7 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

7 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YASSIADA DURUŞMALARI. tir. Bilâhare de Yassıadayı Hidiv İs- mail Paşa parasını ödeyerek mülküne geçirmiştir. Tabii ki, Türkiye Cumhu- riyetinin kurulmasıyla Yassıada Ha- zineye intikal etmiştir. 1947 de de De- miz Komutanlığı tarafından satın a- lınmıştır. Yassıadada, 27 Mayısa kadar, De- niz Topçu ve Harekât Sınıf Okulları kâindi. Pek yakında Torpido Sınıf O- kulları da Yassıadaya intikal ede- cekti. Adı geçen okullarda çeşitli sü- re ile subay, assubay ve senede üç de- fa devretmek şartıyla er kursları a- çılmaktaydı. Deniz Yedek Subay O- kulu ve Deniz Polisi Okulu kursları da Yassıadada devam etmekteydi. Vasati olarak senede 80 subay, 170 assubay ve 200 er talebe Yassıadada Deniz Kuvvetlerinin çeşitli meslek e- gitimlerine katılıyordu. Kaba olmayan sert adam yezkmesi bir devrin omesullerinin hesap verecekleri yer olarak seçil- mesinden sonra Yassıadada devkâri tâdiller yapılması gerekti. Cemal Gürsel daha ilk gün, İzmirden Anka- raya gelirken uçakta düşükler için Yassıadanın hazırlatılmasını emret- . Evvelâ adı geçen okullar Hey- belada ve diğer üslere naklolundu. Arkasından, alafranga yüz numaralı yeni binalarından, mevcutlara ilâve- ten meydana getirilen 400 tonluk tat- lı su sarnıcına ve helikopter alanına kadar çeşitli tesislerin inşasına geçil- di. Kısacası, Yassıadanın kusursuz bir hesap verme mahalli haline geti- rilmesi takriben 2.5 milyon liranın sarfını gerektirdi. Yassıadanın çap- raz çatılmış iki defne dalı üzerine süngü yerleştirilmiş kırmızı zemin ü- zerine sarı işlemeli kokartlı vazifeli- lerinden bir subay, geçen haftanın sonunda etrafını oçevreliyen meslek- daşlarına, “Adamlar her halleriyle, milletin kesesini bir elektrikli süpür- ge gibi somuruyorlar" şeklinde ko- nuştu. Böyle, baştan ayağa değişik bir Yassıadanın beyni, ortadan uzun, u- zundan kısa, fakat gene de heybetli bir topçu Yarbayıdır! 1914 doğumlu Tarık Güryay. Bir asker çocuğudur ve annesi kendisini Elâzığın Harput kazasında -o devirde vilâyetti- dün- yaya getirdiği zaman, babası Birinci Dünya Harbinin ücra bir cephesine sevkedilmiş bulunuyordu, İlk resmi üniformayı 1928 senesinde Maltepe Askeri Lisesine başladığı zaman giy- di. 1936 da Kara Harp Okulundan me- zun oldu ve Silâhlı Kuvvetlerimize bir subay olarak bilfiil katıldı. Kırlaşmış saçlarına ve yeşil gözlerine bakarak karakteri ve mizacı hakkında derhal karara varabilmek imkânsızdır. Te- 16 Ada Kumandanmın muavinleri Adanın fedakâr muhafızları bessüm kendisine çok yakışmaktadır ama o, ciddi bir çehre takınmayı ter- cih etmektedir. Milli Birlik Komitesinin birinci toplantısında düşüklerin muhafaza altına alınacakları mekân kararlaş- tınlınca Orgeneral Gürsel, "Bana bı- rakın, Yassıada Kumandanını ben tâ- yin edeceğim" demişti. Müteakiben de hemen Polatlı Topçu Okulu Subay Tabur Kumandanı Güryaya haber göndermişti. Gürsel ile Güryay, 1944 tenberi otanışmaktaydılar. Şimdiki Devlet ve Hükümet Başkanı ve Milli Birlik Komitesi Başkanı o yıl Albay rütbesiyle İzmirde Alay Komutanıy- ken, Güryay emrinde Topçu Batarya- sı Komutanıydı. 1944 ten sonra Gür- sel ile sevdiği ve sonsuz itimat ettiği Güryay arasındaki irtibat asla kay- bolmamıştı. Bekâr, kartal burunlu ve beyaz teni güneş yanığı Güryayın 27 Mayıs askeri hükümet darbesinde çok yararlıkları olmuştu. Zaten buna hem filen katılmış, hem de subaylarını başkente sevketmişti. Güryay bir granit kadar sert, fa- kat kaba değildir. Yakın mesai arka- daşlarının ifadelerine göre Ziyade- siyle vatanperver, otoriter ve cesur- dur. Maiyetini gözetir, korur. Çalış- kandır ve vazifede fedakârlığın, nefis feragatinin dev ölçüsüne mükemmel bir misâldir. Disipline hastalık dere- cesinde riayetkardır ve tembelliğe asla müsamaha gösteremez. Mesai arkadaşları onun hem hayranı, hem de şekvacısıdırlar. Güryay Gürselin muhayyilesindeki ideal bir Türk va- tandaşını tarif ederken verdiği ölçü* lere tıpatıp uymaktadır. Düşükler o- na, "Allahın Belâsı" lâkabını takmış- lardır. Ama Güryayın, sanıkların alı- şamadıkları tarafı nizamlara bağlılı- ğı ve vazifesine sadakatidir. Onun affedemiyeceği lâubalilik, özel mua- mele ve şımarıklıktır. Mevkuflar o- vaysa, Güryay dağdır; mevkuflar ka- ranlıksa, Güryay aydınlıktır. Arala- rındaki fark budur. Ama sabıklar ne derlerse desinler, çatık kaşlı Gür- yay zaman zaman insani hislerine mağlüp olduğundan millet kendisini muaheze bile, edebilir. Bir defa Gür- yay, aylar ve aylar "kelâm ishali"ne müptelâ Menderese tahammül zorun- da kalmış, onun riyakâr sözlerini din- lemeye katlanmıştır. Bundan başka, her sanık nizam dışı olmayan her ta- lebi karşısında Yarbayı müsamaha dolu bir adam olarak bulmuştur. Ta- --k Güryay maneviyatı bozulan dü- şükleri takviye dahi etmiştir. Gür- yayın bir vazifesi de, duruşma salo- nundaki "başnöbetçilik" diye tavsif edilebilecek rolüdür. Onun, bir köşe- deki küçük masasında, arkasında ha- zır vaziyette bekliyen yardımcısı üç subayın önünde hiçbir hissini açığa vurmadan meşhur ciddi çehresiyle her türlü dış tesirden masun bir âbide gibi ve başını bir radar antenini an- dırırcasına biteviye oynatıp etrafı gözetliyerek duruşunu müşahede e€- denlerin, sinir sisteminin istikrar ve sağlamlığına şaşmaması mümkün de- AKİS, 7 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: