8 Mart 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

8 Mart 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

O Hizmetiçi -Çamaşır 8 A Ş K © Dedikodu- KinayeÇj Sakıbe Hanım, evine hisşmetçi sokmak istemiyen bir kadındı. Hizmetçi kısmma tabak, çanak kı- rıp dökmenin, hesapsız masraf et- menin vız geldiğini tecrübe ile anlamıştı. Kendisi, iktısade riaye- ti gözeten bir kadındı. Dolayısiy- le, evine hizmetçi sokmak isteme- mekte yerden göğe kadar haklı idi. Fakat, ne yapsın, ki son zaman- larda doktor kendisine iş götme- ği kat'i surette yasak etmişti. İşte doktorun söyledikleri: — Fazla yorgunluk sizi Harap etmiş, hanrm. Bu vaziyeti tamir için yapacağınız şey, ev işine el sürmemektir. Yemek pişirmek, ortalık süpürmek, tahta silmek, şamaşır yıkamak.. Siz ne diyorsu- nuz?. Çiçeği burnunda tazeler bu zamanda bu kadar hizmet göre- mez değil ki.. ö Doktor, sözlerinin burasına ge lince, yutkunmuş, hanımın yaşma telmih yollu söz £ söyleyiverirse, gözlen düşerek bundan sonra vi- zite parasından mahrum kalabile- <eğini düşünmüş, sözlerine şöyle devam etmişti: — Değil ki... Yani demek işti. | isüyorsun, ama bakalım onun her 1 Ez v yorum, ki... £ Gerçi siz de henüz genç yaşta sayılırsanız da... Yor gunluk mevzuu bahsolunca,... Ve doktor, sözün altmı bir türlü derli toplu bir uygunlukla getire- memiş, lâkırdısını şöyle bağlayı- vermişti: — Her ne hal ise, ,.. bulâsa, sik >e.bir hizmetçi lâzım!. — A a, büyük sözüme doktor... — Büyük söylemeyiniz, dim! Netice itibariyle, * Sakrbe Ha- nım, doktorun (o tavsiyesine göre hareket etmek çaresizliğini duy- du, evine bunca seneden sonra bir hizmetçi sokmağa katlandı. Bu sefer endişesi pek yerinde değildi. Hizmetçi kadın, Hanife “| Hanım, pek iyi, kendi halinde ve '€n mühimi tabak, çanak kırıp dökmemeği, hesapsız masraf et | memeği gözeten bir kadıncağızdı. Tabii Sakıbe Hanım, memnun... Fakat, aradan dört, beş hafta | seçip geçmemişti, ki bu hizmetçi. Nin bir/kusurunu yakaladı. Hanife Hanım, kendi çamaşırını kendi e- vinde yıkayacağma hizmetçilik et- tövbe efen- Yumsun, Yalnız, haftada bir ken- 'disinden daha fazla çamaşır de — İğiştiriyordu. İşte, bahçede gerili İplerde serili çamaşırlardan belli... RA yy yy yy yy yg Rabian, Kız! — Birader, ne acaip adamsın... giyim kuşam hususunda iti halı davranmağa meraklısın, hem de her şeyini hep o herifin dükkâ. tundan alırsın!. — Niçin oradan almıyayım?. — Niçin olacak, evvelâ pahalı atar, Saniyen mallarının çoğu ka- , sabadır. Salisen de çürük. İhtiyar çapkınlardan olan Ra- Bey arkadaşın bu sözlerine cevahı verdiz — Olabilir.. Fakat, rabian da Er: güzel, suh, cazip, hulâ- * cana yakındır!, Artık bu kadarma da göz yumula- mazdı ya... Hiç değilse haftada | bir kalıp fazla sabun gidiyordu!.. Sakıbe Hanım, hizmetçisine çı- | kışmağa karar verdi, çıkıştı: — Gelsene biraz buraya, i nife Hanım!. — Buyur, hanımcığım!.. — Hanife Hanım, iyisin, hop sun, ama bir kusurun var. — Nedir, hanımcığım?. — Pek sık çamaşır değiştiriyor- de- lâkin senin kadar sık çamaşır ğiştirmem!. “ Hanife Hanım, hanımının ilk defa vaki olan bu hafif tertip çı- kışmasına karşı, kaşlarını çatarak, İ dudaklarını büzdü ve şu cevabı | verdi: — Güzel söylüyorsun, hanımcı- İ ğrm, ama benim kocamın seninki i gibi kalem efendisi değil, sobacı olduğunu unutuyorsun!.. “ayy ny?” “gag AR ZU Myaga — Delikanlı, kızımla evlenmek arzusunu yerine getirebilecek mi- sin?, — Bu hususta hiç şüpheniz olma sm,. Onun tek arzusu vardır. O da bana kavuşmak.. Kendisi söylü- yor! Ahmet Rakım Bey, mütekait bir memurdu. Tabii yaşlı... Bir e- vi, kâfi derecede parası var.. Bu vaziyette bir adam, işi gücü olmaz sa, DASIİ vakit geçirir? Yer, içer, gezer, tozar..... Yahut kitap okur. İ Her halde bunlara benzer şeyler i yapar. Ahmet Rakım Bey, kitap oku- yarık gözlerini ve dimağmı, gezip tozarak vücudunu yormak istemez di. İçkiden hoşlanmazdı. Midesi- ne ötedenberi pek düşkündü. Şu halde?,... Yer, muntazam surette en İezzetli yemekleri yer... .İçki- den hoşlanmadığını göre de sü, hoşaf, şürup v.s. içerdi! . Gözlerini, dimağını, vücudunu yormak istememesine karşı, mide- sini yormaktan çekinmezdi. Bu- na da evce karışırlardı: — Bu yaşta, bu kadar çok ye- mek yememelisin, perhiz etmek, her halde daha hayırlıdır! Bu yolda karışmalıra fevkalâ- de kızan Ahmet Rakım bey, 'dırıl- tı dinlememek için evde pek az ye- mek yer, sofradan hemen yarı aç kalkar, Sirkecide bellediği Tokan- talırdan birine gider, listeyi evire çevire gözden geçirir, en hoşuna Maide Hanım, tam tabirile bir | şine taş çıkarlır.İkisi kış günü man mahalle kadını idi. Dedikoducu | gal başında, yaz günü kırık fesli- mu, dedikoducu, kinayeci mi, ki- | ğen saksılı pencere önünde çene nayeci.... Komşularından birini di» | yarışı yaparlar. Maide hanım di- line doladı mı, uykuda bile çekiş- | line dolar, Macide hanım kancayı tirirdi. Rüyasmda gördüğü eşe, | atar..... Artık dile dolanan, kanca» dosta falan.... Bü arada öbür dün | ya takılan kimse, balık gibi çırpr yaya gitmiş olanlara çekiştirmek | na dursun. Kolay kolay dillerin- e. gm ÇORBA Kadriye Hanım, kocasından şi- kâyetinin sebebini ahbaplarından Safiye Hanıma şöyle anlatıyor: . sun?. Temizliği ben de severim, | | İY TY eN 533 Lokanta Sahibi Evlendi! € fırsatını da bulurdu. Rüyasında kime, kim için neler söylediğini de ertesi gün yedi mahalleye tellâl e- derdi! Evet, yedi mahalleye tellâl et- mek..... Aman yarabbi, bu onun i- çin ne doyumsuz zevkti. Doyum- Fakat, Maide Hanım, bunun tam zevkine asıl komşula- rından Macide Hanıma anlatırken varırdı. Tabii uzun boylu izaha hacet Kendiliğinden anlaşılıyor. Macide hanım da, dedikoduculuk- ta, kinayecilikte komşusuna... Sa- de komşusuna değil, ahret karde- vw KORU — Karımla ne zaman kavga e ' dersek, bahçeye bir ağaç dikiyo- rum!.. | — Evleneli, topu topu iki bu guk sene oldu. Benden bıktı. o Ne söylersem, susuyor, Ben, aşkının eskisi gibi olmadığından hiç de- ğilse harareti azaldığından şikâ» yet ederken, dosyasındaki kâğit- lardan başını kaldırıp ta ağız bile açmıyor !, — Erkekler hep öyledir, hemsi- re, Fakat, hele bir defada aşkın harareti azaldığından bahsedece- ğine, sofrada çorbanın soğuduğu” nu habervar. Ozaman 2zor- susturursun! , Hayal” Uhu” Amerikan Mizahı a Seyahate çıkılıyor. Her şey hazır... Otomobili kapıda... Eşya yükletil- miş... Yalnız, yok olan bir şey var.. Oda fino! 5s <p 2az giden yemekleri tıka basa yerdi. (camında, lokantanın yeni bir ida- Garsonlarla ve lokanta sahibi- re altına geçtiğine dair bir ibare le uzun boylu konuşmak itiyadın- | okudu. Bu, cama ne zamın yazıl- da olmıyan bu devamlı ve hatırlı GR müşteri, günün birinde lokantanın 34 İm elemi © EİN yg yy kendisinin bugün gözüne ilişmişti. Yeni idare altında pişirilen yemek den kurtuluş yoktur! Huylarınm biribirlerinkine çok benzemesi dolayısile olacak, bu is ki komşu ve ahret kardeşi, seneler- ce aralarından su sızmadan sıkı fr- kı, hararetli, muhabbetli konuştu- lar, Her gün, her gece buluşarak, dedikodu müsabakasına girişiyor- lar, konukomşu toplantılırmda şu- na buna kinayeli lâkırdı söylüyor- lardı. Dedikoduda, kinayede iki- si birleşik cephe aldıklarından, da- ima üste çıkıyorlar, Maide hanı- mın eksik bıraktığını Macide ha» nrm tekmilliyor, hulâsa ne dediko- du hususunda yaya kalıyorlar, he kinayecilikte © karşılarındakilere mat oluyorlardı! Gel zaman, git zaman, iki kom- $u ve ahret kardeşi mahalle kadı- nmm araları açıldı. Buna sebep olan da, — sebepsiz kalsın! — ma» halleye yeni taşman fitne, © fesat kumkuması Feride hanımdı. İki- mışlardı. Bir köşede Mâide ha- nım, bir köşede Macide hanım... Minderin tam orta yerinde de Fe- ride hanım. ... Hem iki tarafa, hem dört bir tarafa yetiştiriyordu!. Bir aralık, Maide hanım, şöy- le bir lâkırdı söyliyecek oldu: — Bizim Zerafet bacı, yakında evleniyor. Talihi varmış, kocası da koskoca memur...... Bir müba- şir! — Yaa, eh, uğurlu, kademli ol- sun. Hö, hö! Feride hanım, böyle yan gözle Macide hanıma baktı. Eski ahret kardeşi aleyhinde bir hayli doldurulmuş olduğu anlaşır lan Macide hanım, hemen taşı ge diğine koydu: Yemeğ i Kaldır / lerin yağı bozuk olmasından en-- Karı, koca, sofraya oturmuşlar, | dişe eden midesine düşkün ihtiyar, yemek yiyorlar. Bir aralık kocası — Hiç şaşmam.. Arapçağız el bette hanımının evinin (kapısını derken, * dayanamadı, masanm altmdan bi- ra şişesini aldı: — Fakat, kocacığım, biliyor- sun, ki doktor sana yemek yerken bira içmeği yasak etti! Birayı bardağa boşaltan koca, suratr asık bir tavırla, şöyle dedi: — Peki, yemeği kaldır!.. Köpek Ve Tabağı! | Köpek, gözlerini misafire dike- irek, devamlı surette havlıyordu. Misafir, bu iltifattan hiç hoşlan- mamakla beraber, zoraki nezaket gösterdi: -— Köpeğiniz pek sevimli. Hep bana bakarak havlıyor. Benden pek hazzetti galibal.. etrafını gözden geçirdi. Şaşıcak | en çok çalan kimse, onunla evle şey doğrusu... Garsonlar, hep ay- necekti. Mübaşir, sulh mahikeme- Bi garsonlar olduktan başka, işte sinden, ceza mahkemesinden haf» gri v ta aşırı celp getire getire, Maide , lokanta sahibi de vezne başında o- hanımm evini gözü kapalı bulacak | rey KN eye mean derecede iyi öğrenmişti! — Oğlum, sana bir şey soraca- | granit şilili ğım! Girişi yanda, ozer ke, | Sırrı! kan garson, kulağını ihtiyarm ağ- | Vergi memuru, kazanç tahak- kukuna esas olmak üzere tetkikat zina yaklaştırdı: DR tin, beyefendi! yaparken, imalâthane sahibinden Bir aralık — Camda, lokantanın yeni idı- bazı izahat alıyordu. re allına geçtiğine dair bir yazı vx var, — İmalâthanenizde on bir işçi — Evet, efendim! şalışıyor, öyle mi?, — Halbuki ne garsonlar değiş- | — Evet usta başı ile beraber, miş, ne de lokanta sahibi. Bu, na- | O» bir kişi!, m kadın, vaziyeti şöyle sıl oluyor? — Usta başıyı çıkarırsak, on ki- — Önünüzdeki | kızartmanın | Garson, gülümsiyerek, anlattı; | $i demeki, kendi tabağiyle getirildiğini anla- | — Lokanta sahibi evlendi, beye- | — Hayir, ozaman (hiç kimse dıda, ondan! fendi! galışmıyor!, » Mr — — Oh, oh, mükemmel doğrusu. si, bu üçüncüyü kendilerine yar ? Her kavga edişinizde bir ağaç | anmışlar, iki iken üçlenmişlerdi.. diktiğine göre, pek yakmda köş- Halbuki, meğer ne çiçekmiş..... İ$- künüzün etrafı koru haline gele-| 4. ikisinin arasma gi zak ceki. birinden tarafa çikarak, kâh öbü- rüne sahabetçilik ederek, bunca senelik candan ittifakı bozmuştu! Bir akşam, konukomşu, toplan- & MA A ŞAM

Bu sayıdan diğer sayfalar: