12 Temmuz 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

12 Temmuz 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| 0) <1 Ege iŞ WUZEL Bir tashih ön bu sütunda çıkan bir fık- ramda bir m gazetesiğ! muharririnin bir havuz başında bir şarklı gibi nargile içtiğinden bahsetmek istemiştim, Mürettip- hane, her nedense bu nargileyi dizmemiş ve yazı şöyle olmuş: «bir şarklı gibi içerdi.» Şimdiye kadar yapılan tashih- lerde nokta, virgül, kelime ilâve olunurdu. Dünkü fıkrayı tashih etmek için ise bir nargile ilâvesi icap ediyor. * Seçme cümleler Eski erkek, kadını istediği gibi yaptı. > Falih Rıfkı Katırların tekmelerinden ve aygrların savletlerinden kendi yuvana kaç gel ninem kardeşim. Aka Gündüz * Fazilet ve namus h ilinmişt. us her defterden Nizamettin Nazif * Araplar davetimizi bekliyor. VA -Nâ * Bir hizmetçiye malik olmak için milyoner olmak lâzımdır. Necmeddin Sadık * Viyanada bilhassa kadınlar çok incelmiş insanlar, xi Abidin Daver Artık İranlı dostumla mülaka- tımız bir itiyat şekline girdi. Felek (Aslına mutabıkuş) Toplu İğne «3oğos Nobar .lısırda yaşıyan bu Ermen! ölmüş Kahirede intışar eden El-Ah- rom gazetesinin verdiği malümata göre, Ermenilerin siyasi haya- turla ve kanlı maceralarında adı sık sk geçen Boğos Nubar Pş. gecenlerde, uzun bir hastalıktan sonra vefat etmiştir. Boğos ile babası Nubar Mısır- da Paşa olmuşlardı, Nobar Pş.Ka valalı Mehmet Ali Pş.hükümetin- de tercüme kalemi reisliğini ifa ettikten sora Hediy Ismail Pş. devrinde başvekillik etmiştir. Boğos Nobar 1855 senesinde Istanbulda doğmuş, Mısırda ye- tişmiş — orada, bilhassa ziraf ve mali büyük işlerle meşgul ol- müştur, Boğos Nobar bu servetinin bir kısmını Ermenilerin istiklâlini temine ( hasretmiş, Ermenilere siyasi bir varlık vücuda getirmek Ermenilerin, başına geçerek on- ların mukadderatını idare etmeğe çalışmıştır. Umumi harp esna- sında, adı en çok duyulan ve o devrin Ermenilere ait hâdisatın- de sık sık anılan adamlardan biri ba Nobardır. Rumlar için Zaharof ne idise Ermeniler için — Boğos Nobar o idi, denile- FP, Boğos Nobar, mütareke dev- rinde de Ermeniler için uzun uzadıya çalışmış, Türk toprak- larını Ermenilere verdirmek azim faaliyetlerde bulunmuştur. Boğos Nobar, son senelerini Pariste hasta olarak geçirmiş, iki sene evvel Mısır kıralı Parisi ziyaret ettiği zaman Nobarların ha- nedanile alâkasını nazarı dikkate r onu ziyaret etmişti, “4 — VAKİT. 12 Temmuz 1934 —— —— Seçme fıkralar Liman işleri Liman işlerinden çok şikâyet ediliyor. Bir heyet teşekkül etti. Şir- ketin işleri baştan başa tetkik edilecek, epi evvel müdür Ham- di Beye asma köprü yerine "i- man işlerile uğraşmasını söyle- miştik. Demek ki bu dosiça sözleri haksız yere söylememi- şizl — Karagöz — Apartman almak Sabık polis müdürü Şerif be- yin evvelce kanunsuz olarak emvali metrukeden aldığı oOA- partıman iskân idaresine iade ettirildi. Yanlış hasap bağdat- tan döner, pek doğrul — Karagöz — Nasıl içermiş? Cevdet Izrap bey gayet bha- sistir. Bir gün öğle vakti evine ge- len bir misafire sordu: — Kahveyi nasıl içersin? Abpabı da şu cevabı verdi: — Yemeğin üzerine! — Akbaba — Doktorlar ve ihtisas İzmirde meraklı bir dava açıldı Bazı doktorların ihtisasları haricindeki bazı hastalıkları te- davi etmeleri İzmirde meraklı bir davanın açılmasına sebep olmuştur. Yazıldığına göre davacı Ali ağa isminde bir köylüdür. Cilt hastalığına tutulmuş ve bazı kim- selerin tavsiyesi üzerine Algazi isminde yahudi bir göz kulak doktoruna gitmiştir. Dr. hasta- lığı tedavi edeceğini söylemiş, bir iki şırınga yapmış ve buna mukabil Ali ağadan 100 lira almıştır. Aradan günler geçmiş, hasta- lık geçmemiş, bunun üzerine Ali ağa doktoru etibba odasına şi- kâyei ettiği gibi müddei umumi- liğa de mürâcaat ederek dolan- dırıldığını bildirmiş ve doktor aleyhinde dava açmıştır. Bira fiyetları niçin pahalı ? Arpa fiatlarının düşmesine mukabil biranın hâlâ ayni fiatla satılmasına bakkallar itiraz et- mişlerdir. Ayni zamanda bakkal- lar Bomonti fabrikasının Istan- bul mıntakasına daha pahalı satış yaptığından bahisle cemiyetlerine şikâyette bulunmuşlardır. Küçük haberler Vasıf B. — Londrada toplanacı beynelmilel parlementolar konferansinda hazır bulunmak üzere sabık msarif ve- kili dün Londraya gitmiştir. Arıcılık sergisi — Teşrinievveide Ankarada bir arıcılık sergisi açılacaktır. Berlin sefirimiz — Berlin sefirimiz Kemalettin Sami Pş. dün Ankaraya git tir. Amerika ayan azası — Ameri. ka ayan azasından M. Frank Foy ve cemiyeti akvam szasından Pr. Maks yen ser şehrimize gelmişlerdir. Kabul edilmedi — Masrif Ve - kâleli tıp fakültesi reisi Süreyya Ali Bin Asilfasıni kabul etmemiştir. Ateş talimleri — (6 temmuydan' 10 eylüle kadar her çarşamba günü Metriste top ateş talimleri yapılacaktır. Karışık kah tlan kahvelerden üçte ikisinin nuhrte karışık olduğu anlaşılmıştır. weler — Lehirde s£- | Vakit küresi! Dir saat sevimli bir arka- daştır. İstanbulda en az bulunan şeylerden biri de doğ- tu saat, yahut zan ve ayar bir- liğidir. Günün hangi vaktında olursa olsun şehrin saatlerine bakınız, her birini hem de havasında işler göreceksiniz. Hatta Köp- rünün iki tarafında eş kadranlar bile birbirinden en aşağı beşer dakika ayrıdırlar. Treninki baş- ka, şirketinki başka, seyrisefa- ininki başkadır. Kronometreler- de de ahenk yoktur. Zenit, Lonjin, Omeğa, Breğe marka- lılar da birbirini tutmaz. Şuhalde artık rasatlar hakkında tedbir almak lâzım geldiğine hüküm verebiliriz. Ya bizim şikâyetle- rimizin yüzünden, ya kendi gö- rüşleri neticesinde Şehremaneti Galata kulesine bir “Vakit kü- resi ,, korulmasına karar verdi, İlk eşittiğim günlerde bu küreyi ben hakikaten işe yarar bir şey sanmıştım, Sipariş edildi, geliyor, gele- cek diye bir haylı laftan sonra nihayet bir gün “geldil,, müjde- sini verdiler, Gümrükten çıkması bir me- sele oldu. Yerine konması da ayrı bir dava, Çok geçmeden onu havada Galata kulesinin direğinde kır- mızı bir tayyare şamandırası gibi yükselmiş gördük. Aylardır her köprüye geçişimde uzaktan seyreder ve hep o değişmez halinde görürüm. Saatler derse- niz Hepsi gene kendi havasında, beş aşağı, beş yokarı işleyip duruyorlar. Her kes ona bakıp birbirlerine: — Bu nevakitişliyecek? Diye soruyorlardı. e Günler, haftalar, aylar geçti. Kürenin renği soldu, boyası döküldu. ama işlemesi nasip olmadan or- taya başka bir haber dağıldı: — Küreyi işletemiyorlarmış! Dediler, - Şimdi de şurdan burdari sızan bazı havadislere göre, bunun için de bir mütahassış getiril- mesi düşünülüyormüş. Karar verilirken, ısmarlanırken, geti- rilirken, yerine konurken ne sarfedildi — bilmiyorum, (fakat şaştığım (Omokta (mütahassısa mubtaç bir aletin nasıl getiril diğidir. Birkere gördükten sonra anlıyoruz ki, bu nesne işlese de bize faydası olmıyacak, Birkere kule şehrin kaç yerinden görü- nür? Sönra her kes işini gücünü bırakıp dürbünle küreyi mi seyr- edip düşmesini bekliyecek? Yok eğer bundan maksat umumi saatleri birleştirmek ise bir te- lefonla bu iş halledilebilirdi. İnsan vatan sermayesinin ve vatandaş oemeklerinin < böyle boşu boşuna heder olduğunu gördükçe içi sızlıyor, ümidi 8ıs- kalaşıyor. Nedir bu işler canım? Seyyah “VAKIT,,a abo- ne olunuz — — CENNET FEDAYİLERİ BrEr E Haldun anlatıyordu si Sultan Hz. cihat ilân etmişler, bizede bir vazife vermişlerdir ... Artık bu tecavfizlere nihayet vermek zamanı geldi. Onun için pek yakında sancaklarım hareket edecek ve Ömerin ca- misi ile Filistinin her tepesi üzerinde dalgalanacaktır. İnsanlık ve halk düşmanlarını denize dö- künceye kadar takip edeceğiz, Bunun için ben, Yusuf Salâhat- tin, cihat ilân ediyorum, ve sizi buradan çıkıp Frenkler arasında çalışmağa memur ediyorum. Siz onun, ahvali harekâtını tarassut ederek bize haber ve- recek ve bu suretle bizim işimizi kolaylaştıracaksınız. Bu iş için sizin gibi cesur ve tehlikeden yılmaz erkekler lâzımdır. Bu va- zifeyi kabul ediyor musunuz? — Kabul ediyoruz. — O halde oturunuz ve am- canızın kızına veda ediniz... Selâhattin ellerini çırptı, içeri giren Emir Haydare Prenses Me- likeyi davet etmesini söyledi. Bir dakika sonra Melike içeri girmiş, Sultan Salâhattini hür- metle selâmlıyarak ellerini öp- müş, sonra amcazadelerini se- lâmlamış ve oturmuştu. Salâhattin, Halduna bakarak ; — Konuştuğumuz meseleyi anlatınız, dedi. Haldun anlattı: — Sultan Hz. cihat ilân et- mişler. ve bize de bir vazife ver- mişlerdir, Bu vazife icabı olarak bir zaman için buradan ayrla- cağız. Mesele bundan ibarettir. Sulan ilâve etti: — Bu iki gene tevdi ettiğim vazife onlarm kahramanlıklarile mütenasip bir derecede ağır ve tehlikelidir. | Onu ancak onlar derecesinde irfan ve şehamet sahibi olanlar yapabilirler. Biz frenklerle karşı karşıya muhare- be edeceğiz. Fakat bu gençler onların içine dalarak onlarla mücadele edeceklerdir. Sizi on- larla vedalâşmak için davet et- tim. Ben her ikisine selâmet ve muvaffakiyet temenni ediyorum. mücadelemiz zaferle neticelenecek ve bu gençleri tekrar aramızda göreceğiz. Sultan ayağa kalkmış, iki kardeş ayrı ayrı kucaklamış, onları alınlarından öpmüş, Meli- ke de aynişekilde hareketle am- cazadelerini kucaklamış ve alınla- rından öpmüştü, Memuriyetin ( tafsilât Emir Hayderle konuşulacaktı, Bunla- rın üçü birleşmişler ve nasıl ha- reket edeceklerini kararlaştır- mışlardı.İki kradeşin hedefi Ku- düstü, Bunlar bu şehre girecek- ler, oradaki vaziyeti etraflıca tahkik edecekler, aldıkları bütün malümatı kendilerile dalma mü- nasebette bulunacak birkaç mu- adama bildirceklerdi. Haldunile Kardeşi düşmanı taciz için her şe- yi yapacaklardı. Onlar yalnız düş- mann hareketlerini (o anlıyarak bir istihbar vazifesi ifa etmiye- cek, bundan başka düşman için- de bir cephe teşkil edeceklerdi. Ertesi sabah iki birader Şamdan çıkıyorlardı. İkisi de kılıçlarını sıyırarak Melikenin dairesi önün- den geçmişler, kendilerini düşü- nen ve seven iki kadıni hur- metle selâmlamışlar ve kendile- rini teşyi eden Türk muhafızları tarafından teşyi edilmişlerdi. Filhakika Melike ile Mesrure bu iki gencin hareketini temaşa ediyor ve bunları tekrar ne vakit göreceklerini (o düşünüyorlardı. Kim bilir belki bu cesur genç- leri bir daha görmek nasip ok mıyacaktı, İki kadında mah- zundu ve ikisinin de gözleri yaşlı idi. İkiside gençlerin geç- tikleri yoldan gözlerini ayırmı- yorlardı. Aceba bu yol onları geri getirecek midi... Bir gün onların şanlı dönüşünü de bura- dan temaşa edecekler ve onları karşılayacaklar midi..sonra onla- rın kalpleri de bir gün muradına erecek midi... Melike pençere- sinden gençleri takip ediyorken neler düşünüyordu. Kendisi bu yeni muhitinde nelere malik de- ğildi. Küme küme altınlar ve mücevherler onun ayakları al- tında idi. Onun sarayları ve bahçeleri vardı. Köleleri ve ca- riyeleri vardı, Fakat bu Cebel kızından başka bir dostu yoktu, Bu esrarengiz kadın nedense ona sım sıkı yapışmıştı.. acaba neden... Melike bunu da vuzuh ile anlamıyordu. ikisinin kalbi arasnda, bir perde vardı. — İki kadın hâlâ Bâkıyorlardı. Fakat gençler artık ufukta kay- bolmuşlardı. Alev ve Dumanın nal sesleri bile duyulmuyordu. Melikenin Kalbi bir takım korkular ve en dişelerle dolu idi. Şayet bu iki genç geri dnmezlerse onun hali ne olurdu. Melike başını iğmiş ağlıyordu. Yanında duyduğu bir hıçkırık onu ikaz etti. Melike başını kaldırdığı zaman Mesrurenin de ağladığını gördü ve ona; — Niçin ağlıyorsun... dedi. Mesrure hakikati söylemek istemedi: — Efendimizin kederine iştirak ediyorum! diyerek vaziyeti kur- tarmak istedi. Melike biraz dü- şündü; aklına korkunç birşey geldi. İki kadmın gözleri karşı- laşmış, Melikeninkiler, “hangisi, diye sormuştu. İkisinin arasında üstü fildişi ve inci ile işlenmiş bir masa vardı. Masanın üstünde açık pencereden süzülen tozlarla bir tabaka teşekkül etmişti. Mes- rure masanın üzerine eğilmiş, parmağile bir harf çizmiş, sonra onu çizmişti. Melike bunu gördükten sonra içi hafiflemiş, ve sormuştu: — Sen serbestsin, niçin ona refakat etmedin? — Çünkü seninle (bera ber kalmamı istedi. Ben de son dakikama kadar senin yanımdan ayrılmıyacağım | Bu sözler Mesrurenin ağzından ölüm yarasından akan kan dam- laları gibi dökülmüştü. İki kadın birbirine sarılmış ve serbest ser- best ağlamışlardı. ( Bitmedi )

Bu sayıdan diğer sayfalar: