12 Nisan 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

12 Nisan 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO tivaline Kirâlık Bina adlı pıyesıyle katılmış, Fransa ye Almanya, da ün salmıştı. Eserin oldukça ilgi çekici br mev- zuu vardı hiç bir işte dikiş tuttu ramamış olan Pasguale, perili olduğu söylenen bir konak kiralryordu. Ev yaptığı anlaşmaya — göre, edava oturacak ve ık s nlarda görünerek bina- nın" perıh olduğu hakkındaki söylen- tileri — yalanlıyacaktı. Fakat Pasgu ale gerçekte korkak bir adamdı. Ri- vayetlere ve hele kapıcının söyledik- lerine inanıyordu. Evde * cereyan e' den normal hâdiselere ise türlü aca- yip nalar Verıyordu Meselâ ka- risinin sevgilisi, eve bir dolap i çinde gizlice, giriyor, ortalıkta dola- şıyordu. Pasguale bu adamla karşıla- şınca onu hayalet — sanıyordu. Fakat Pasguale halinden mem- nundu. Çünkü hayaletler onun her dilediğini yerıne getiriyorlar, cebi- ne n para bırakıyorlardı ve oyun bu minval üzere devam edip gidiyordu. Eduaıdo de Filippo'nun sahneden yetişmiş olması ve rejisör olarak da çalışması eserlerine tiyatro ba- kımından ustalıklı bâr teknik ge- tirmekteydi. Pasguale'iri gerçek in- sanları hayalet sanması, fakat se- yircinin bütün olanları yakından bil- mesi aradaki tezadı doğuruyor ve gerekli komedi unsuru ortaya çık- miş — oluyordu. Bilhassa birinci per- dede, aldatıcı olaylar kandırıcı bir şekılde tanzim edilmişti. Esere ko- --n Kapıcı. Carmela, Gastone gibi ne oldugu kolayca kestirilemiyen ki- şilerle Pasguale'in şaşkınlığı des- teklenmekteydı Bununla beraber ya- yar, üçüncü perdede sırf eserini bag— lıyabilmek için bir ha zaa termişti. Yazarın, gerekli sonu haz lamak için üçüncü perde başına bır— kaç konuşma eklemek zorunda kal- dığı anlaşılıyordu. Fakat bütün eser boyunca işlediği "profesör" esprisi yazana ne dereceye kadar tiyatro adan» olduğunu açıkça ortaya koy- maktaydı Eseri Mahir Canova, Muhsin Er- tuğruldan olduğu gibi devralmıştı. Rol dağıtımına bile dokunmamıştı. Bununla beraber yazarın en ince te- ferruatına kadar tesbit ettiği mizan- senlere yenilerini eklemiye çalışmış, herşeyden önce seyircinin bütün o- yun.boyunca gülebilmesini temın et-. inek için elinden geleni Seyircinin, oyundan sözlerine ve tuniklerine kapılıp gül- düğü söylenebilirdi. Bir kere Pasgu- ale oynayan Asuman Korad oyu- nu sadece yüzeyden anlamış, bilhas- sa "Yaz Bekârı"ndaki hareketlerini tekrar etmekten kendini kurtarama- mıstı. Hâdisenin tanzim edilişinde ö- nemli yerleri olan Pasouale'in Ka- rısı ve onun sevgilisi rollerinde Jale Uzman ile Umrah Uzman meseleyi tamamen romantik bir plânda ele almışlardı. Boylec oyuna ciddi bir hava hakim ölüyor. Pasguale'in ha- 50 raketleri İle ortaya çıkması gereken komik hava dağılıyordu. Bu arada Mahir Cahovanın koyduğu mizan- senler, meselâ Prensesle, sevgilisinin diri diri bir odaya gomuluşlerını tas— vir eden mizansen acemıceydı Bütü bunlar eserin esprisini zaman Za- 'man golgelemek eydi. Bununla beraber, Ziya Demirelin azad edilmiş bir ruh olarak çizdiği kompozisyon dikkati çekiyordu. Dü- zenbaz, yalancı, zevklerine düşkün bir Napolılının bütün davranışları ince noktalarına kadar Ziya Demi relin oyununda bulunabilirdi. Suna Kirmen, Ayten Kuyululu ve — Oğuz Baydoğanın oyunları da rejisör Ma- hir Canova için olduğu kadar, oynı- yanlar için de övünülmeye değerdi. İstanbul Oda Tiyatrosu Mücap Ofluoğlu arkadaşlarına fikrini açtığı zaman "bir ay son- ra başlıyabileccğiz diyordu. sinin Ekim ayı idi. Küçük şirin bir tıyatroları olacaktı. Duvarları renk renk boyalı, tahta kanepeleri min- derli, seyircinin kendini evinde sa- nacağı ufacık, şirin bir tiyatro. İçle- rinde biraz da bugün acı bir hatıra olarak bıraktıkları Küçük Sahnenin mesulıyetınden kurtulmak isteği var- Bir gün elele Belediyeye gittiler. İl gılı muavin onları güler yüzle karşı- ladı Geleceklerinden haberi oldugu— nu söyledi. "Derdinizi bir de — siz anlatın bakalım" dedi Lâle, Mücap, Sadri, Kâmran teker teker içlerini döktüler: — Tiyatrosuz — kalmışlardı. Oynayairmyorlardd. Ama elele ver- mişler ufacık bir tiyatroya sahip ol- muşlardı. Gerçi kâra ortak de- ğillerdi. Ama onlar yalnız para için "Misafir"den bir sahne Bir. maceranın başlangıcı, çalışmıyorlardı. Yoksa pekâlâ başka işler tutarlar gül gibi para kazanır* lardı, Tek istedikleri oynamaktı. Her- şeyi halletmişler, sermayedar bul- muşlar, sahne bulmuşlar fakat kar- gılarına bir kapı meselesi çıkmıştı. Oynayacakları-tiyatronun kapısı kü- çük diye Belediye gerekli açılış mü- sadesini vermiyordu. Halbuki bu ka- pı meselesi, o kadar da mühim ol" anamalıydı. Bu öyle yüzlerce kişinin geleceği bir tiyatro değildi ki ko- ,caman kapılara ihtiyacı olsun. Belediye Başkan muavini, hepsi- ni sonuna kadar güler yuzle dinle- dikten sonra "ne zaman açmak is- tiyorşunuz?" diye sormuştu. Şaşır- mışlardı. Içlerinden biri neden sonra kendıne gelmiş de "En kısa zaman-. da iye cevap Vermıştı Muavin zi- le basmış, alâlkalı memuru çağır- mış “Bu tiyatro açılsın, memleket için faydalı" demişti. Onlar da te- şekkür ederek dışarı çıkmışlardı. Sonra tiyatro ölçülmüş, biçilmiş, ra- porlar hazırlanmış ve netice alâkalı muavine bildirilmişti. Alâkalı vin belki uykusuzdu, belki lerden, belki de memurlardan birine kızmıştı raporu görür görmez "ol- diye kesip atmıştı. Bunun üze- rine apar topar "mini mini Valı ye koşmuşlar; yalvarmışlar, mışlar dertlerini anlatmışla rdı yakınlık göstermiş, "Peki ben de ge- lip bir göreyim' demişti. Bundan sonra da aradan günler — geçmişti. Derken bir gün müstakbel tiyatronun kapısı önünde siyah bir cadillac dur- muş ve içinden de Vali çıkmıştı. Oy- nayacak bir sahne diye yanıp tutu- şanlar derhal koşmuşlar. Valiyi kar- şılamışlardı. Vali binayı enine bo- yuna gezmiş ve sonra da "olmaz" demişti. Oyuncular yalvarmışlardı "Aman efendim tiyatro" demişlerdi. Ama Vali "Bir tiyatro da eksik ol- sun" diye cevap vermişti O anda ağlamamışlardı ama, ağlamaklı ol- muşlardı. Ondan sonra da kadroları bir çil yavrusu gibi dağılmıştı. Sadri Atışık kendini dublaja vermişti. Kâm- ran Yüce Karaca Tiyatroya girmişti. Bir Mücap Ofluo, glu varım — yoğunu bu işe yatırdığı için sonuna kadar direnmişti. *Günlerden bir gün. Vali değişti. Eski kadrodan elde kalanlar yeni bir ümide kapıldılar. Bir defa da gidip bu Vali ile konuşalım dediler.' Git- tiler, bir defa daha dertlerini döktü- ler Aldıkları cevap "Açın tiyatronu- ' oldu. Sevinçten ne yapacaklarını bılemedıl 1957 Ekimi 1958 in Martına gel- mişti. Bir Perşembe akşamı Oda Tiyatrosu, aradan zaman geçtikten sonra tatlı bir hatıra olacak uzun bir maceradan sonra perdelerini aç- Gidenlerin yerini Pekcan Koşarla, Nacı Girgin almıştı. Hiç yoktan iyi da Tiyatrosunun ilk piyesi ge- evsim Ankarada oynanan Fritz Slhwiefertih yazdığı bir kome- diydi. Bu komedinin adı “"Misafir" AKİS, 12 NİSAN 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: