4 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

4 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER bir kısmını çok, ama çok üzmüştü. O basın ki, ordudan beş bin kişi e- mekliye (ayrıldığında tık dememiş, ağzını açmamış, bir tek kelime söy- lememişti. Ordudan ayrılanlar ara- sında az mı genç adam vardı? Az mı kıymetli asker vardı? Ama günün icapları ve Komitenin anlayışı bunla- rın orduda kalmasına imkân vermi- yordu. Komite , üyelerinin kendi ta- birlerince, çuvaldızı kendisine batır- mış, iğneyi başkasına saplamıştı. Çu- valdızı yiyenin ağzından tek lâf çık- mamıştı da, iğnenin ucunu yiyenler etrafı ayağa kaldırmışlardı. Bunlar, doğru tarafları bulun- makla beraber hissi yanlan daha faz- la düşünceler olarak mütalea edildi. Bir defa, ordudaki ameliye karşısında basının davranışı bambaşka sebeple- re, milli menfaat telâkkisine dayan- mıştı. Milli Birlik Komitesinin o ta- rihlerde zor olan durumunu birazcık dahi ağırlaştıracak bir (o hareketten dikkatle kaçınılmış, basiretli davran- mak Komitenin kendi takdirine bıra- kılmıştı. Nihayet bahis mevzuu olan, üzerinde tartışma pek caiz bulunma- yan Türk Silâhlı Kuvvetleriydi Yoksa basın o ameliyede de bir çok genç a- damın, bir çok kıymetli askerin feda edilmesini hüzünle seyretmişti. Ken- dini bilen basın için bu memleketin hiç bir müessesesi ötekinden farklı değildi ve Üniversite gibi Ordu da mukaddesti Üniversitedeki tasfiyenin lüzumu- na gelince, bunu herkesin gördüğü, kabul ettiği doğruydu. Üniversitenin resen harekete geçmemiş bulunması, hakikaten bir üzüntü konusuydu ve onun itibarını zedelemişti. Ama gene de, işin ele alınış ve tatbik ediliş tar- an her türlü hukuk anlayışını, hattâ insanların haysiyetli yaşama hakkı- "espiyonluk" vunma İmkânı dahi vermeyen tasar- ruf mahiyetinde olmuştu. Düşünmek lâzımdır ki en insaflı bilinen en olgun kimseler dahi prensibinde haklı bul- dukları hareketi tasvip edemediler ve kararın yeniden gözden geçirilmesi tavsiyesini en omemleketçi hislerle bizzat Cemal Gürsele duyurdular, Bunlardan biri İsmet İnönüydü. Haksızlık varsa bunun tamir edi- leceği anlaşılır anlaşılmaz hocasıyla ve talebesiyle bütün Üniversitede tekmil basında, aydın ve daha az ay- dın çok geniş halk kütleleri arasında bir ferahlığın derhal belirmiş olması hâdisede doğru görüşün hangi görüş olduğunu belli etti. , Hatadan dönül- müş olması ise, meseleden herkesin kazançlı çıkmasını sağladı. Belki ka- yıpta bir zümre vardı: Ellerini bir kaç gün, ümitle uğusturmus bulunan dü- 16 şük kuyrukları! Onlar, kendi başları- nın tabiriyle avuçlarını (o yalamışlar, beklediklerini' görememişlerdi. Bu sırada İstanbulda, Küçükyalı- nın Hatboyu 72 numaralı evinde ha- kettiği dinlenmeye çekilmiş bulunan bir adam hâdiselerin .aldığı şekilden son derece memnun, tebessüm ediyor- du. Bu, ilk protesto sesini yükselten ve bu sese -yazık ki bir süredir mü- nakaşa konusu olan- şahsiyetinin hâ- lâ çok büyük ağırlığını koyan Sıddık Sami Onardı. Basiret yolu tekrar tu- tulduğuna göre (Üniversiteyi bırak- mak hakkı artık hayatım Üniversite- ye adamış "Hocaların Hocası"nın e- linden çıkıyordu. Vekilinin dahi otur- maktan çekindiği ve bugünkü şartlar altında başkası tarafından aynı şekil- de doldurulamayacak rektörlük ma- kamı kendisini' bekliyordu. Madem ki dâva kazanılmıştı, Üniversiteyi yeni ufuklara götürme vazifesi gene Ona- rın omuzlarındaydı. İnkılâp Kurucu Meclis BP binası önünden seri bir manevra ile hareket eden station wagon Milli Savunma Bakanlığı isti- kametine kıvrıldı, sonra sağa döndü, Turhan Feyzioğlu Vazğfe o başında. tam gaz Emekli Sandığı tarafına saptı. Station wagon Orta Doğu Tek- nik oOÜniversitesinin kapısı önünde fren yaptığında saatler 18'i, takvim- ler ise 31 Ekim 1960'ı göstermektey- di. Günlerden pazartesiydi. Otomo- bilden lacivert elbiseli genç bir adanı atladı, ceketinin düğmelerini bile i- liklemeğe fırsat bulamadan, duvarı- nın sol kenarında "Orta Doğu Teknik Üniversitesi" yazılı kapıdan âdeta u- çarcasına girdi, merdivenleri bir so- lukta tırmanarak sol taraftaki kısma geçti ve şaşkın nazarlarla etrafını a- raştırmağa başladı. Etekleri zil çalan adamın mühim bir işi olduğu anlaşı- lıyordu. Gözüne genç bir kadın ilişin- ce hemen o tarafa doğru yürüdü ve son derece nâzik, fakat aceleci bir ta- vırla: "— Affedersiniz efendim, Türk Rektörlüğü ne tarafta?" dedi. Genç kız evvelâ bu heyecanlı genç adamı tepeden tırnağa süzdü, sonra ince uzun parmaklarıyla işaretler ya- parak Türk Rektörlüğün bulunduğu kısmı tarif etti. Genç adam genç ka- dına belli belirsiz bir teşekkür savu- rarak yürüdü ve tarife uyarak karşı- sındaki merdivenleri tekrar tırman- mağa başladı. Merdivenlerin hitanım- da uzun bir koridor bulunmaktaydı. Koridoru süratle geçen genç adamın dudakları kurumuş, nefesi kesilmişti. Camlı bölmenin önünde bir dakika- lık bir tevakkuftan sonra, cama, ha- fif hafif vurarak girme müsaadesi is- tedi. İçeriden ince bir kadın sesi du- yuldu. Adam kapıyı itti ve camlı böl- menin ardındaki odaya girdi. Oda son derece mütevazi, fakat modem bir şekilde döşenmişti. Bura- sı, daha ziyade bir sekreter odasını andırıyordu. Nitekim öyleydi. Lâci- vert elbiseli aceleci adam, karşısın- daki kalın dudaklı, sarı sveterli genç kadına doğru ve elindeki zarfları sıkı tutarak: * — Profesör Turban Feyzioğluna Başbakan Cemal Gürselden bir me- saj getirdim" dedi ve ilâve etti: "Yalnız, kendisini mutlaka görmem ve bu Zarfı ona bizzat tealim etmem lâzım Anlayışlı sekreter aceleci adamın derdini sezdi ve kuryeyi süratle Tur- han Feyzioğlunun odasına aldı. Fey- zioğlu biraz evvel yapmış olduğu toplantının yorgunluğunu henüz çı- karacak fırsat oObulamamıştı. Sâde, fakat modem bir şekilde döşenmiş odasında, masasının başında oturu- yordu. Kafası, biraz evvel dertip et- tiği basın toplantısında gazetecilerle yaptığı hasbıhalin fikri (muhasebesi ile meşguldü. Az sonra bu odayı ve bu masayı terkedecek ve bir daha hiç gelmeyecekti. İstifa etmişti. AKİS, 4 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: