23 Aralık 1959 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

23 Aralık 1959 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aile Evlilikde aşk... Pek ok kimsenin kanaatına göre evlilik, aşkı öldürür. "Uzun yıl- ların bir arada yaşama alışkanlığı, aşkı yok eder" derler. Şüphesiz bir çok evlilikler için bu böyledir. Fakat evlilik süreleri pek fazla olduğu hal- de, aşklarını kaybetmemiş karı koca- lar da vardır. Evlilik boyunca duyula- cak aşkı, tıpkı ilk tanışma günlerinde olduğu gibi, aynı heyecanla yürüt- mek için gayretin sadece kadında ve- ya sadece erkekte — olması yetmez. Ancak iki tarafın da titiz ve ölçülü davranışlarıdır. ki evlilikteki aşkı sürdürebilir. Kadın erkeğe nazaran daha duy- gulu ve hassastır. Bu bakımdan ilk günlerin sevgisini yaşamak ve duyur- makda fazla bir gayret sarfetmeye- bilir. Aslında var olan sevgiyi göster- mekten kaçınmaz. Ama erkekler için durum hiç de böyle değildir. Evlilik hayatına alıştıktan sonra, sevgiyi ayakta tutmak için gayret göstermez- ler. Evlilik yıl dönümlerini unutur- lar. Eskiden ihmal etmedikleri kaç çiçeği, evlendikten sonra kadın hatırlatsa, güzel bulduğu — çiçekleri gösterse bile, duymamış gibi davra- nıp Umursamazlar. Arada bir hediye almak -paraca çok değersiz de olabi- lir- akıllarından geçmez. İşte bütün bu halleri önceleri üzüntü konusu ya- pan, sonra da aldırmamazlıktan gelen kadın, erkek gibi anlayışsızca hare- ket edecek olursa, o evlilikte aşktan bahsetmek her halde abes olur. Peki, her fedakarlık kadından mı beklene- cek? Evlilikde aşk konusunda, sâde- ce kadının fedakârlığı, sevgisini ya- şatma gayreti, tabiidir ki netice ver- mez. Ancak, erkeği ikna edebilirde, karşılıklı olarak aynı gayeyi güdebi- lırlerse devamlı sevgi temin edilebi- Erkege fren.. şin fenası ilk günlerin sevgi ve heyacanının eksildiğini fark eden erkek, yeni yeni sevgiler peşinde de koşmaya meyillidir. O zaman, kadı- nın bedbahtlığı iki kat olur. Derdin Birincisi sevgiden mahrum olmak, ikincisi sevdiği erkeğin sevgisini baş— kalarına kaptırmaktır. Böyle bir du- rumda kadın ya evlilikten vaz geçip ayrılmayı tercih eder, ya da evli ka- sabretmeği — -hele çocuk varsa- İ Erkeklerin ekserisi için evin dışındaki aşk bir fantezidir. He- yecan duymak, tatlı tatlı hazlanmak için bir sebeptir. Evini ve çocuklarını ihmal etmedikleri halde, ufak tefek gönül maceralarına girişen erkekler herkesin de bildiği gibi pek çoktur. Kadına sabır düşer. Aynı şekilde ko- casından öç almayı, yahut ufak bir aşk oyunu oynamayı deneyen kadı- nı, cemiyet suçlar. Erkek için mubah olan bu iş, kadın için suçtur. Böyle bir durumda cemiyetin pek ağır bir şekilde suçladığı kadın, aldığı isim ve lekeyi kolayca yok edemez. Ay- rılmayı deneyen kadın için de mesele kolay değildir. 26 Meşgul Olduğumuz Iran Şehin Şahı Rıza Pehlevi, İmparatoriçe Süreyyadan ayrı- lacağı zaman bu hadiseyi günlerce dert edindik. Aile toplantılarında, dairelerde, okullarda daima o me- sele konuşuldu. Kısacası, bu mese- le, bir araya gelen ınsanların SÖZÜ- nü etmeden rahatlıyamadıkları mevzulardan biri haline geldı "Ya zık oldu o şahane kadına", "Şah gerçekten — sevmiyormuş. Eğer sevseydi, tacını tahtını çekinme- den feda ederdi" kabilinden sözler söylendi. Herkes kraliçeden yanay- dı. Güzel olması, hele terkedilmiş bir kadın bulunması umumun alâ- ka ve sevgisini çekiyordu. Ayrıl- ma faslı kapandıktan sonra "Şah seviyormuş ama emleketi uğru- na böyle bir fedakarlıga katlan- mış". "Zavallı Süreyya sinir buh- ranları geçiriyormuş" denildi. Ar- kadan, Şahın gönderdiği kırmızı karanfiller ve mücevherler hikâ- ye edildi. O da bitince, ortalığı ye- ni bir merak sardı: Şah kiminle evlenecek? Kolejli — kızlarımızdan bazılarının isimleri bile duyuldu. Yüksek sosyeteyi bir heyecan dal- gasıdır sardı, Herkes kendinden ü- mitlenip, başkasından şüphelenme- ğe başladı. Arada bir duyulan "Şah İtalyan prenseslerinden falanca ile evlenecek" yahut "İranın büyük aşiretlerine mensup üç genç kız, İmparatoriçeliğe namzet" tarzın— da soylenen sozler bazı kırdı ise de, yeni vesile oldu. Çünkü böyle havadis- ler işi biraz daha kızıştırıp, hızlan- dırıyordu. Nihayet yakın günler- den bırınde gazetelerde küçük bir resim göründü: İran Sarayının müstakbel kraliçesi, Ferah Diba Parise çeyiz hazırlamaya gidiyor- du. Doğru mu, değil mi demeğe kalmadan, haber resmen açıklan— bir ev kadını olmaya alışanlar için tekrar ana baba evine donmek zordur. Maddi sıkıntısı ol- mayan, çalışıp kendi başına yaşama kabiliyetinde bulunan için bile, atıl- maz bir cemiyet baskısı mevcuttur. Yalnız yaşıyan dul kadın, yasaklarla çizilmiş bir hayat çemberine girmek zorundadır. Dul bir kadının en ma- sum hareketlerini, eğlencesini, hat- ta bir erkek arkadaş refakatinde gi- dilecek sinema ve — tiyatroyu çevre şüpheyle karşılıyabilir. Çevrenin şüp- hesi en tabii ihtiyaçlara bile ister is- temez baskı yapacaktır. Günün bi- rinde — çevreye aldırmamaya karar veren kadın, belki daha rahat hare- ket imkânı bulacaktır ama şahsın- dan fedakârlığı göze almış olacaktır. Görülüyor ki, kocasının ihmalini gu- rur meselesi yapan kadın, ayrılmayı - Diba Fatma ÖZCAN Mevzu: Şah dı. Tabii bu haber yüzünden kaç kişi ümitsiz göz yaşları döktü, bi- Geçen günler hangi acıları u- nutturmaz ki! Acısı taze olan bu yara da kapanmak üzere. Ferah Diba ile Şahın nişanı pek sessiz geçti. Böyle olmamalıydı. Bakalım düğün nasıl olacak? Bu günlerin konusu da "Düğünde siyah tu- valet giyilmiyecekmiş" "Pariste sanat muhitinde bulunan Ferah Diba, o serbestiyete alıştıktan son- ra, saray teşrifatına nasıl uya- cak?" "Şahı çok seviyormuş. Bun- dan sonra hayatım onundur diyor- muş"tan ibaret. Şimdi söylenen- ler, bu Süreyyanın ismi çoktan u- nutuldu. Ne giydi, ne taktı, ne ye- di,ne dedi? Hep Ferah Diba için. Neyse, 21 Aralıkdaki düğünden sonra, bir müddet de onun hika- yesi sürer. İran tahtına bir veli- aht gelinceye kadar Şah ile İm- paratoriçe Ferahı unuturuz. Ama evlenen bu çifti altlarında taht, başlarında da o pırıl pırıl taç bu- lundukça Zzaman zaman konu yapmaktan nasıl vaz geçeriz? Şah İran ordusunda subay, Fe- rah da eskisi gibi Akademi öğren- cisi olsaydı, Aaralarında dünyanın en güzel ve en büyük aşkı da ya- şasaydı, muhakkak ki kimse ilgi- lenmezdi. Aşkı ve felaketi saray- larda, romanlarda, film ve pi- yeslerde bulunca, heyecanlanıp, duygulanıyoruz. Üstelik, sarayın ihtişamından, tacın pırıltısından bu aşkın gerçek olup olmadığını da pek seçemiyoruz. Neyse, onlar masal âleminde, biz de hayal âle- minde yaşayın günlerimizi tadlan- dırıyoruz. Nice maçı olmasa, İran Şahı evlenmezse bu uzun kış gece- lerini nasıl geçiririz? Bol bol ko- nuşuyoruz. Zaten başka ne işimiz var? seçecek olursa, sonuç hiç de mutlu değildir.. Ayrılmak — yahutta yeter sevgi görmemeye — katlanmak aynı şekilde fedakârlık isteyen iki ayrı yoldur. Demek ki kadın pek çok hak- lar elde ettiği, sosyal faaliyetlerde bu lunduğu, çeşitli konularda erkeklerle eşit olduğunu iddia ettiği halde, far- kında olmadan boyun eğdiği cemiyet baskısını, her ne şekilde — olursa ol- sun atamıyor. Bu baskı hissedildiği müddetçe kadın erkeğe boyun eğmek zorundadır. —Yalnız bu boyun eğme aşağılaştıracak, kadını ezecek bir e- ğiklik olmamalıdır. Evliliktte aşkı devam — ettirmek kolay bir iş olmasa da, karşılıklı an- laşmayla gerçekleşebılır Evlilikte aşkı yürütebilenler için, hayat yaşa- mağa değer. AKİS, 23 ARALIK 1959

Bu sayıdan diğer sayfalar: