26 Nisan 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

26 Nisan 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

32 TİYATROMUZUN MESELELERİ Bir Şikâyetin Tetkiki Refik ERDURAN illi Tiyatromuzun kuruluşuna tamamlayacak unsurun yerli eser olduğu hususunda hepimiz mutabık görünüyoruz. Başka her şe- yimiz var: güzel binalarımız, iyi oyuncularımız, anlayışlı re_ıısorlerı- miz, usta teknisyenlerimiz, dırayetlı idarecilerimiz, hepsi rımız yok mu? Yazardan maksad bu ışı yapmak ısteyen ve yapmaga başlamış bulunan kim:! o da var "on beş kadar isim sayılabilir". eki, bütün bu unsurlar bırleşıp bır an evvel Türk Piyesi meyvasını niçin vermiyorlar Her sahada oldugu gibi, piyes yazarlığı sahasında da müstahsili alıcı dogurur nerede piyesler oynanıyorsa yazarlar orada yetişir. Son- ra, tiyatro yazarlığı meselâ romancılık, heykel traşlık ressamlık gi- bi şahsi çalışmanın bitmesiyle tamam olan ve halka takdim edilmese bıle sanatkârın hiç degılse yakın çevresının esere ka rşı reaksiyonları- n görüşmesine im a ir sanat değildir; tersine, meselâ bes- tekarlık veya mimari gıbı eserın tamamlanması ve bizzat sanatkâ- rın bile kendi mahsulunu anlaması için mutlaka insanların "“icra" iş- birliğine ihtiyaç gösteren bir sanattır. Bizde de olgun pıyes yazarla— rının yetişmesi için piyeslerin kolayca temsil imkânı zaruri- dir. Halen bu imkân niçin yo) u imkânı hazırlamak kıme duşer" Gerek İstanbulda, gerek Ank arada piyes yazarları ve pıye yaza- rı namzetleriyle konuşursanız çoğunun herşeyden fazla resmi tiyatro- ların edebi heyetlerinden şikayetçi olduklarını görürsünüz. Samimi bir kırgınlıkla size, telif eserleri yabancı piyeslere tercih ederek Türk tiyatro yazarlıgım gelıştırmesı gereken bu müesseselerin bilâkis yer- li eserleri geri çevi bir sürü degersız tercüme piyes kabul ettıkle— rini, hattâ edebi heyetlerde bizim yazarlarımıza karşı nedense müphem bir husumet besleyen kimselerin bulunduğunu, edebi heyetlerin bu tavrı değişmedikçe Turkıyede piyes yazarlığının ılerlemeyecegını anlatırlar Geniş bir inanç halinde yerleşırse piyes müelliflerimizde min bir tedirginlik ve başka edebiyat kollarından bu sahaya geçmeğı düşü- nen yazarlarımızda da isteksizlik uyandırabilecek, olan bu — görüşün üstünde soğukkanlılıkla durmak gerekir. Resmi tiyatrolarımızın kuruluş ruhunda ve nizamnamelerinde "te- lif eserleri tercüme pıyeslere tercıh yoluyla Türk Sahne Yazarlıgmı teş- vik" gibi bir hedefin madığını bilmi ile böyle bir kaydın akla yakınlıgı şuphelıdır Tıyatro nıhayet fızıkı bir ihtiyaç olmadığına göre kotu ve can sıkıcı yerli piyese " bulunmadığı yerde keçi... dıyerek katlanan çıkmaz. Yerli bir sanayi mamulünü ithal malına kar gibi telif eserlerı himaye etmek mümkün değildir; böyle bir teşebbus halkın tiyatro sevgisini zede- lemekten başka bir netice vermez Resmi tiyatroların vazifesi halka hem tesirli, hem de mümkün mertebe' zevk yükseltici temsiller ve- rerek iyi tıyatronun butun memlekete yayılıp yerleşmesıne çalışmak- tır. Yerli piyes yazarına düşen de bu tiyatroya lâyık eser vermektir. Eğer halen edebi heyetler iyi telif pıyesı geri çevirip kötü — tercü- me piyesi repertuar: alıyorlarsa, nıçın yabancı eseri Türk tercih ettikleri degıl neden iyi piyesi bırakıp kötü Biyesi seçtikleri sorulmalıdır. Edebi heyet üyelerinin yazarlarımıza husumet besledıgı sözüne gelince, bunu bazı talebelerin hocalar arasında kendilerine rez" kim- seler bulunduğu iddiasına biraz olsun benzetmemek ımkansızdır. Bu hissin yiizde doksan dokuz vesvese olduğunu herkes bilir; hocalar arasında şu veya sebeple kendisini sevmeyen biri bulunsa, bile çalışkan ve kabılıyetlı talebe sonunda mutlaka sınıf geçer. Aynı şekilde, bütün edebi heyetlerde sahiden birer can düşmanı bulundugu kabul edilse da- hi, pyes yazannın yapacagı tek şey sabırla İyi eser ve rmek tekrar iyi e rmek ve yine iyi eser vermek Baştan aşağı sanat düşma- nı cahıllerden kuı-ulu olmayan bir edebi heyet böyle bir baraj ateşine uzun müddet dayanamaz. Anlaşılması güç bir nokta daha var. Resmi tiyatrolar -bilhassa Devlet Tıyatrosu- sahnelerinde az da olsa bazı telif eserlere yer veri- yor. Halbuki meselâ bu sene İstanbulda yeni faaliyete geçen veya tu- Iüat oyunlarının yanısıra ciddi temsillere başlayan hususi tiyatrola- rımız n hiçbiri bir tok yeril piyes oynamadı. Onlara niçin gücenilmi- Aslında bu mevzuda tıyatrolaı'ımızı resmi -hususi diye değil, pro- fesyonel - amatör diye ayırarak e imak lazımdır. Yerli tiyatro eseri- nin başlangıçtaki tabif alıcısı da profesyoneller değil, amatör topluluk- lardır. törlerimizle yazarlarımız nasıl işbirliği yapabilirler ? Bu da ayrıca düşünülmelidir. TİYATRO İstanbul "Aşk Otu" K üçük Sahne seyırcılerı, pek başa- rılı geçmeyen ikolata Asker" in prömiyerinden onbeş gun sonra yeni bir başarısızlığa daha şahit ol- ar. Uzun araştırmalardan oynanmasına karar verilen P: Mecmuasının yazdığına göre de Kü- ahne için değiştirilen "Aşk Otu", rejisör için başarılı bir eser olamadı. Dekorlar gene güzel, kos- tümler gene ciciydi ama bunlar, ese- ri başarıya ulaştırmak için yetmıyor- du Hele Dormenm "Teyzesı ve "Kamj gosterdıgı hunerın bu seferkı eksık- liği işe tuz biber ekiyordu. Otu - Mandragola"- yı, Machiavelli 1513 1520 yılları arasın- da, sürgünde iken yazmış. Konusu basit bir entrikaya dayanıyor: Yaş- h, hasta Messer Nicia bir evlât sahi- bi olamamaktan şikâyetçidir. Çocuk sahibi olabilmek için bütün çarelere aş vurmuştur. Kendi gücünden emin oldugu İiçin, genç, güzel karısı Luc- rezia'nın bir çocuğu olmamasına hay ret etmektedır Messer Nıcıa zaafını b Ligurio, crezia'" ya goz diken genç Ve asil Callım aco'ya bir gece için genç kadının yanında kalmasını temin edeceg ni — söyler. Messer Nicia'nın bu ışe razı edılme— si için de rahip T! heo par: ile kandırılır. Çocuğu olması için aşk iksiri içecek Lucrezia ile yatan ilk erkegın sekiz gün içinde öleceğine andırıl: esser Nicia karısının yabancı biri ile yatmasına razı olur. Eser Küçük Sahne için değiştirilir- ken, başına, oyuncuları provada gös- teren bir perde eklenmiş. Bu ilâveyi kim ve niçin yazmış belli değil. Bu- nu prologu söyleyen Teoman Orberk belki izah etmek istedi ama seyirci- ler her nasılsa yavaş söylediği "Ben Sahne amiriyim" mlesinden geri- sini anlıyam dıkları için meçhuller içinde kalmaya mecbur oldular Bir piyesi sahneye koyan re_ıısor eseri seyirciye ulaştırmak ecburi yetindedir. Bu da, konuştugu anlaşı— lan kişilerle olur. Dormenin, hakkın- da hüküm verdirecek r za pamıyacağını da zımdı. Oyuncuları n konuşmasmı Öğ- renmeleri şarttır. Ama bunu kim- den öğrenecekler? Belki sahnede öğrenecekler dene- bilir. Sahnede kimden öğrenecekler? Hepsi de aynı eksıklıgın acısını çek- mekte, hepsi de kabılıyetlermı boşu boşuna — harca, durmaktadırlar. Bu son oyunu seyrederke seyirci- nin vardığı kanaat Şşuydu: Hem oyunculara, hem de boşuna akıp gi- den zamana yazık oluyo: AKİS, 26 NİSAN 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: