2 Mart 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

2 Mart 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MUSİKİ "Van Gogh" operasının galasında temsil sonu Hak edilen alkışlar yarar bir librettoydu ve en azından can sıkmıyacak bir opera için gerek- ime ve hareket malzemesini sağ- lıyordu. Sahneyi besliyen musiki estekâr Kodallı bu temel üstüne, dış görünüşü sağlam bir bina kur- muş, k lak doldurucu, surukleyıcı bir resitatifler — serisi halindeydi yani ses partılerınde kelime ön plân- da dı. Böyle bir opera kısa zamanda dınleyıcıyı sıkabilirdi. Fakat lı ses partilerinin görünürdeki yek- saklığını, Trenkli, mmalı, ifadeli bır orkestrayla izale etmişti. Yer İ; bestekarın melodi yaratıcılıgındakı kuvvetın delili kısımlar da yok de- ğildi. Ursula'nın şarkısı ve büt"n ü- çüncü tablo bunun örneğiydi. Zaten üçüncü tablo, operanın en güzel mu- sikiyi ihtiva eden kısmı sayılabılirdi. Soprano solo ve kadın, korosunan renk uyuşmasından ustalıkla, faydala- nan Kodallı, büyüleyici guzellıkte bir musiki yazmıştı. Sahneyi musikiyle ifade bakımından bestekar, yer yer büyük incelik göstermişti. — Uçünı perdede Van Gogh, Maya ile sevış— meğe başladığı zaman kadın korosu- nun yerini erkek korosuna bırakma- sı, uygun bir semboldü. İkinci ve üçüncü tabloların başında Van Gogn'- un çalışmasını temsil eden fugato ressamın çırpınmalarım be- lâgatle anlatıyordu. Bununla beraber bir opera bestekârı olarak büyük a layış gösteren ve musikisini sahneye doğru yükseltmesini bilen Kodallıdan daha derin bir karakterleştirme ve çeşitli tablolar arasındaki farkları daha, iyi belirtmesi beklenirdi. Bun- 24 dan başka bestekârın bazı buluşları fazla aşikârdı. Genelev sahnesinde bir çeşit Casino de Parıs musikisi yakışık— sızdı. Metinde “"komutanım" ZÜ geçtiğinde orkestradan Ur fanfar yükselmesi, achel "toreador"dan bahsedınce bir iki olçu İspanyol mu- sikisi şeylere buluş i inde meselâ ta işliyorsun sözü geçseydı, beste— kâr diyelim ki kornoya falso mu yaptıracaktı? Kodallının grameri; diyatonik hatla- ra ve Örtüsüzce tonalite duygusu ve- ren kısımlara rağmen; kromatik, di- sonan ve atonaliteye meyilliydi. Vo- kal yazısı bılgılıydı Yer cılara ses teşhiri imkânı bile veriyor- u. Orkestrasında renk efektlerine bilhassa bağlanmış, hatta bazan sap- lanmıştı. Orkestrasyonunda bakır ne- fesliler hâkim durumdaydı. Bu ara tenor partisini bazan yüklü akorla- rın altına gömmesi, bazan da bakır- larla çiftlemesi, iyi netice vermiyor- du. Bir ses alma stüdyosunda gereklı mikrofon muvazenesi - kurulduğunda belki bu kısımlardan ıstenen tesir husule gelebilir; fakat opera salonun- da net ıce t enorun sesini duyurama- ması oluy zla ehemmiyetli sayılmıyacak bu gibi mülâhazalar bir tarafa bıra- kılırsa, Kodallının giriştiği işi başar- dıgına iftihar edebileceği -ve edebi- leceğimiz- bir eser yarattığına, dünya pıyasalarında geçerliği olabilecek bir opera meydana getırdıgıne hükmet- memek 1çın sebeb yoktu Birinci sınıf icra Temsıllerının kalitesi günden güne üşen Devlet Operasının bu eser- de, gerek sahneye koyuş gerekse müzikal icra bakımından beklenme- dik seviyede bir temsil ortaya çıkar- ması güzel bır surprız oldu. Refik E- renin dekorlar: renin kos- tümleri, uzun ssese- nin . sahnesinde rastlanmamış bir zevk ve tıtızlıkteydı Dekorlarda Van n üslü e renklerine bil- hassa sadık kalmaga gayret gösteril- miş, bu ara dekorlar. İstanbul'dan getirilen bir uzmana boyatılmıştı ahneye ydın Gün, önce "Kon s"dan beri göstermediği başarıyı tekrarlıyordu Şahısları kukla gibi değil, etli kanlı insanlar olarak sahneye çıkarmıştı.. İkinci tabloda kala balıgı idaresinde- ki beceriklilik dikkat çekiyordu. Ko- rodaki her tip ayrı ayrı işlenmişti. Uçuncu tabloda Maya'yı dekorun ar- kasına yatırması ve seyircilere sa- dece Van ogh'u davet eden elini göstermesi güzel bir buluştu. Fakat ün'ü sahneye koyusunda şüphe çeken taraflar d, İlk tabloda halden maziye geçiş Ve tekrar donuş, anlaşılması güç bir şe- kilde yapıldı ve eyirci bu tablo â kavrayamadı. İ- kinci tabloda rejisör Aydm Gun retto yazan Aydın arkadaşının- tuzağına Bu tabloda Van Gogh, evinin önünde, resim yapmaktadır: librettoya gore bir kol resmi. Koyluler etrafına top- lanırlar. Biri " yuzu nerde bunun?" di- ye sorar; öteki "giymişine bakılırsa kadın olsa gerek" der. Az sonra se- yirciler ressamın ne yaptığını görme fırsatını bulurlar. Gerçekten ressam, el ve kol çalışması yapmıştır. Acaba öylüler, nasıl olup da bu çalışmadan gıyinışme bakılır: kadın olsa ge- rek" minini çıkartabılmışlerdır" Van Gogh rolünü Aydın Gün üstü- ne almıştı; bu tenor belki hayatında hiç zaman bu kalitede bir oyun ve söyleyiş çıkarmamıştı. Sanatkâ- rın bu tipi derinliğine tetkik ettiği seziliyordu; — bilhassa asabi b sahneleri, aktörün bir sinir nezaretinde çalıştığım — düşündüren bir inandırıcılıktaydı. Sesi her zaman parlaktı; entonasyonu ,doğru ve te- lâffuzu açıktı Ma rolünde Sevda Aydan, be- den guzellıgını ve ifadeli renkli bir s müzikal bırleştırmıştı, Gauguin'de Ay ran, ses ve teganni vasıflarının yanı- na gittikçe gelişen aktörlük meziyet- leri de katmağa başladığını göste- riyordu. Rachel'de zra Gün ve -fi- zik bakımdan rollerine yakışmamala- rına rağmen- Ursula'da Suna Korad, Kay'da Selma Aktuna, Theo'da Nuri Türkan ve daha küçük rollerdeki bü- tün sanatkârlar, övgülere hak kazan- mışlardı. Orkestra her zaman iyi tın- ladı ve icradaki bizzatı idare, eden Nevit i kuçumsenemezdi bu temsil, korodan orkestraya, baş- rollerden en küçük partılere Tejisö- ründen sahne işçisine ka erkese bir şeref payı saglıyordu AKİS, 2 MART 1957

Bu sayıdan diğer sayfalar: