18 Eylül 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

18 Eylül 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TEFRİKA No: 28 Hititler,kadınlara taparcasına hürmet eder ve çocukları severlerdi Hititlerin son evlâtları hâlâ güreş mabudu ( Ardis) ve Hava mabudu (Teşop)a taparlardı. (Teşop) yâlancıları sevmezdi! Hititler ile Asüriler arasında- ki münmfebat Asur hükümdarı | Tişlat zamanında başlamıştı. İ Tiglat, Asuriyenin şimal taraf- | larma sefer ettiği için ilk taarrı- zunu (Kargamiş) üzerine yapmış ve Hitit şehirlerini yağma etmişti. | İkinci taarruzunda bu havaliyi ta- mamiyle istilâ eylemişti. ” Hititler bilâhare Asur Banapal zamanında Fırat nehrinin şark sa- hilinde ufak bir hükümet halinde kalmışlardı. O tarihten itibaren (Kargamiş) şehri mukavemet e demiyecek bir hale gelmişti. Âsur Banapalin halkı, Hititle- rin Suriyedeki nufuzlarını kırmak için her sene bu taraflara taarruz etmiş ve Finike ile (Ninova) ara* sındaki ticari yollarını açmak is temişti. i : Nil kıyılarına yayılmışlar ve oralarda da Hititler bunu anladıkları için, di i ittifak ederek A- | iki taraf keskin balta ve iki taraflı Ma kete durmak istemişlerse | kılıç da kullanırlardı. Kalkanla - de, bu ittifaktan da hiç bir netice | rr dört köşeliydi, elde edememişlerdi. Artık Hitit | o Hititler cenk arabalarını harpte lerin Toros cenubundaki nufuzla- | büyük bir muvaffakiyetle kulla - rı da tamamen kırılmıştı. İ nırlardı. Bu arabalar arkaları açık, , kenarları alçak, iki teker- lekli ve iki atlı idi. Her arabada bir 4 okçu iz üzere üç kişi vin du. Cenk arabaları ekseriya avda da kullanılırdı. Bu arabalarla boş zamanlarda ava giderler, aslan, geyik, ve tavşan avlarlardı. Dârâ İran tahtına çıkıncıya ka- dar İran ordularındaki cenk ara- baları iki kişi ile kullanılırdı. Bun- lardan biri arabayı sürer, öteki de ok atardı. Ve harpte cenk a- rabalarmı sürenler sık sık yara - landığı için, İran ordularında bu arabalardan hiç te istifade edil - mezdi. Dârâ eski Hitit ordularmı ve onların yaptıkları büyük muha - rebeleri tetkik ederken, cenk ara - balarını üç kişinin o kullandığını görmüştü. Bu üçüncü muharip arabada kalkan tutuyordu. Bu suretle hem arabacı, hem de okçu, mukabil bü cumlar karşısında derhal yaralan mak tehlikesinden uzak kalıyor - lardı. Dârâ ordularında bu usulü tat- bike başladığı gündenberi, harp meydanında verdiği telefatın mik tarı yüzde oluz nisbetinde azal - muşte. k Hititler sanayide de ileri git - mişlerdi. Mısırda bulunan kita - beler, Hitit sanatkârlarının ora - da da mevcudiyet gösterdiklerini ve Mısır, Güldaniye medeniyetle - rinden tamamiyle ayrı bir mede - Hititlerin ordusu piyade ile a- | niyet yarattıklarını gösteriyordu. raba muhariplerinden (ibaretti. ! Mısır hükümdarı (Tahnozis) Babilde (Dârâ) nın buluduğu bir | in Hititlerden yediği dayak üze » kitabede Hititlerin süvarilere ne | rine, Hitit sanatkârlarının Mısır kadar ehemmiyet verdikleri an - ! topraklarına yayrlısı neticesi ola - taşılıyordu. | rak o havalide bıraktıkları eset - Piyade askeri kısa elbise. sivri | ler Dârânın gözü önünde duru - külâh, ve çizme giyerlerdi. Başlı » | yordu. Düri Hititleri tetkik “ederken, onların yazılarını, urfwe âdetleri- RP yasayışlarını da aralırıyordu. Hititlerin yazısı insan ve hay» van başlariyle el, ayak ve kılıç gi- bi resiğglerden ibaretti. iHtitler heyeroğlif usulünü kü- sük Asya milletleri arasında tanı- mağa yardım etmişlerdi. Mevcut abidelerden anlaşıldı: v göre, Hititler kısa etekli, kı- sa kollu ve vakası ilikli elbise gi- yerler, hallerine kemer bağlayıp Üstüne kama takarlar, bazan da Uzun bir elbise ile başlarına ucu yukarı kıvrık yüksek bir. şapka, ayaklarma bumu yukarı kalkık bir nevi ayakkabı giyerlerdi. Süse oldukça merakları vardı.. Kol ve bacaklarma bilezik, kulak» larma küpe takarlardı. Hititler kadınlarına hürmet €- derlerdi. Hattâ İraniler karılarına tapmak derecesinde hürmet etme- yi Hititlerden almışlardı. £ Evde kadının dediği, dışarda da erke - ğin istediği olurdu. Aile mefhumuna ehemmiyet verirlerdi. Çocuklarını yalnız bü yütürler, büyüklerin tesiri altında kalarak terbiyelerinin bozulmasm dan korkarlardı. Çocuğun terbiyesinden en zi « yade analar ve büyük kız kardeş- ler mesul tutulurdu. Terbiyesi noksan bir kız çocu- unun el birliğiyle tslâhına çalışı - lırdı. Erkek çocuklara küçükken ata binmeyi, ok atmayı, mrzrak ve kalkan kullanmayı öğretirler - di. © Ca silâhları yay ve oktu. Harpte! ODârâ yıkılan medeniyetlerin ! bir hava içinde geçmiştir. Ve ga OMG TİM e A mekekinln, Hitit sanatkârları, Mısır hükümdarı (Totmozis) in mağlübiyetinden sonra | nüne getirerek müteessir olur ve mabudu Ga ve kama, Türk mimarlarının natkârların da iştirak ettiği proje müsabakasındaki beş mükâfatı beşini de Türk mimarlarmın eser- leri kazanmıştır. | mar İhsan, üçüncüyü mimar Hüs- nü, dördüncüyü mimar Nizamet- | tin. ve Affan, Seyfettin Nasih Bey almıştır. VAKTIT ın Tefrikası: 57 Ölünün baş ucunda, uzun müd- det sessiz durdular, Sessiz ağla- dılar. O bon sözlerini söylerken, Celil Şahendeyle el ele tutuşmuştu. Ne- den sonra, birbirlerinin © ellerini bıraktılar, Ni Cavit, Şahendeyi odadan çıkar- r: — Onu bu gece ben beklerim. Celili de odadan çıkarmak iste- di, fakat Celil çıkmadı: — Beraber bekleriz. — Neden? — Beklemek istiyorum da on- dan... Rİ Cavit ses çıkarmadı. Fakat Ce- lilin, ölünün başını beklemek is- | temesine bir türlü mana veremi- yordu. | Celil o gece sabaha kadar otur- du ve ertesi gün, teçhiz ve telki- ne yardım etti. Gözünü yummu- yor, (o konuşmuyordu. Cenazeyi i mezara kadar götürmek istemedi, i evde kaldı. Cenaze merasiminden sonra Cavitle Şahende eve döndüler. Ce lil yoktu. Aradılar. Bulamadılar. Cavidi bir düşünce aldı: — Nereye gitti bu?.. Nereye gi- debilir? Tekrar sokağa çıktı. Mezarlığın yolunu tuttu ve biraz ötede dura ladr. Celil, 'bir tepeye çıkmış, kol- larını kavuşturmuş ayakta duru - YAZAN: İSHAK FERDİ bir çök eserler bırakmışlardı. enkazı ve asarı önünde uzun uzun düşünür, günün birinde İran me » deniyetinin alacağr şekli göz ö » e e ize “| yordu. gözünü birden ileriye çevirirdi. Cavit yaklaştı, arkadaşmın ko- Hititlerin son evlâtları hâlâ, | lanu tuttu: — Burada ne yapıyorsun? — Hiç, etrafı seyrediyorum. Ne güzel manzara... — Ayol, buraya bin kere gel - dik.. — Evet, ama bugün ilk defa görüyorum. Kuvvetli bir fırça bu manzaradan bir şaheser yaratır. Cavit şaşaladı, ne söyliyeceğini bilemedi: — Haydi gidelim. Celil Cavidin koluna girdi: — Affedersin.. - Senin matem gönünde, benim böyle şeyler dü- şünmem çok manasız. Biraz ilerledikten sonra Cavit güneş mabudu (Ardis) e, kamer (Teşop) bir elinde balta, di - ğer elinde meşale, belinde de bir kiliç olduğu halde gösterilirdi. Ufak köylere varıncıya kadar her şehirde hava mebudu (Te - $op) un heykeli bulunurdu. Hititler, mabut (Teşop) un gazebine uğramaktan korkarlar, ona yemin ederek verdikleri söz » den katiyen geri dönmezlerdi. (Teşop) yalan ve riyadan hoş- lanmazdı. Yalancılar ve riyakâr- lar daima müthiş fırtınalar ve ka- e ni sırgalara tutularak ceza görürler- de ER ŞİR yere - Nere Allah aşkına? Hititler arasında yalan söyle -| © ni Yali ii mek çok ayıp sayılırdı. Yalancı - nın yüzüne bakmazlar, aile arala- rmdan uzaklaştırırlardı. (Devamı var) — Kuzum beni aldatma... Am- cam ölelidenberi sen değistin. Ga- rip şeyler yapıyorsun. İ —— Sen de beni çıldırdı, sanır - sın, değil mi? — Hayır, o kadar değil ama... — İsabet... Ailen arasında bir deli bulunduğunu istemezdin el - bette... — Ailem arasında mı? — Öyle ya... Sahendeyi bana vermiyecek misin? Cavit bütün bütün şaşaladı: — Elbette... Elbette... — Şu halde, bugünden itibaren kendimi senin ailenden addedi * yorum, Senin eniştenim. Cavit sevincinden hopladı. İki elini Celilin omuzlarma koydu: — Sahi mi söylüyorsun Celil? — Ben ömrümde yalan söyle - muvaffakıyeti Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti binası için açılan ve yabancı sa - Birinci mükâfatı muallim mi“ mar Sedat Hakkı, ikinciyi mi - beşinciyi mimar ——— Hüseyin Ragıp Beye ziyafet! medim. Italyan maslâhatgüzarı Baron | <— Demek amcama verdiğin sö- | Sinko ile zevcesi tarafından Ta-| zü... rabyadaki yazlık İtalyan sefaret- — Tutacağım. İl hanesinde, yeni Roma büyük elçi: — Meğer ki.. miz Hüseyin Ragıp Bey şerefine — Meğer ki? — Şahende reddetsin. — O mu?... Onunla görüşece- bir öğle yemeği verilmiştir. Ziyafet çok nazik ve samimi * ak b zâ “Sak ARM * E EYUUE VEYE Ölüme Susayan Gönül Yazan : Selâmi İzzet — Katiyen, ona bir şey söyle « M6. — Evet ama... — Hayır, bırak kendisiyle Ben konuşayım. Onun kalbini ben sor- guya çekeyim. — Hakkın var... Daha iyi olur... Böyle bir saadeti rüyamda (bile görmedimdi... Seni bir kere öpe - yim mi?.. İki arkadaş öpüştü... Celilin du- daklarında esrarengiz bir tebes » süm vardı. Yolda Cavit mırıldan - dız — Sevinmek, istikbal hakkında projeler kurmak için iyi bir gün intihap etmedik... — Neden? Amcanın ruhu $a- dolur. Bu izdivacı istiyen kendi- si değil mi? 2 — Hakkın var. Bu da doğru. — Manzaraya da hayran ol» dum... Bugün seninle tâ ötelerde » ki harabeye kadar uzanalım... O « rada bir resim mefhumu var, — Bir değil, bin tane var. — Meselâ... — Meselâ, buradan sekiz saat ötede Şeytan kuyusu denen yer de bir kayalık vardır. Orası vah- şi, kuş konmaz, kervan geçmez bir boğazdır. Oraları kurak olmakla beraber, yalnız bu Şeytan kuyusu denen yerde müthiş bir (o kaynak vardır. Orasını bir kere görsen, muhakkak fırçaya sarılırsm.. — Bugünlerde, birgün gi delim, çok merak ettim. Celil ile Şahende, kolkola, eski Ankaranın tepesine doğru tırma” nıyorlardı. Kaleye kadar çıktılar, Büyük bir taşm üstünde yanyana oturdu- lar. 2 Celil usulca Şahendenin elini e- line aldı: i — Şahende, dedi, çocukluğun * kimsesiz geçti... Aile şefkatinden uzak ve mahrum büyüdün... Çok istrap duydun mu? — Hayır... Çek değil... — Ama, amcanız çağırıp ta, kendinizi bir aile yuvasında bul « duğun zaman sevinmedin mi? — Belki sevinmişimdir. Celil örperdi. Endişeli sordu: — Ne demek istiyorsunuz? — Çorukluğumdan beri, ane o baba şefkatinden mahrumdum. Beni bir kere bile muhabbetli bir dudak öpmedi. Ana eli saçlarımı oksamadı... İçimi dökecek, dertles $ecek samimi bir arkadaşım bile yoktu... Amcamın yanına gelip te, g Cavidi de bulduğum zaman şüp- hesiz. ki mesut oldum, sevindim. — Bövledir de, neden belki di-' yorsunuz? ç — Sebebi basit; bir saadet n& Kadar bilyük olursa, bu saadeti ek” den kaçırmak korkusu da o kadar” büyük olur... (Eskiden saadetten mahrumdum. Korkum yokut. Haj- buki bugün... Si — Bugün?... iş bankası Çarşamba günü açıktır Türkiye İş Bankasından: Fransızça İstanbul gazetesinin 13 «© Eylül - 1934 tarih ve 256 sayılı müs » hasında müsevilerin (o Kipur bayramı münasebetiyle 19 - Eylül - 1934 Çar. şamba günü kapalı bulunacak banka « lar arasında bankamızın da ismi yazıl. o mış ise de o tarihte bankamızın açık bulunacağını muhterem alikadarin » ğ arzeyleriz. ZE Meri vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: