın safhaları kadar, etrafı kasıp kavuran soğuktan da bahsediyor- du. Onun mikrofon önünde konuş- tuğu yerin ne kadar soğuk olduğu- na yalnız bu tasvirlerden değil, .'u * onun kull S” b'" A Kü keli de bükmettil ü bir lek. sefirine ne lüzum var? diyı kalkıp gitmişti. Dün de Rusyanın Romanyadaki sefirinin aynı şekilde hareket etti- ğini öğrendik. Öte taraftan da Tokyo'daki Çin elçisinin kalkıp gitmesi için birçok şehirlerin japon eline düşmesi, bin- lerce çinlinin japon silâhlarına kur. ban gitmesi lâzım gelmişti. Ne dersiniz, moda.... T. İ. Hem bu görüş seni bir çok l lara sürükleyebilir. Madam ki Haşı- mın şiirlerinde şekild kil bir Barometre - termometre! ifade ve manâ güzelliği hbul ediyor- İstanbul karmasile Ankara kar- suu, o halde ifaded 1, ifade- değerli spor hatibi, bir aralık “ha- vanın çok soğuk olduğunu, baro- metrenin sıfır altında on üçü gös- terdiğini,, ıoylodı. Eieı- hıvı, bıı GÜZLOUU daki kanlı boğuşmaları dindirmek- ten ziyade o ateşin sınırlar dışına çıkmamasına harcanıyor. Dünkü Ulus'da şöyle bir başlık vardı: “ U ua kalktığını sanıyorduk. Fakat dün Berlinden gelen bir telgrafı oku- yunca bu kanaatimizi doiiıtinük: “İdama mahküm olan üç casu- sün bu sıbılı Berlinde Polzeensee h l da balta ile kafalrı kesilmiştir.,, Ölümün hiç bir şekli beğenile- mez; fakat balta, yani satır, ada- lete biraz kasablık manzarası ver- mez mi ? Tefrika! Ai “İspanyada hava harbı şiddetl. devam ediyor.,, Bu başlıkta kullanılan bir ter- kibi alt üst ıdocık olursanız, Av- siyasi dur da izah ıdıbilirımîı t Avrupada da harb havası.... Balta! ©: | * KN Teti Bir yordu ki : — Ne derseniz, deyiniz, benim en ziyade zevkle okuduğum tefri- kalar, polis romanlarıdır. Her gün okuduğum gazetede böyle bir ro- man ararım. Son günle-de bu zevkimi, fran- sız gazetelei.nin romanları değil, hakiki vakaları anlatan - satırları kadar ıoiıık dair Rilâveal d. kak, Şiddetli ıoğuğunuuındılu fen- ni bilgileri de dond Pa duy- muş mu idiniz ? 5 Hava harbı, harb havası İspanyadaki harb ile Avrupanın sık sık geçen bir cümle vardır: “Ölümlerden ö- lüm beğen!,, Sonra bir vezir, ya- hud bir padişah gazab ettiği ada- ma sorar : — Kırk katır mı, kırk satır mı ? Bir kafiye dolayısile yanyana irilen bu iki dan katıra sü- siyasi durumu birbirile sıkıdan sı- kıya alâkadardır. Bütün devletlerin gayreti, ora- ;Eklotmık cezası, artık, yeryü- zünde kalmamıştır. Biz, satırın da Vaydman'dan sonra fransız za- bıtası ne kadar cinayetlerin ip u- cunu bulmağa başladı, biliyorsu- nuz. Hemen her gün yeni bir cina- yetin esrar perdesi kalkıyor; yeni bir katilin izi üzerinde yürünüyor. Bu tefrikalar, bittikten sonra, bılıılım ,hayalden çıkmış polis m- $ ö landı daebil, mi ? da t Pek yakında Ulus sütunlarında Yalnız birinci sınıf edebi bir eser olarak değil, fakat müstesna bir tarih eseri olarak bütün dillere nakledilmiş olan VE DAHAİLKÇIKIŞINDA 2.000.000 nüsha birden satılan, meş- hur Tolstoi'nin yeni ve şim- diki rus ediblerinin en Alexi '_Toıstoi Büyük Petro sını okuyacaksınız 8 Bu tefrika size 1938 sene- sinin en zevkli heyecanınt verecektir .ııl' 4