4 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 14

4 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER lardı. Kelimenin tam manasıyla bir asker olan Akkoyunlunun işte, bunu aklı alınıyordu. (Akkoyunlu sözünü gene hastalık üzerine getirdi ve: "— Biz hastayız arkadaşlar. Or- dinaryüs profesörümüz de hasta, şu- yumuz da, buyumuz da.," dedi. Akko; udan sonra öl Muzaf- fer Yurdakuler aldı. Sevimli Albay son derece sakindi. Ağır ağır, kelime- lerin üzerine basa basa konuşuyor ve Akkı unun aksine, sesini çok ha- fif çıkarıyordu. Albayın o söyledikleri başkaydı. Yurdakuler, yaptıkları ha- reketin a üzülüyor- du. Şöyle — Be en umardım ki bütün Türk milleti bizi destekletin. Malümat aldı- ğımız zevatın kimlerini açıklamıyo- ruz. Biz fedakârlığa katlanmakta da- vam ediyouz. Eğer hata varsa, bunu, İhtilalin kefareti olarak kabul etmek lazımdır”. Ahmet Er konuştuğunda toplan- tnın havası adamakıllı ısınmış, öğ- rencilerle Komite üyeleri (o karşılıklı dertleşmeğe başlamışlardı. Doğrusu istenirse, Milli Birlik Komitesi Üyele- ri, talebe temsilcilerini çetin ceviz sanmışlar ama, pek yumuşak bul- muşlardı, öğrenciler, â denilebilir ki mensubu ortaya atıldı ve bir sual sor- du: “- İşi niçin bu kadar ani ve seri yaptınız?" Böyle suallere pek seri cevap ver- mekle şöhret bulan Özdağ, arkadaş- larının önüne geçti ve meşhur tebes- sümünün Ka ara NX r beyin ameliyatı yapıyoruz. Tedrici olr mu?" dedi. Tartışmanın bundan sonrasında Komite üyeleri (savunmayı bırakıp taarruza kalktılar, öğrencilere tat- min edilip edilmediklerini o sordular. Başka istedikleri var mıydı? Daha nelerin açıklanmasını arzu ediyorlar- di? Eğer içlerinde bir şüphe kaldıysa onu da izale etmek vazifeleriydi. U şeklindeki masanın etrafındaki - leri aimdi bir tereddüt sarmıştı, renciler konuşmakla konuşmamak a- rasındaydılar. Bir şey söylemeği bir- birlerine bıraktılar. Büyük U masa birbirlerine bakıp duran gençlerin mütereddit hareketleriyle (kaplandı. Nihayet gençler, tatmin olduklarını söylediler! Ancak dışarı çıktıklarında duru- mun hiç de öyle olmadığı görüldü. Talebe temsilcileri Meclisin koridor- larında bülbül kesudiler, Hele Akko- yunlunun sözlerine pek üzülmüşlerdi. Yarbay neden öyle kesin konuşmuş, neden, geriye dönülmiyeceğeni ve ne olursa olsun yola devam edileceğini 14 Bedrettin Tuncel Habersz bakan söylemişti ? Bir uzlaşma mümkün de- gil miydi, İşte, bunu anlamamışlardı. Yüksek kademe konferansları İstanbulda ve Ankarada M.B.K. nin genç üyeleriyle talebe temsilcileri dana ziyade yatın verdiği tatlı heye- can ve bir karşılıklı münakaşa hava- sı içinde görüşürler, anlaşma zemini ararlarken Başkentte bir başka te- mas yapılıyordu. Haftanın başındaki gün, saatlerin 14.30'u gösterdiği sı- ralarda ekserisi gözlüklü, yürürken bile düşünen insanların ağırlığında ve her hareketlerinden ilim adamla- rı oldukları belli dokuz kişi, Başba- kanlığın merdivenlerini ağır ağır tır- mandılar. Gelenler, Ankara Üniversi- tesi Senatosunun 147 öğretim üyesi- nin görevlerinden affı dolayısıyla or- taya çıkan meselede müzakereye yet- kili kıldığı heyetti. Heyetin başkanlı- ğını Prof. Necip Bilge yapıyordu. He- yette Anayasa Komisyonu üyesi Bah- ri Savcı, Ekrem Akur, Tahsin Ban- guoğlu, Cahit Talaş, Mahir Pamuk- çu, Kemal Gürsoy ve Cemal Tarıman da vardı. Devlet ve Hükümet Başkanı Org. Gürsel ile temin edilen randevu- larına, meselenin halli için çâre ara- mak üzere gelmişlerdi. Konuşma pek hararetli olmadı. Devlet Başkanı, he- yete peşinen, kanunun haklı olarak çıkarıldığını ifade etti.- Ama ondan sonra söyledikleri yüreklere biraz su serpti. Başkan şöyle demişti: — Bu kanun yürütülecektir. A- ma hatalı olabilir, eksik olabilir, faz- la olabilir. Eğer hata varsa, Üniversi- tenin de iştirakiyle düzeltme yoluna gidilir. En kısa zamanda düzeltmeğe hazırız." Başkanın sözlerinde büyük bir tâ- viz payı aramak yersizdi. Ama hiç değilse kapı açık bırakılıyor ve Ak- koyunlunun yaptığı gibi anlaşma im- kânı kökünden kesilip o atılmıyordu. Nitekim saat 15.15 sıralarında Baş- bakanlığın merdivenlerinden inen öğ- retim üyelerinin yüzlerinde, hafif de olsa beliren tebessüm bunun açık ifa- desiydi. Bahri Savcı durumu söyle ifade etti: "— Gürsel, meselenin Üniversite muhtariyeti çerçevesi dahilinde halle- dileceğini ifade etti. Bu da enteresan- dır." Becerikli şeytanlar Üniversite heyeti Başkanın yanın- dan çıktıktan sonra Gürsel, pek sevdiği gazetecileri durumdan haber- dar etmek için yanma çağırdı. Birkaç dakika içinde odaya dolan basın men- supları, elindeki Samsun sigarası ya.- rlanmış Generalin etrafını sardılar. Bu arada foto muhabirleri eğiliyorlar, kalkıyorlar, sandalyalann üzerine çıkıyorlar ve durmadan flâş parlatı- yorlardı. Başkan Gürsel gülerek, fo- toğrafçılara: "— Yahu, sizler ne kadar becerik- li şeylersiniz. Nereye saklansak, mu- hakkak bulup e Çekin bakalım resimlerinizi" de gün, gardrobundaki ki elbise- den açık renklisinin içine gri bir sve- ter giymiş olan Başkan pek neşeliydi. Basın mensuplarına, Profesörlerle ko- nuştuklarını anlattı, kanun hakkın- da söylediklerini tekrarladı. Sonra da, Üniversite heyetinin Mecliste, Komite üyeleriyle işi bir karara bağ- lamak üzere toplantıya gittiklerini söyliyerek geç kalmalarını ima et- ti. Başkan im di bir kah- kahayla şöyle bağ -— Haydi, sene malzeme buldu- nuz..." Mamafih, Başkan bu haberi ver- mekte geç kalmış sayılırdı. Zira Üni- versite heyeti basın mensuplarını ya- nından ayırmıyor ve onlara "Sizler notersiniz, gelin bakalım" diyordu. İşin ikinci perdesi Meclisin Tören Sa - lonunda başladı. Büyük ve zarif İşlemeli bir masa- nın iki ucuna aynı motiflerle süslü iki küçük masa yerleştirilmişti. Bir zamanlar Koraltanın kabul merasim- lerine sahne olan geniş edada bütün lâmbalar yakılmıştı. Küçük masalar- dan pencere önündekine Sezai O*Kan, Ahmet Yüdız ve Sami Küçük otur- dular. O'Kan sütlü kahverengi bir el- bise giymiş ve koyu kahverengi bir papyon bağlamıştı. Gri bir sveter, kı- AKİS, 4 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: