16 Mart 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

16 Mart 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

T 1 YA İstanbul Tiyatronun "Ekmek parası" Karaca Tiyatrosunun daha mevsim başında, perdesini açarken ilân ettiği repertuara dahil yirmiye ya- kın piyes içinde üç tanesi, — evvelce Ankarada, Devlet Tiyatrosu sahne- sinde oynanmış, bazısı büyük ilgi u- yandırmış, bazısı da büyük rağbet gormuş eserlerdi. İlginin sebebi el- bette "sanat değeri" idi. Rağbetin sebebi de, seyircinin daima hoşlan- dıgı unsurlarla ustaca —yürütülmüş, ya “hoş, eğlenceli", yahut "doku- bir vaka ve her şeyden evvel "iyi oyun" du. Birinci kategoride Arthur Miller'in "Satıcının Ölümü" piyesi vardı. "Cadı Kazanı" müelli- finin, şöhretini yapan bu ilk büyük eseri, klasik vasıflarıyla elbette her zaman, her sahnede oynanabilirdi. İkinci kategoride Ladislau Fodor'un "Göl Faresi" ile Edmund Morris'in "Tahta Çanaklar" 1 bulunuyordu. Bi- ri dünkü, öbürü bugünkü repertua- rın çok oynanmış, seyirci üzerindeki müspet tesırlerı denenmiş iki "hası- lat" piyes Tahmin ediliyordu ki, resmi kay- naklardan maddi bir yardım görme- yen, "kendi yağıyla kavrulmak" zo- runda olan ve buna rağmen "sanat tiyatrosu" hüviyetini herşeyin üstün- de tutan Karaca Tiyatro, bu son iki esere, bazı güçlüklerle değerlerine bel karşılaştığı, sanat bağladığı e- T R O serler umulan rağbeti görmediği ve bütçe açığını kapamak zarureti baş- gösterdiği zaman sahnesinde yer ve- recektir. Bu tahmin kısmen doğru çıkmıştır. Karaca Tiyatronun ilk e- serlerinden "Salıncakta İki Kişi" bü- yük bir ilgi görmüş olmakla beraber, "Burada Gömülü" temsilleri umuldu- ğu kadar verimli olmamıştır. Bu ve- rimsizliği gidermek için "Tahta Ça- naklar" ele alınmış, miadını doldu- ran "Salıncakta İki Kişi" yi de "Çöl Faresi" takibetmiştir. Bu iki eserin de Karaca Tiyatroda umdurdukları- nı buldurduklarına şüphe yoktur. Ya- ni tiyatro, matineli suvareli, dolup dolup taşmıştır. Bu da gösteriyor ki "ekmek parası" rağbettir. Hele hu- susi tiyatroların.... Aynı gerçeğin tahsisatlı tiyatrolar için varit olma- Tiyatronun dığını düşünmenin de "Devlet ke- sesinden israf” tan pek farkı olma- malıdır. Dünyanın her yerinde, her tiyatrosunda tutmayan piyesin - hat- tâ en değerlilerinin - akibeti afişten inmek ve yerini başka esere bırak- maktır. Tiyatronun bu ezeli kanu- nunu hiçe sayanlar bindikleri dalı kesmekten başka bir şey yapmamış olurlar. Karaca Tiyatro için akla gelen bir şey de, ilân ettiği repertuardaki ye- ni eserleri sahneye çıkarmakla aynı "rağbet"i temin etmesinin güç ol- mıyacağıdır. Bunu yapmak varken acaba neden, mevsimin ikinci eser- leri olarak, daha geçen sene oynan- "Çöl Faresi" Gişenin kasası doluyor nden bir sahne mış iki eser ele alınmıştır? Bunun sebeplerini daha çok, Karaca Tiyat- ronun mukadderatını tayin eden kurmay başkanının iki aydan fazla süren Amerika seyahatinde aramak doğru olur. Kurmay başkanı, haklı olarak, "harekât sahası" ndan uzak- laştığı sırada, emri altındaki kuvvet- lerin ancak daha evvel denenmiş "tabiye”" lerle "kati netice" yi kendi kendilerine — alabileceklerini hesapla- mıştır. Nitekim hesap doğru çıkmış ve “zafer" kazanılmıştır. "Fare" li piyes Bu küçük ve sevimli hayvanın adı bile birçok seyirciyi, hele hanım seyircileri, kaçırmıya kafi iken "Çöl resi", Ankarada olduğu gibi, İs- tanbulda da tiyatroyu doldurup dol- durup taşırmıştır. Bunun hikmetini de, herşeyden evvel eserin iyi oynan- masında, sonra da seyircinin “gül- mek" ıhtıyacında aramak lazım. Seyircinin bu ihtiyacı — maalesef bizde en ihmal edilen ihtiyaçlardan biridir. Halbuki bugünün insanı, her zamandan daha çok, ağır hayat şart- ları içinde bunalmıştır. Tiyatroya biraz da sıkıntılarını, dertlerini u- nutmak, biraz da eğlenmek için git- mek istiyor. Onun bu gülme, eğlen- me hakkını çok görmemeliyiz. memleketlerinde en çok beğenilen, rağbet gören eserler halkın bu ta- bii ve masum ihtiyacını gözönünde tutarak yazılmış eserlerdir. Ağır problemleri bütün acılığı ile sahne- tarz eserler yazmayı bir hafiflik say- mamaları bundandır. Comedie Fran- çaise'in Feydeau'nun eserlerini reper- tuarına almakta tereddüt etmeme- si gibi.. Bizde ise, halkın rağbeti da- ima ön plânda tutulmak icabetler- ken bu tarz eserler hâlâ, nedense, kü- çümseniyor. Unutuluyor ki seyirciyi güldürmek, zorlamadan, bayağılığa, aşırılıklara düşmeden — güldürmek, ağlatmaktan çok daha güç, daha da sanat istiyen bir iştir. İşte "Çöl Faresi" nin İstanbul se- yircisinden gördüğü rağbete karşılık tenkidden gördüğü bazı küçümse- melerde bu gerçeğin unutulmuş ol- masının tesirleri var. Şüphe yok ki eserin dört başı mâmur bir komedi olduğu ileri sürülemez. Çok — güzel başlıyan bir birinci perdeden sonra, eser Zayıflamakta, — Viyanada — bir büyük bankanın idare meclisi başka- nının odasında geçen mali çevrenin havası, Pariste büyük bir otelin hu- susi dairesinde geçen son perdelerde bir vodvil çevresine inkılap etmek- tedir. Üstelik piyes hayli eskimiştir. Birinci Dünya Harbinden sonra Vi- yanada uzun zaman sürmüş olan mali kriz ve işsizlik devrinin havası bugün, zamanındaki kadar kuvvetle AKİS, — 16 MART 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: