13 Mart 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

13 Mart 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5—VAKIT IMARTISU — ? uyun» UMUMİ HARPTE dükumumuu TEŞKİLÂTI MAHSUSA ? SMMM ALAMAMAK ili inme VAKIT'ın Yeni Tefrikası : 128 Yazan: A. MiL Muallimler Birliği Mesken bedellerinin verilmesini Şehir Meclisisinden temenni ediyor İstanbul Muallimler birliği rei- | iğimiz, bütçe darlığının Şehir si ordinaryus profesör M. Şekip, umumi kâtip Hıfzırrahman Raşit, muhssebecı Tarık, azalardan Nev- zat Ayas, Hüseyin Bekir, doçeni Hilmi Ziya, daçent Şevket Aziz,A li Rıza, Selâhattin Beylerin imza- smı taşıyan bir temenni teskeresi dün Şehir Meclisi azalarına dığı- tılmıştır. Temenni teskeresinde ezcümle deniyor ki: '— lik mektep muallimlerinin | mesken bedelleri 61707 numaralı | kanunla iki sene tecil edilmişti. Bu defa B. M. Meclinisce kabul edi- len 2297 numaralı kanun 932 sene- sine a't mesken bedellerinin def- aten kabil olmadığı takdirde üç taksitte verilmesini oemretmekte- dir. Öğrendiğimize göre, vilâye- ! tin son senelerdeki bütçe darlığını nazarı dikkate alan Maarif müdür lüğü mesken | bedellerinin üçte biri ii 55956 lirayı 1934 bütçesine teklif etmişse de mezkür para büt- çe darlığı yüzünden daimi encü- mence bütçeden çıkarılmıstır. Bir- Halkevi içtimai yardım balosu 5 Nisan perşembe günü akşamı | Parapılasta verilecektir. Bütün İstanbul vilâyet halkımın evi olan | Halkevinin bu balosuna iştirak e- denler hem güzel bir gece geçir miş, hem de büyük bir içtimai yar- dımda bulunmak gibi, yüksek mil» | li ve insani bir borcu da ödemiş o- turlar, Siyam Kralı Meclisi âzalarını ne derece yakın- dan alâkadar ettiğini görmekle be- raber cumhuriyetin ve inkılâbm hizmetinde daima ön safta yer a- lan ilk mektep muallimlerinin ka- nunun verdiği bu haktan mzhrum | kalmamalarına ve bunun taksit ile ödenmesine yarıyacak tedbirlerin bulunacağını şüphe etmemekte- Si —— Diğer taraftan muallimle- rin kıdem zammı için maarif dai- resince yeni bütçeye konulmuş o- lan tahsisatm dı daimi encümen | tarafından çıkarıldığı görülmekte- dir. Kanunla tespit edilen bu hak- kın tahakkuk etmemesi pek tabii olarak muallimleri maddeten manen müteessir edecek ve bu te- essür çocukların yetişmesi üzerin - de de akisler bırakmaktan o hali kalmıyacaktır. . Muallimler birli- 3i, bu hakkm verilmesi lüzumunu meclis *zalarınm takdir buyura- caklarından emin olarak yardım ve müzaharetlerini diler.,, eğiştirilecek Rumen paraları hakkında Borsa ve Osmanlı Bankası komiser. iiğindenz | 1 Mert 1934 tarihine kadar tedavül İde bırakıldığı evvelce ilân olunan ma - vi renkteki (Bin) leylik Rumen kâğıt paralarının değiştirilme müddetinin ye - niden bir ay daha yani 1 Nisan 1934 İarihine kadar uzatıldığı Romanya Mil Ti Bankasından iş'ar edilmiştir. Aliköderlarca malüm : olmak © üzere | D ve | pey ilan olunur. | Konferans | İ © Önüversite Hukuk fakültesi “Hukuk | müheyya bir halde tutmağa hasre- Bir ses Bağır : Kimdir 0?! dilecekti. Bazan yerlerde sürüne- rek gidilecek, bazan alabildiğine kaşulacak, bazan da boylu boyu- na yere yatılarak hiç kımıldanıl- mıyacaktı. Böyle bir vaziyette i- lerlenirken yemek yemeğe imkâh var mıydı? Diğer taraftan mide boş olursa, aza da ateletle hare. ket edeceğinden yalnız kemerle ri cephane ile değil, mideleri de hareketten evvel her ihtimale kar şı bol ymekle doldurmak lâzım- dı. Bu iş bittikten sonra saat on bir olmuştu. Halil Efendi çete efradı- nı bir kerre daha bir araya tople- yarak takip edilecek yolu kılâvuz- ların huzurunda onlara tekrar et- tikten ve hudut geçtikten sonra | buluşulacak noktayı ve saati ha-| tırlattıktan sonra çeteye hareket emrini vermişti, Hemen hepsi Makedonyalı ve Trakyalı Türklerden mürekkep o- lan bu otuz kişi tüfeklerine fi şekleri yerleştirdikten ve biribir- lerile vedalaştıktan sonra önde kr lavuzları olduğu halde yola çık- mışlardı. Bunların hepsi fedakâr ve hepsi fedai idi, Memleketlerini yabanci bir unsurun boyunduru- ğundan kurtaracak ve Balkan mu- harebesindenberi geçen iki sene zarfında kendilerinin ve aileleri- nin maruz kaldıkları bunca teca- vüzlere artık bir nihayet verdire- cek olan bir harekete kendilerinin de yardımı dokunacağını ümit e derek meydana atılıyorlardı. Onun için her teşebbüslerinde mutlak surette muvaffak olmağa Roma, 12 (A.A.) — Siyam kra- Başlangıcı ve tariki,, ve “Hukuk dele - *İ ve hiç bir hareketin semeresiz kal- lı ve kraliçesi bu sabah San Remo- dan buraya gelmişlerdir. ölüm Bilecik meb'usu Salih Beyin veldesi uzun O zamandanberi müptelâ olduğu hastalıktan kur- tulamayıp Şişli; Sıhhat yurdunda vefat etmiştir, Cenazesi bugün saat (ikide Teşvikiye camiinden kaldırılıp makberi mahsusuna defnedile- cektir. Salih Beye ve ailesine sam'mi teessürlerimizi bildiri - Tiz. fesi, ordinaryüs profesörü Rihard Ho - nig 14 mart çarşamba gecesi saat 21,30 da Alman İlsesi salonunda “İstanbul, ' Orta Zamanın Büyük Kanun kitapları- sın doğum yeri olarak,, adlı bir konfe - ranş verecektir. (Alman mektebi tale - ibeleri cemiyeti) tarafından tertip olu - İnan bu konferans yalnız Almanca ola « rak verilecektir; alâkadar olanları ce - imiyet samimiyetle davet ediyor. Duhu - liye serbesttir, ba Amerikanın nüfusu Nevyork, 12 (A.A.) — 1933 se- nesinde Amerika nüfusu 797.000 artmıştır, Fakat bu artış, geçen senelere nisbetle a masına azmelmiş bulunuyorlardı. Bu azmin verdiği cesaretle efrat | hududa yaklaştıkları zaman, hiç korkmadan ve ürkmeden ayrı ay- rı noktalardan Bulgar - Yunan hududunu aşmağa başlamışlardı. Gecenin kesif o karanlığı onlara hem yardım ediyor, hem de müş- külât çıkarıyordu. Fakat gözleri karanlığa alışmış olduğundan, geçtikleri arazi gençliklerinde ya” şadıkları bir muhite ait bulundu- ğundan ve nihayet teşebbüslerin- İ de muvaffakiyte ümidi gözlerinin | nurunu bir kat daha arttırdığım şebbüsü altüst olacaktı. Onun için yere yatan efrada silâhlarını sesin şeldiği tarafa çevirerek ateşe mü- heyya bir vaziyette bulunmakla ğ beraber, tehlike yaklaşıncıya ka- dar silâh atmamalarını kat'i rette emretmişti. Halil Efedile maiyeti bu vazi- yelte bir dakika kadar bekledik. ten sonra Yunan nöbetçi bir daha bağırmıştı: — Kim var orada? Hiç ses yok, kimse yerinden ki N pırdamıyor, nöbetçinin sesi gene iki yüz metre kadar uzaktın geli. yordu. Demek ki nöbetçi çetenin bulunduğu noktaya doğru yürüme- | mişti. Bu hayra alâmet ediyordu. ila ilerlemeğe muvaffak oluyor- ' İ Bir müddet daha beklenecek olur- Girdr: j sa, belki nöbetçi yanıldığını anlı” Bu esnada Halil Eefendi de| yacok ve hiç sesini çıkarmıyacaktı, yanında beş çeteci ve bir de krla- | Böyle olduğu takdirde beş on da- 4 sp Halil Efendi | vuz olduğu halde hudut boyunda | kika kadar bekledikten sonra yer- Yunan nöbetçilerinin bulunduğu | de sürüne sürüne yola devam et- mıntakaya gelmişti. Kılavuz nö- betçilerin hangi tarafta bekledik- lerini ve dolaştıklarını * bildiğin- den o taraflara uzak kalan bir noktadan yolunu tutturarak Halil Efendile maiyetini dağlık arazi- deki telâki noktasına doğru gö- türmeğe başlamıştı. Fakat tesadüf | diğer gruplara olduğu kadar Ha lil Efendi krupuna da yardım et- memişti. Çünkü yavaş yavaş iler- liyerek Yunan karakollarmı bir kaç yüz metre geride bıraktıkla- rmı zannettikleri sırada arkâla- rından Yunanca bir ses: © — “Kimdir o, dur?, diye ba- ğırmıştı. Bu ses takriben iki yüz metre kadar geriden geliyordu. Halil Efendile maiyeti bu sesi lardı. Şüphesiz Yunan karakolla- rından birisi onları görmüş ve ar- tı. Şimdi her an o taraftan bir lâh patlıyabilirdi. Silâh sesini ten nöbetçiler ve hudut müfrezesi o tarafa doğru koşacaklar ve Ha- lil Efendile arkadaşlarını çevire- ceklerdi. Halil Efendi böyle bir| vaziyete düşmeği hiç istemiyordu. | Kimseye görünmeden ohududu geçmek matlüp olduğu için gürül | tü çıkarılmaması muvaffakiyet i- çin birinci şarttı. Müsademeye tu- kalarından “Dur!,, diye bağırmiş- | mek ve bir kaç yüz metre daha u- zaklaştıktın sonra ayağa kalkmak kabil olacaktı. Halil E£. ile arkadaşları bu ü- mit ile on beş dakika kadar yüzüss tü yattıkları halde pek © tehlikeli bir intizar devresi geçirmişlerdi. Ondan sonra hiç bir ses işitil. | meyince ve Yunanlı nöbetçinin sü- i künet bulduğuna kanaat getirili. ce, Halil Efendi maiyetine yerde sürünerek ilerlemelerini emretmiş- ti. Bunun üzerine küçük © çeteyi teşkil eden efrat arkalırmı Yunan | | — Bulgar hududuna çevirörek yaz vaş yavaş, sürüne sürüne, (bazan da koyunlama giderek (tehlikeli mintskadan uzaklaşmıya (başla mışlardı. gi Saat on ikiye yaklaştığı için nes i rede ise hudut nöbetçileri değişe- | secekti. O zaman tehlikeli minta- kadan uzaklaşmak dahı zor © ve | belki de imkânsız olacaktı. Halil Efendiyle arkadaşları huduttan e- ! Peyce içerilere doğru gittikten son ra nöbetçilerin değiştirildiğini u « zaklardan işitir gibi o olmuşlardı. Hudut boyunda nöbetçiler parolâ verirken ve alırken çete efradı da artık ayağa kalkmışlar ve kılâvuz- ların yardımiyle serj > adımlarla | İ karşıki dağları tırmanmıya başla- mışlardı. (Devamı var) dan yavaş yavaş ve emin adımlar- tuşulacak olursa; bütün keşif te-| çekiştirdi: Bu an zengin in bir yağlıkçı nm kızı, bir polis komiserinin karısı ; imiş. “O zamanım polis komiserinin de adı, şa. nı vardı, diyor. Anlaşılıyor ki parası da varmış. . Bu hanıma babasından epeyce kırıntı kalmış. Bu kalan mallar arasın da: Bir bostanm dörtte biri, Ayvansaray- da bir çekek yerinin yarısı da varmış, Kadın kızlarını okutmuş, yazdırmış, a- dam etmiş. Oğlunu da okutmak istemiş amma Fust okumamış. “Şoför olacağım, diye tutturmuş. Elde ne varsa satmış | savmışlar, kadmın gümüş zarfları, gü- | müş kemeri, bir çift zümrüt küpesi de git- miş. Bunlarla Fuad az kullanılmış bir | otomobil almışlar. “Bari bir ; işe yarasa?!,, iki hafta geçmeden otomobil bozulmuş. Hadi tamire. En sonunda da Büyükdere yolunda bir hendeğe düşmüş, horda yeri- ne satmışlar. O zaman Fuadın elinde şo- för kâğıdı bile yokmuş. Bu hanım gitmiş ee, dosta yalvarmış, ç-lışmış, kırk lira da para yedirmiş, soför kâğıdı. almışlar. Sonra Fuat, “İş buldum, Balkesire gidip şoför olacağım!,, demiş, çıkmış, gitmiş. © GÖ zaman bu hanım çok söylemiş: “Ben sana olr kâğıdını gitsin, yabanın mem- leketlerinde sürünsün diye mi aldım?,, demiş. Anıma Fuat dinlememiş: — Balıkesir yaban memleketi mi ya? Orası bizim değil mi? — Gene onlar dı müslüman amma İs- tanbul hiç bir yere benzemez, dedi. Kadın yalnız kendi oğlunun değil, hü- kümetin de İstanbulu . bırakıp buralara gelmesine akıl erdiremiyor: — O canım İstanbulu bırakıp bu dağ buışlarına gelecek ne vardı, diyor, şimdi- ki zaman adamlarında da akıl kaldı mı? Ben şu kadın aklımla kendimi onlara de- ğişmem. Bir kadınların kıyafetlerine bak- sınlar. — Ne var ya, kadmların kıyafetleri fe- na mı? dedim. —iyi mi? dedi, ben hiç birini beğen- miyorum. Zurafa kadınlar gibi hepsi saçlarını kesmişler. Bizim zamanımızda zurafa kadınlar saçlarını keserlerdi. Saç kadının zinetidir. Ben ona şaşmıyorum: Bir takım benim gibi kocakırılar da saç* larını kesiyorlar da... — Yek canım, siz kocakarı misiniz? — Kocakarı ya, baksanıza tell bizi neye döndürdü? Benim akranım hanım- ları görseniz şaşarsınız, Vallâhi daha ta- ze kız gibi duruyorlar. Rahmetli sağ ol- saydı ben de böyle olmazdım ya. — Gene de neniz var! Biz taze hanım- ları da görüyoruz! — O tazeleri sorma. Hepsi düzgün, bo- ya güzeli. Ben genç oldum, ihtiyar oldum, bu yaşa kadar rastık nedir, düzgün nedir bilmem. Bir cahillik edip süs yapacak olsak, eve gelince hemen yüzümüzü, gö- zümüzü yıkardık ki babamiz görüp te bi- ze dırılmasın diye. Bir kere sevaptır di- ye sürme çekmiştim, babam rahmetli gör- müş, nur içinde yatsın, hiç böyle şeyleri sevmezdi, hemen anneme söylemiş: “Bir daha o kılıkta karşıma çıkmasın,, demiş. Bir daha kimin hattine düşmüş. Şimdiki- lerde o korku, o saygı da yok. Amma yalnız başkalarınınkiler mi? Değil. Benimkiler de.. Bacak kadar ço- cuklsra söz geçmiyor. Benim kızlara o kadar söyledim: “Şu saçlarınızı ben ölün- ciye kadar olsun kesmeyin,, dedim. Din- letemedim. O canım saçları görseydiniz! Okürdum, rise ağladım. Amma güzel o- layorlar mı? Hepsi maskıraya dönüyor. lar. Ben hiç birini beğenmiyorum! Allahın bildiğini kuldan ne saklıyayım.. Bana sorsanız, ben artık kadın kalmadı, diyorum. Niçin mi? Şimdiki kadınların hepsi birer erkek Fatma! Sokak bunlar için, kalem bunlar için, tiyatro, sinema bunların. Gitmedikleri neresi var? Am- ma kabahat kimde? Gene erkeklerde. Bi- zim zamanımızda bir kadın dar çarşafla sokağa çıksa, polisler çarşafını yırtarlar-. dı. Bir kadın, bir erkek, bir araba; binemezlerdi. ğ Şimdi istersen omuzuna al da gezdir, polisler başını bile çevirmiyor. Böyle de polis olur mu? Bunları hep o hürriyet yaptı. Bilmem siz de hürriyetçi misiniz? — Hayır, değilim, dedim, © (| 3 — Doğru, o zaman siz daha çocuktu- nuz, dedi, aman Allahım, görseniz neler yaptılar. Bizim rihmetli söyledi: u millet adam olmaz,, dedi. Bütün düveller ayağa kalktılar “ille hürriyet olmayacak,, dediler, Bulgar Çatalcaya kadar geldi, ge- ne bir şey beceremediler. — çöcvamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: