23 Mart 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

23 Mart 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mette bulunabilmek için 4000 lira borca girdiğimden dolayı değil. Ata- türk sevgisinin bir Tom Miks sev- gisine tercih edilmesinden dolayı üzül düm" diyor. Muzaffer Enderin hazırladığı an- toloji 112 sayfalık küçük boyda bir kitapçık. Matbacılığın en geri araçla- rı ile dizilmiş, basılmış Kitap baştan aşağı baskı, dizgi ve tertip hataları ile dolu. Kâğıdı kötü. Cildi kötü. Ke- limenin tam manası ile ele alındığı zaman "dökülen" bir kitapçık. Zarfı bu olan "Atatürk Nesir Antolojisi" nin mazrufuna — gelince: Muzaffer Ender kitabının başına Atatürk 10. yıl Mmesajından bir pasaj almış. Bu başlangıcı Atatürkün hastalığı sıra- sında neşredilen raporlar, Atatürkün ölümü üzerine neşredilen Tresmi teb- liğ. o zamanki Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Türk milletine hitabeleri takip ediyor. Kitabın daha sonraki kısmı 27 ya- zarın Atatürkün ölümü için yazdık- ları 30 makaleyi ihtiva ediyor. Mu- zaffer Enderin Atatürkün ardından yazı yazan 27 yazar olarak seçtiği imzalardan bir kaçını sayalım. Refii Cevat Ulunay, Kadircan Kaflı, Pe- yami Safa, Burhan Belge, Kılıç Ali Şükrü Kaya... - Sonra birkaç da tanınmamış şöhret, İzzet Ulvi, Şevket Kutkan Cevdet Bereket, Ali Karakurt, Halit C. Ca- nel, v.s Bütün bunların arasına sıkıştırıl- mış Hasan Ali, Fatih Rıfkı gibi bir iki imza daha ve Atatürkün son dere- ce geri bir teknikle basılmış bir iki portresi. İşte 27 yaşındaki edebiyat öğretmeni Muzaffer Erdenin hazırla- dığı ve "O büyük in ı san için çırpınan en mukaddes eser" olmasına çalıştıgı "Atatürk Nesir Antolojis Antolojinin dizgi, baskı ve terti- bindeki her türlü hatalar mazur gö- rülebilir. Nihayet bir taşra matbaası- nın imkânları ile hazırlanmış bir ki- taptır, denir, geçilir. Peki ama ya o Ataturkun ardından goz yaşı dokmuş, nun içinde Necip Fazıl niye yok diye hayrete düşüyor. "Ataturk Nesir Antolojisi" , buv gayretle ham maddesi verecek sıradan, beylik bir kitapçık. Muzaffer Ender gibi Atatürkçübir gençten çok daha ciddi, çok daha e- isteyen araştırma beklenebilir. Ama Antolojisi" okuyu- cuya bu umudu vermiyor. AKİS, 23 MART 1960 MUSİKİ Opera İstanbulda opera İstanbulun mühim bir eksiği söyle- ne söylene, üzerinde durala durala, nihayet geçen hafta sonunda gideril- me yoluna girdi. Yoluna girdi, çünkü Belediye Meclisi bir Şehir Operası ku- rulmasına, bu iş için 2,5 milyon lira tahsisat ayrılmasına karar verdi, bu kararın ilk müsbet neticesi olarak da, 45 günlük kısa bir hazırlıktan sonra, mevcut unsurlarla ve İtalyadan davet edilen sanatkârlarla, 19 mart cumar- tesi akşamı, ilk temsil verildi. Ama İstanbul Operasının perdesini açmak, ilk temsilini vermekle — herşey olup itmedi. lstanbul ve Opera birbirinin ya- bancısı değildir, ama yıllardan beri türlü bir operası da olamamıştır. Sebepleri malum... Tan- zimattan bu yana güya garplılaştık, güya kafa değiştirdik. Herşeyde ol- duğu gibi musikide de bu garplılaş- ma, Atatürk devrine gelinceye ka- dar sözde ve heveste kaldı. Onun için yüz senedir İstanbul Operayı ancak yabancı, gelip geçici trupların "se- yircisi" olarak tanıdı. İşin garibi bu "seyircilik" — durumu, — Cumhuriyet devrinde de uzun bir zaman devam etti. Ankarada bir Devlet Konserva- tuarı açılırken bir eşini de İstan- bulda açmak, bir Devlet Operası ku- rulurken bir benzerini de İstanbulda kurmak, hnasılsa, kimsenin aklına gelmedi. En kötüsü bina işi son yıl- lara kadar hiç düşünülmedi. Opera- nın ve Tiyatronun Avrupada saray- lardan güzel binalara — yerleştirilmiş birer kültür âbidesi halinde yükseldi- ğini görenler ve bizim de bir opera- mız, bir tiyatromuz olmasını canügö- nülden istiyenler bile, bu sanat ağaç- larının salaşlar üzerinde yetişebilece- ğini sandılar. Onun içindir ki İstan- bul Operası bugün perdesini ancak geçen asırdan kalma, döşemesinin her tahtası, her adımda inleyip sızla- yan o köhne Tepebaşı tiyatrosunda açabıldı Puccini'nin kaderi ürk Operasının hangi şartlar altın- hangi nağmelerle dünyaya geldiğini tetkik ve tesbit edecek o- lanlar, bu dogumu İtalyan besteci- Si Puccını nin melodileriyte teşci, hattâ tesit ettiğini görmemezlikten gelemiyeceklerdir. 1941 de Ankarada Türk diliyle ve- rilen ve umumi bir heyecan yaratan ilk opera temsili, meşhur Verismo çı- ğırının en muhım temsilcisi sayılan Giacomo Puccini'nin "Madam But- Devlet Kon- temsili verdikten bir sene sonra, | de sahneye koyduğu ikinci opera, ge- ne meşhur İtalyan bestekârının "Tos- ca" operasıydı. Ama bu sefer eserin tamamı değil, ancak 2. perdesi oyna- nabilmiş, bu kadarı bile Semiha Berk- yun ve rahmetli Nurullah Şevket Taşkıranın başrollerde gösterdikleri büyük muvaffakiyet — sayesinde, Üü- mitleri aşan bir güzel netice olarak hayranlık uyandırmıya yetmişti. O n İstanbul Operasının açılışından bir intiba Perdenin önü 29

Bu sayıdan diğer sayfalar: