13 Temmuz 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

13 Temmuz 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 4 — VAKIT, 14 Temmuz 1936 WAVE pm Sözlerinden dönüyorlarmı? gveki günkü ( VAKIT ) ta anadolu ajansının şayanı dikkat iki telgrafı vardı. Bu telgrafların ikisi de düyunu umu- miye mes'elesinden bahsediyor- du. Telgrafları iptida okuduğu” muz zaman birden bire durak- ladık. Çünkü bunlardan çıkardı- ğımız mananın doğru olabilece- ğine bir turlü büküm edemiyor- duk. Bununla beraber ajansın verdiği telgrafların tarzı ve şekli temamen ciddi idi, Bu itibarla nim'resmi bir tebliği andırıyor- du. Onun için bahsettiğimiz telgrafları bir kerre daha tekrar okuduk. Ondan sonra düyunu umumiye mes'elesinde dayinler meclisinin şimdiye kadar takip ettiği hattı hareketi - her halde bizce meçhul bir sebep ve saik ile - değiştirdiği, yahut değiş- tirmek istediği hakkında içimiz- de hasıl olan şüphenin daha ziyade kuvvetlendiğini gördük. Vaziyeti epice ifade etmiş ol mak için düyunu umumiye me- selesinin nasıl başladığını hatır- lıyalım. Şimdiye kadar geçir diği safahatı gözden geçirelim: geçen sene teşrinevvel, teşrini- sani aylarında memleketimizde bir kambiyo buhranı çıktığı, pa- ramızın kıymeti tehlikeli bir su- rette düşmeğe başladığı zaman meselenin esbap ve avamili tet- kik edildi. Kambiyo buhranı ile beraber şiddetini artıran ve memleketin dahili sükütu için tehditkâr bir şekil alan iktisadi ve mali buhranın izalesi çareleri arandı. Bu sırada yapılan tetki- kat her şeyden cvvel düyunu umumiye - taksitlerinin tediyesi hususunda tamamen yeni bir i te, şiye'tatnı “bulmak “neticesine İş 4 «wâ ıyotdu. : Vaziyetten haberdar olan diyunu * umumiye “dayinler meclisi azasıda hususi şekilde aptıkları . tetkikat neticesinde u zarureti teslim ettiler. Bunun üzerine hükümet ile dayinler vekilleri arasında muvakkat bir anlaşma hasıl oldu: hükümet 1930 senesi (o haziranından (itibaren düyunu umumiye taksitlerini üçte bir 'nisbetindde (tediye ede- cekti, Geriye kalan üçte'ikiyi de mali ve iktisadi ihtiyaçların göstereceği lüzuma göre kendi elinde ve emrinde tutacaktı, Me- selâ zıraat bankasının sermaye- sine ilâve etmek suretile kulla- nacaktı. Diğer taraftan Rist is- minde bir maliye mütahassısı davet edilecekti. Bu mütahassısa Türkiyenin borçlarını tediye ka- biliyeti ölçtürülecekti.. Mütehas- sısın vereceği rapor üzerine bi- lâhara hükümet ile Düyunu umu- miye dainler meclisi arasında yeni bir tesviye tarzı kabul edi- lecekti, Eğer M. (Rist)in vereceği rapor iki taraf için bir itilâf zemini teşkil ediyorsa bunun Üzerine bir yeni mukavele yapı- lacaktı. Şayet bu rapor iki ta- raftan birini tatmin edemiyorsa o zaman hükümet ile dainler vekilleri diğer bir anlaşma çaresi arayacaktı, Hükümet, Düyunu umumiye dainler meclisi vekilleri ile kendi arasında takarrür eden bu mu- vakkat anlaşmaya tâmamen sa- dık kalmıştır. (1930) senesi ha- ziranından itibaren vadesi hulül eden ve edecek olan taksitlerin üçte birini verecektir. Diğer taraftan M. (Rist) te davet edil- miş, gelmiştir. Tetkikatını ikmal etmiştir. Şimdi raporunu tanzim etmekle meşmul bulunmaktadır. SÜTU 5 İki günül bir olsa!.. Kaç gündür, pek küçükken ha- fızama kazılan bir mani dilim- den düşmüyor. Yürürken, ranç oynarken sokakta terler ve batta pencereleri kapalı tramvay larda bunalıp çatlarken bile onu unutmuyor, sık sık tekrarlıyorum: * Bahçelerde in şah, “ Boyu uzun kendi şah, * Iki gönül bir olsa, “ Ayıramaz padişah , Neden sonra bu tekrarın far- kına vardım, sebeplerini düşün- miye başladım. Bu eski mani, bunca yıllık uykudan sonra ne diye, hafızamdan tozlarını silke- rek kalkıyor ve tap taze bir mesele gibi her şeyin tırmanıyor ?.. Kendimi şöyle bir yokladım Hayir âşık falan değilim. Bilâkis onu hastalık, tehlike gibi korku- lacak fena bir varlık şeklinde düşünüyorum. Yani Allaha şükür aklım ba- şunda, İrademin frenleri eyi. Yokuş ne kadar çetin olursa olsun kızak yapmıyacağıma emi- nim. Eyi ama aşka bu yüksek kudreti veren mâninin dilinden düşmemesi neden?. Hayalimde eski, ılık bir hıd- relles fecrini, solgun bir sulu boya lavhası halinde canlandıran bu dört mısra, kimbilir hangi deli gönülden, âli feveranlı bir dane gibi düşmüştür?. Zamanın en büyük en karşı durulmaz kuvvetine, padışah ce- İadetine ne mağrur edalarla kafa tutuyor!.. Evet mâni güzel, eski bir şarap gibi sarp ve sarıcı, Fakat bendeki bu devamlı misafirliği- nin sebebi ne? * Düşüne düşüne nihayet bur dum. Bu mâniyi bana musallat eden kendi hislerim, kendi ma- ceralarım değildir. Pek basit bir hadise, bir gazeta haberi, onu çocukluğuma ait günlerin derin derin uyuyan sahifelerini koparıp günün rüz- gürlarına attı. Hani şu bir kaç ay evvel orta- lığı velveleye veren aktörün aşkı, yokmu? İşte bütün bu ha- tıra O huzursuzluğuna (sebep o münakaşanın ikinci perdesidir. Galiba serde aktörlük olduğu için bu aşkın safhaları da böyle perde perde açılıyor!.. Bazılarını meşhur «tabur ağası,, hey'etinde gösteren be sahneler tam unutulurken, şimdi de kız tarafı istidalara başladı. Çektiği çilelerden ergin bir feragatle bahseden bu yazıları okuduktan sonra meçhul şâirle beraber ben de tekrar ettim: İki gönül bir olsa Ayıramaz Padişah! Seyyah üstüne ————— a nu umumiye dayinler meclisinin hal ve tavrunda bir değişiklik oluyor. Anlaşıldığına göre düyu- nu umumiye taksitleri için üçte bir verildikten sonra geriye ka- | lacak olan üçte iki hissenin hükümetçe tarzı istimaline itiraz ediliyor. Daha doğrusu düyunu umu- miye dayinler meclisi Ankaraya gönderdiği vekiller tarafından verilen sözden geri dönmek istiyor! Acaba yanlış mı anlıyo- roz? Eğer böyle ise buna nasıl bir mana verilebilir? Şimdilik bu hususta hatırımıza gelen ibtimalleri mevzuu O bahs- etmezden evvel vaziyetin biraz daha tavaruh etmesini bekli- İşte Düyunu umumiye meselsinin son vaziyeti bundan ibarettir. Hal böyle iken şimdi düyü- yoruz. Mehmet Asım sat- | | altı Günün siyaseti: Fransız meclisinde Fransız meclisi mebusanı son zamanlarda pek hararetli müza- kerelere sahne oldu. Bu müza- kerat arasında Fransız hüküme- tinin Fransız petrol şirketi ile akdettiği mukavelenin tasdikine taallük edeni oldukça mühim bir | mevki tutar. Petrol meselesi senelerden be- ri Fransa hükümetini meşgul ediyor. Harbi umumi petrola ne derece ihtiyaç olduğunu meyda- na koymuştu. Hükümet harp- ten sonra petrol meselesini iki cephe üzerinde tetkike başladı. Evvelâ Fransaya ham petrol me- nabii bulmak, saniyen milli arazi üzerinde gelecek ham petrolu kabili istimal hale sokmak sana- yini inkişaf ettirmek. Ham petrol menabii araştıran Fransa evvela Elcezire petrol menabiine göz attı, 1920 Senesi | nisanının yirmi dördünde imza» lanan Sanremo mukavelesi Mu- sul petrollarının dörtte birini Fransaya terkediyordu. Ancak bu petrolun ahzı ile Fransaya celbi oldukça mühim ve masraflı bir mesele idi. Fransa hüküme- ti bu işi bir kumpanyaya devret- meyi münasip gördü ve bu suretle 1924 de Fransız petrol kumpan- yası teşekkül etti. Fransız kum- panyası “Tarkiş petroleum kom- pani,, deki hakkına muadil olup mukaddem Almanlar elinde bu- lunan 40,000 sehmi iştiraya me- zuniyet aldı. Buna mukabil kum- panya istihsalâtın yözde sekseni- ne kadar yükselen bir miktarda iştira hakkı evleviyetini hüküme- te terkediyordu. Fazlai istibsalâttan da nisbi bir hakkriştirak terkeylemekte idi. Kumpanya “Tarkiş petroleom kompani,, yerine kaim olan “İrak pstroleum kompani,, ile vaziyetini kararlaştırırken hükumet dahil- deki petrol sanayiini 1928 ka- nunları ile halletti. Hudut dahi- lindeki petrol taktirhanelerine hususi bir gümruk tarifesi tatbik olundu. Fransız petrol kumpanyası pet- rol faaliyetinin bu şubesine de el attı. Fransız tasfiye kumpanya- sını teşkil etti ve hükümetle bir mukavele imzaladı. işte meclisin müdahalesini mucip olan nokta akt olunan bu ikinci mukavelenin metnidir. Meclisin maliye komsiyonu kumpanya ile ilk akt olunan mukavzlenin mec- lise tastik ettirilmediğinden ikinci mukavelenin tastik edilemiyece- | ğini ileri sürdü. Şu halde meclis evvelâ 1924 mukavelesini tastik ! vaz'iyetine düştü. O mukaveleyi tastik etmediği taktirde ikinci İ mukavelenin tabiatile keenlem yekün addedileceği aşikârdır. Şu halde meclis kumpanyanın senelik faaliyetini tetkik ederek leh ve aleyhte bir karar ittihaz edecek demektir. Eğer neticei tetkikat mukavelenin ida- mesi için ekseriyet temin edilebi- bilirse vaz'iyet kolayca hâl olu- nabilir. Aksi taktirde kumpan- ya altı senedenberi yaptığı mesarifi hükümetten talep ede- cek buda uzunca münakaşelere sebebiyet Şurasını işaret edlim ki radikal sosyalist- ler ile. merkez cumhuriyetçileri arasında ihtilâf devam ettikçe sağ cenah ve merkeze istinat eden «Tardyö, kabinesi kendi noktai nazarım kolaylıkla kabul ettirecek bir ekseriyete malik bulunuyor. Binaenaleyh tetkikat verecektir. i gençler | Onlara bu fikri FEDAYİLERİ CENNET — nn a 5 Yazan: Ömez Rıza EE Zİ mm Haldun ve Zeydun... Sahte kıyafetlerle düşman askerlerinin ara- sına girmişler ve faaliyete başlamışlardı seni Gk eza Haldun ile Kardeşinin Sultan | Salâhattin ile amcazadeleri Meli- keye veda etmelerinden günler geçmişti. Temmuzun bir sıcak günü iki kardeş atları üzerinde gidiyorlardı. Gece idi. Ay doğ- muş ve ışıklarını iki gencin uhlarna dökmüştü. Atlarının üzerinde birer heykel gibi duran bir dağın tepesinden Nasıra önünden uzanarak Celil gölünün üzerindeki Taberiyeye | giden dağlar arasındaki çıplak ve kurşuni ovaya bakıyorlardı. Ayaklarmın dibinde Saffuriye etrafında Frenklerin ordugâlu kurulmuştu. On beş bin atlı ve yirmi bin suvari buraya inmiş- lerdi. Iki kardeş bunların arasına dalacaklar, bunların içinde iş göreceklerdi. Endülüste doğup yetişmemiş olsalardı, belki bu işi yapamazlar, yapsalar da belki muvaffak olamazlardı. Onların bu uzak memlekette yetişmeleri, Frenklerin her haline aşına olma- larını inlaç etmişti. Hatta onların ikisi de memle- ketlerine mücavir olan İspanyol- ların İisanlarımıda biliyorlardı. Onun için onların Frenkler ara- sına karışmaları pe kolay olmuş- tu. Sultan Salâhattin onlara bu işi tevcih ediyorken onların bü- tün bu meziyetlerini nazarı dik- kate almıştı. Iki kardeş Frenk- lerin kendilerinden şüphe etme- meleri için onlar gibi göğüsle- rine birer haç da takmışlar, neti- cede onları ebli salip askerlerin- den ayırt elmiye imkân kalma- mıştı. İki kardeşin durduğu yerden cenubu şarkiye bakıldığı zaman Nasıranın beyaz evleri görünü- yordu. Dağların kucağında duran bu yer hırıstiyanların mukaddes tanıdıkları bir şehirdi. Hazreti Mesih burada dolaşmış, mevize- lerinden bir çoğunu buradairat etmişti. Sulh ve müsalemet, hilm ve sekinet peygamberi olan Mesih namına buralar zamanın bütün tabrip vasıtalarını taşıyan ve pervasızca kullanan askerler doldurmuştu. Bu maksatsız, bu hedefsiz &damların içinde ne mütlüş bir gayzukin kaynıyordu! Bunların elinden gelse, kendi- lerinde başka bu havalide yaşıyan bütün insanları doğruyacaklardır. Avrupanın ötesinden berisinden toplanarak buraya gelen ve her yerde katliamlarla, gaddarane hareketlerle kendilerini tanıtan bu adamlar, güya hazreti Mesi- bin gayesine hizmet ediyorlardı. Mesih namına telkin edenler, işledikleri cina- yetin fecaati karşısında zerre kadar ıstırap duymıyacak dere- cede insaniyetsiz kimselerdi. Haldun ile kardeşi bunların arasına (girdikten bir iki gün sonra bunların Sultan Salâ- iyi veya fena neticeler versin sol cenahtan yükselecek itiraz seda- ları “kubbede kalan hoş seda,, dan fazla tesir gösteremiyecektir. M. Gayvur. ahttine olduklarını anladılar, Bu haber" leri sultanın en yakın karargâ- hına yetiştirmek Haldun tarafın- dan derubte olunhuştu. Sultan Salâhattinin askerleri bu sırada Taberiyeyi muhasara etmişler ve karargâh Hattinde kurulmuştu.1) Haldun Frenklerin vaziyetini ilk müslüman karakoluna bildir- miş ve verdiği malümatın hemen Sultana isal edilmesini istemişti. Bizzat Sultan bu sıralarda ayni yerlerde bulunuyordu. Haldun verdiği malümatın Sultana İsal edileceğine emin oldukton sonra geri dönmüş, Sultan * aldığı ma- lümat dairesinde hareket ederek mühim tedbirler almıştı. Salâ- hattin, Taberiyenin muhasarasını hemen bırakmış, oFrenklerden evvel askerlerin istifade edecek- leri kuyuları eline geçirmiş ve Frenkleri pek müşkül bir vazi- yete düşürmüştü. Sultanın kuv- veti mükemmel ve faikti, 583 Senesinin Rabiul Ahir ayının son haftasında Cumartesi günü iki taraf karşılaşacaktı, Zeydun ile kardeşi Frenklerin tarafında idiler ve onları yakın- dan takip ve tarassut ediyorlar- dı. Frenkler Salâhattinin aldığı tedbirler karşısında mağlüp ola- caklarım anlamışlar, aralarında fütur ve yeis başlamıştı, Hatta bir takım papaslar kendilerine keramet atfetlirmek--için mağlü- biyeti peşinden haber veren ru- yalar görmüşler ve bunları nak- letmişlerdi. Frenk ordugâhınm her tarafında bu ruyalar nalr'o- lunuyor, Haldun ile kardeşi «: onları duymuş bulunuyorlardı. Güya papaslar Hazreti Mesih. doğduğu yere teveccüh ederek ibadet etmişler ve neticenin ken- dilerine gösterilmesini niyaz et- mişler, bunun Üzerine bunların hepsi uykuya benziyen bir istiğ- raka düşerek her şeyi görmüş- lerdi. Gördükleri de şu idi: Ev- velâ ruhlar fısıldaşa fısıldaşa geçmiş, sonra Nasıranın tutarak orada toplanmış ve ağ- laşmışlardı. Bunu müteakip Frenk- lerin hükümdarları ve kumam danları çadırlarında toplanmış, ne yapacaklarını müzakere et- mişler, müzakere esnasında Ta- beriye prensi Raymont nedense hiddetlenerek kılıcını çekmiş ve kumandanların etrafında toplan- dıkları masanın üzerine indirmişti, Bunu müteakip ikinci bir man- zara daha görünmüş ve Sultan Salâhattinin ucu bucağı miyen askerleri her sal pr etmiş ve salibi Suriye ve tinden tebit etmişti. Papaslar bundan sonra ortalığın toza du- mana karıştığını ve müslüman askerlerin Kudüse de girdiğini görmüşlerdi. Papaslarin bu dedikleri bilâ- bare tahakkuk etmişti Fakat onlar bu haberleri peşinden ver- mek kerametini kendilerine has- retmek isteyerek en basit insan- ların bile cliz'i bir mülâhaza ile anlıyabilecekleri bu akibeti kem di aralarında işaa ederek put- perestliklerini tatmin ederken salip (sürülerinin omaneviyetini kırdıklarını idsak edememişlerdi. ( Bitmedi) (1) İbnül Esir Sx. 217 | | bücum etmek üzere |

Bu sayıdan diğer sayfalar: