23 Mart 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

23 Mart 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

fi i 2 Mart 1933 VAKIT'ın Edebi Tefrikası : No. 28 Bir Yastıkta Kocayın.. || Biraz sonra, büyük (barlardan birine girdiler. Bütün masalar dol- muştu. Herkes coşkundu. Hem de öylesine coşkundu ki, sesler ve kah kahalar, cazbandın gürültüsünü Etrafa kadın, lâvanta, çiçek, şa- rap kokusu sinmişti. Ortaya, bin- bir renkli O serpantinler atılıyor, konfetler dökülüyordu. Bedia, birdenbire gürültüyü, s- cağı, kalabalığı (o yadırgadı. Ser- semledi. Gözlerini dört açarak et- rafına bakındı. Birdenbire gözlerine inanamıya- cağı geldi. Biraz ötede, dört beş erkeğin a- rasmda, o İspanyol kadını, Mir- yam Valaskez oturuyordu. Garson, Nazife, onların biraz ö- tesindeki masayı gösterdi. oturdu- lar. Bedia, gözlerini kadınm masa- sından ayıramıyordu. Mantosunu şöyle biraz arkasına atarken, Na- zif sordu: — Hemen supe edelim mi? — Nasıl , isterseniz... Burada seyredilecek çok şey var, — Siz seyrediniz, ben gidip 1s- marlıyayım. İstediğiniz bir şey var mı? Neşeli neşeli güldü: — Hayır, ne olsa yerim... İste- diğim, bara gelmekti. — Memnun musunuz? — Şaşkınım! Nazif te güldü. Garsona işaret etti. Bedia, gene İspanyol kadını- nın masasına bakmağa başlamıştı. O zaman, hissetti ki, (O Miryam'ın| yanındaki erkek — İspanyoldan | bıkmış — yiyecek gibi kendisine Bu bakış hoşuna mı gitmişti, yoksa kızmış mıydı?.. Bunu düşün- meğe vakit bulamadan, biraz ar- kasında bir ses duydu. Bir erkek sesi soruyordu: — Bu gece Nazifin yanındaki kim?.. Gene güzel bir parça yaka- Jamış. Bu kâfir herifin de ama ta- lihi var. i Başka bir ses cevap verdi: ! — Sahi öyle. Ama bu kadında da göz var ha!.. Nazif bu gözle- rin önünde keyif çatar.. Hem de bu kadı, bir aile kadmı gibi otu- ruyor. Gösterişi iyi, — Belkide aile kadınıdır... Çünkü Nazif. . Bedia, muhaverenin alt tarafını İşi di, nefes nefese danseden al aHşlanıyordu. Bedianın zihninde © bir şimşek çaktı. Bahsettikleri kadın kendisi idi. Kendisinden bahsediyorlardı. Nazifi tanıyanlar, şöhretini bilen- ler, kendisini onun metresi zanne- diyorlardı demek, . . ; Birdenbire, sanki tenine kızgın bir demir yapıştırmışlar gibi, bü- tün vücudunda bir sızı duydu. Ye- rinden fırlamak, bu kalabalıktan kaçmak istedi. Nazif, garsona ısmarlıyacakları- m ısmarlamıştı. Bediaya döndü: — Ismarladıklarımı beğenecek- misiniz Hanımefendi? Bedia ürperdi.,. Nazifin neler I#marladığını bilmiyordu, ki., din İememişti ki... O, başka bir dün- yadaydı. öld değişikliğin #arkma var- — Bedia|.. Size ne oldu? Doğruyu söyliyebilir miydi? Şöy Vace söylenmiş bir iki cümleden 8i- Yazan: Mediha Münir nirlenmiş olduğunu meydana koy- mak gülünçtü. Yalan söyledi: — Affedin.. yemek yiyemiye- ceğim.. Çok yorulmuşum.. Eve gitmek istiyorum.. Siz kalınız. — Ben neden kalayım?. Yorgun olduğunuz belli. Sarardınız. Siz: evinize kadar götüreyim. — Hacet yok, ben yalnız gide- rim. — Öyle şey olmaz. Gidecekse- niz beraber gideriz. Sizi kapmıza kadar götüreyim. . Yaramazlık et» meyiniz. Biraz acı cevap verdi: — Bu akşam, uslu durmıyacağır mı söylemiştim. Nazif yerinden kalkmıştı bile. Bedia ısrar etmeğe lüzum görme- di. Nazife söz geçiremiyeceğini an» lamıştı. .. Nazif mantosunu tuttu, Bedia giydi. Balodan çıkarlarken de, manto- sunu Nazif tutmuştu. Fakat o za” man, yüreği tatlı tatlı çarpmıştı. Halbuki şimdi, öfkesinden du- daklarını ısırdı. Çıktılar. Nazif otomobilin kapı» sını açtı. Bindiler. Otomobil yolal- dı. Tek kelime konuşmuyorlardı. Bedia, köşesine büzülmüştü. Su- suyordu. Nazif, yalnız önüne baka- rak, otomobili kullanıyordu. On dakika sonra, Bedianın apar- tımanınm önünde durdular. Bedia yerinden fırladı. Nazif emretti: — Durunuz, acele etmeyin, ka- pıyı açayım. (Devamı var) Mimarların çayı Avrupadan dönenlerle bu- | radakilerin mesleki hasbi- hallerine vesile oldu Güzel Sanatlar Birliği Miamri Şubesi Avrupada tetkik ve tetebbu dan avdet eden arkadaşları şerefi» ne bir çay tertip etmiştir. İlaarif Vekâleti hesabına üç se ne Avrupada bulunmuş olan mi- mar Nazimi, Sedat, Burhan ve Sey- fi Beyler bu çayda Avrupa intiba- larından bahsederek meslek arka- daşlarmı tenvir etmişler ve onların muhtelif suallerine cevap vermiş- lerdir. Bu meyanda mimar Seyfi Bey Avrupada atölyelerinde çalıştığı üstatların noktai (© nazarlarını ve bilhassa onların Türkiyedeki mi- mari hareketini ne gözle gördük- lerini ve Türk mimarlarının nasıl bir mimari yapması lâzımgeldiği hakkındaki kanaatlerini naklede- Bugünlerde (o Avrupada ve bil- hassa Rusyada klasizme doğru bir temayül olduğunu, o modern diye tanıdığımız eserlerin ölmez bir va- sıf taşrmamaları ve milli vasıflar- dan mahrum olmaları itibarile bu- günkü mimariye karşı bir aksülâ- mel tevlit ettiğini, Türk mimarla- rının tutması Jâzımgelen yolun Al- man mimarı Pölsik'in © tabiri ile (büyük bir sanat mazisi olan Tür- kün mazisindeki eserlerden istifa» de etmesi) olduğunu söylemiştir. Bundan başka Avrupa şehirle- rinde görülen intizam Oo ve snaat kıymetinin tamamen mimarın ese- ri olduğunu ve bu sayanı (hayret hâkimiyetin beledi nizamlar ve ka- nunlarla sanatkâra bahşedilmiş bu lunduğunu anlatmışlardır. Dİ “A AN Yeni on iki kelimenin | korşılığı ve kullanılışları 1 — Macera: Baştan geçen | Başımdan geçenleri anlatsam ko i caman birroman olur. 2 — Madamki: Öyle ise, öyle ol | duğuna göre, Öyleyse hen bu işte yokum. Öy- le olduğuna göre beni nasıl olur da aranızda bulursunuz. 3 — Madde: Madde (Fizik isti lâhı) Parça, iş. Kanunun birinci parçasında böy le yazar. o Adam öldürme işinden dolayı hapse girdi. 4 — Maddi: Çıkarını bilen, ül - Bu adam çıkarından başka bir şey bilmez. Bu adam ülküsüzün bi ridir. .. 5 — Mahiyet: İç yüz, Öz. Bu işin iç yüzü yakında meyda- na çıkacaktır, Bir şeyi anlamak de mek özüne akıl erdirmek demek - tir, 6 — Mani: Engel. Önümüzde engeller çıksa da a- şıp geçeceğiz, 7 — Mania: Engel. 8 — Mehaz: Kaynak. > Eserimi yazmak için bir hayli kaynağa baş vurdum. 9 — Memur: İşçi, Her ay devlet hazinesinden pa « ra alan ve devlet işi gören adam, yahut her hangi bir işi üstüne alan adama işçi derler 10 — Memuriyet: İşçilik, Demir işçiliği ne kadar güçse kalem yahut devlet işçiliği de o ka dar güçtür. 11 — Mübaleğa: Pireyi deve yapmak. Şişirme o fartma (Erme- nakta konuşulur) Ona inanma pireyi deve yapar. Gazeteler buhran işini şişirdikçe şişirdiler. 12 — Mübarek: Kutlu. Bayramınız kutlu olsun. Talebe ve dilimiz Gençler bugün büyük bir toplantı yapacaklar | Darülfümun ve yüksek mekteplerle lise #öz alarak fikirlerini işaret edecekler ve bu | vazifeyle uğraşmıya, toplantıyı tertip öden memur edilecektir. L EMMA | ÇABA AAA KESMEK On birinci Kstenin karalklari d 2 Mehmet Nureddin Beyin bulduğu sözler Lâkap — San Lâkin — Lâkin Lâmise — Dokumak Lânet — Ilmç, karğrma Lâfzt — Sözde Lâübali — Aldırmaz, senli, ben Wi, Lâzım — Gerek Leh — Den yana Benden yana mı senden yana mı Lehçe — Ağız Letafet — Ezgilik, güzellik. Levha — Tahta. | ; Bir tahta yaratmışsın, Halin anda yazmışsın; Mevlâm ne yazdım, anda” Kullar onu ne bilsin? — Halk şiirlerinden — Biz biz idik, biz idik, Otuz iki kız idik, Hep yazıldık, çizildik, Bir tahtaya dizildik. — Konya bilmeğesi — Leyli — Yatı, gece yatısı Dayım yatı mekteplerinde zabittir — M. Akif — Liyakat — Elverişlilik değerlik Lügat — Söz. Kadıköy lisesi hocalarının buldukları karşılıklar Lâkap — San, lâap Adı sanı belirsiz olur mu? On- ların lâabı kabakçı oğullarıdır. Lâkin — Fakat, ancak, ama Size geleceğim. Fakat yalnız de gil. Bir şey söyliyeceğim ama da- rılma, Lâmise — Değme duygusu Beş duygumuzdan biri'de değ - me duygusudur. Lânet — İlenme (Ankarada) Gönlümü kırarsan sana ilenirim Lâfzi — Lâkırdı Lâkırdıyı bırakıp işe bakalım. Lâübali — Senli benli, İçtikleri su ayrı gitmez, biribirle ri ile pek senli benlidirler. Lâzım — Gerek İki kişiye bir börek, senin nene gerek?. / Leh — Ünme Beni her yerde ünüyorum. Lehçe — Söyleyiş, dil: Konya söyleyişi, Türk dili | Letafet — Güzellik, tatlılık Bugün havada baska hir tatlı - Irk var. Lâvha — Takı Odasmın duvarı değerli takılar» “| la bezenmiş. Şu kapınm iletiindeki T.D.T. Umumi heyeti dün toplandı ANKARA, 22 (A. A.) —T.D, T. Cemiyeti umumi kâtipliğin - den: T.D. T. Cemiyeti umumi mer - kez heyeti Celâl Sahir Beyin re - isliği altında toplanarak dışardan ve kollardan gelen kâğrtları göz - den geçirmiştir. Halkevlerinden, cemiyetin vilâyet merkez heyet - lerinin işe başladığı yolunda ge - len haberler memnuniyetle karşı - lanmıştır, İstanbulda Fatih kütüphane - sinde bulunan — Eski atalar sö - zü — kitabının fotoğrafişinin a - lınması, Türkiyat enstitüsüne bil » dirilmesi kararlaştırılmıştır. Neşriyat kolunun çalışma proğ- ramı dason şeklinde okunarak kabul edilmiştir. Umumi merkez heyeti gelecek çarşamba günü saat 16 da tekrar toplanacaktır. takıda ne yazıyor? Leyli — Gece yatısı: Size gece yatısna geleceğim kardeşimi gece yatısı mektebine verdik. Liyakat — Elverişlilik Sizin bu işteki elverişliliğiniz bizce de anlaşıldı. Lügat — Söz Söz derleme işi ilerliyor. İhsan Etem Hanımın bulduğu karşılıklar (Caiz — Össen, olabilir (Kütah ya köylerinde), (Asayiş — Dirlik düzenlik), (Canip — Yan), (Ba - hıl — Kısan, esirgiyen, cimri), (Bedel — Karşılık), (Beis — Güç lük), (Baliğ — Delikanlı), (Cad - de — İşlek yol), (Cazip — Çeken alımlı, cana yakın), (Amir — Bu yurucu, işçi başı, eren), (Ahenk — Uygun), (Batıl — Çürük), (A- gâh — Sezen, duygulu), (Asude — Kaygusuz), (Aferin — Sağ ol, eksik olma), (Beden — Gövde), (Edat—Ek), (Ecnebi—Yabancı), İ süz), (Ecza — İlâçlar), (Edep — Say « gı), (Daire — Çevre), (Çehre <i Beniz) (Kütahya (köylerinde), (Çemen — Taze ot), (Ecram Yıldızlar), (Ecir — Gündelikçi, yanaşma, uşak), (Ezeli — Ön- (Edebi — Ölmiyen, son * suz), (Debdebe — Şatafat, gös teriş), Bedbin — Kötü“ görüş), (Bedihi — Besbelli), (Cahil — Bilgisiz), (İçtihat — Görüş, dü“ şünce), (Gıda — Azık), (Günah — Suç), (Fahiş — Aşırı), (Faiz — Artım), (Gaflet — Dalgınlık), (Fahri — Gönüllü), Faide — Ka- zanç), (Gaye — Dilek), ( bu- bet — Yitiklik, yitirme), (Gurut — Kurum, çalım), Facia — Acık- lı), Fazıl — Bilgiç), (Fazilet Üs- tünlük), (Feci — Korkunç), (Ça- re — Çıkar yol, derman), (Gai — Tasa, üzüntü), (Gadir — Ce. fa, kıyım, yazık), (Hâdise — O - lak), (Hassa — Yarar), (Haber — Sağlık), (Hakim — Buyuran), (Hal — Duruş, biçim), (Hasılat — Verim), (Halis — Temiz, arı, duru), (Galebe — Yenme), (Ga- rip — Tuhaf, kimessiz, boynu bü- kük), (Hatır — Gönül), ( — Yat, armağan), (Fecir Tan), (Feda — Bağışlama), (İc- ra — Yapma), (Iddia — Dir me), (İdare — İş başmi b: n çevirme), (İdman — Alışkanlıl (idrak — Ermek, anlamak), da — Yaratıcı). Muallim Hayrettin ilhan Beyin bulduğu karşılıklar (Lâkap — San, soyadı), (Lâ- kin — Şu var ki, yalnız), (Lâmi se — Değim), Lânet — İ kargış), (Lâfzi — Görünüş, kı- lıf), (Lâübali — Saygısız), (Leh — Yön), (Lâüzm — ) (Lehçe — Söz ayırdı, dil ayırdı. mı), (Letafet — Tatlılık, şen) (Levha — Pusuk), (Leyli — tı), (Lakayt — İlişiksiz), (Lü — Sözlük). N Uyuşturucu maddeler Türkiye ve Bulgaristanın mukavelenameyi kabul etmesi ç CENEVRE, 22 (A. A.) — Tür kiye ve Bulgaristan, (uyuştu maddeler ticaretini bir takım kâma rapteden 1931 tarihli muka: velenameyi kabul etmişlerdir. Bu suretle mukavelenameyi kabul den devletlerin adedi on üçe baliğ olmuştur. Mukavelenin meriyet mevkiine girmesi için 13 nisandan evel da: ha 12 devletin kabulünü temin et- mek lâzımgelmektedir. Türkiye nisan başlangıcında yon hakkındaki La Haye 1912 » Cenevre 1925 mukavelenam nin musaddak suretlerini de edecektir. b Cenup hududundaki kaçakçılar ANKARA, 22 (A.A.) — ayının üçüncü haftası içinde gi rük muhafaza kıtaları tarafında cenup hududumuzda müsademe- siz 9 kaçak vakası olmuş, 12 kaçak çı yakalanmıştır. 4 Bu vakalarda 532 kilo g. k 232 kilo şeker 125 kilo manifatır ra, 3I hayvan ve cinsleri ayı TI 7 kalem kaçak gümrük eşyası e . du geçirilmiştir, /

Bu sayıdan diğer sayfalar: