4 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

4 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Duruşmaların Anatomisi Cürüm ve Ceza pişüklerin lm Yassıadada ' "Çerez Dava"lar devam eder umi efkâr köpeklerle, bebeklerle oyalanırken ciddi “bir çalışma içinde bulunuyorlar, Dü- şükler de, avukatları da dananın kuyruğunun "Anaya sanın ihlâli" dâvasında kopacağını mütkemmelen bil-- mektedirler ve gayretlerini o noktada toplamışlardır. Avukatlar kendi aralarında bir nevi komite kurmuşlar- dır ve mesailerini birleştirmişlerdir. Karar, savunma- ların aynı istikamette olmasıdır. Esaslar komite tara- fından tesbit edilecek, kalın çizgiler çizilecek, sonra her müdafi kendi şahsi kabiliyeti ve imkânlarıyla te- mayı işleyecektir. İşin ciddiyeti şuradan anlaşılmalı- dır ki yabancı hukuk adamlarından ve dünyaca tanın- mış avukatlardan mütalealar istenmiştir. İçerde ve dı- şarda geniş maddi imkânları ellerinde tutan düşükler, en elverişli şekilde kendilerini kurtarmaları için avu- katlarına “ellerinden gelen her şeyi yapmaları ve hiç bir fedakârlıktan çekinmemeleri" yolunda talimat ver- mişlerdir. Şöhretli Fransız avukat Maurice Garçon'un yayınladığı broşür (Bk. AKİS - Sayı: 326) bu yolda atılmış ilk adımdır. Bunu başka adımların takip edece- ği ve Yüksek Adalet Divanının karşısına, günü geldi- ğinde, düşük avukatlarının bu neviden otoritelerden yüksek fiyatla alınmış mütalealarla çatacaklarından hiç kimse şüphe etmemelidir. "Çerez Dâva"larla alâ- kalı bulunmadıkları için Yassıadada boy göstermeyen bir çok düşük vekili halen "Anayasanın ihlâli" dâva- sının Ma içindedir. tlar bir ii gözdeni uzak tutmak gafle- tine Maile . 27 Mayıs ihtilâlini meşru bir ha- reket olarak tanıdıklarım savunmalarının başında be- yan edeceklerdir. Hem ihtilâlin meşruiyetini tanımak, hem de bu ihtilâlin devirdiği iktidarın başlarının masu- miyetini ileri sürmek insana ilk nazarda çözülmez bir tezat gibi gelmektedir. Ama, bir belirli mantık sistemi içinde bu tezat eriyip gitmektedir. 27 Mayıs ihtilâli meşrudur. Evet, D.P. idaresi on yılın sonunda memle- keti idare edemez hale gelmiştir. Bunda çeşitli sebep- ler rol oynamıştır. Bir defa Muhalefetin tutumu de- mokrasinin dejenere olmasının başlıca amilini teşkil etmiş, onun yıkıcı, yıpratıcı, her türlü milli menfaate aykırı mücadelesi ve sandalya hırsı memleketin bütün müesseselerini işleyemez hale getirmiştir. Avukatlar dâvayı müvekkillerinin değil, onların siyasi hasımları- nın duruşması haline getirmek hususunda kararlıdır- lar. Düşükler, zavallı bir takım mahlüklardır. Tecrü- besiz halde iktidara gelmişler, tecrübeli rakipleri ken- dilerini ellerinden tutup İlk adımları attıracak yerde arkadan hançerlemeye kalkışmıştır. Tez, hiç duyulmamış bir tez değildir. Başta Hava- dis, Havadisin Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhon ve on- ların çömezi yazarları gibi kalemleri, bütün D.P. kuy- rukları aylardan beri aynı fikri işlemektedirler. 26 Ma- yıs günü memlekette esen har* D.P. idarecilerinin de- gil, Muhalefetin tutumu neticesidir. D.P, idarecilerinin kusura, tecrübesizlik ve acemilikleri dolayısıyla vazi- yete baştan hâkim olamamak, ters tedbirler almaktan ibarettir. Çıkarılan kanunlar hep, memlekette anarşi- yi önleme gibi samimi bir niyetin icaplarıdır, fakat hepsi ters işlemişler, kötü tatbik edilmişlerdir. En son- da durum öylesine vahamet kesbetmiştir ki bir kar- deş kavgasının patlamasına ramak kalmış, ipler ikti- darın elinden kaçmış, nihayet Türk Silâhlı Kuvvetleri AKİS, 4 KASIM 1960 müdahale ederek süküneti o sağlamışlardır* Böyle bir müdahalenin zarureti, ihtilâlin meşruiyetinin temelini teşkil etmektedir. Nitekim Türk Silâhlı Kuvvetleri ha- reketin hiç bir şahsı va zümreyi hedef tutmadığını, ga- yenin kardeş kavgasını önlemekten ibaret bulunduğu- nu daha İlk gün ilân etmiştir Vaziyet böyle olunca, D. P. düşükleri bir suç işle- miş vaziyete düşmektedirler. Bu, memleket idaresini becerememe suçudur. Millet onları memleketi idare et- sinler diye reyle işbaşına getirmiştir, fakat onlar, ma- iye de bulunsa, bunda başarı gösterememişlerdir. Ama suçları cezai Mi siyasidir. Zira ihlâli" diye mevzuatımız de mevcut değildir. Olsa olsa Anayasaya riayetsizlik diye bir suç bulunabilir ki, onun da düşüklere tatbikine -u mantık silsilesi içinde- cevaz yoktur. o halde, Yük- sek Adalet Divanı siyasi bir suça "cezai ceza" vermek gibi garip bir vaziyete düşmektedir. Simdi, ihtilâl meşru sayılırsa ve düşüklerin ae suçlulukları kabul edilirse cezanın ne olacağı kendili ğinden ortaya çdanaktadır: Memleket idaresinin, bu ehliyetsizler ozümresinin elinden alınması! 27 Mayıs hareketi, milli iradenin bir tecelli tarzıdır. D.P. zaten iktidardan uzaklaştırılmış bulunduğuna göre düşükler hak ettikleri cezayı almışlardır. Bundan sonra kendile- rine bedeni eziyetlerin, hürriyet tahdidinin reva görül- mesi adaletsizlik olacaktır. Memleketi fona idare et- mişlerdir -bunda da mazeretleri vardır ama, neyse- -millet kendilerini ye Mai iktidar sandatşanından yuvarlamıştır. Bu zası, budur. Kanunlarda da başka bir husus deri edilmemektedir, İşte, komi- ta halinde çalışan düşük avukatlarının Yüksek Adalet Divanı önünde savunacakları tez! Halen aralarından bir çoğu meşhur Nürnberg duruşmalarının zabıtlarım tetkik etmekte ve siyasi suç mefhumu üzerinde daha başka araştırmalar yapmaktadır. Tezin, ilk nazarda insana munis gelen bir tarafı yak değildir. Hakikaten siyasi suç, yâni bir memleke- ti idare edememe ve kötü politika takip etme suçu suç- luların iktidarı vermeleriyle cezasını görür. Ondan sonra hesap kapanır ve hiç kimsenin yakasına "sen bu kanunu neden çıkardın," "sen niçin bu politikayı takip ettin" diye yapışılmaz. Zira böyle suallerin cevabı pek basittir: Memleketin menfaatini orada görmüşler, öy- le davranmışlardır! Yanılmışlardır. Olabilir. Yandan adamın elinden İktidar alınır. Ancak bu görüşün şam- piyonları bir noktayı ounutmaktalar, seçimle iktidarı veren idarecilerle ihtilâl neticesi okollarından tutulup atılmış komitecileri birbirine karıştırmaktadırlar. De- dikleri hep, demokratik oyunun kaidelerine riayetkar kimseler için bahis konusudur. e İhtilâli bir nevi seçim saymaya imkan yoktur. Eğer ihtilâlle devrilmiş olmak ve seçimle değiştirilmiş bulunmak aynı neticeleri ve- recekse, doğrusu, bir ihtilâlin çıkmasını beklemeksi- zin iktidarı verenler budalaların an büyüğü sayılsalar yeridir. Demek bir yoldan iktidara gelinecek, orada ihtilâl çıkıncaya kadar kalınacak süngüler kaba ete değince "Pardon" denilip, gidilecek.. O halde, seçim yolunun sebebi hikmeti nedir? İnsanın güleceği ve düşükleri hâlâ, ihtilâlin tescil ettiği suçlular değil, bir takım sanıklar sayıp masu- miyettin bahsedenlere "Yağma mı var?" veya "Alıp- ta kaçan mı"? diye soracağı geliyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: