3 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 17

3 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mal Yılmaz da bu m ha- reket tarzının niçinini bir hukukçu olarak izah fırsatım kaçır- mıştı. İşte, tek hakimli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi salonunda 14 dakikalık bir zamana sığdırılan 14 küsur yıllık bir partinin âkibeti böyle bir dekor içinde kararlaştırılıyordu. Müdafaa avukatının söyleyecekleri bitince, sı- ra diğer ifadelerin okunmasına geldi. İlk ve mühim ifade, tabii, D.P. nin böyle bir âkibete ouğramasında bü- yük rolü olan sabık Başbakan ve D.P. Genel Başkanı Adnan Menderesin ifa - desiydi. Hâkim Raif Elmadağlı bu ifadeyi okuyacağını söyleyince, sa- londaki sessizlik ve heyecan son had- dine ulaşmıştı. Yassıadadan gelen i- fade elbette pek çok kimse için bir merak konusuydu. Raif Elmadağlı karışık saçlarını sağ elinin parmaklarıyla karıştırdı, sonra önündeki dosyaya eğilerek ifa- deye bir kere daha göz gezdirdi. Sa- bık Başbakanın Yassıadada alınan ifadesi bir hayli enteresandı. Düşük- lerin başı, pe aynen şöyle di- yordu: "D n kapanmaması için bir mülaimie. “balnseak değilim. Bilâkis, bugünün şartları içinde ka- panmasının doğru olacağı kanaatinde yim." Bu ifade okunurken salonda çıt yoktu. Herkes, sabık Başbakanın ifadesinin D.P. nin fesih fermanına eklenecek bir vesika olduğu kanaa- tindeydi. Ancak, dikkate değer tek ifade sabık Başbakanın ifadesi değildi. Bu arada, DP. Genel İdare Kurulu üye- leri Tevfik İleri, Celâl Ramazanoğlu, Remzi Birant, Sjamet Ağaoğlu, Re- fik Koral tan ve Sıtkı Yırcalının da İfadelerine müracaat edilmişti. Bütün bu ifadeler ve "günün şartları" üst üste binince; tarihi karar, haftanın sonundaki perşembe günü tek hakim- li 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tara- fından kolayca alındı. ye koridorlarına çıkan gazeteciler, asıl davacıyı koridorları arşınlarken buldular. Mustafa Geygel, hemen ga- zetecilerin ve avukatının yanına se- girtti, güleç bir yüzle avukatım teb- rik etti. Daha sonra nutuk ve beya- nat faslı başladı. 1957 den sonra D. P. ye giren ve 27 Mayıs inkılâbım müteakip D.P. den davacı olan zat, gazetecilere başından geçenleri tatlı tatlı anlattı. Bol bol resim çekildi Anlaşılan, maksat hasıl olmuştu. Bun dan sonra, sabık DP. li müteahhit, gazetecilere Börekçi Hanının 35 nu- maralı odasındaki yazıhanesini tarif etti ve avukatıyla beraber kayboldu. Hâdisenin ertesi günü, yeni parti peşinde koşanlar "Kral öldü, yaşasın Kral!" diye haykırıyorlar ve eski De- mokrattan yakında kendilerinin a- AKİS, 3 EKİM 1960 çacaklan bayrak altında toplanmaya davet ediyorlardı. İki başlı kartal eçen haftanın ortalarında bir gün G Sunilik Merakı çi haftanın ortasında bir akşam -daha kat'i olmak gerekirse: Çar- şamba akşamı- radyoların haber bültenlerini dinleyip te "konuşan âlet"e bir yumruk sallamamak imkânsızdı. Spikerin anlattığı, Milli Birlik Komitesi üyelerinin yurt gezisiydi. Evvela bir il veya ilçe ismi söyleniyor, sonra söyle deniliyordu:. "Bugün Milli Birlik Komitesi üyesi şehrimize gelerek..", "Bugün İlçemize gelen Milli Birlik Komitesi üye- leri Belediye Meydanında..", "Milli Birlik Komitesi üyesi bugün İlimi- ze gelmiş ve.." Üste, bu minval üzere dakikalarca devam edip gidiyor, aynı kuru, sıkıcı cümleler yayık bir sesle, sadece bir kaç il ve ilçe adı değiştirilmek suretiyle tekrarlanıp duruyordu. Bir defa, kimdi bu "Mil- li Birlik Komitesi üyesi?" Hayır, her halde e flite "Kahraman yarat- mama" kompleksi içinde üyenin adının radyoda söylenmemesi uygun görülmüştü! Böylece, bir haber mahiyeti taşıması gereken cümleler sanki bir hayaletten bahseden cümleler haline geliyordu. Sonra, her defasında mahreç göstererek ve ayrı havadis şeklinde aynı satırları okumanın manası neydi? Bunun elbette ki bir manası yoktu, ama 27 Mayıstan sonra da işlerin 27 Mayıstan evvele nazaran farksız şekilde yürütüldüğünü mükemmelen gösteriyordu. Bir yabancı radyoda haberlerin, bizim radyolarımızda verildiği şekilde verildiğini hiç duydunuz mu? Bir yabancı radyoda haberler ne güzel işlenmiş, nasıl usta bir gazeteci tarafından hazırlanmış, ne ka- dar özlü ve alaka çekici bültenler halinde okunur! Telgrafları altalta koy, sonra oku! Bunun adı, bizde "Haberler Bültenidir. Bunun, bir vala sabun doldurmaktan tek farkı sabun doldurmanın bülten hazırla- maya nisbetle daha zor ve daha yorucu olmasından ibarettir. Fransız radyosunu dinleyiniz. General de Gaulle on kişiyi mi kabul etmiş? Bu, bir tek haber olarak ve Fransa Devlet Başkanının o günkü hareketini hikâye eden cazip cümlelerle duyurulur. Bizde, General Gürsel on kişi- yi kabul etmeyegörsün. Bu, bizim radyolarımızda sâdece has isimler değişik on haberdir ve her biri "Ankara - Anadolu Ajansı" diye başlar "Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel bugün Hariciye Köşkünde..." diye devam edip gider. Bayarın kabulleri böyle verilirdi, İnönünün kabulleri böyle verilirdi, Atatürkün kabulleri böyle verilirdi. Değişmeyen, haber bültenlerini hazırlayanların tembelliğinden ibaret- tir. Bir elde makas, bir elde tutkal ve masanın üstünde geniş bir kâğıt! Bu âletlere zihnin, ustalığın, titizliğin ve emeğin ilâvesi dün de görül- memiştir, bugün de görülmemektedir.İç haberler telgrafçı ağzıyla okunan telgraflar, dış haberler telgrafçı ağzıyla okunan telgraflardır "Haber" bunların sâdece resmi adıdır İhtilâl idareleri, haber bültenlerine en ziyade dikkat etmesi gere- ken idarelerdir. Bunlarda hiç olmazsa gazetelerimizin artık yaptıkları "derleme" usulünü tatbik, icapların en basiditir. Haber bültenlerinin ça- lışılarak, üslübu cazip ve dikkatli, haber yazma tekniğine göre hazır- lanmış, evvelâ havadisin özünü, sonra tafsilâtını, nihayet teferruatım veren metinler halinde hazırlanması zamanı gelmiştir ve geçmektedir. Bunun için küçük bir büro kâfidir. Mesele, işten anlayanların iş başına getirilmesidir. Telgraflar o büroya gelir, büroda bülten bir gazete, da- ha doğrusu bir mecmuanın haber kısmı hazırlanır gibi hazırlanır. Ev- velâ konular tesbit edilir, her konu bir -ama tek bir- haber olarak göz önünde tutulur ve işlenir. Kelimeler seçilir, cümleler seçilir, dinleyici- nin merakım ve alâkasını ayakta tutacak akıcılık sağlanır. Sonra da bu bültenler sakız çiğneyen değil, mümkün olduğu kadar çok kelime- yi mümkün olduğu kadar açık şekilde okuyabilen, radyoda en kıymetli şeyin zamandan ibaret bulunduğunu müdrik spikerlere okutulur. Haber bültenleri böyle hazırlanır, tefsirler böyle hazırlanır. Ama, denilecek ki "Ee, bunun için çalışmak, uğraşmak, İşi iş bilmek gere- kir.. * Söylenmek istenen de, zaten bu değil midir? "Merdivenaltı"nda -bir zamanlar bu- rada dehşetli siyasi tartışmalar, Hat- tâ hamallara has el şakaları olurdu- kâhkülü alnına düşmüş bir kurmay, karşısında kendisini dinleyen iki genç adama m © di: İnkılâp i çocuklar, senelerdir Büyük Millet Meclisinin meşhur ralantide alin bir idare var. İşler 17

Bu sayıdan diğer sayfalar: