26 Nisan 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 10

26 Nisan 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yulan üzüntüleri belirtiyordu. Meselâ bunlardan bir tanesinde, İskenderun- dan çekileninde; "Sokratı mahküm e- denler değil, Sokrat yaşıyor; Kubalı- yı cezalandıranlar değil, Kubalı ya- şıyacaktır" deniliyordu. Umumi ef- kâr bundan bir iki ay evvel nasıl Ku- balının Bakanlık emrine alınması do- layısıyla Milli Eğitim. Bakanını hata- l1 bulmuşsa, bu sefer de aynı şekilde Senatoyu ve Senatonun aldığı kararı mahkum etmişti. Kubalıyı yakınları içinde bir taktik hatası yapmakla suçlandıranlar yok değildi. Ama, u- mumi kanaat şuydu, Kubalı bir pren- sib adamıdır ve öyle kolay kolay yıl- dırılamaz, susturulamaz. Verilmeğe kalkışılan ceza ile, islendiği iddia edi- len hata arasında dağlar kadar nis- betsizlik vardır. Kubalı bir defa daha haksızlığa uğratılmıştır. Hem de, en çok tolerans göstermesi gereken ken- di müessesesi mensupları, profesör arkadaşları tarafından... Noter sokaktaki eve taşınan tesel- li telgraf ve mektupları arasında bay- ramla beraber tebrik telgraf ve kart- larının da girmesi, müvezzileri, çan- taları hemen hemen yalnız Hüseyin Nail Kubalı adına gelmiş posta mad- deleri ile dolu olarak gidip gelmeğe mecbur bıraktı. Bu haftanın ortasın- da bayram sona erdiği, tebrik ve tel- grafların sayısı azaldığı halde, Kubalıya gelenlerın bir türlü ardı arkası kesilm Ciddi imtihan D oğrusu istenilirse birini geride bıraktığımız ve şu satırların o- kunduğu sırada ötekini tamamladığı- mız son iki hafta zarfında Türk umu- mi efkârının nazarları hâlâ İstanbul- da, çirkin Beyazıt meydanındaki eski Harbiye nezaretinin muhteşem bina- sı Üzerinde topluydu. Ne Başbakan Menderesin tantanalı Uzakdoğu se- yahati, ne Doğu-Batı arasında yapıl- ması mutasavver yuksek kademeli konferansın akamete uğrar görünme- hattâ ne de uzaya uzaya dolaşıp kördüğüm . haline gelen kuyruklar. İstanbul Üniversitesindeki başdön- durucu gelişmeleri ikinci plâna ata- bilm Mılletın, kendi dimağım manevi ve medeni varlığım temsil eden Uni- versite üzerinde hassasiyetle durma- sını haklı görmemek imkânsızdır. Demokrasilerde, hocası ve talebesiy- le Üniversite demokratik hakların, Demokrasi prensiplerinin başlıca mü- dafilerinden biridir. "Üniversite ka- lesi" düştü mü, çok şey kaybedilir. Zira Demokrasiden uzaklaşan rejim- lerin bağımsız ilime tahammül ettik- leri kaydedilmiş bir vak'a değildir. Halbuki son iki haftada, İstanbul Üniversitesinin geniş mesaha kaplı- yan avlusu üzerindeki berrak sema- ya bir takım kuvvetler tarafından si- yah bulutlar üfürülmeye başlanmış- . Fırtınanın gök gürültüsü demago- ]1 yıldırımı bazı tertiplerdi. Müttehit, mütecanis, müessese şuuruna ve me- suliyetine sahıp bir İstanbul Üniver- sitesinin dışardan yıkılamayacağını AKİS, 26 NİSAN 1958 idrak edenler milletin kültür mabedi içinde ikilik çıkarmak peşindeydiler. Hepsi eski Harbiye nezaretinin kalın duvarları haricinden olmak şartıyla şuradan, buradan, oradan atılan öf- ke, hırs ve hased tohumları kısa za- manda boy atmış, gruplaşmalar mey- dana getirmişti. Öğretim üyelerim yekdiğerine yedırmek suretiyle "Üni- versite kalesi"hin ele geçirilmesi için inceden inceye, ölçülü, biçili plânlar hazırlanıp tatbik mevkiine konduğu gibi fikirler dahi hatırlara geliyordu. Kasten, ortaya atıldıgında artık hiç kımsenın şüphesi bulunmayan bir "arsa meselesi" heybetlı İstanbul Üni- Ord. Prof. S. S. Onar Talebe gözüyle versitesini töhmet altında bırakmamış mıydı? Basın, bir meslek vecibesi o- larak ve kayıtsız bu sansasyonel hâdi- seyi işlemekte tehalük göstermişti. imdi, hemen herkesin nazarında, üniversitedeki her yeni gelişme Maç- ka arsalarıyla birleştiriliyor ve öyle hüküm çıkarılıyordu. O kadar ki İs- tanbul Üniversitesi, bayram tatiline girmeden önce, millet nezdindeki şe- ref ve prestijini korumak için hare- kete geçmek zorunda kalmış ve ziya- desiyle —şöhretli "Profesörler — Yapı Kooperatifinin feshi yolunda çok kuvvetli bir cereyan belırmıştı Zaten Vakıflar idaresi de elindeki arsaları değerinden misillerce eksiğine bağış- lamak niyetinde — olmadığını ortaya koymuştu ya.. Ama ilmin temsilcile- rinin, bir malı değerinden , misillerce eksiğine almak istiyecek kadar açık- YURTTA OLUP BİTENLER göz oldukları kanaatinin umumi ef- kâra yerleşmesi, ortada bir plân var- sa, O plan tahakkuk ettirmeye yet- miş de, 1şt1 bile Kilitli agızların anahtarı ema, gök gürültülerinin Ve goji tertip yıldırımlarının eski Har ye nezaretinin avlusunda boylesıne aksiseda yapmasında bazı öğretim ü- yelerinin ve organlarının elbetteki maksadlı veya saf rolü olmuştur. El- bette ki bir takım oyunlar bu sayede başarı kazanmıştır. Ama Allahtan, tehlikenin farkına varanlar da yok değildir. Senatonun Kubalı hakkın- daki kararını -kusur bildirme ve ted- risattan temdidi kabil olmak üzere otuz gün men cezası- İstanbul Uni- versitesinin topyekün tasvip "ettiğini sanmak safdillik olur. Nitekim bazı profesörler, itirazlarım alenen ifade etmişlerdir. Ancak, ağızlarına bakı- lan başkaları susmayı daha münasip görmüşlerdir Bunlar, parçalanmanın İstanbul Üniversitesi ve — memleket hesabına ne muazzam kayıplar do- ğuracağım ve kırık kolun yen içinde tamirinin hayırlı olacağım düşünen- lerdir. Nitekim, bu haftanın Bursada bır akrabasının başında, yanında bir ünlük tatil yapmak için yol hazırlıkları yapan — sevimli bir çiftin tam yola çıkacakları saman ufak bir soğuk algınlığı — yüzünden yatağa bağlanı kalan — kırlaşmış tepesindeki dökük, — kulakları ve ensesi üzerinde toplanmış saçlarıyla bir sanatkârı andıran erkeği iste böy- le düşünüyor ve böyle düşündüğü için susuyordu. Çift. Onar ailesiydi. Ord. Prof. Sıddık Sami Onar "İkinci Ku- balı hadisesi" ortaya çıkınca, fikri merak edilen ilk Üniversite mensubu olmuştu. Kendisi de bunu biliyordu. Fakat fikrini alenen söylememeyi ter- cih etmişti. Zira kanatince, Üniversi- tenin bu buhranlı gunlerınde bazı kimselere toplayıcı, derleyıcı bir rol düşmektedir ve — bozm kolaydır, yapmak güç. Yoksa Turk Üniversite- lerinde "Muhtariyetin babası" diye tanınan bu hocaların hocasının son hâdiseler karşısında bir görüşü ol- maması kabil değildir. Sıddık Sami Onar bir kaç aydan beri son derece huzursuz ve üzüntü- lüydü. Universite muhtariyetine peş- peşine dışardan ve içerden indirilen darbelerin acısını ta yüreğinde duyu- yordu. Ta yüreğinde duyuyordu zıra Sıddık Sami Onar muhtar telere kavuşabilmenin — savaşım yıl- larca önce vermiş, bunda 11k muvaf fakiyeti de kazanmış bir andı. Ama şimdi görüyordu ki, yaptıkları yıkılmak istidadındadır. Onarın ü- züntüsü buradan geliyordu. Kubalı ve Onar H ocaların hocasının "Kubalı hâdi- esi"'ne isminin ilk karışması, ta- lebesi Hüseyin Nailin bakanlık emri- ne alınmasının hemen akabinde ol- muştu. Bu karar karşısında sakin gö- runuşlu Ord. Prof. Onar derhal aya- ğa kalkmış, bir abide gibi dikilmişti. 11

Bu sayıdan diğer sayfalar: