13 Nisan 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

13 Nisan 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın İçinden Son Hadiselerin Öğrettiği Zor, elbette ki bir politikadır. Her politika gibi zama- na,zemine ve eldeki imkânlara uygunluk derece- si kusursuzsa pek âlâ müsbet netice verir, başarı sağ- lar. Bu şart altında kullanılan zor sayesinde çok poli- tikacının muayyen bir devreyi atlattığı, hattâ uzun müddet sistemini yürüttüğü görülmemiş Hadiselerden değildir. Görülmemiş olan, zamana da, zemine de, elde- ki imkânlara da hiç uymadığı halde zorun zorbaları se- lâmete götürdüğüdür. Türkiyemizde cereyan eden son hadiseler bir ta- kım yüksek başların kendi partilerine basiretli politika diye zoru tavsiye ettiklerini meydana çıkarmıştır. İk- tidar ekibi içinde bu politikanın şampiyonluğunu kimle- rin yaptıkları ve bunların kudret dereceli artık hemen herkesin malümudur. Onların tesiriyle bu politika bir defa daha denenmiştir. Tren durdurmalar, yol kesme- ler, şiddet gösterileri hep aynı, tavsiyelerin neticeleri olarak politika sahasına çıkarılmışlar, "Biz kuvvetli- yiz" psikozunun yaratılmasını sağlamak için tatbike konulmuşlardır. Seçimlere gitmeye bir ara hazırlanan D. P. -bu cesaretin şimdi feci şekilde kırılmış bulundu- ğu anlaşılıyor- seneler senesi bilhassa Radyo Gazetesi ağzından' savrulan ve çok tekrarlandığından dolayı kor- kutucu bütün vasıflarım kaybeden tehditlerin gerçekle- şebileceğini göstermeye kalkmış, fakat ricata mecbur kalmak suretiyle arzuladığının tam aksi kanaati her- kese vermiştir. Tıpkı askerlikte olduğu gibi politikada da yüksek başlar için en mühim mesele kendi kuvvetine ve karşı tarafın kuvvetine doğru bir teşhis koymaktır. Böyle oyunlarda blöfün de bir unsur olduğu düşünülürse yük- sek başların muhtaç bulundukları bir başka meziyet psi- kolojik sezme kaabiliyetidir. Zira politikanın “İmkânlar sanatı" olarak tarif edilmesi boşuna değildir ve imkân- ların ne olduğunun tesbiti bu neviden teşhislerle kaabil hale gelmektedir. D. P. sözcülerinden millet uzun za- mandan beri çalımlı sözler işitmekteydi. D. P. sözcüle- ri uzun zamandır devletin imkânlarından kendi parti- leri lehine faydalanabilme ihtimalini mübalâğa ediyor- lardı. D. P. sözcüleri devletin kendileri olduğu kanaati- ni haylidir yaymaya çalışıyorlar ve partileriyle başa çıkılamayacağım devletle başa çıkılamayacağı mucip sebebine bağlıyorlardı. Zor politikasının şampiyonları tarafından monte edilen son talihsiz denemeler bütün bu D. P. propagandasının bir balondan ibaret bulundu- ğunu göstermiş ve artık Radyo: Gazetesinin tehditleri gülünçlüğün son haddini bulmuştur. Hiç bir şey devletle D. P. nin başka başka şeyler olduğu hakikatini son hâ- diselerden daha açık şekilde gözler önüne seremezdi. Kesif bir propaganda ateşinin altında tutulan ve bir kaç kalenin -V.C.- ye geçen bir avuç zengin, meşhur Çoruh şilebi mürettebatı, ekmek derdinde sade vatan- daşlardan mürekkep bir kaç kalenin- D. P. tarafından zaptı karşısında heyecanlanan kütlelerin gözleriyle gö- rüp yürekleriyle hissedecekleri bir manzaraya ihtiyaç- ları vardı. Bu ihtiyacı D. P. li şiddet şampiyonları sayın İnönü ile elele vererek gidermişlerdir. Pek parlak ve gösterişli şekilde ortaya çıkmıştır ki bir vatandaş kat'i şekilde "Hayır!" dediğinde önünde hiç bir mani dur- muyor, dikilmek istenen bütün barikatlar yıkılıyor, her yol açılıyor ve o vatandaşın safında vatandaşların ka- bir ekseriyeti bir anda yer alıveriyor. Hadisenin daha mühim tarafı vardır. Partizan idare, kendisine âlet AKİS, 13 NİSAN 1960 bulmakta gittikçe güçlük çekmektedir. İdare meka- nizmasındaki herkesin "emir kulu" olduğunu sanmak gafletlerin en büyüğüdür. Hukuk dışı emliler tekrarlan- dığında bunları yerine getirmek için vazifeli çıkmaya- cağı, böyle emirler verenlerin bir duvarla karşıkarşıya kalacakları kısa zamanda görülecektir. İncesuda önüne dikilmek istenilen barikatları kendisine selâm duran genç subayların sevgi dolu bakışları arasında ve Meh- metçiklerin omuzlarını okşayarak aşan sayın İnönü as- lında o maniayı değil, kaba kuvvetin saltanatını yık- mıştır. Bu saltanata karşı baş kaldıranların bütün bir milletin sevgisiyle, saygısıyla nasıl sarıldıklarım gör- mek herkese vazifesinin ne olduğunu hatırlatmıştır. Bir Malatya valisi yaptığının kanunsuzluğu kendisine anlatıldığında “emir kulluğu" kalkanının arkasına sığı- nabilir, zaten gırtlağına kadar battığını hisseden bir başka idare âmiri biraz daha batmaktan başka çare görmeyebilir ve yazık ki bir genç İncesu kaymakamı hocası Feyzioğluya sızlanmayı vicdanını rahat tutmak için kâfi sayabilir. Ama herkesin böyle davranmayaca- ğı ve "Hayır!" demenin şerefini evlâdı âyâl düşüncesi- ne tercih edeceği zor politikası devanı ettirildiği tak- dirde derhal ortaya çıkacaktır. Bir ibret bin nasihattan tesirlidir ve D. P. li şiddetciler millete işte bu ibreti sağlamışlardır. Milletleri bir muayyen tarzda idare etme hevesine kapılanlar bir noktaya dikkat etmek mecburiyetinde- dirler: Efsane Kahramanları yaratmamak! D. P. hem o tarz idare peşindedir, hem de bir Efsane Kahramanı- nı bütün unsurlarıyla ve kendi elleriyle yaratmıştır. Kayseriden sonra incesu, İncesudan sonra Ankara, An- karadan sonra İstanbul.. Muhalefet lideri bütün şid- det tedbirlerini bir tekmede yıkarak ve milletine iman aşılayarak dolaşıyor, dolaşıyor, dolaşıyor. Bu hareket tarzının yüreklerde ne akis bıraktığını görmemek için kör olmak daki kafi değildir. Türkiyenin hâlâ "Balı- kesir hâdisesi" n basit fikre sahip görünmüyorlar. Bütün teşhisleri hata- lıdır. Ser adımları falso, her hesapları yanlıştır. Ken- dilerini iktidara "İnönü mütehassısı" diye satmış olan resmi vazifeli, hususi vazifeli bütün müşavirler bırakı- nız İnönünün Mali vranışlarııı tahminini, onun ruh ha- letini dahi a mamış biçarelerdir. Ama ya böylele- rinin tahlillerini ONE amım temeli yapanlar? Son hadiseler bir tek hakikati balçıkla dahi sıvana- mıyacak parlaklıkla ortaya çıkarmıştır: D. P. zor poli- tikası takip etmek kudretine, kuvvetine sahip değildir. Sayın İnönünün teşhisi, teşhislerin en doğrusudur: Bu politikanın şampiyonları mecallerini tüketmişlerdir, son kalıntılar da pek yakında ufalanıp dağılacaktır. O halde? O halde, açık duran öteki yolu seçmek zamanı gel- miştir. Sükunet yolu, basiret yolu, ihtiyat yolu, haki- katleri kabul etme yolu. Bu yolun bir başka adı vardır: 12 Temmuz Beyan- namesi yola! Mukadder tasfiyenin hiç kimseye zarar vermeden, hiç kimseyi incitmeden gerçekleşmesinin ça- resi artık bundan ibarettir. Aksi halde, her şey göste- riyor ki tasfiye gene olacaktır, ama kırıcı olacaktır, in- citici olacaktır. Yazık değil mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: